Aileyi Parçalama Kanunu 6284
- 01-10-2018
- KATEGORİ Basından Seçtiklerimiz
- YAZAR Sema Maraşlı
İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın”
Binlerce yıldır toplumumuzun ilkelerinden birisidir.
Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatinin özüdür. Osmanlı bu ilkeye bağlı kaldığı süre boyunca, 3 kıtaya adaletle hakim olmuştu.
1699 yılında 19.900.000 km kareye kadar çıkmıştı. Bu ilkeye bağlılık azaldıkça, devlet küçüldü küçüldü ve sonunda, Birinci Dünya savaşı öncesinde 4.980.000 km kareye, Cumhuriyet döneminde de 783.562 km kareye düştü.
İnsan yüceldikçe, devlet yücelir. Devletlerin görevi insanı ve aileyi yüceltmek olmalıdır. Buna sadık kalan ülkeler, medeniyet üretmişlerdir. Devlet ve devlet görevlileri, ailenin yücelmesi için ortam hazırlamalıdır.
Cumhuriyet döneminin genelini ailenin yücelmesi ve korunması açısından değerlendirdiğimizde, karşımıza çıkan tablo, dehşet vericidir. Kanaatime göre de bunun esbab-ı mucibesi Batı hayranlığı ve batı taklitçiliğidir.
Kendi kültürümüzden uzaklaşıp, batı tipi hayat tarzının topluma özendirilmesinin sonucu, ailede çöküş başladı. AK Parti döneminde kişilerin refahının artması için, olağanüstü gelişmeler oldu. Bu dönemde sağlıkta ve ulaşımda hayal bile edilemeyecek iyileşmelere şahit olduk.
2004 yılında AK Parti’nin eseri diyebileceğimiz bir TCK, CMUK, CİK değişiklikleri kanunlaştı.
O yıllarda uydurma Tevhid Selam Terör Örgütü Lideri olmaktan, Eskişehir H Tipi cezaevinde hapisteyken, CMUK ve CİK yani Ceza muhakemeleri Usul Kanunu ve Ceza İnfaz Kanunu değişikliklerini tahlil etme imkânı buldum.
Her iki kanunda çok ciddi olumlu değişiklikler yapıldı. Hatta diyebilirim ki CİK, Avrupa ülkelerinin birçoğundan daha medeni bir kanundur.
Üzülerek belirteyim ki zinanın suç olması da bu TCK’da kalktı. Üstüne üstlük 2012 yılında, feministlerin baskısından mıdır, Avrupa Birliği uyum kanunlarının baskısından mıdır; bizim kültürümüzle hiç uyuşmayacak bir ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun çıkardılar ki adeta aileyi korumaya değil, parçalamaya hizmet ediyor. Bu yasa çıktıktan sonra, ufak tefek problem yaşayan aileleri koruması gereken bu kanun, adeta aileyi parçalamaya yaramıştır.
Hüseyin Öksüz isminde bir vatandaşın başına gelenler, belki binlerce insanımızın başına gelmekte.
Sosyal medyadan bana ulaşan ve telefon numarası bende bulunan, Hüseyin Öksüz’ün başına gelenler:
“Her gün okula gidiyorum diyen orta son sınıf öğrencisi oğlumun, 33 gün içerisinde 29 gün okuldan kaçtığını, internet cafelere gittiğini öğrendim. Eve geldiğinde nerden geliyorsun diye sordum. Bana çıkışarak ‘okuldan, nereden olacak’ dedi. Hâlbuki ben de o gün okuldaydım ve oğlum okulda değildi. Elimde 29 gün okula gitmediğine dair evrak vardı. Oğluma bir tokat attım. Annesi müdahale edince, ona da hakaret ettim.
Soluğu karakolda aldılar. 1 saat geçmeden 2 ekip arabası gelip beni kelepçeleyerek, karakola götürdü. Önce hastaneye muayeneye gittik. Başım çok kötüydü, migren ağrısı başlamıştı. Doktora polislerin yanında derdimi anlattım, beni azarlar biçimde ‘bir şeyin yok’ diyerek, tekrar geri karakola yönlendirdi. Bari bir ağrı kesici iğne yapın dediğimde, aynı sözü tekrarladı, karakola geri geldiğimde önce üzerime atılı suçları okudular;
– Eşe ve çocuklara her gün şiddet uygulama (Eşe ve çocuklara en küçük şiddet bile yok)
– Ev kirasını ödemeyerek eşin psikolojisini bozma (Bu arada ev benim kendi evim)
– Ters ilişki ( Bu hem ahlaki değerlerime, hem inancıma aykırı)
– Eşi ve çocukları aç bırakma, evi geçindirememe (O dönem mobilya üretim firmam var ve 35 personel çalıştırıyorum. Hanım karakola gittiğinde kolunda 17 bilezik ve komşularda, 10 bin liranın üzerinde bir alacak ve üstelik cüzdanında 1400 lira para var. Bu kadın ev kadını, tek geçim kaynağı benim, hayatında hiç çalışmamış)
– Annesinin evine göndermemek (Olaydan yaklaşık 17 yıl önce bir kez göndermemiştim. Bakın yanlış okumadınız 17 yıl önce)
– Çocukların parasıyla sigara aldırma (Bir bayram, hangi bayram hatırlamıyorum, çocuklardan biri harçlığının bir bölümüyle, bana bir paket sigara bir çakmak ve bir çift çorap hediye almıştı)
– Çocukları zorla çalıştırmak (Yaz tatillerinde İstanbul gibi bir metropolde çocukları başı boş bırakmamak ve meslek öğrenmeleri için kendime ait mobilya firmamda tutuyordum).
Böyle bir yığın suçlamalar… Savcı beni mahkemeye sevk etti. Mahkeme 6 ay uzaklaştırma ve hükmün açıklanmasını geri bırakarak, beni serbest bıraktı…
Eşimi arayıp ben şu üzerime atılan suçlamaların hangi birini yaptım dediğimde ben bir şey demedim, ben bunları asla söylemedim, polis yazmış, bana bunu hemen imzala dedi, ben de okumadan imzaladım dedi, ısrarla ben bunların hiçbirini söylemedim dedi.
Eşim hemen karakola gidip, benim kocamın üzerine atılan suçlamalar tamamıyla iftiradır, benim ağzımdan çıkmamıştır dese de, polis altında imzan var diyerek eşimi karakoldan kovdu.
Eve yaklaşık 800 metre uzakta bir ev kiraladım, bir gün içinde evin eşyalarını alarak oturulabilir bir hâle getirdim.
Bir hafta sonra eşim kiraladığım evi buldu ve kapının önüne gelip eve dönmemi istedi. Ben de uzaklaştırma cezası aldığımı eve gelirsem bunun sıkıntılı olacağını söyledim. Gelmeyeceğimi anlayan kadın, kapının önünde bağırmaya başlayınca polisi aradım ve durumu anlattım.
Yine karakola götürüldüm, yine ifade, yine mahkemeye çıktım.
Uzaklaştırma hükmüne uymadığım gerekçesiyle, bir haftaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmü de oradan kalkmış oldu. Ortada bir yanlışlık var dedim, ben hükme uydum, uymayan eşim, polisi arayan benim dedim. Hakime ne dediysem dinletemedim.
Asliye cezada dava devam ederken, işlerim nedeniyle Almanya’ya geldim. Duruşmalara katılmadım, hakkımda 9 ay hapis cezası verildi.
Eşim Yargıtay’a itiraz etti. Bizim şikayetimiz yoktur, olay tamamen bundan bundan ibarettir dese de Yargıtay ‘Senin temyiz hakkın yoktur’ diye kararı olduğu gibi onayladı.
Eşim başka bir hakime hanıma ‘Ben kocamdan davacı değilim. Şiddet yoktur. Velev ki var, ben kocamı affediyorum, benim affetme hakkımın elimden alınması, hem insan haklarına hem kadın haklarına aykırıdır’ diyor;
Hakime hanım! ‘Sus be kadın, şu çeyrek aklınla, bana kadın haklarını mı öğretiyorsun?’ diyerek eşimi kovdu.
Yaklaşık iki hafta önce eşim İstanbul Anadolu 19. Asliye ceza mahkemesine bir dilekçe vererek:
‘Ben kocama iftira attım, kocamın aldığı ceza vicdanımı rahatsız ediyor, TCK 311’e göre yeniden yargılanıp, beraat etmesini istiyorum’ dedi.
Mahkeme kalemi ‘Eğer bunu söylersen 1 ile 4 yıl arası, iftiradan hapse girersin’ deseler de eşim, ben cezaya razıyım dedi. (Ülkenin kanun adamlarına bakar mısınız? Sen iftiraya devam et, yargı senin yanında)
Dilekçeyi kaale almıyorlar, iki gün sonra eşim tekrar gidiyor, şu anda evrak incelenmeye alındı, yeniden yargılanacağız, bakalım.”
Gerçek Hayat Dergisi Mehmet Ali Tekin
Binlerce yıldır toplumumuzun ilkelerinden birisidir.
Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye nasihatinin özüdür. Osmanlı bu ilkeye bağlı kaldığı süre boyunca, 3 kıtaya adaletle hakim olmuştu.
1699 yılında 19.900.000 km kareye kadar çıkmıştı. Bu ilkeye bağlılık azaldıkça, devlet küçüldü küçüldü ve sonunda, Birinci Dünya savaşı öncesinde 4.980.000 km kareye, Cumhuriyet döneminde de 783.562 km kareye düştü.
İnsan yüceldikçe, devlet yücelir. Devletlerin görevi insanı ve aileyi yüceltmek olmalıdır. Buna sadık kalan ülkeler, medeniyet üretmişlerdir. Devlet ve devlet görevlileri, ailenin yücelmesi için ortam hazırlamalıdır.
Cumhuriyet döneminin genelini ailenin yücelmesi ve korunması açısından değerlendirdiğimizde, karşımıza çıkan tablo, dehşet vericidir. Kanaatime göre de bunun esbab-ı mucibesi Batı hayranlığı ve batı taklitçiliğidir.
Kendi kültürümüzden uzaklaşıp, batı tipi hayat tarzının topluma özendirilmesinin sonucu, ailede çöküş başladı. AK Parti döneminde kişilerin refahının artması için, olağanüstü gelişmeler oldu. Bu dönemde sağlıkta ve ulaşımda hayal bile edilemeyecek iyileşmelere şahit olduk.
2004 yılında AK Parti’nin eseri diyebileceğimiz bir TCK, CMUK, CİK değişiklikleri kanunlaştı.
O yıllarda uydurma Tevhid Selam Terör Örgütü Lideri olmaktan, Eskişehir H Tipi cezaevinde hapisteyken, CMUK ve CİK yani Ceza muhakemeleri Usul Kanunu ve Ceza İnfaz Kanunu değişikliklerini tahlil etme imkânı buldum.
Her iki kanunda çok ciddi olumlu değişiklikler yapıldı. Hatta diyebilirim ki CİK, Avrupa ülkelerinin birçoğundan daha medeni bir kanundur.
Üzülerek belirteyim ki zinanın suç olması da bu TCK’da kalktı. Üstüne üstlük 2012 yılında, feministlerin baskısından mıdır, Avrupa Birliği uyum kanunlarının baskısından mıdır; bizim kültürümüzle hiç uyuşmayacak bir ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun çıkardılar ki adeta aileyi korumaya değil, parçalamaya hizmet ediyor. Bu yasa çıktıktan sonra, ufak tefek problem yaşayan aileleri koruması gereken bu kanun, adeta aileyi parçalamaya yaramıştır.
Hüseyin Öksüz isminde bir vatandaşın başına gelenler, belki binlerce insanımızın başına gelmekte.
Sosyal medyadan bana ulaşan ve telefon numarası bende bulunan, Hüseyin Öksüz’ün başına gelenler:
“Her gün okula gidiyorum diyen orta son sınıf öğrencisi oğlumun, 33 gün içerisinde 29 gün okuldan kaçtığını, internet cafelere gittiğini öğrendim. Eve geldiğinde nerden geliyorsun diye sordum. Bana çıkışarak ‘okuldan, nereden olacak’ dedi. Hâlbuki ben de o gün okuldaydım ve oğlum okulda değildi. Elimde 29 gün okula gitmediğine dair evrak vardı. Oğluma bir tokat attım. Annesi müdahale edince, ona da hakaret ettim.
Soluğu karakolda aldılar. 1 saat geçmeden 2 ekip arabası gelip beni kelepçeleyerek, karakola götürdü. Önce hastaneye muayeneye gittik. Başım çok kötüydü, migren ağrısı başlamıştı. Doktora polislerin yanında derdimi anlattım, beni azarlar biçimde ‘bir şeyin yok’ diyerek, tekrar geri karakola yönlendirdi. Bari bir ağrı kesici iğne yapın dediğimde, aynı sözü tekrarladı, karakola geri geldiğimde önce üzerime atılı suçları okudular;
– Eşe ve çocuklara her gün şiddet uygulama (Eşe ve çocuklara en küçük şiddet bile yok)
– Ev kirasını ödemeyerek eşin psikolojisini bozma (Bu arada ev benim kendi evim)
– Ters ilişki ( Bu hem ahlaki değerlerime, hem inancıma aykırı)
– Eşi ve çocukları aç bırakma, evi geçindirememe (O dönem mobilya üretim firmam var ve 35 personel çalıştırıyorum. Hanım karakola gittiğinde kolunda 17 bilezik ve komşularda, 10 bin liranın üzerinde bir alacak ve üstelik cüzdanında 1400 lira para var. Bu kadın ev kadını, tek geçim kaynağı benim, hayatında hiç çalışmamış)
– Annesinin evine göndermemek (Olaydan yaklaşık 17 yıl önce bir kez göndermemiştim. Bakın yanlış okumadınız 17 yıl önce)
– Çocukların parasıyla sigara aldırma (Bir bayram, hangi bayram hatırlamıyorum, çocuklardan biri harçlığının bir bölümüyle, bana bir paket sigara bir çakmak ve bir çift çorap hediye almıştı)
– Çocukları zorla çalıştırmak (Yaz tatillerinde İstanbul gibi bir metropolde çocukları başı boş bırakmamak ve meslek öğrenmeleri için kendime ait mobilya firmamda tutuyordum).
Böyle bir yığın suçlamalar… Savcı beni mahkemeye sevk etti. Mahkeme 6 ay uzaklaştırma ve hükmün açıklanmasını geri bırakarak, beni serbest bıraktı…
Eşimi arayıp ben şu üzerime atılan suçlamaların hangi birini yaptım dediğimde ben bir şey demedim, ben bunları asla söylemedim, polis yazmış, bana bunu hemen imzala dedi, ben de okumadan imzaladım dedi, ısrarla ben bunların hiçbirini söylemedim dedi.
Eşim hemen karakola gidip, benim kocamın üzerine atılan suçlamalar tamamıyla iftiradır, benim ağzımdan çıkmamıştır dese de, polis altında imzan var diyerek eşimi karakoldan kovdu.
Eve yaklaşık 800 metre uzakta bir ev kiraladım, bir gün içinde evin eşyalarını alarak oturulabilir bir hâle getirdim.
Bir hafta sonra eşim kiraladığım evi buldu ve kapının önüne gelip eve dönmemi istedi. Ben de uzaklaştırma cezası aldığımı eve gelirsem bunun sıkıntılı olacağını söyledim. Gelmeyeceğimi anlayan kadın, kapının önünde bağırmaya başlayınca polisi aradım ve durumu anlattım.
Yine karakola götürüldüm, yine ifade, yine mahkemeye çıktım.
Uzaklaştırma hükmüne uymadığım gerekçesiyle, bir haftaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmü de oradan kalkmış oldu. Ortada bir yanlışlık var dedim, ben hükme uydum, uymayan eşim, polisi arayan benim dedim. Hakime ne dediysem dinletemedim.
Asliye cezada dava devam ederken, işlerim nedeniyle Almanya’ya geldim. Duruşmalara katılmadım, hakkımda 9 ay hapis cezası verildi.
Eşim Yargıtay’a itiraz etti. Bizim şikayetimiz yoktur, olay tamamen bundan bundan ibarettir dese de Yargıtay ‘Senin temyiz hakkın yoktur’ diye kararı olduğu gibi onayladı.
Eşim başka bir hakime hanıma ‘Ben kocamdan davacı değilim. Şiddet yoktur. Velev ki var, ben kocamı affediyorum, benim affetme hakkımın elimden alınması, hem insan haklarına hem kadın haklarına aykırıdır’ diyor;
Hakime hanım! ‘Sus be kadın, şu çeyrek aklınla, bana kadın haklarını mı öğretiyorsun?’ diyerek eşimi kovdu.
Yaklaşık iki hafta önce eşim İstanbul Anadolu 19. Asliye ceza mahkemesine bir dilekçe vererek:
‘Ben kocama iftira attım, kocamın aldığı ceza vicdanımı rahatsız ediyor, TCK 311’e göre yeniden yargılanıp, beraat etmesini istiyorum’ dedi.
Mahkeme kalemi ‘Eğer bunu söylersen 1 ile 4 yıl arası, iftiradan hapse girersin’ deseler de eşim, ben cezaya razıyım dedi. (Ülkenin kanun adamlarına bakar mısınız? Sen iftiraya devam et, yargı senin yanında)
Dilekçeyi kaale almıyorlar, iki gün sonra eşim tekrar gidiyor, şu anda evrak incelenmeye alındı, yeniden yargılanacağız, bakalım.”
Gerçek Hayat Dergisi Mehmet Ali Tekin
6 Yorum Yorum Yaz