Kadınlaşmış Erkeklerden Uzak Durun
- 04-01-2019
- KATEGORİ Aile Tehlikede
- YAZAR Sema Maraşlı
Bir Havva diyor ki...
"Yıllardan beri kadın erkek ilişkilerinin, kadının toplumda değişen rolüyle nasıl etkilendiği yolunda bir sürü laf ettik, dinledik. Sosyologlar, çalışma hayatına kadının girmesiyle eşler arasında eşitliğin nasıl sağlanacağını, yuvada demokrasinin nasıl hakim olacağını anlatıp durdular.
Öyle ya, buna kim karşı gelebilirdi ki, evin dışında eşit sorumluluk, karşılıklı paylaşım, bireysel olarak kendi başına ayakta durabilen bireylerin bir araya gelmesiyle daha da sağlamlaşmış, geleneksel tavırları yok sayan bir çağdaş yuva.
İşte ülkemizi geleceğe taşıyacak çağdaş kadınlar ve onların yetiştireceği sağlıklı çocuklar böyle bir ortamdan çıkmazdı da nerden çıkardı? Kendimi ve yaşıtlarımı bir dizi Amerikan filmiyle pompalanan bu çağdaş evlilik oyununda buldum.
Ben ve okuldan arkadaşlarım hepimiz üniversite mezunu, dil falan bilen iyi şirketlerde işe girmiş, gelecek vaat eden modern görünümlü eşi ve arkadaşları ile her tür konuda tartışabilen açık fikirli insanlardık.
Kocalarımızın da bizden aşağı kalır yanı yoktu. İyi okullar, iyi meslekler alınan ödüller, kaliteli hobiler ve bu adamlarla yapılan annelerimizin evliliğine benzemeyen evlilikler.
Hatta "siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz" diyen o reklamın tutulma sebebi bu yeni çağdaş Türk aile modeline olan inançla ilgiliydi. O zayıf, genç ve "educated " görünen kızın eski evli kadınlarla hiç benzerliği var mıydı?
Yapılan yemekler bile bu çağdaş evliliğe uygundu. Piliç roti yapılırdı ama yaprak sarma geleneksel durumu temsil ettiği için yapılmazdı. Çok zor olduğu için değil inanın bana, lazanyadan daha kolaydır yaprak sarma yapmak.
Ama çağdaş evlilikteki kadın kendine bu kadar domestik bir görünüm veren ve annesine benzeten sembol haline gelmiş bu yemeği yapmayı reddeder, tatlı ekşi soslu tavuk ve spagetti yapıp kocasının önüne koyar durmadan. Ya da dolma isteyen kocasını, annesinde yemesi gerektiği konusunda ikna eder. Ev kadınlığı sebebiyle boş olan saatleri oyalayan bu yemek aynı zamanda kocaya olan hizmetin ve özenin de göstergesi olduğundan olsa olsa annede yenir...
Erkek de karısının haklı bularak annesini yağlamaya gider, "kimse senin gibi güzel yapamıyor" der ve annesinin isteği ile akşamdan artanları da evine götürür bu çağdaş adam, artan sarmaları karısına yedirdikten sonra bulaşıkları makineye dizer.
Karısı 'Cosmopolitan'ı okurken o da bilgisayarda briç oynar uluslararası rakipleriyle. Yarınki toplantı sebebiyle şöyle bir grafiklere bakarak huzur içinde erkenden yatmaya gidilir. Pazar olmadığı için sevişmek için uygun zaman değildir, zaten önemli bir toplantı öncesi bu tip bir hareket gereksizdir.
Her ikisinin de içlerinde güzel bir huzur vardır, ne göbekleri çıkmıştır anne babaları gibi, ne de onların hayatına benzer yaşantıları vardır. Karşılıklı olarak arkadaşlarla girilen en sıkı fıkı pozlara ve belden aşağı esprilere çağdaşlığın verdiği genişlik ile gevrek gevrek gülümsenir, sonra tüm bu olanlar arkadaşlara "evlilikte eşlerin kendilerine ait özel alanlarının olması ve her şeyi paylaşmak zorunda olmamak" konusunda ne kadar ilerleme gösterildiğine dair kanıt olarak söylenir...
Eve altyazısız orijinal CD'ler DVD'ler alınır, film en detayına kadar irdelenir, yönetmenin becerisi ile kameranın yeri falan konusunda bir sürü sanatsal tartışma yapılır da, erkek gibi davranmayan bir erkeğin evdeki yeri konusunda konuşulmaz...
Annesini üzen babası gibi davranmamak konusunda ufak tefek şeyler düşünmüş olan bu erkek, iyi bir işi, şık takım elbiseleri, güzel bir arabası olsun diye Anadolu liseleri sınavından bu yana devamlı test edilmektedir. Test edile edile sınanmayı ve kendini beğendirmeyi bir görev kabul etmiş bu erkek, işe giderken eline harçlık vermeyeceği kendi arabasını kullanan, bakımlı, kariyer sahibi ve Kant'ın estetiği üzerine konuşacağı bir kadın hayal eder.
Bu kadın da onunla benzer dönemlerde kolej sınavlarına girmiş ve başarıyla çıkmış biri olmalıdır. Kızın hangi okuldan mezun olduğu, o okulun kaç taban puanla öğrenci aldığı ve kaç dil bildiği hangi şirkette çalıştığı eş dost arasında çok önemlidir. Beraberce çok elit insanlardan oluşmuş bir çevrenin içine giriverir bu çağdaş çift.
Cici karısına annesinden çok farklı özellikleri sebebiyle saygıda ve sevgide kusur etmez bu çağdaş erkek. Evdeki demokrasi havası sürsün diye her bir şeyin kararını beraber verirler. Hatta bir müddet sonra bu zavallı erkek iplerin tamamen kadının eline geçtiğini fark edemez bile. Yanlış bir şey aldığında evde yediği azarı aklında tutup, daha sonra donunu bile karısına aldırır. "Sen seç sevgilim" der, "Ben iyisini seçemiyorum".
Yılların ezilmişliği ile zaten bu fırsatı beklemiş olan bu hırslı kadını ise, artık tutabilene aşk olsun. Ergenlikte "ben annemin çektiklerini çekmeyeceğim "diyen söylevler, evlenince "seni sünepe, beceriksiz ve kişiliksiz adam"a dönüşür. Annesinin babasına söylemeye cüret edemediği tüm lafları o iyi eğitilmiş çağdaş kocasına söyleyiverir. Zavallı hale getirdiği adamın kibarca bu zavallılığı kabulleniş şekli daha da midesini bulandırır ama zayıfı ezmenin verdiği hazla devam eder.
Nasılsa tüm kontrol ondadır. "İki kişilik topluluklarda demokrasi olmaz " fikrine ulaşılması fazla zaman almaz. Ama erkek bunca yıldır o kadar törpülenmiş ve geleneksel yapıdan o kadar uzaklaştırılmıştır ki, karısına karsı gelmeye cüret edemez. Annesinin karnındaki o huzurlu günlere kadar geri dönmek ister. Ama karısı göndermez. Çünkü akşama Lunalı modern tarifler yapılmalı hatta yemek sonrası benzer familyadan arkadaşlarla in mekanlarda tatilde hangi ülkeye gitmeli diye fikir alışverişi yapılmalıdır.
Dışarı çıkarken dekolte giyen karısına bu kıyafeti nasıl da yakışmıştır ve nasıl da herkes ona bakmaktadır. Ve adamın yerinde olmak istemektedir. Karısıyla gurur duymalı ve onun kaprislerine boyun eğmelidir. Çok yanlış yaparsa zaten karısı ondan daha çok kazanan birini buluverir. Kendisi de şirkete aldığı yeni gencecik sekreter kızla erkeklik oyununu oynar zaten kendini erkek diye yutturacağı bir tek bu gözü açılmadık eğitimsiz kızlar kalmıştır. Karısıyla uğraşıp niye kimsenin huzurunu kaçırsın ki. Yaptığı üç yanlış karısı tarafından bir doğruyu götürebilir.
Böyle düşüne düşüne, cinsel organları dışında kadından hiçbir farkı kalmamıştır. Kendi evriminin karısına doğru olduğunu görmez. Nitekim yıllarca alınan ortak eğitim, erkeklerde var olan bir çok baskın özelliği törpülemiş, kadınlardakini ise sivriltmiş ve cinsleri karşılıklı olarak birbirine benzetmiştir.
Ben önceki yazımda ne kadar erkeklere benzediğimi söylediysem de çevremdeki erkeklerin neredeyse hepsini de kadınlaşmış buluyorum. Termosifonu onarmaya gelen tesisatçı dışında erkek gibi davranan erkek yok şu sıra.
Doğum günlerini parti yapıp kutlayan, manikür yaptırarak bakımlı görünen, rejim yapan bir erkek grubu var öğle yemeklerinde hep beraber light salata yediğim. Marka kıyafetler alan, spor salonuna gidip step yapan, meyve kokteyli içen, yüzündeki sivilce için dertlenen solaryuma giden, karısını, kız arkadaşını günde üç kez arayıp hesap veren çok iyi eğitilmiş erkeklerle dolu ortalık.
Yurdumun fizyonomisinden türlü kozmetik hilelerle uzaklaşmaya çalışan, kafayı en çok nasıl göründüğüne, kaç para kazandığına ve arabasının markasına takmış bu grup erkekler, babalarının erkek özelliklerinden ne kadar farklı hale geldiklerini maalesef gururla anlatırlar.
Bizim babalarımız gibi görünen erkeklerin genç versiyonları, bugün daha alt sosyoekonomik seviyede. Ya babamız yasındaki adamlarla çıkacağız. Bir çok kadın bunu neden yapıyor bilmem anladınız mı, ya da daha alt sosyoekonomik seviyeden erkeklerle yaşayacağız.
Adam gibi adamlara ulaşmanın yolu bizim plazalardan ve in mekanlardan geçmiyor... Hiç boşuna barlardan cafelerden veya bilmem ne şirket yemeklerinden bir adam gibi adam bulurum sanmayın. Bozun musluğu çağırın bi tesisatçı, ya da bi tüpçü. Şansınız varsa aradığınız gibi olabilir. O musluğu onarırken sizde ona fırından yeni çıkmış kurabiyeler ikram ederek kendinizi daha kadın gibi hissedebilirsiniz.
Karar sizin. Ben 30 yılın sonunda anladım ki, erkeğin az yontulmuşu makbuldür. Erkekler yontuldukça kadına benzer.” ALINTI
ÇocutAile Not: 2005 da yayınlanmış bir yazı. Yazan kişi yazısını isimsiz yayınladığı için yazının sahibi bilinmiyor. Pek çok açıdan ibretlik bir yazı.
Feminizm ile kadınların daha mutlu olacaksınız diye nasıl kandırıldığını,
modern hayatın süslü görüntüsünün arkasındaki kirleri, gizlenen gerçekleri,
parlatılmaya çalışılan "güçlü kadının" yalnızlığını, mutsuzluğunu,
kadınların, kadınlaşmış erkeklerden nasıl tiksindiğini ve cezalandırdığını,
eşitliğin; kadını- erkeği ve evliliği ne hale getirdiğini,
yalnızlığın kadınlara neleri düşündürdüğünü, yaşamış birinin dilinden çok iyi anlatıyor.
Plazalarda kaybedilen erkeklik ve yeni üretim kadınlaşmış erkekler, geçen yıllarla birlikte artık toplumun geneline yayılmaya başladı. Çünkü okullarımızda erkekleri daha hızlı kadınlaştırmak için "toplumsal cinsiyet eşitliği" dersleri başladı. Buna dur demezsek, kadınsı erkekler, toplumun her kesiminde hızla yaygınlaşacak. Bu durumu ya seyredeceğiz ya da itiraz edeceğiz.
#cinsiyetime dokunma
"Yıllardan beri kadın erkek ilişkilerinin, kadının toplumda değişen rolüyle nasıl etkilendiği yolunda bir sürü laf ettik, dinledik. Sosyologlar, çalışma hayatına kadının girmesiyle eşler arasında eşitliğin nasıl sağlanacağını, yuvada demokrasinin nasıl hakim olacağını anlatıp durdular.
Öyle ya, buna kim karşı gelebilirdi ki, evin dışında eşit sorumluluk, karşılıklı paylaşım, bireysel olarak kendi başına ayakta durabilen bireylerin bir araya gelmesiyle daha da sağlamlaşmış, geleneksel tavırları yok sayan bir çağdaş yuva.
İşte ülkemizi geleceğe taşıyacak çağdaş kadınlar ve onların yetiştireceği sağlıklı çocuklar böyle bir ortamdan çıkmazdı da nerden çıkardı? Kendimi ve yaşıtlarımı bir dizi Amerikan filmiyle pompalanan bu çağdaş evlilik oyununda buldum.
Ben ve okuldan arkadaşlarım hepimiz üniversite mezunu, dil falan bilen iyi şirketlerde işe girmiş, gelecek vaat eden modern görünümlü eşi ve arkadaşları ile her tür konuda tartışabilen açık fikirli insanlardık.
Kocalarımızın da bizden aşağı kalır yanı yoktu. İyi okullar, iyi meslekler alınan ödüller, kaliteli hobiler ve bu adamlarla yapılan annelerimizin evliliğine benzemeyen evlilikler.
Hatta "siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz" diyen o reklamın tutulma sebebi bu yeni çağdaş Türk aile modeline olan inançla ilgiliydi. O zayıf, genç ve "educated " görünen kızın eski evli kadınlarla hiç benzerliği var mıydı?
Yapılan yemekler bile bu çağdaş evliliğe uygundu. Piliç roti yapılırdı ama yaprak sarma geleneksel durumu temsil ettiği için yapılmazdı. Çok zor olduğu için değil inanın bana, lazanyadan daha kolaydır yaprak sarma yapmak.
Ama çağdaş evlilikteki kadın kendine bu kadar domestik bir görünüm veren ve annesine benzeten sembol haline gelmiş bu yemeği yapmayı reddeder, tatlı ekşi soslu tavuk ve spagetti yapıp kocasının önüne koyar durmadan. Ya da dolma isteyen kocasını, annesinde yemesi gerektiği konusunda ikna eder. Ev kadınlığı sebebiyle boş olan saatleri oyalayan bu yemek aynı zamanda kocaya olan hizmetin ve özenin de göstergesi olduğundan olsa olsa annede yenir...
Erkek de karısının haklı bularak annesini yağlamaya gider, "kimse senin gibi güzel yapamıyor" der ve annesinin isteği ile akşamdan artanları da evine götürür bu çağdaş adam, artan sarmaları karısına yedirdikten sonra bulaşıkları makineye dizer.
Karısı 'Cosmopolitan'ı okurken o da bilgisayarda briç oynar uluslararası rakipleriyle. Yarınki toplantı sebebiyle şöyle bir grafiklere bakarak huzur içinde erkenden yatmaya gidilir. Pazar olmadığı için sevişmek için uygun zaman değildir, zaten önemli bir toplantı öncesi bu tip bir hareket gereksizdir.
Her ikisinin de içlerinde güzel bir huzur vardır, ne göbekleri çıkmıştır anne babaları gibi, ne de onların hayatına benzer yaşantıları vardır. Karşılıklı olarak arkadaşlarla girilen en sıkı fıkı pozlara ve belden aşağı esprilere çağdaşlığın verdiği genişlik ile gevrek gevrek gülümsenir, sonra tüm bu olanlar arkadaşlara "evlilikte eşlerin kendilerine ait özel alanlarının olması ve her şeyi paylaşmak zorunda olmamak" konusunda ne kadar ilerleme gösterildiğine dair kanıt olarak söylenir...
Eve altyazısız orijinal CD'ler DVD'ler alınır, film en detayına kadar irdelenir, yönetmenin becerisi ile kameranın yeri falan konusunda bir sürü sanatsal tartışma yapılır da, erkek gibi davranmayan bir erkeğin evdeki yeri konusunda konuşulmaz...
Annesini üzen babası gibi davranmamak konusunda ufak tefek şeyler düşünmüş olan bu erkek, iyi bir işi, şık takım elbiseleri, güzel bir arabası olsun diye Anadolu liseleri sınavından bu yana devamlı test edilmektedir. Test edile edile sınanmayı ve kendini beğendirmeyi bir görev kabul etmiş bu erkek, işe giderken eline harçlık vermeyeceği kendi arabasını kullanan, bakımlı, kariyer sahibi ve Kant'ın estetiği üzerine konuşacağı bir kadın hayal eder.
Bu kadın da onunla benzer dönemlerde kolej sınavlarına girmiş ve başarıyla çıkmış biri olmalıdır. Kızın hangi okuldan mezun olduğu, o okulun kaç taban puanla öğrenci aldığı ve kaç dil bildiği hangi şirkette çalıştığı eş dost arasında çok önemlidir. Beraberce çok elit insanlardan oluşmuş bir çevrenin içine giriverir bu çağdaş çift.
Cici karısına annesinden çok farklı özellikleri sebebiyle saygıda ve sevgide kusur etmez bu çağdaş erkek. Evdeki demokrasi havası sürsün diye her bir şeyin kararını beraber verirler. Hatta bir müddet sonra bu zavallı erkek iplerin tamamen kadının eline geçtiğini fark edemez bile. Yanlış bir şey aldığında evde yediği azarı aklında tutup, daha sonra donunu bile karısına aldırır. "Sen seç sevgilim" der, "Ben iyisini seçemiyorum".
Yılların ezilmişliği ile zaten bu fırsatı beklemiş olan bu hırslı kadını ise, artık tutabilene aşk olsun. Ergenlikte "ben annemin çektiklerini çekmeyeceğim "diyen söylevler, evlenince "seni sünepe, beceriksiz ve kişiliksiz adam"a dönüşür. Annesinin babasına söylemeye cüret edemediği tüm lafları o iyi eğitilmiş çağdaş kocasına söyleyiverir. Zavallı hale getirdiği adamın kibarca bu zavallılığı kabulleniş şekli daha da midesini bulandırır ama zayıfı ezmenin verdiği hazla devam eder.
Nasılsa tüm kontrol ondadır. "İki kişilik topluluklarda demokrasi olmaz " fikrine ulaşılması fazla zaman almaz. Ama erkek bunca yıldır o kadar törpülenmiş ve geleneksel yapıdan o kadar uzaklaştırılmıştır ki, karısına karsı gelmeye cüret edemez. Annesinin karnındaki o huzurlu günlere kadar geri dönmek ister. Ama karısı göndermez. Çünkü akşama Lunalı modern tarifler yapılmalı hatta yemek sonrası benzer familyadan arkadaşlarla in mekanlarda tatilde hangi ülkeye gitmeli diye fikir alışverişi yapılmalıdır.
Dışarı çıkarken dekolte giyen karısına bu kıyafeti nasıl da yakışmıştır ve nasıl da herkes ona bakmaktadır. Ve adamın yerinde olmak istemektedir. Karısıyla gurur duymalı ve onun kaprislerine boyun eğmelidir. Çok yanlış yaparsa zaten karısı ondan daha çok kazanan birini buluverir. Kendisi de şirkete aldığı yeni gencecik sekreter kızla erkeklik oyununu oynar zaten kendini erkek diye yutturacağı bir tek bu gözü açılmadık eğitimsiz kızlar kalmıştır. Karısıyla uğraşıp niye kimsenin huzurunu kaçırsın ki. Yaptığı üç yanlış karısı tarafından bir doğruyu götürebilir.
Böyle düşüne düşüne, cinsel organları dışında kadından hiçbir farkı kalmamıştır. Kendi evriminin karısına doğru olduğunu görmez. Nitekim yıllarca alınan ortak eğitim, erkeklerde var olan bir çok baskın özelliği törpülemiş, kadınlardakini ise sivriltmiş ve cinsleri karşılıklı olarak birbirine benzetmiştir.
Ben önceki yazımda ne kadar erkeklere benzediğimi söylediysem de çevremdeki erkeklerin neredeyse hepsini de kadınlaşmış buluyorum. Termosifonu onarmaya gelen tesisatçı dışında erkek gibi davranan erkek yok şu sıra.
Doğum günlerini parti yapıp kutlayan, manikür yaptırarak bakımlı görünen, rejim yapan bir erkek grubu var öğle yemeklerinde hep beraber light salata yediğim. Marka kıyafetler alan, spor salonuna gidip step yapan, meyve kokteyli içen, yüzündeki sivilce için dertlenen solaryuma giden, karısını, kız arkadaşını günde üç kez arayıp hesap veren çok iyi eğitilmiş erkeklerle dolu ortalık.
Yurdumun fizyonomisinden türlü kozmetik hilelerle uzaklaşmaya çalışan, kafayı en çok nasıl göründüğüne, kaç para kazandığına ve arabasının markasına takmış bu grup erkekler, babalarının erkek özelliklerinden ne kadar farklı hale geldiklerini maalesef gururla anlatırlar.
Bizim babalarımız gibi görünen erkeklerin genç versiyonları, bugün daha alt sosyoekonomik seviyede. Ya babamız yasındaki adamlarla çıkacağız. Bir çok kadın bunu neden yapıyor bilmem anladınız mı, ya da daha alt sosyoekonomik seviyeden erkeklerle yaşayacağız.
Adam gibi adamlara ulaşmanın yolu bizim plazalardan ve in mekanlardan geçmiyor... Hiç boşuna barlardan cafelerden veya bilmem ne şirket yemeklerinden bir adam gibi adam bulurum sanmayın. Bozun musluğu çağırın bi tesisatçı, ya da bi tüpçü. Şansınız varsa aradığınız gibi olabilir. O musluğu onarırken sizde ona fırından yeni çıkmış kurabiyeler ikram ederek kendinizi daha kadın gibi hissedebilirsiniz.
Karar sizin. Ben 30 yılın sonunda anladım ki, erkeğin az yontulmuşu makbuldür. Erkekler yontuldukça kadına benzer.” ALINTI
ÇocutAile Not: 2005 da yayınlanmış bir yazı. Yazan kişi yazısını isimsiz yayınladığı için yazının sahibi bilinmiyor. Pek çok açıdan ibretlik bir yazı.
Feminizm ile kadınların daha mutlu olacaksınız diye nasıl kandırıldığını,
modern hayatın süslü görüntüsünün arkasındaki kirleri, gizlenen gerçekleri,
parlatılmaya çalışılan "güçlü kadının" yalnızlığını, mutsuzluğunu,
kadınların, kadınlaşmış erkeklerden nasıl tiksindiğini ve cezalandırdığını,
eşitliğin; kadını- erkeği ve evliliği ne hale getirdiğini,
yalnızlığın kadınlara neleri düşündürdüğünü, yaşamış birinin dilinden çok iyi anlatıyor.
Plazalarda kaybedilen erkeklik ve yeni üretim kadınlaşmış erkekler, geçen yıllarla birlikte artık toplumun geneline yayılmaya başladı. Çünkü okullarımızda erkekleri daha hızlı kadınlaştırmak için "toplumsal cinsiyet eşitliği" dersleri başladı. Buna dur demezsek, kadınsı erkekler, toplumun her kesiminde hızla yaygınlaşacak. Bu durumu ya seyredeceğiz ya da itiraz edeceğiz.
#cinsiyetime dokunma
5 Yorum Yorum Yaz