Biraz Zaman
- 23-02-2014
- KATEGORİ Gonca Anıl
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Daha çok zaman kazanmak için, biraz zaman ayırmaya ne dersiniz? Daha çok yaşamak için, yaşamaya ara vermeye? Daha çok düşünebilmek için, bir süreliğine düşünmemeye? Daha net görebilmek için biraz gözlerinizi kapatmaya… Ne dersiniz?
Meğer ne kadar yoğun bir insanmışım ben… Sanki dünyanın bütün işi benim üstümde. İşlerim bitmiyor, yapılacaklar yetişmiyor, bir işi halletsem, ardından daha büyüğü başlıyor. Bir kitabı okusam daha binlercesi sırada bekliyor… Davet edilecek, ziyaret edilecek, aranacak hatırlı insanlar listesi gittikçe uzuyor… Dün temizlediğim oda, bugün yine eski halini alıyor. Bugün eksiğini tamamladığım liste, yarın farklı eksiklerle karşıma çıkıyor.
Ben tamamlamaya çalıştıkça eksik büyüyor sanki, doldurdukça daha hızlı boşalıyor…
“Biraz zamanın var mı?” dedim kendime bu gece. Biten günü kapatmadan, yeni güne uyanmadan… Fazla değil, sadece biraz zaman… Tıka basa doldurmaya çalışmadığın, bir yerlere yetişmek için sündürmediğin, bitti mi diye sürekli saate bakmadığın, kendi haline, sade, sadece biraz zaman…
Sözü gecenin sessizliğine bıraktığın, sürekli konuşmak ve birilerine bir şeyler anlatmak zorunda hissetmediğin…
Sürekli kendini korumak arzusuna gem vurup, üzerine bir şal almadığın… Uzun zamandır ilk defa vücudunun serinliği hissetmesine izin verdiğin…
Şehrin parlayan ışıklarının albenisine inat ve korkuna aldırmadan karanlığa dalıp gittiğin…
Biraz zaman…
Düşünmeyi düşünebilmek ve yaşamaya ara vermek için… Biraz zamanın var mı, kendinden kaçmadığın… Tersine bu sefer sadece kendini muhatap aldığın…
Biraz zamanın var mı yaptıklarını sorgulamak ve yapmadıklarınla yüzleşmek için?
Bir film şeridi gibi yaşadıklarını özetlemek için?
“Neden, nerede ve nasıl yaşıyorum?” diye sorabilmek ve yüzüne çarpan soruları cesurca duyabilmek için sadece biraz zamanın var mı?
Sayılı saatler bir kuş misali avcundan uçup gitmeden, biraz zamanın var mı, kendine “Ne yapıyorsun?” diyebilmek için?
Söyle ey nefsim! Akan giden ömrün neresindesin!
Meğer ne kadar yoğun bir insanmışım ben… Sanki dünyanın bütün işi benim üstümde. İşlerim bitmiyor, yapılacaklar yetişmiyor, bir işi halletsem, ardından daha büyüğü başlıyor. Bir kitabı okusam daha binlercesi sırada bekliyor… Davet edilecek, ziyaret edilecek, aranacak hatırlı insanlar listesi gittikçe uzuyor… Dün temizlediğim oda, bugün yine eski halini alıyor. Bugün eksiğini tamamladığım liste, yarın farklı eksiklerle karşıma çıkıyor.
Ben tamamlamaya çalıştıkça eksik büyüyor sanki, doldurdukça daha hızlı boşalıyor…
“Biraz zamanın var mı?” dedim kendime bu gece. Biten günü kapatmadan, yeni güne uyanmadan… Fazla değil, sadece biraz zaman… Tıka basa doldurmaya çalışmadığın, bir yerlere yetişmek için sündürmediğin, bitti mi diye sürekli saate bakmadığın, kendi haline, sade, sadece biraz zaman…
Sözü gecenin sessizliğine bıraktığın, sürekli konuşmak ve birilerine bir şeyler anlatmak zorunda hissetmediğin…
Sürekli kendini korumak arzusuna gem vurup, üzerine bir şal almadığın… Uzun zamandır ilk defa vücudunun serinliği hissetmesine izin verdiğin…
Şehrin parlayan ışıklarının albenisine inat ve korkuna aldırmadan karanlığa dalıp gittiğin…
Biraz zaman…
Düşünmeyi düşünebilmek ve yaşamaya ara vermek için… Biraz zamanın var mı, kendinden kaçmadığın… Tersine bu sefer sadece kendini muhatap aldığın…
Biraz zamanın var mı yaptıklarını sorgulamak ve yapmadıklarınla yüzleşmek için?
Bir film şeridi gibi yaşadıklarını özetlemek için?
“Neden, nerede ve nasıl yaşıyorum?” diye sorabilmek ve yüzüne çarpan soruları cesurca duyabilmek için sadece biraz zamanın var mı?
Sayılı saatler bir kuş misali avcundan uçup gitmeden, biraz zamanın var mı, kendine “Ne yapıyorsun?” diyebilmek için?
Söyle ey nefsim! Akan giden ömrün neresindesin!
1 Yorum Yorum Yaz