Bu Bir Karne Yazısıdır
- 04-02-2015
- KATEGORİ Çocuk Eğitimi
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Karne zamanı yaklaştı. Pek çok anne-baba yavrusuna karne hediyesi bakıyor ya da bakacak. Bunu ödüle çevirmemek adına lütfen alacaklarınızı karneden önce yavrunuza verin. Hatta bu yazıyı okuyorsanız ve hala karneler dağıtılmadıysa, yavrunuza almayı düşündüğünüz de bir şey varsa hemen alıp hediye edebilirsiniz.
Beni tanıyanlar bilir, ödüle karşı biriyim. Çünkü ödül çocuğu menfaatçiliğe sürükler. Bir davranışa alışması için verdiğiniz ödül, bir süre sonra davranışın sırf ödül kazanmak için yapıldığı bir olaya dönüşür.
Örneğin yavrunuza “hadi bakalım taktir gelirse sana güzel bir laptop alacağız. Sene sonu da aynı başarın devam ederse bir cep telefonu almayı düşünebiliriz.” dediğinizde, çocuk o derse içselleştirerek değil, ödül kazanmak için çekilecek kutsal bir çile olarak bakarak çalışacaktır.
Halbuki bu ezbercilik ile eğitim değişime dönüşmez, hazırcılığa ve dışa bağımlılığa sürükler. Ancak kişi merak-heves-istek ile derslerine dikkat yöneltirse o vakit kişide bilgi kalıcı olur. Çünkü dıştan gelen bir motivasyon yerine, içten gelen merak duygusunun harekete geçirdiği heves onu bilgiye ulaşmak için isteklendirmiş ve şevklendirmiştir.
Bir örnek daha vereyim, öğretmenin birisi yaz tatiline çıkarken öğrencilere kütüphaneden yazın okumaları için kitap almalarını söylüyor. Ve tatil dönüşü kim kitap alıp okumuşsa dönem başında sözlüsüne 100 vereceğini söylüyor. Öğrenciler kütüphaneye koşuyor, hepsi gerçekten kitap alıyor. Ama öğretmenin dikkatini bir şey çekiyor. Nerede en ince kitap var, öğrenciler o kitabı almışlar. Çünkü amaçları okumak değil, o sözlüde verilecek ödülü yani 100 puanı almak istiyorlar. Bunun yerine sınıfa 10 farklı kitap getirilse ve her biri kısa kısa anlatılsa, öğrencilerin merak duyguları kabartılsa. Öğrenci merak edip heveslendiği kitabı kalınlığına bakmadan tercih edip okuyacaktır. İçten gelen bu tercih sonucu okunan kitap unutmazda, ömür boyu aklında kalacaktır..
Dönelim biz karnelere, o kadar çaba gösterdi ve başarı elde etti yavrunuz hiç mi bir şey yapmayalım o zaman? Ne demek efendim tabi ki yapalım. Mesela almak istediğimiz şeyi gene alalım ama ödül olarak değil hediye olarak alalım. Ve karneden önce verelim ki bunun bir menfaat karşılığı değil, koşulsuz sevgi sonucu kendisine sunulduğunu hissettirelim. Örneğin "sevgili yavrum bu sana aldığımız hediye, içimizden geldi sana aldık. Seni sen olduğun için seviyoruz ve sadece bunun için aldık, güle güle kullan" deyin.
Sonraki günlerde de karne geldiğinde şöyle bir göz atın. "Tebrik ederim ama sonuçlar nasıl olursa olsun biz seni sen olduğun için seviyoruz. Şimdi karneni bir yere kaldıralım ve seninle sinemaya/tiyatroya gidelim mi ne dersin?.." deyin. Yaşama kaldığınız yerden devam edin. Hayat boyu tüm karnelerde ve okul tatillerinde, sınav sonralarında ve sonuçlarında bu böyle olsun.
Hayat karneden ve sınavdan ibaret değil Ve yavrunuz sizin biriciğiniz. O sizin koşullu, şartlı, menfaatleriniz icabı, sevgi göstereceğiniz bir varlık değil. O sizin emanetiniz, aziz misafiriniz. Hayattaki tüm hediyelere ve almak istediğiniz şeylere sırf kendi olduğu için değer. İlle de karne veya başarı göstermesine gerek yok.
Aksi taktirde beklenti oluşturulan çocukların kaygıları nelere mal oluyor hep birlikte gazetelerin 3.sayfalarında okuyoruz. Yaşlarına boylarına bakmadan, minik bedenlerine kıyıyorlar. Çünkü baskımız, koşullarımız, şartlarımız, dayatmalarımız ve menfaatlerimiz onların hiçbir zaman ve hiçbir yerde kaldırabileceği şeyler değil. Pişman olmak geriye de getirmiyor..
Yavrularınıza karneleri nasıl gelirse gelsin ne olur kaşlarınızı dahi çatmayın. Tatilin keyfini çıkarmaları için imkân verin. Eksikleri ve sıkıntıları var ise onu akşam odanıza çekildiğinizde eşinizle veya okulda öğretmeni ile istişare ederek insani yollardan çözüm arayın. Bu belki ek bir ders olur belki özel ilgi olur belki de fiziksel bir rahatsızlığı vardır (duyma-görme problemi gibi) giderilmesi için tedavi olur. Ama çözüm hiçbir zaman koşul, şart, tehdit, ödül, ceza, dayatma olamaz, olmamalıdır.
Beni tanıyanlar bilir, ödüle karşı biriyim. Çünkü ödül çocuğu menfaatçiliğe sürükler. Bir davranışa alışması için verdiğiniz ödül, bir süre sonra davranışın sırf ödül kazanmak için yapıldığı bir olaya dönüşür.
Örneğin yavrunuza “hadi bakalım taktir gelirse sana güzel bir laptop alacağız. Sene sonu da aynı başarın devam ederse bir cep telefonu almayı düşünebiliriz.” dediğinizde, çocuk o derse içselleştirerek değil, ödül kazanmak için çekilecek kutsal bir çile olarak bakarak çalışacaktır.
Halbuki bu ezbercilik ile eğitim değişime dönüşmez, hazırcılığa ve dışa bağımlılığa sürükler. Ancak kişi merak-heves-istek ile derslerine dikkat yöneltirse o vakit kişide bilgi kalıcı olur. Çünkü dıştan gelen bir motivasyon yerine, içten gelen merak duygusunun harekete geçirdiği heves onu bilgiye ulaşmak için isteklendirmiş ve şevklendirmiştir.
Bir örnek daha vereyim, öğretmenin birisi yaz tatiline çıkarken öğrencilere kütüphaneden yazın okumaları için kitap almalarını söylüyor. Ve tatil dönüşü kim kitap alıp okumuşsa dönem başında sözlüsüne 100 vereceğini söylüyor. Öğrenciler kütüphaneye koşuyor, hepsi gerçekten kitap alıyor. Ama öğretmenin dikkatini bir şey çekiyor. Nerede en ince kitap var, öğrenciler o kitabı almışlar. Çünkü amaçları okumak değil, o sözlüde verilecek ödülü yani 100 puanı almak istiyorlar. Bunun yerine sınıfa 10 farklı kitap getirilse ve her biri kısa kısa anlatılsa, öğrencilerin merak duyguları kabartılsa. Öğrenci merak edip heveslendiği kitabı kalınlığına bakmadan tercih edip okuyacaktır. İçten gelen bu tercih sonucu okunan kitap unutmazda, ömür boyu aklında kalacaktır..
Dönelim biz karnelere, o kadar çaba gösterdi ve başarı elde etti yavrunuz hiç mi bir şey yapmayalım o zaman? Ne demek efendim tabi ki yapalım. Mesela almak istediğimiz şeyi gene alalım ama ödül olarak değil hediye olarak alalım. Ve karneden önce verelim ki bunun bir menfaat karşılığı değil, koşulsuz sevgi sonucu kendisine sunulduğunu hissettirelim. Örneğin "sevgili yavrum bu sana aldığımız hediye, içimizden geldi sana aldık. Seni sen olduğun için seviyoruz ve sadece bunun için aldık, güle güle kullan" deyin.
Sonraki günlerde de karne geldiğinde şöyle bir göz atın. "Tebrik ederim ama sonuçlar nasıl olursa olsun biz seni sen olduğun için seviyoruz. Şimdi karneni bir yere kaldıralım ve seninle sinemaya/tiyatroya gidelim mi ne dersin?.." deyin. Yaşama kaldığınız yerden devam edin. Hayat boyu tüm karnelerde ve okul tatillerinde, sınav sonralarında ve sonuçlarında bu böyle olsun.
Hayat karneden ve sınavdan ibaret değil Ve yavrunuz sizin biriciğiniz. O sizin koşullu, şartlı, menfaatleriniz icabı, sevgi göstereceğiniz bir varlık değil. O sizin emanetiniz, aziz misafiriniz. Hayattaki tüm hediyelere ve almak istediğiniz şeylere sırf kendi olduğu için değer. İlle de karne veya başarı göstermesine gerek yok.
Aksi taktirde beklenti oluşturulan çocukların kaygıları nelere mal oluyor hep birlikte gazetelerin 3.sayfalarında okuyoruz. Yaşlarına boylarına bakmadan, minik bedenlerine kıyıyorlar. Çünkü baskımız, koşullarımız, şartlarımız, dayatmalarımız ve menfaatlerimiz onların hiçbir zaman ve hiçbir yerde kaldırabileceği şeyler değil. Pişman olmak geriye de getirmiyor..
Yavrularınıza karneleri nasıl gelirse gelsin ne olur kaşlarınızı dahi çatmayın. Tatilin keyfini çıkarmaları için imkân verin. Eksikleri ve sıkıntıları var ise onu akşam odanıza çekildiğinizde eşinizle veya okulda öğretmeni ile istişare ederek insani yollardan çözüm arayın. Bu belki ek bir ders olur belki özel ilgi olur belki de fiziksel bir rahatsızlığı vardır (duyma-görme problemi gibi) giderilmesi için tedavi olur. Ama çözüm hiçbir zaman koşul, şart, tehdit, ödül, ceza, dayatma olamaz, olmamalıdır.
0 Yorum Yorum Yaz