Anne Olunca...

Annenin çocuğuna karşı duyduğu sevgiyi tartışmamıza gerek yok. Annelik öyle bir şeydir ki, insana kitap bile yazdırır!

Anne ve baba boşanınca ne olur; baba tekrar evlenirse, derler ki, baba zaten düğünden üvey, üvey anne de olunca, çocuğun haline acımalı. Üvey anne çok iyi davranırsa, ‘bu neyin peşinde’ derler, kötü davranırsa, ‘eee, üvey anne işte’ derler. Pekiyi, çocuklar ne der bu duruma?

Öz anneleri onları dövüyor, küfür ediyor, içkiden, kötü ruh halinden yüzlerine bile bakmıyor, üvey anneleri ise, sıcacık yemekleri önlerine koyar, çamaşırlarını yıkayıp ütüler, derslerinde yardımcı olur, dertlerine çare bulmaya çalışır. Sizce çocuk için kim iyidir? İkisinden birini seçmek gerekse, kimi seçer? İkisinden birini savunmak gerekse, kimi savunur? Genelde öz annesini seçer. Annesi ne yaparsa yapsın, ne söylerse söylesin, ne kadar hayatını cehennem ederse etsin, çocuk öz annesini sonuna kadar savunur. Annesinin yaptıklarını evirir çevirir, sonunda kendi görmek istediği gibi görür, yani melek olan annesi, şartlardan dolayı o şekilde davranmış, o yaramazlık yaptı diye onu dövmüş, o küfürleri hakkediyormuş aslında. Annesi onun yüzünü bile görmek istemese, çocuk annesini özler.

Gurur yapıp, ‘annemi görmek istemiyorum’ dese bile, prensesin yatağındaki bezelye tanesi gibi, yirmi döşeyin üstünde bile hisseder o özlemi. Yıllardır sadece üvey annesi baksa bile, hastalandığında öz annesini yanında görmek ister. Böyledir çocuğun annesine sevgisi.

Evlatlık olduğunu bilmeyenler de çeker bu özlemi. ‘İçimde bir boşluk var, bir özlem var, bir mutsuzluk var. Ne yapsam dolduramıyorum’, der evlatlık çocuk. Genelde ergenlikte çıkar ortaya bu duygular. Görünüşte mükemmel hayatı olan evlatlık çocuklar bile, canlarına kıyarlar bazen, o dolduramadıkları boşluktan. Evlatlık olduğunu bilenler ise, yolculuğa çıkarlar, sorup soruştururlar, hayalini kurarlar, ararlar, ‘annemi buldum’ demek için, yorulmadan açarlar eski unutulmuş defterleri.

Ergenlik döneminde bir çok sorunlar yaşar öz çocuklar ve öz anneler. Uzaklaşırlar, reddedirler. ‘Annem gibi olmak istemiyorum!’ diye bağıra çağıra dünyaya ilan ederler. Sonra büyürler, evlenirler, kayınvalide ile tanışırlar. ‘Demek ki annem gerçekten bir melekmiş’ derler. Yine, dışarıdan kayınvalideleri annelerinden bile iyi olsa, onlar için bu mümkün değildir. Annelerini özlerler, yanında olunca rahatlarlar, sanki sonunda eksik parçaları yerine yerleşmiş gibi..

Nasıl bir şeydir bu annemize duyduğumuz sevgi? Bizim bir parçamız, ruhumuzun kalbi, öldüğünde kendimizin de bir parçası öldü gibi gelen nadir varlıklardan biridir annemiz.

Pekiyi, biz anne olarak çocuklarımıza nasıl davranıyoruz? Her gün bu sevgiyi hakkedecek bir şekilde mi davranıyoruz? Yoksa, tehditlerle, yalanlarla, kandırarak, döverek, bağırarak mı günlerimizi geçiriyoruz? Ya da, manipüle ederek, her şeyin kendi istediğimiz gibi olması için, çocuklarımızı kötü hissettirerek, hayatını engelleyerek mi yaşıyoruz hayatlarımızın en güzel yıllarını? Vicdanımız rahat mı pekiyi?

Çocuğu kandırdık, ‘bu oyuncağı değil, sana daha büyük oyuncak alacam’ dedik, çıkarttık oyuncakçıdan. Çocuğu ‘canavarlar gelecek şimdi bu parka, hemen eve gidelim’ diye korkutarak parktan uzaklaştırdık. ‘Sen bana vurdun mu? Gebertirim seni!’ diye tehdit ettik minik yavrumuzu. Vicdanımız rahat mı?

Mutsuz, depresif annelerin, mutsuz ve depresif çocukları olur. Mutlu annelerin, ruh sağlığı iyi olan annelerin, mutlu çocukları olur. Hayat çok zor, kocam çok kötü, elimde değil çocuğuma iyi davranamıyorum, bana çok zor geliyor her şey diyoruz. Büyüyor çocuğumuz, aynen bizim gibi oluyor. Vicdanımız rahat mı?

Hayat çok zor, dünya kötü insanlarla dolu, o da olmaz, bunu da yapamazsın, diye kötümser düşüncelerimizle yetiştiriyoruz çocuklarımızı. Kendimize bağlayıp, gerçek imkanları göstermeyip, hayatlarını engelliyoruz. Kötümser düşüncelerinden hasta oluyorlar, iyileşemiyorlar. Vicdanımız rahat mı?

Ya da, ‘çocuğum ne isterse, o olsun. Çocuğum uğraşmasın, ben yediririm, ben temizlerim ben dersini yaparım’ deriz. ‘Yazık çocuğuma, gençliğini yaşasın, çalışmasın, otursun, ben gider çalışırım’ deriz. Büyüdü, ve ne kendisine ne de topluma faydalı biri oldu. Hatta hırçınlaştı, etrafındakilere kötü davranmaya başladı. Vicdanımız rahat mı?

Vicdanımız rahat olsun diye ‘Pozitif Disiplin’ kitabımı yazdım. Çocuğunuzun iyi biri olarak yetişmesi için ona kötü davranmak, onu cezalandırmak zorunda değilsiniz. Böyle bir kural yok çocuk yetiştirme mesleğinde. Aynı zamanda, çocuğumuzun en iyi şekilde yetişmesi için de, ona sorumluluklar vermeliyiz, ondan beklentilerimiz olmalı. Yani, çocuklarımız için her şeyi yaparak, onları devre dışı insanlar haline getirmememiz lazım.

 

Çocuklarımızı bol sevgiyle, az vicdan azabıyla, iyi insanlar olarak yetiştirmek mümkün...

Anne olunca anladım.

Anne olunca kitabını yazdım.

Anne olunca annemin kıymetini bildim.

Anne olunca saf sevgiyi tattım.

Anne olunca dünyayı daha da çok iyileştirmek istedim.

Anne olunca anneler günü daha da önemli oldu.

Anne olunca bütün çocukları kucaklamak istedim.

Anne olunca üvey kızımı daha da iyi anladım.

Anne olunca hayatım değişti.

Anne olunca hayatın ne kadar hızlı geçtiğini anladım.

Anne olunca yaşamaya başladım.


Bunlar da ilginizi Çekebilir

4 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz