Ah O Kıymetli Takımlar!

gonca-profil (1)Yıllar önceydi, büyük kızım 2 yaşlarındaydı. Bir aile ziyaretine gittik.

Ev sahibesi güzel ikramlar hazırlamış. Kızıma rahatça yedirebilmek için bir örtü isteyip yere serdim. Karnımız doyunca örtüyü topladım ve ev sahibine nereden silkeleyebileceğimi sordum.

Mutfakta bir pencere gösterdi. Örtüyü oradan silkelerken şangır şungur bir ses duydum. Bu ses,örtünün içinde kalan küçük kaşığa ait olmalıydı. Eğildim baktım, ama hava kararmıştı ve yüksek olduğu için aşağıyı göremiyordum.

Mahcup bir halde" aaa sanırım aşağıya kaşık düştü." dedim. Ev sahibi, "Ama o takımın parçasıydı." dedi. Daha büyük bir mahcubiyetle, "Öyle mi, tüh, aşağıya inince arar mutlaka bulurum." dedim. Ve kalkmak için stresli bir halde dakikaları saymaya başladım.

Aşağıya iner inmez bahçeye koştum. Şurası mutfak penceresi, buralarda olmalı, diye düşme yönünü tayin edip aramaya koyuldum. Hava soğuk, yavaştan kar yağdığı bir kış akşamı…

Ben bahçede çamurlu toprağın içinde dakikalarca kaşık aradım. Kızım babasının kucağında uykusu gelmiş, ağlıyordu. Bir yandan da dua ediyordum, inşallah bulurum diye…

Ve çok şükür, sonunda buldum. Kaşığı bizi uğurlamak için aşağıya inen ev sahibibeye teslim ettim. Mahcubiyetim kırgınlığa dönüştü o an… Ve bu ilk ziyaret, son ziyaret olarak hatıramda derin bir iz bıraktı.

O gün bugündür kızımın beslenmesine kaşık çatal koymak için her çekmeceyi açtığımda, takımın parçalarıyla göz göze geliyorum. Okulda, sokakta kaybolacağını ve eve geri gelmeyeceğini, söyleyen iç sesime rağmen onlardan birini seçiyorum…

Kızıma, ama o takımın parçası, diye tembihlemek yerine, kendime “herşeyin yerine yenisi konulur, korkma, maldan mülkten çok değerli şeyler var, diye tembihliyorum.

NAZAR ÇIKIYOR NAZAR

Bayram ziyaretlerinde çocukların mutlu olduğu zamanları gözlemledim. Onlarla yakından ilgilenilen ve salon süsü fincan tabakları oynamalarına izin verilen evlerde hem rahattılar hem de uzun süre kalmak istediler. Cam, porselen de olsa oynadıkları fincanlar kırılmadı yani..

Bir ziyarette içtiğimiz kahve fincanlarını yıkayayım derken lavaboya düşürdüm kırıldı. Ev sahibine yardım edeceğim derken kadıncağızın takımı bozuldu diye mahcup oldum tabii.

Ah sakar Gonca, diye kendime söylenerek, "Ay teyze, ben fincanını kırdım." dedim. "Aaaaolsun kızım nazar çıktı nazar, oh oh iyi oldu." dedi, sağolsun..

Eee rahatladım tabii... Hatta sayemde evin üstündeki kara bulutlar dağılmış diye kendimi nimetten sayasım geldi.

Hani çocuklar da oynarken ya da merak ederken ellerinden düşürüp kırıyorlar ya birşeyleri... Kızıyoruz ya takımımım bozuldu, hatırası var diye, yaramazlık ediyorlar diye... Valla yaramazlık değil onun adı ve hatta kıran için epey zor bir durum, yaşadım. Kırılacağı varsa mutlaka kırılıyor.

Tabak çanak kıran çocukları, oh oh iyi oldu deyip, öpüp koklayalım bence, mahcup olmasınlar.

Ve hatta kırıkları toplarken mutlu olalım. Evden nazar çıkıyor, nazar!


Bunlar da ilginizi Çekebilir

9 Yorum Yorum Yaz

emin maden
14/01/2018
şu zamanda artık evlerde insanlar değil eşyalar oturur oldu
ben de bu yazarın kaldığı zor durumu yaşamamak için yıllardan beri kimseye misafirliğe gitmiyorum
M.
28/11/2017
saygıdeğer gonca hanım a ailesiyle nice mutlu zamanlar yaşaması duasıyla selamlar
Zeynep
27/11/2017
Takım bozulsa ne olur yani ben de onu anlamıyorum misafir sayıyor mu illa 82 parça mi yemek takımı diye 12 kişiden fazla gelince farklı kaşık koyuyoruz nasılsa 1 eksik olsun ne farkeder işte bazen sadece takıntı oluyor ben de anlamıyorum öyle kişileri ama üzülüyorum bir yandan da hallerine
gulpembe
27/11/2017
Rabiatul Adeviyye hz.leri yardimcisindan kendisi icin pazardan bir battaniye almasini istemis, yardimcisi “ne renk olsun?” diye sorunca, “ben vazgectim, battaniye alma, baksana daha kendisi hayatima girmeden kesreti(kalabaligi) hayatima girdi”demis. Her nimet pekcok kafa mesguliyetlerini ve takintilari hayatimiza getiriyor. Bahtiyar o ki, kesret icinde vahdeti..yani nimetin esas sahibini ve kim icin emanetci oldugunu unutmadan yasayabilsin. Eski sufi mesrepler buna”eli isde gozu oynasda”dermis. Simdi yanlis anlamda kullanilan bu deyim, aslinda eli dunya islerinde/emeginin pesinde ama gozu(tasavvufta goz kalp demektir), kalbi Allahla/sevgiliyle beraber, anlamina gelirmis.
Kalbi esas mesgul edilecek ile doldurunca, sahip olduklarimiza karsi daha az takintili oluruz,kalp de kirmayiz insallah.

Ev sahibine gelince, o yaptigi seyin yanlis oldugunu bile farketmemistir. Cunku garezinden degil, bilmediginden yapmistir. Peygamber efendimiz dine zarar gelmesi disinda,sahsina yapilanlari hosgorup affetmis, keske peygamberimiz misali “o bilmiyor ,o yuzden”diyebilsek, affedici olabilsek...

Ben de benzeri seylerle karisilasip neyi yapmamamiz gerektigini ogrendigimden, anneleri iyi anliyorum,misafir cocuklarina karsi daha hosgorulu oluyorum. Birgun arkadasin cocugu epey tamir gerektiricek bir mesele cikardi evde, arkadas cok uzuldu, hem telefonda hem yuzyuze geldigimizde hep o olayi sordu, ben cok onemli degil, hallediverdik dedim, ama aslinda 1 hafta boyunca eziyetini cekmistik. Anlatsam onu daha fazla mahcup etmekten baska bir ise yaramayacak. Gecti ezasi kaldi sefasi.dunyanin malini/isini cok buyutmemek lazim.

Yorum Yaz