Başörtü Mücahideliğinden Erkek Düşmanlığına
- 05-12-2019
- KATEGORİ Sema Maraşlı
- YAZAR Sema Maraşlı
Dünün başörtü mücahidelerinin pek çoğu bugün erkek düşmanı olarak çıkıyor karşımıza.
Başörtünün yılmaz savunucularına ne oldu da bugün Allah’ın âyetlerinin aksini savunmaya başladılar?
Mesela pek çok başörtülü kadın erkeğin boşandığı eşine nafaka vermesini savunuyor. Sebep ise nafaka olmazsa kadınlar mağdur olurmuş. Allah eski eşe nafaka vermeyi emretmemiş, bu konuda açık âyet var. Üç aydan sonra, kadın hamile ise doğumdan sonra eski eşe nafaka yok, sadece çocuğa var. Siz Allah’tan daha mı merhametlisiniz! Allah’ın âyetlerinin aksini nasıl savunabilirsiniz başınızdaki örtüyle.
Pek çok başörtü mağduru İstanbul Sözleşmesini ve 6284 ü savunuyor. Sebep kadınları koruyormuş. Oysa sözleşmeden sonra kadın cinayetleri arttı. Ayrıca velev ki korusa, erkeği evden atarak İslam dışı bir çözümü benimseyemeyiz, kendi çözümlerimizi bulmak zorundayız.
Pek çok başörtülü kadın erkek düşmanı mor çatılı PKK yanlısı feministle ayın tezleri savunuyor. Başörtülülerde Turuncu bir Feminizm akımı var. Yeşil feminist tanımı doğru değil zira yeşil mübarek renktir, feminizmin mübarek bir tarafı yoktur. Zaten başörtülü kadınlar da turuncuyu kullanıyorlar.
Başörtü mücahideleri neden erkek düşmanı ve turuncu feminist oldu? Azıcık irdeleyelim. Benim kendi görüşlerim şu şekilde:
28 şubat sonrası üniversitelerde başörtü yasağı başladığında kızlar derslere giremezken, üniversite kapısından kovulurken, dindar erkek öğrenciler onlara destek olmuştu fakat onlar derslerine girmişlerdi. Bunun serzenişi duydum hep mağdurlardan. Ne yapsınlar onlar da mı derslere girmeyip okuldan atılsınlar. Bunun onlara ne faydası olacaktı? Sonuçta erkeklerin ev geçindirme gibi sorumlulukları da var. Buradan bir hınç yüklenenler olmuştu.
Oysa başörtü direnişinde başörtülülere en büyük darbeyi Fetö vurmuştu. Fethullah Gülen başörtü direnişlerinin en kuvvetli zamanlarında 1995 de Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda “Başörtü teferruattır” dedikten sonra ona bağlı binlerce kız ve onu hoca zannedip fetvasını ciddiye alanlar başını açıp derslere girmişti. Gülen’ın âyeti hafife alan bu uyduruk fetvası ikna odalarında kızları ikna için kullanılmıştı. Fakat başörtülü kadınlar kendilerine en büyük darbeyi vuran Fetöye hocaefendi demeye devam etmiş ve ekibinin yaptıklarını çabuk unutmuş, onları yıllarca bağırlarını basmışlardı fakat dindar erkeklerin yaptığını unutmamışlardı. Sanki onlar derslere girmeseler onlar bu zulmü çekmeyeceklerdi.
Başörtü mağdurlarının dindar erkeklere bir öfkesi de o dönem onlara yapılan evlilik teklifleridir. Üniversite kapılarında ağlayan, ailesinin “aç başını oku” dediği için evine dönemeyen okula giremeyen kızlara destek olmak amaçlı o dönem kızlara evlilik teklifi eden okuldan öğrenciler çok olmuştu. Erkeklerin koruma amaçlı yaptıkları bu teklifler kızlar tarafından fırsatçılık gibi algılanmıştı. Mağduriyetimizden faydalanıyorlar gibi düşünüldüğü için öfkeye sebep olmuştu.
Dünün başörtü mağdurları aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ kendi mağduriyetlerine ve sadece kadın mağduriyetlerine odaklanmış durumdalar. Onlara göre erkekler mağdur olmazlar, onlar bir şekilde başlarının çaresine bakarlar fakat kadınlar her zaman mağdurdur, ezilenler hep kadındır, algısından kurtulamadılar.
Hatta o derece vicdanı körelmiş olanlar var ki içinde erkek cezalandırma varsa kadınlara bile merhamet duymuyorlar. Mesela genç evlilikte erkekler hapse girerken kadınlar da dışarıda çocukları ile maddi manevi perişan oluyorlar fakat yeter ki erkek cezalandırılsın mantığı ile o erkeklerin hanımlarına ve çocuklarına da merhamet duymuyorlar.
Başörtü mücahidelerinin erkek düşmanı olmalarının bir sebebi de evliliklerinde mutsuz olmalarıdır. Pek çok başörtülü kadından şu serzenişleri duydum: “Evlenirken tip, mal mülk, mevki makam gözetmedik, Allah rızası için İslam’ı yaşayacağımız bir yuvamız olsun istedik fakat mutlu olamadık kocalarımız beklediğimiz gibi çıkmadı…”
Başörtülü kadınlar güzel bir niyetle evlendiler aynı şey erkekler için de geçerliydi. O dönem erkeklerin de kızlarda aradıkları edep, ahlak ve tesettürdü. Onlar da manken gibi kız aramadılar.
Niyet her işte elbette önemlidir fakat “niyet” kadar önemli olan bir husus vardır o da “gayrettir” İçinde gayret yoksa niyet insana yetmez. Sadece "İslami bir yuvam olsun" niyeti kişiyi mutlu etmez. Bu namaz kılmaya niyet edip kılmamak gibi. İslami bir aile kurayım diye niyet ediyorsun fakat İslam’ın aile için olan hükümleri göz ardı ediyorsun hayatına geçirmiyorsun. Kadınların saliha kadın olmak gibi bir gayreti yok, erkeklerin kavvam olmak gibi bir çabası yok. Sonra da “İslami yuva niyetimiz bizi mutlu etmedi” demek haksızlık olur.
Kadınlar erkekleri suçlamadan önce Allah ve Rasulünün hadis-i şeriflerde tanımladığı gibi güler yüzlü, yumuşak huylu, kocaya itaatkar bir hanım olmalı. Sert, erkeksi, kontrolcü, bakımsız, yataktan kaçan kadınlar, kocalarının onlara sevgi dolu davranmamasından şikayetiçi oluyorlar. Oysa eşine karşı sert davranan bir kadını, erkek beyni erkek gibi algılıyor ve birbirleriyle rekabete giriyorlar. Kadınlar önce kendi hatalarını görsünler, kendini düzeltsinler ondan sonra eşlerinden beklenti içinde olsunlar. Bir erkek alkol almıyorsa ve ciddi bir ruhsal sıkıntısı yoksa ona yumuşak davranan kadına iyi davranır.
Erkeklerin de kavvam olmak noktasında sıkıntıları var. Kontrolcü annelerde büyüyen erkekler genellikle kendi evinde idareci olamıyor. Sorumlulukları yeterince üstelemiyor. Erkeklerin de kavvam olmak için kendilerini geliştirmeleri gerekiyor.
Nisa suresi 34. Âyeti kerimesinde Allah (c.c) erkeği aileye reis tayın etmiş, kadınlara da saliha kadın olarak eşlerine saygılı ve itaatkar davranmasını emretmiş. Allah’ın Rasulü pek çok hadis-i şerifte “saliha kadını” kocasına itaatkar kadın olarak tanımlamış.
Bunları yazdığım için bana çok kızan başörtülü hanım var. İyi de bana niye kızıyorsunuz? Bu dini ben indirmedim. Ben hatırlatıcıyım, elçiyim. Elçiye zeval olmaz. Varsa bir derdiniz bu dinin sahibi olan Allah’a söyleyin. Ayrıca bu duymak, görmek istemediğiniz âyeti kerimeler tam da ailede mutluluk reçetesi.
Başörtü mağdurlarının bir de yazar tayfası var ki onlar içlerindeki erkek öfkesini ümmetin kadınlarına da yayıyorlar. Konuştukları ve yazdıkları konuların içinde; kocaya itaat, saliha kadın gibi konular asla olmuyor.Bu yazarların en çok kaçtığı ayetler ne hikmetse nisâ-kadın suresindedir. Kendilerini feminist olarak tanımlamasalar da feminizmin bütün argümanlarını savunuyorlar ve bu fikirleri yıllardır yayıyorlar.
Konferans için gittiğim vakıflarda hanımlardan şu sözleri duydum: “Sizden önce kaç kadın yazar çağırdıysak hanımlar konferans sonrası eve gidip eşleriyle kavga etmişler, ‘Sen niye bana Peygamberimizin hanımlarına davrandığı gibi davranmıyorsun’ diye” dediler.
Bu yazarlar Allah Rasulü'nün eşlerini anlatmaya gidiyorlar fakat onların Peygamber Efendimize ne kadar iyi hanım olduklarını değil, Peygamberimizin ne kadar iyi koca olduğunu anlatıp duruyorlar. Kadınlar da kendi eksiklerini göremedikleri için kocalara kinleniyorlar, niye bana Peygamberimizin eşlerine davrandığı gibi davranmıyor diye.
Yanlış anlaşılmasın tabii ki başörtülü bütün yazarları kastetmiyorum insaflı olan da var şükür. Fakat çoğunluk feminist fikirlere sahip.
Bir de kadınlardan puan toplamak için aile ile ayet ve hadislere hiç değinmeyip uyduruk hikayelerle ve şiirlerle alkış toplayan erkek yazarlar cephesi var ki bunu ayrıca yazacağım inşallah.
Özetle; başörtü mağduru kadınların bir an önce İslama aykırı bu feminist fikirlerden ve mağdur edebiyatından kurtulmaları iyi olur. Pek çoğu günümüz şartlarında lüks hayat yaşarken hâlâ eski mağduriyetlerden besleniyor. Bu kadınların “Aman ben travmalar yaşadım” modundan çıkıp geçmişi ve kendilerine acımayı bırakıp, kadın-erkek ayırmadan şu an Müslümanların dertlerine odaklanmaları elzem.
Biz Müslümanlar, Batının aileyi yok etmek için planladığı İstanbul Sözleşmesine değil, Allah’ın âyetlerine dayanıp güvenmeliyiz. Koruyucu olarak Allah yeter. Koruma yöntemleri de güzel dinimizin yol göstericiliğinde hazırlanmalı.
Elimizde kainatın sahibinin gönderdiği Kur'an-ı Kerim gibi muhteşem bir kaynak ve Allah'ın elçisi Sevgili Peygamberimizin kıymetli sözleri varken Batının kokuşmuş kanunlarına hiiiiç ihtiyacımız yok. Ne Batıya ne de güç odaklarına yaranmak için Allah'ın kelamına sırtımızı dönemeyiz.
Kadınlar ve erkekler arasına düşmanlık tohumu serpenler vebaldedir.
"Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velîleri (dostları ve yardımcıları)dır. İyiliği emrederler, kötülükten/kötü olan şeylerden menederler..." (Tevbe sûresi; 71)
.
Başörtünün yılmaz savunucularına ne oldu da bugün Allah’ın âyetlerinin aksini savunmaya başladılar?
Mesela pek çok başörtülü kadın erkeğin boşandığı eşine nafaka vermesini savunuyor. Sebep ise nafaka olmazsa kadınlar mağdur olurmuş. Allah eski eşe nafaka vermeyi emretmemiş, bu konuda açık âyet var. Üç aydan sonra, kadın hamile ise doğumdan sonra eski eşe nafaka yok, sadece çocuğa var. Siz Allah’tan daha mı merhametlisiniz! Allah’ın âyetlerinin aksini nasıl savunabilirsiniz başınızdaki örtüyle.
Pek çok başörtü mağduru İstanbul Sözleşmesini ve 6284 ü savunuyor. Sebep kadınları koruyormuş. Oysa sözleşmeden sonra kadın cinayetleri arttı. Ayrıca velev ki korusa, erkeği evden atarak İslam dışı bir çözümü benimseyemeyiz, kendi çözümlerimizi bulmak zorundayız.
Pek çok başörtülü kadın erkek düşmanı mor çatılı PKK yanlısı feministle ayın tezleri savunuyor. Başörtülülerde Turuncu bir Feminizm akımı var. Yeşil feminist tanımı doğru değil zira yeşil mübarek renktir, feminizmin mübarek bir tarafı yoktur. Zaten başörtülü kadınlar da turuncuyu kullanıyorlar.
Başörtü mücahideleri neden erkek düşmanı ve turuncu feminist oldu? Azıcık irdeleyelim. Benim kendi görüşlerim şu şekilde:
28 şubat sonrası üniversitelerde başörtü yasağı başladığında kızlar derslere giremezken, üniversite kapısından kovulurken, dindar erkek öğrenciler onlara destek olmuştu fakat onlar derslerine girmişlerdi. Bunun serzenişi duydum hep mağdurlardan. Ne yapsınlar onlar da mı derslere girmeyip okuldan atılsınlar. Bunun onlara ne faydası olacaktı? Sonuçta erkeklerin ev geçindirme gibi sorumlulukları da var. Buradan bir hınç yüklenenler olmuştu.
Oysa başörtü direnişinde başörtülülere en büyük darbeyi Fetö vurmuştu. Fethullah Gülen başörtü direnişlerinin en kuvvetli zamanlarında 1995 de Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda “Başörtü teferruattır” dedikten sonra ona bağlı binlerce kız ve onu hoca zannedip fetvasını ciddiye alanlar başını açıp derslere girmişti. Gülen’ın âyeti hafife alan bu uyduruk fetvası ikna odalarında kızları ikna için kullanılmıştı. Fakat başörtülü kadınlar kendilerine en büyük darbeyi vuran Fetöye hocaefendi demeye devam etmiş ve ekibinin yaptıklarını çabuk unutmuş, onları yıllarca bağırlarını basmışlardı fakat dindar erkeklerin yaptığını unutmamışlardı. Sanki onlar derslere girmeseler onlar bu zulmü çekmeyeceklerdi.
Başörtü mağdurlarının dindar erkeklere bir öfkesi de o dönem onlara yapılan evlilik teklifleridir. Üniversite kapılarında ağlayan, ailesinin “aç başını oku” dediği için evine dönemeyen okula giremeyen kızlara destek olmak amaçlı o dönem kızlara evlilik teklifi eden okuldan öğrenciler çok olmuştu. Erkeklerin koruma amaçlı yaptıkları bu teklifler kızlar tarafından fırsatçılık gibi algılanmıştı. Mağduriyetimizden faydalanıyorlar gibi düşünüldüğü için öfkeye sebep olmuştu.
Dünün başörtü mağdurları aradan yıllar geçmesine rağmen hâlâ kendi mağduriyetlerine ve sadece kadın mağduriyetlerine odaklanmış durumdalar. Onlara göre erkekler mağdur olmazlar, onlar bir şekilde başlarının çaresine bakarlar fakat kadınlar her zaman mağdurdur, ezilenler hep kadındır, algısından kurtulamadılar.
Hatta o derece vicdanı körelmiş olanlar var ki içinde erkek cezalandırma varsa kadınlara bile merhamet duymuyorlar. Mesela genç evlilikte erkekler hapse girerken kadınlar da dışarıda çocukları ile maddi manevi perişan oluyorlar fakat yeter ki erkek cezalandırılsın mantığı ile o erkeklerin hanımlarına ve çocuklarına da merhamet duymuyorlar.
Başörtü mücahidelerinin erkek düşmanı olmalarının bir sebebi de evliliklerinde mutsuz olmalarıdır. Pek çok başörtülü kadından şu serzenişleri duydum: “Evlenirken tip, mal mülk, mevki makam gözetmedik, Allah rızası için İslam’ı yaşayacağımız bir yuvamız olsun istedik fakat mutlu olamadık kocalarımız beklediğimiz gibi çıkmadı…”
Başörtülü kadınlar güzel bir niyetle evlendiler aynı şey erkekler için de geçerliydi. O dönem erkeklerin de kızlarda aradıkları edep, ahlak ve tesettürdü. Onlar da manken gibi kız aramadılar.
Niyet her işte elbette önemlidir fakat “niyet” kadar önemli olan bir husus vardır o da “gayrettir” İçinde gayret yoksa niyet insana yetmez. Sadece "İslami bir yuvam olsun" niyeti kişiyi mutlu etmez. Bu namaz kılmaya niyet edip kılmamak gibi. İslami bir aile kurayım diye niyet ediyorsun fakat İslam’ın aile için olan hükümleri göz ardı ediyorsun hayatına geçirmiyorsun. Kadınların saliha kadın olmak gibi bir gayreti yok, erkeklerin kavvam olmak gibi bir çabası yok. Sonra da “İslami yuva niyetimiz bizi mutlu etmedi” demek haksızlık olur.
Kadınlar erkekleri suçlamadan önce Allah ve Rasulünün hadis-i şeriflerde tanımladığı gibi güler yüzlü, yumuşak huylu, kocaya itaatkar bir hanım olmalı. Sert, erkeksi, kontrolcü, bakımsız, yataktan kaçan kadınlar, kocalarının onlara sevgi dolu davranmamasından şikayetiçi oluyorlar. Oysa eşine karşı sert davranan bir kadını, erkek beyni erkek gibi algılıyor ve birbirleriyle rekabete giriyorlar. Kadınlar önce kendi hatalarını görsünler, kendini düzeltsinler ondan sonra eşlerinden beklenti içinde olsunlar. Bir erkek alkol almıyorsa ve ciddi bir ruhsal sıkıntısı yoksa ona yumuşak davranan kadına iyi davranır.
Erkeklerin de kavvam olmak noktasında sıkıntıları var. Kontrolcü annelerde büyüyen erkekler genellikle kendi evinde idareci olamıyor. Sorumlulukları yeterince üstelemiyor. Erkeklerin de kavvam olmak için kendilerini geliştirmeleri gerekiyor.
Nisa suresi 34. Âyeti kerimesinde Allah (c.c) erkeği aileye reis tayın etmiş, kadınlara da saliha kadın olarak eşlerine saygılı ve itaatkar davranmasını emretmiş. Allah’ın Rasulü pek çok hadis-i şerifte “saliha kadını” kocasına itaatkar kadın olarak tanımlamış.
Bunları yazdığım için bana çok kızan başörtülü hanım var. İyi de bana niye kızıyorsunuz? Bu dini ben indirmedim. Ben hatırlatıcıyım, elçiyim. Elçiye zeval olmaz. Varsa bir derdiniz bu dinin sahibi olan Allah’a söyleyin. Ayrıca bu duymak, görmek istemediğiniz âyeti kerimeler tam da ailede mutluluk reçetesi.
Başörtü mağdurlarının bir de yazar tayfası var ki onlar içlerindeki erkek öfkesini ümmetin kadınlarına da yayıyorlar. Konuştukları ve yazdıkları konuların içinde; kocaya itaat, saliha kadın gibi konular asla olmuyor.Bu yazarların en çok kaçtığı ayetler ne hikmetse nisâ-kadın suresindedir. Kendilerini feminist olarak tanımlamasalar da feminizmin bütün argümanlarını savunuyorlar ve bu fikirleri yıllardır yayıyorlar.
Konferans için gittiğim vakıflarda hanımlardan şu sözleri duydum: “Sizden önce kaç kadın yazar çağırdıysak hanımlar konferans sonrası eve gidip eşleriyle kavga etmişler, ‘Sen niye bana Peygamberimizin hanımlarına davrandığı gibi davranmıyorsun’ diye” dediler.
Bu yazarlar Allah Rasulü'nün eşlerini anlatmaya gidiyorlar fakat onların Peygamber Efendimize ne kadar iyi hanım olduklarını değil, Peygamberimizin ne kadar iyi koca olduğunu anlatıp duruyorlar. Kadınlar da kendi eksiklerini göremedikleri için kocalara kinleniyorlar, niye bana Peygamberimizin eşlerine davrandığı gibi davranmıyor diye.
Yanlış anlaşılmasın tabii ki başörtülü bütün yazarları kastetmiyorum insaflı olan da var şükür. Fakat çoğunluk feminist fikirlere sahip.
Bir de kadınlardan puan toplamak için aile ile ayet ve hadislere hiç değinmeyip uyduruk hikayelerle ve şiirlerle alkış toplayan erkek yazarlar cephesi var ki bunu ayrıca yazacağım inşallah.
Özetle; başörtü mağduru kadınların bir an önce İslama aykırı bu feminist fikirlerden ve mağdur edebiyatından kurtulmaları iyi olur. Pek çoğu günümüz şartlarında lüks hayat yaşarken hâlâ eski mağduriyetlerden besleniyor. Bu kadınların “Aman ben travmalar yaşadım” modundan çıkıp geçmişi ve kendilerine acımayı bırakıp, kadın-erkek ayırmadan şu an Müslümanların dertlerine odaklanmaları elzem.
Biz Müslümanlar, Batının aileyi yok etmek için planladığı İstanbul Sözleşmesine değil, Allah’ın âyetlerine dayanıp güvenmeliyiz. Koruyucu olarak Allah yeter. Koruma yöntemleri de güzel dinimizin yol göstericiliğinde hazırlanmalı.
Elimizde kainatın sahibinin gönderdiği Kur'an-ı Kerim gibi muhteşem bir kaynak ve Allah'ın elçisi Sevgili Peygamberimizin kıymetli sözleri varken Batının kokuşmuş kanunlarına hiiiiç ihtiyacımız yok. Ne Batıya ne de güç odaklarına yaranmak için Allah'ın kelamına sırtımızı dönemeyiz.
Kadınlar ve erkekler arasına düşmanlık tohumu serpenler vebaldedir.
"Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velîleri (dostları ve yardımcıları)dır. İyiliği emrederler, kötülükten/kötü olan şeylerden menederler..." (Tevbe sûresi; 71)
.
28 Yorum Yorum Yaz