Bu Mektup Size Sevgili Eşim!

Mektup


 

Selamların en güzeliyle başlarım söze, Selamun Aleyküm...


 

Böyle bir şeyi ilk kez yapıyorum. Ama yapmam gerektiğine inandığım için, umarım yanılmamışımdır. Siz hep beni agresif, hırçın, belki de birazcık ukâla, ya da size göre saygısız olarak tanımlamak zorunda kaldınız. Fakat ben, bu saydıklarınızın hiçbiri değilim. “Nasıl?” Dediğinizi duyar gibiyim. Evet, değilim. Aslında bir hatam var. Onu ben de kabul ediyorum, ama bu hatam bu saydıklarınızın hiçbiri değil. Hatam, kalbimdekiyle dilimdekinin farkı... Kalbim kal derken, dilim git, diyor. Kalbim seviyor, derken dilim sevmiyor diyor, yani ikisi arasındaki dengesizlik tek hatam. Belki de hataların en onulmazı ve en büyüğü. Bilemiyorum.

Siz gittikten sonra bol bol düşünme vaktim oldu. Her yaptığım davranışı özellikle de size karşı yaptıklarımı oturup düşündüm, kendimi sizin yerinize koydum. Çoğunda kendimi haksız buldum. Ama dün gece evet haksızım, fakat bunları isteyerek yapmasam da yaptığımın yanlış olduğunu bilsem de kendime hakim olmalıyım dedim. Bunların hepsi anlık sinirler ve davranışlar olduğunu anladım. Sonra yaptıklarım için ağlayıp sızlamam ve herkesten evvel Rabb’imden af dilemem bunun bir delilidir. Tabi bu Rabb’imle benim aramda kimse bilemez. İşte şimdi siz de biliyorsunuz, size de söylüyorum. Fakat bir de benim cenahımdan bakın. İnanın her şey üst üste geldi. Evet duygularımı kontrol etmeli ve dengeli davranmalıyım ama yapamıyorum. Özellikle de siz yokken. Bir şey daha anladım ki, siz benim hayat sibobumsunuz, yani beni dengeliyorsunuz. Siz olmayınca bayağı bocaladım.

Asıl konuya girmeden size bir hikaye anlatmak istiyorum; “Hakim, yaşlı çifte sormuş;

-Bunca yıldan sonra niçin ayrılmak istiyorsunuz? Yaşlı kadın cevaplamış;

-Hakim bey, bir ay öncesine kadar aklımda böyle bir şey yoktu. Eşim bana bir mine çiçeği getirdi. Ben de çiçekleri çok severim, çiçek çok sulanması gereken bir çiçekmiş ve eşim, düzenli aralıklarla sulanmadığında öleceğini söyledi. Ben kemik rahatsızlıkları olan bir insanım. Geceleri uykumdan kalkıp çiçeği sulamam gerektiği halde, bir gün fark ettim ki, eşim bir kez olsun benim ağrıma rağmen gece kalkıp da çiçeği sulamadı. Bunun üzerine ben de bu kadar düşüncesiz bir insanla yaşamamam gerektiğine karar verdim.

Hakim kadına hak vermiş, ama adettendir diye bir de adama sormuş;

-Senin söyleyecek bir şeyin var mı? Yaşlı adam cevaplamış;

-Eşimin anlattığı her şey doğru, tek bir şey dışında. Mine çiçeği çok sulandığında ölür. Karımın kemik rahatsızlığı var ve iyileşmesi için düzenli egzersiz yapması gerekir ama eşim bunu yapmadığı için ben bu yalanı buldum. Çiçeği ölmesin diye her gece kalkmak zorunda kaldı. O her uyandığında ben de uyanık olurdum, işini bitirip uyuduğunda, gidip çiçeğin suyunu boşaltır, peçetelerle toprağını kuruturdum. Sonra da yatağa gelip, bana hayatı güzelleştiren, canımdan çok sevdiğim eşimi doyasıya sevdiğimi düşünürdüm.”

Hikaye böyle. Buradan kendinize çıkarmanız gereken hisse nedir bilmiyorum ama benim size çıkardığım hisse, siz de bizim için çok şeyler yapıyorsunuz, fakat o adam gibi gizli ve anlaşılamayacak şeyler... Hele ki duygularınızı hiç bilmiyorum. Ben müneccim miyim kuzum? Ne bileyim iyi şeyler düşündüğünüzü? Sanırım bu da sizin hatanız, siz kabul etmeseniz de... Ama çok sık söylediğiniz şu sözün ne anlama geldiğini iyi düşünün diyorum. “Kadınlar kulaklarıyla erkekler gözleriyle severler,” sözünü... Hatırladınız değil mi? Kulak işlevsellik olarak başkasına bağlıdır. Bir ses olacak ki duysun, olmayan şeyi duymaz. Ama göz öyle değildir, işlevselliği kendindendir. Bakar ve görür. Bu durumdan ben şunu anlıyorum ki çok doğrudur, biz kadınların mutluluğu bir başkasına yani eş olarak siz erkeklere bağlıdır, oysa erkeklerin mutluluk kaynakları kendileri, görüyorlar ve mutlu oluyorlar. Gördünüz mü cancağızım, siz kendi başınıza mutlu olurken, biz olamıyoruz. Belki de tek bu yüzden siz erkekler kendi kendinize yettiğiniz vehmine kapılıp daha gururlu, bencil ve kaprisli olabiliyorsunuz. Biz kadınlar öyle miyiz ya?... Daha paylaşımcı ve özverili olmamızda bundandır. Diğer hemcinslerimi bilmem ama ben kendi adıma sizinle mutlu olmaktan mutluyum. Bir de bunu sizden duyabilsem....

Düşünüyorum da geçen sene çok büyük bir hevesle değiştirip bir üst modelini almak için didindiğiniz arabanız için gösterdiğiniz özenin yarısını benim için göstermeye çalışsanız. Arabanız için yaptığınız masrafları hiç görmezken, sene de bir kez sizden beklediğim gülü israf olarak görmeyi “cimrisiniz işte” dediğimde, ne demek istediğimi bir düşünseniz. Binbir ihtiras ve sığ tartışmalarla sevgi çiçeğimizi hoyratça budağımızı da göreceksiniz. “Çiçek karın doyurmaz, romantiklik boş işler” teranesiyle en masum duygularımızın köreldiğini, gönlümüzün ateşinin ise küllendiğini göreceksiniz. Ben bu körlüğün ve bu küllenmenin ortasında filizlenmeyi bekleyen narin bir fidanım. Beni görün ve küllerimi temizleyip tekrar yeşermem için su dökün istiyorum. Çok şey mi istiyorum? Doğru, bunu hep siz söylerdiniz. Ama siz duymasanız da benim de isteklerim var ve artık duyun bu isteklerimi lütfen...

Şimdi size isteğimi söylüyorum. Siz de bana duygularınızı anlatan bir mektup yazın. Ne olur açık ve net olsun duygularınız. Gerçekten sizi tanıyamadığıma inanıyorum, o mektupla bana kendinizi tanıtın lütfen. Erkeklik yapmadan, duygularınızı örtmeden, kısa kesmeden en detayıyla yazın kendinizi. Zor birşey istediğimin farkındayım, ama bunu benim için yapın. Kendimi sizin yanınıda özel hissetmek istiyorum. Bu mektup o yüzden önemli.

Bak en çok neye şaşırıyorum biliyor musunuz? Benimle konuşurken benim kadın olduğumu unutmanıza... Sanki sizin erkek arkadaşınızım ve sanki ordan bakınca bıyıkları olan kel kafalı adamın biriymişim. Lütfen bana biraz daha dikkatli bakın, ben sizin eşinizim, bir hanımım yani... Mektubunuzu da bunu gözönünde bulundurarak yazmanızı istiyorum.

Hep söylediğiniz birşey var, “siz kadınları anlamıyorum, erkekleri zorluyorsunuz.” Aşk olsun Efendicim, ne demek bu şimdi? Siz erkekler de anlamayın paylaşın lütfen. Aslolan da bu değil mi?

Her zaman yanınızdayım, her zaman yanımda olun… Daha mutlu günlere inşa-Allah… Hasret denizinin kıyısında özlemle sizi bekliyorum bilin.

Sizi çok seven eşiniz

*Eşinize yazdığınız mektupları tugbaakbeyinan@gmail.com adresinden ulaştırabilirsiniz



Bunlar da ilginizi Çekebilir

8 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz