Başkaları Yüzünden
- 18-10-2012
- KATEGORİ Sema Maraşlı
- YAZAR Sema Maraşlı
Gelin-Kayınvalide İlişkilerini TATLIYA BAĞLAYALIM kitabımdan bir hikaye...
Bir Gelin-Kayınpeder hikayesi.
Başkaları Yüzünden
Şeyma ve kayınpederi Ahmet Bey havalimanına gece yarısı gelmişlerdi. Uçağın kalkmasına henüz dört saat vardı. Ahmet Bey "Ne olur ne olmaz, erken gidelim, uçağı kaçırmayalım." diye hiç uyuyamamış, gelininin "Daha erken baba..." demesini dinlememişti. Onları havalimanına bırakacak yeğenini de uyutmamıştı. Yeğeni gece vakti onları havalimanına bıraktığı gibi gitmişti.
Şeyma altı aylık hamile olduğu için sandalyelerin üzerinde rahat oturamıyordu. Uykudan gözlerini açamıyordu, arada bir uykuya dalsa da rahat oturamadığı için hemen uyanıyordu. Bebek de içerden "Gece yarısı ne oluyoruz yaa?" der gibi tekme atıp duruyordu.
Ahmet Bey hiç uyumamış olmasına rağmen "Uykuya dalar da uçağı kaçırırız..." korkusuyla gözleri açık, cin gibi oturuyordu.
İstanbul'a Ahmet Bey'in ağabeyinin cenazesine gelmişlerdi, şimdi memleketlerine dönüyorlardı. Şeyma, kocası ve kayınpederi üçü birlikte gelmişlerdi cenazeye. Ahmet Bey’in karısı bir yıl önce öldüğü için aralarında yoktu.
Şeyma'nın kocası işlerinden dolayı birkaç gün kalıp dönmüştü. Şeyma ve Ahmet Bey akrabaların ısrarı ile iki hafta daha kalmışlardı. Gerçi Ahmet Bey de kalmak istemişti. "Nerde beleş, oraya yerleş..." atasözünün mucibince Ahmet Bey beleşi pek severdi. Uçak biletini de yeğeni hediye almıştı, yoksa ona kalsa on dört saatlik yolu otobüsle gidelim diyordu. Oysa kendi yaşlı, gelini de hamileydi.
Ahmet Bey ticaretle uğraşıyordu, maddi durumu gayet iyiydi fakat üstten sıkıp alttan yalıyordu. Onun cimriliği öyle meşhurdu ki şehirde hikâyeleri anlatılıyordu. Çocukken kendi evlerinde yemek bitmesin diye az yer, gider komşularda karnını doyururmuş. Dışarıda pahalıya geliyor diye yemeğe içmeye para vermeye asla kıyamazdı. Uçak saati yaklaştıkça Şeyma acıkmaya başlamıştı. Kayınpederinin yiyecek için para vereceğinden ümidi yoktu fakat midesi kazınmaya başlamıştı, şansını denemeye karar verdi:
"Baba ben acıktım." dedi.
Ahmet Bey’in yüzü ekşidi:
"Uçakta yeriz, acele etme." diye cevap verdi.
Çok da susamıştı. Bir su alır herhalde diye de şansını denemek istedi."Bazı uçaklarda yiyecek satılıyormuş bazılarında ikram oluyormuş, ikram olmazsa aç kaldım demektir, bari suyu aldırayım." diye düşündü Şeyma.
"Baba çok susadım, bir su alabilir misin?"
Ahmet Bey, kaşının birini yukarı kaldırdı, derin bir nefes aldı ve konuşmadan kalktı, gitti; fakat az sonra eli boş geldi.
"Bunlar milleti enayi sanıyor? Küçücük bir şişe suyu dışarıdan on kat daha pahalı satıyorlar. Buradan su falan alınmaz. Biraz sabret, uçakta bedava içersin." dedi.
Şeyma; aç susuz, uykusuz, uçağın saatini bekledi. Kayınpederinin inadını biliyordu, bir kez hayır derse bir daha evet demesi zordu. Şeyma kayınvalidesi öldüğünde hem üzülmüş hem sevinmişti. Kadıncağız bu adamın elinden kurtulmuştu. Eğer şimdi yaşasaydı kim bilir ne kadar üzülürdü. "Gelini aç koyduk." diye mahcup olurdu. Kayınvalidesi gözü bol bir kadındı fakat eline pek para geçmezdi. Ömrü Ahmet Bey’e sinir olarak geçmişti.
Şeyma hayatında ilk defa uçağa bindiği halde hiç heyecanlanmamıştı. Acaba heyecanlanır, korkar mıyım diye düşünmüştü fakat midesinin kazıntısı yüzünden yemekten başka bir şey aklına gelmiyordu. Nihayet beklediği anlar gelmişti. Hostesler ikramları yapacakları servis arabaları ile görünmüşlerdi fakat o sırada yapılan anons Şeyma'nın bütün ümitlerini yıktı. Yiyeceklerin ücretli olduğu, önlerindeki koltuğun arka ceplerinde menü bulunduğu söylendi. Ahmet Bey hemen menüyü aldı. Şeyma kayınpederinin menüye bakışından açlığının devam edeceğini anladı.
"Bir liraya mal olacak sandviçi on iki liraya satıyorlar, yazıklar olsun!.. Alnımızda enayi mi yazıyor? Bir kuruş vermem ben bunlara." dedi.
Şeyma'nın cebinde parası vardı fakat biliyordu ki kayınpederi onun da alıp yemesine izin vermezdi. Kocasının işi babası ile beraberdi. Onun cebinden çıkanları da Ahmet Bey kendi cebinden çıkmış gibi kabul ederdi. Zaten kayınpederi bütün harcamalarına karışıyordu. Kocası ancak zaruri ihtiyaçları kadar dükkândan para alabiliyordu.
Ahmet Bey’le aynı binada yaşıyorlardı. Kayınpederi gezmelerine kadar her şeylerine "Para gider, masraf olur" diye kısıtlama getiriyordu. En kötüsü de bu bebekten önce Şeyma bir hamilelik geçirmiş fakat çocuk karnında ölmüştü. Ahmet Bey, Şeyma'nın yanında hastaneye gelmiş; kadın doğum doktoruyla pazarlık yapmaya çalışmıştı: "Benim gelinim dayanıklıdır, anestezi yapmadan alırsanız daha ucuz oluyormuş, öyle yapın." demişti. Doktor "Sen karışma amca!" deyip onu dışarı atmıştı. Ahmet Bey’in cimrilik hikâyeleri anlatmakla bitecek değildi.
Ahmet Bey evlenmek istiyordu fakat kiminle görüştüyse daha ilk görüşmede cimriliğini belli ediyor ve evlenecek kimseyi bulamıyordu. Ahmet Bey’e göre ise kadınlar müsrif ve aç gözlüydü.
Şeyma'nın midesi durumdan ders çıkarıp susmuyordu. Kayınpederi onun can sıkıntısını fark etmişti.
"Uyu, uyu. Uyursan unutursun. Evine gidince doyurursun karnını. Çocuk gibi aç gözlülük etme. Ben hemen uyuyacağım..." deyip kapadı gözlerini.
Şeyma neredeyse ağlayacaktı. Yan tarafındaki koltuklarda oturan aile sandviç almış, meyve suyu ile beraber yiyorlardı. Hayatında hiçbir zaman peynir ve domatesi bu kadar canı çekmemişti. İçerden yediği tekmeler artmıştı, belli ki bebek de kokuyu almıştı. Tam ağlayacaktı ki kendini tuttu.
Kayınpederinin cimriliği ve hayatlarına bu kadar karışması yüzünden Şeyma bir ara kocası ile boşanma safhasına gelmişti. Hatta üç ay kadar da ayrı kalmışlardı. Bu üç ay müddetinde Şeyma babasının evinde yemiş içmiş, gezmiş fakat bir türlü mutlu olamamıştı. Kocasını çok özlemişti. Sonuçta kocasının evinde de açlıktan ölmüyordu. Yetecek kadar karınlarını doyuruyorlardı.
Kendi isteği ile kocasına tekrar dönmüştü. Hem de kendi içinde mühim bir karar vererek. O güne kadar kocası ile bütün kavgaları kayınpederi ve onun cimriliği yüzünden olmuştu. Şeyma kocasına o zamanlar "Sen nasıl erkeksin? Babanın emrinde yaşıyorsun. Ya 'Baba, ben yaptığım işin karşılığını istiyorum...' de ya da git, başka bir iş bul, çalış." gibi cümleleri çok sarf etmişti. O zamanlar kocasının ne kadar incindiğini, sözleri ile onu ne kadar kırdığını fark etmişti.
O üç aylık ayrılıktan sonra dönüşte kendi kendine verdiği karar "Bir daha asla kocamı başkaları yüzünden incitmeyeceğim. Babası hakkında kötü söz söylemeyeceğim ve işlerine karışmayacağım." oldu. Gerçekten de sözünde durmuştu. O günden sonra kocası ile muhabbetleri çok başka olmuştu. Daha öncesinde o kocasını işi ve babasına dair mevzularda eleştirip ağır konuşunca kocası da ona ağır konuşuyordu. Birbirlerini çok kırıyorlardı. Bu kavgaları bitmişti: "Mutluluğumuz için babayı idare edeceğiz, yaptıklarını dert etmeyip gülüp geçmeye çalışacağız..." diye de ortak karar almışlardı.
Şeyma kocası ile birlikte verdikleri sözü hatırlayınca gözyaşlarını tuttu. Gözünü kapatıp kocasını düşündü. Saçını okşayışını, ona sevgiyle bakışını, kayınpederini atlatıp gülerek evden kaçışlarını hatırladı. "Kayınpederi atlatmak..." Neden olmasın ki, diye düşündü, kaç kez yapmışlardı, yine yapabilirdi. Kayınpederi uyuyordu. Kemerini açtı, yavaşça yerinden kalkıyordu ki Ahmet Bey gözünü açtı.
"Baba, ben tuvalete gidiyorum." dedi.
Ahmet Bey "Olur..." anlamında başını salladı. Şeyma bir an "Aman kızım, idrar diye hor görme, israf etme." diyecek diye korktu.
Ahmet Bey cebinden bir lira çıkarıp uzattı:
"Tuvalet paralıysa ver."
Şeyma kayınpederinden bu cömertliği beklemiyordu. Neredeyse gözleri yaşaracaktı.
Şeyma tuvalete gittikten sonra arka tarafta yemek servislerini bitirip dönen hosteslerin olduğu bölüme girdi.
"Ben bir sandviç alıp burada yiyebilir miyim?" diye sordu.
Hostes:
"Elbette alabilirsiniz ama burada yiyemezsiniz, yerinize oturup öyle yiyin." dedi.
Şeyma ayaküstü hostese durumu anlattı. Hostes çok şaşırmıştı.
"Tamam, o zaman şuraya oturup yiyebilirsiniz." dedi. Şeyma kıtlıktan çıkmış gibiydi, bir sandviçi bitirdi fakat doymamıştı. Bir tane daha aldı, onu da yedi. Bu arada iki bardak da meyve suyu içmişti. Yediklerinin parasını ödedi. Tam kalkıp yerine geçecekti ki hostes:
“Niye katlanıyorsunuz bütün bunlara? Sizin durumunuzda ben olsam şimdiye çoktan ayrılmıştım." dedi.
"Kocamı seviyorum. Yiyecek, giyecek bir şekilde bulunuyor ama eşimin yerini hiçbir şey tutmuyor."
"Bilmiyorum seninki mi doğru benimki mi? Ben hamileyken gece canım erik istedi de eşim almadı diye kıyameti koparmıştım, sen açlığa dayanıyorsun. Ben ıvır zıvır sebeplerden eşimden ayrıldım; sen bana göre ciddi sorunların olduğu halde, bir gezme özgürlüğün bile yok, evliliğini devam ettiriyorsun."
"Özgünlük sizi mutlu ediyor mu? Mutlu musunuz?"
Hostes cevap vermedi, bir müddet.
"Değilim, hem de çok mutsuzum. Çocuğumu babasız büyütüyorum, eşimi de çok özlüyorum. Tekrar denesek mi diye de çok düşündüm ama aynı şeyleri yaşamaktan korktum."
"Benim gibi 'Eski kavgaları yapmayacağım, her şeyi kafama takmayacağım, başkaları yüzünden kocamı kırmayacağım...' diye karar verirseniz aynı şeyleri yaşamazsınız. Yalnızlık zor. Özgürlük bir eş gibi sizi gece sarıp sarmalamıyor, ısıtmıyor, öpmüyor. Tam aksi oradan oraya savuruyor. Gökyüzündeki kuşlar bile yalnız uçabileceklerken çoğu zaman birlikte uçuyorlar."
"Haklısın galiba, bugün canım çok sıkkındı, gece rüyamda eski eşimi görmüştüm, onu ne çok özlediğimi düşünüyordum. Karar verdim, uçaktan iner inmez arayacağım, yeniden yeni adımlarla deneyeceğim."
Şeyma ayağa kalktı:
"Sizin için çok sevindim. Ben kayınpederi şüphelendirmeden yerime gideyim. Teşekkür ederim, yardımlarınız için."
Hostes ona sarıldı.
"Ben teşekkür ederim. Kaç psikoloğa gittim, bana senin kadar faydalı olamadılar, çok teşekkür ederim."
Şeyma yerine döndüğünde kayınpederi hâlâ uyuyordu. Uçaktan inip valizleri beklerken Şeyma geğirdi.
Ahmet Bey ona hayretle baktı:
"Gelin, acıktım diyordun; bakıyorum da tok gibi geğiriyorsun."
Şeyma bir an ne diyeceğini bilemedi.
"Hamileliktendir baba. İnsanın bütün vücut düzeni değişiyor." dedi.
Dışarı çıktıklarında kocası onları karşılamaya gelmişti. Şeyma iki haftadan beni kocasını görmemişti. Ne çok özlediğin fark etti. Tabii kayınpederin yanında hiç konuşamadılar. Birbirlerini gözleri ile sarıp sarmaladılar.
Gelin-Kayınvalide İlişkilerini TATLIYA BAĞLAYALIM kitabından
Bir Gelin-Kayınpeder hikayesi.
Başkaları Yüzünden
Şeyma ve kayınpederi Ahmet Bey havalimanına gece yarısı gelmişlerdi. Uçağın kalkmasına henüz dört saat vardı. Ahmet Bey "Ne olur ne olmaz, erken gidelim, uçağı kaçırmayalım." diye hiç uyuyamamış, gelininin "Daha erken baba..." demesini dinlememişti. Onları havalimanına bırakacak yeğenini de uyutmamıştı. Yeğeni gece vakti onları havalimanına bıraktığı gibi gitmişti.
Şeyma altı aylık hamile olduğu için sandalyelerin üzerinde rahat oturamıyordu. Uykudan gözlerini açamıyordu, arada bir uykuya dalsa da rahat oturamadığı için hemen uyanıyordu. Bebek de içerden "Gece yarısı ne oluyoruz yaa?" der gibi tekme atıp duruyordu.
Ahmet Bey hiç uyumamış olmasına rağmen "Uykuya dalar da uçağı kaçırırız..." korkusuyla gözleri açık, cin gibi oturuyordu.
İstanbul'a Ahmet Bey'in ağabeyinin cenazesine gelmişlerdi, şimdi memleketlerine dönüyorlardı. Şeyma, kocası ve kayınpederi üçü birlikte gelmişlerdi cenazeye. Ahmet Bey’in karısı bir yıl önce öldüğü için aralarında yoktu.
Şeyma'nın kocası işlerinden dolayı birkaç gün kalıp dönmüştü. Şeyma ve Ahmet Bey akrabaların ısrarı ile iki hafta daha kalmışlardı. Gerçi Ahmet Bey de kalmak istemişti. "Nerde beleş, oraya yerleş..." atasözünün mucibince Ahmet Bey beleşi pek severdi. Uçak biletini de yeğeni hediye almıştı, yoksa ona kalsa on dört saatlik yolu otobüsle gidelim diyordu. Oysa kendi yaşlı, gelini de hamileydi.
Ahmet Bey ticaretle uğraşıyordu, maddi durumu gayet iyiydi fakat üstten sıkıp alttan yalıyordu. Onun cimriliği öyle meşhurdu ki şehirde hikâyeleri anlatılıyordu. Çocukken kendi evlerinde yemek bitmesin diye az yer, gider komşularda karnını doyururmuş. Dışarıda pahalıya geliyor diye yemeğe içmeye para vermeye asla kıyamazdı. Uçak saati yaklaştıkça Şeyma acıkmaya başlamıştı. Kayınpederinin yiyecek için para vereceğinden ümidi yoktu fakat midesi kazınmaya başlamıştı, şansını denemeye karar verdi:
"Baba ben acıktım." dedi.
Ahmet Bey’in yüzü ekşidi:
"Uçakta yeriz, acele etme." diye cevap verdi.
Çok da susamıştı. Bir su alır herhalde diye de şansını denemek istedi."Bazı uçaklarda yiyecek satılıyormuş bazılarında ikram oluyormuş, ikram olmazsa aç kaldım demektir, bari suyu aldırayım." diye düşündü Şeyma.
"Baba çok susadım, bir su alabilir misin?"
Ahmet Bey, kaşının birini yukarı kaldırdı, derin bir nefes aldı ve konuşmadan kalktı, gitti; fakat az sonra eli boş geldi.
"Bunlar milleti enayi sanıyor? Küçücük bir şişe suyu dışarıdan on kat daha pahalı satıyorlar. Buradan su falan alınmaz. Biraz sabret, uçakta bedava içersin." dedi.
Şeyma; aç susuz, uykusuz, uçağın saatini bekledi. Kayınpederinin inadını biliyordu, bir kez hayır derse bir daha evet demesi zordu. Şeyma kayınvalidesi öldüğünde hem üzülmüş hem sevinmişti. Kadıncağız bu adamın elinden kurtulmuştu. Eğer şimdi yaşasaydı kim bilir ne kadar üzülürdü. "Gelini aç koyduk." diye mahcup olurdu. Kayınvalidesi gözü bol bir kadındı fakat eline pek para geçmezdi. Ömrü Ahmet Bey’e sinir olarak geçmişti.
Şeyma hayatında ilk defa uçağa bindiği halde hiç heyecanlanmamıştı. Acaba heyecanlanır, korkar mıyım diye düşünmüştü fakat midesinin kazıntısı yüzünden yemekten başka bir şey aklına gelmiyordu. Nihayet beklediği anlar gelmişti. Hostesler ikramları yapacakları servis arabaları ile görünmüşlerdi fakat o sırada yapılan anons Şeyma'nın bütün ümitlerini yıktı. Yiyeceklerin ücretli olduğu, önlerindeki koltuğun arka ceplerinde menü bulunduğu söylendi. Ahmet Bey hemen menüyü aldı. Şeyma kayınpederinin menüye bakışından açlığının devam edeceğini anladı.
"Bir liraya mal olacak sandviçi on iki liraya satıyorlar, yazıklar olsun!.. Alnımızda enayi mi yazıyor? Bir kuruş vermem ben bunlara." dedi.
Şeyma'nın cebinde parası vardı fakat biliyordu ki kayınpederi onun da alıp yemesine izin vermezdi. Kocasının işi babası ile beraberdi. Onun cebinden çıkanları da Ahmet Bey kendi cebinden çıkmış gibi kabul ederdi. Zaten kayınpederi bütün harcamalarına karışıyordu. Kocası ancak zaruri ihtiyaçları kadar dükkândan para alabiliyordu.
Ahmet Bey’le aynı binada yaşıyorlardı. Kayınpederi gezmelerine kadar her şeylerine "Para gider, masraf olur" diye kısıtlama getiriyordu. En kötüsü de bu bebekten önce Şeyma bir hamilelik geçirmiş fakat çocuk karnında ölmüştü. Ahmet Bey, Şeyma'nın yanında hastaneye gelmiş; kadın doğum doktoruyla pazarlık yapmaya çalışmıştı: "Benim gelinim dayanıklıdır, anestezi yapmadan alırsanız daha ucuz oluyormuş, öyle yapın." demişti. Doktor "Sen karışma amca!" deyip onu dışarı atmıştı. Ahmet Bey’in cimrilik hikâyeleri anlatmakla bitecek değildi.
Ahmet Bey evlenmek istiyordu fakat kiminle görüştüyse daha ilk görüşmede cimriliğini belli ediyor ve evlenecek kimseyi bulamıyordu. Ahmet Bey’e göre ise kadınlar müsrif ve aç gözlüydü.
Şeyma'nın midesi durumdan ders çıkarıp susmuyordu. Kayınpederi onun can sıkıntısını fark etmişti.
"Uyu, uyu. Uyursan unutursun. Evine gidince doyurursun karnını. Çocuk gibi aç gözlülük etme. Ben hemen uyuyacağım..." deyip kapadı gözlerini.
Şeyma neredeyse ağlayacaktı. Yan tarafındaki koltuklarda oturan aile sandviç almış, meyve suyu ile beraber yiyorlardı. Hayatında hiçbir zaman peynir ve domatesi bu kadar canı çekmemişti. İçerden yediği tekmeler artmıştı, belli ki bebek de kokuyu almıştı. Tam ağlayacaktı ki kendini tuttu.
Kayınpederinin cimriliği ve hayatlarına bu kadar karışması yüzünden Şeyma bir ara kocası ile boşanma safhasına gelmişti. Hatta üç ay kadar da ayrı kalmışlardı. Bu üç ay müddetinde Şeyma babasının evinde yemiş içmiş, gezmiş fakat bir türlü mutlu olamamıştı. Kocasını çok özlemişti. Sonuçta kocasının evinde de açlıktan ölmüyordu. Yetecek kadar karınlarını doyuruyorlardı.
Kendi isteği ile kocasına tekrar dönmüştü. Hem de kendi içinde mühim bir karar vererek. O güne kadar kocası ile bütün kavgaları kayınpederi ve onun cimriliği yüzünden olmuştu. Şeyma kocasına o zamanlar "Sen nasıl erkeksin? Babanın emrinde yaşıyorsun. Ya 'Baba, ben yaptığım işin karşılığını istiyorum...' de ya da git, başka bir iş bul, çalış." gibi cümleleri çok sarf etmişti. O zamanlar kocasının ne kadar incindiğini, sözleri ile onu ne kadar kırdığını fark etmişti.
O üç aylık ayrılıktan sonra dönüşte kendi kendine verdiği karar "Bir daha asla kocamı başkaları yüzünden incitmeyeceğim. Babası hakkında kötü söz söylemeyeceğim ve işlerine karışmayacağım." oldu. Gerçekten de sözünde durmuştu. O günden sonra kocası ile muhabbetleri çok başka olmuştu. Daha öncesinde o kocasını işi ve babasına dair mevzularda eleştirip ağır konuşunca kocası da ona ağır konuşuyordu. Birbirlerini çok kırıyorlardı. Bu kavgaları bitmişti: "Mutluluğumuz için babayı idare edeceğiz, yaptıklarını dert etmeyip gülüp geçmeye çalışacağız..." diye de ortak karar almışlardı.
Şeyma kocası ile birlikte verdikleri sözü hatırlayınca gözyaşlarını tuttu. Gözünü kapatıp kocasını düşündü. Saçını okşayışını, ona sevgiyle bakışını, kayınpederini atlatıp gülerek evden kaçışlarını hatırladı. "Kayınpederi atlatmak..." Neden olmasın ki, diye düşündü, kaç kez yapmışlardı, yine yapabilirdi. Kayınpederi uyuyordu. Kemerini açtı, yavaşça yerinden kalkıyordu ki Ahmet Bey gözünü açtı.
"Baba, ben tuvalete gidiyorum." dedi.
Ahmet Bey "Olur..." anlamında başını salladı. Şeyma bir an "Aman kızım, idrar diye hor görme, israf etme." diyecek diye korktu.
Ahmet Bey cebinden bir lira çıkarıp uzattı:
"Tuvalet paralıysa ver."
Şeyma kayınpederinden bu cömertliği beklemiyordu. Neredeyse gözleri yaşaracaktı.
Şeyma tuvalete gittikten sonra arka tarafta yemek servislerini bitirip dönen hosteslerin olduğu bölüme girdi.
"Ben bir sandviç alıp burada yiyebilir miyim?" diye sordu.
Hostes:
"Elbette alabilirsiniz ama burada yiyemezsiniz, yerinize oturup öyle yiyin." dedi.
Şeyma ayaküstü hostese durumu anlattı. Hostes çok şaşırmıştı.
"Tamam, o zaman şuraya oturup yiyebilirsiniz." dedi. Şeyma kıtlıktan çıkmış gibiydi, bir sandviçi bitirdi fakat doymamıştı. Bir tane daha aldı, onu da yedi. Bu arada iki bardak da meyve suyu içmişti. Yediklerinin parasını ödedi. Tam kalkıp yerine geçecekti ki hostes:
“Niye katlanıyorsunuz bütün bunlara? Sizin durumunuzda ben olsam şimdiye çoktan ayrılmıştım." dedi.
"Kocamı seviyorum. Yiyecek, giyecek bir şekilde bulunuyor ama eşimin yerini hiçbir şey tutmuyor."
"Bilmiyorum seninki mi doğru benimki mi? Ben hamileyken gece canım erik istedi de eşim almadı diye kıyameti koparmıştım, sen açlığa dayanıyorsun. Ben ıvır zıvır sebeplerden eşimden ayrıldım; sen bana göre ciddi sorunların olduğu halde, bir gezme özgürlüğün bile yok, evliliğini devam ettiriyorsun."
"Özgünlük sizi mutlu ediyor mu? Mutlu musunuz?"
Hostes cevap vermedi, bir müddet.
"Değilim, hem de çok mutsuzum. Çocuğumu babasız büyütüyorum, eşimi de çok özlüyorum. Tekrar denesek mi diye de çok düşündüm ama aynı şeyleri yaşamaktan korktum."
"Benim gibi 'Eski kavgaları yapmayacağım, her şeyi kafama takmayacağım, başkaları yüzünden kocamı kırmayacağım...' diye karar verirseniz aynı şeyleri yaşamazsınız. Yalnızlık zor. Özgürlük bir eş gibi sizi gece sarıp sarmalamıyor, ısıtmıyor, öpmüyor. Tam aksi oradan oraya savuruyor. Gökyüzündeki kuşlar bile yalnız uçabileceklerken çoğu zaman birlikte uçuyorlar."
"Haklısın galiba, bugün canım çok sıkkındı, gece rüyamda eski eşimi görmüştüm, onu ne çok özlediğimi düşünüyordum. Karar verdim, uçaktan iner inmez arayacağım, yeniden yeni adımlarla deneyeceğim."
Şeyma ayağa kalktı:
"Sizin için çok sevindim. Ben kayınpederi şüphelendirmeden yerime gideyim. Teşekkür ederim, yardımlarınız için."
Hostes ona sarıldı.
"Ben teşekkür ederim. Kaç psikoloğa gittim, bana senin kadar faydalı olamadılar, çok teşekkür ederim."
Şeyma yerine döndüğünde kayınpederi hâlâ uyuyordu. Uçaktan inip valizleri beklerken Şeyma geğirdi.
Ahmet Bey ona hayretle baktı:
"Gelin, acıktım diyordun; bakıyorum da tok gibi geğiriyorsun."
Şeyma bir an ne diyeceğini bilemedi.
"Hamileliktendir baba. İnsanın bütün vücut düzeni değişiyor." dedi.
Dışarı çıktıklarında kocası onları karşılamaya gelmişti. Şeyma iki haftadan beni kocasını görmemişti. Ne çok özlediğin fark etti. Tabii kayınpederin yanında hiç konuşamadılar. Birbirlerini gözleri ile sarıp sarmaladılar.
Gelin-Kayınvalide İlişkilerini TATLIYA BAĞLAYALIM kitabından
47 Yorum Yorum Yaz