Mutluluğu Bozan "İki Ö" (Evlilik Okulu 3. Ders)
- 10-11-2011
- KATEGORİ Evlilik Okulu
- YAZAR Sema Maraşlı
Evlilik okulumuzda bir önceki dersimiz "Zıtlığı Bozmayalım" başlığı altında kadın-erkek arasındaki zıtlığın önemini konusundaydı. Bu zıtlığı hep birlikte korumamız lâzım; fakat bu zıtlığı koruyanlar erkeklerdir genellikle. Biz kadınlara kalsa ne zıtlık kalırdı, ne de erkeklik kalırdı dünyada.
Çünkü kadınlar, erkekleri kendi kafalarındaki hale getirmek, değiştirebilmek isterler. Bir kadın kocasının huylarını, alışkanlıklarını, davranışlarını değiştirmek arzusunu kolay kolay yenemez.
Erkekler, kadınların bu değişim isteğine karşı dirençlidirler. Yoksa gerçekten "erkek nesli" diye bir şey kalmazdı. Erkekleri kendimize benzetirdik: Bizim üzüldüklerimize üzülsünler, sevindiklerimize sevinsinler, bizimle insan ilişkileri üzerine saatlerce sohbet etsinler, derli toplu olsunlar, küçük büyük her konuya kafa yorsunlar, alışveriş mağazaları hiç söylenmeden bizimle birlikte gezsinler, çocuğun altını değiştirsinler, tabi ev işlerine yardım etsinler, (salata yapmakla kurtulamayacaklardı büyük ihtimalle) yemek, bulaşık temizlik, pasta börek... Bizden daha güçlü olduklarına göre yapıversinler diye yıkardık bütün işleri üzerlerine.
Eee bir erkek karısının her sözünü de dinlesin tabii bu arada(!) Karısının onayladığı arkadaşları ile görüşsün, diğerlerini görmeyiversin, kendi akrabalarını fazlaca görmesin, karısının akrabaları çok sevsin, karısının git dediği yere gitsin, gitme dediği yere gitmeyiversin...
Erkekler kendi kafalarına göre takılmasınlar yani... Karısının kafası varken ne gerek var ki kendi kafasını yormasına. Kıyamaz karısı ona(!) Her şeyi düşünür o ikisi için. Yeter ki yapsın kocası.
Peki biz kadınlar erkekleri değiştirmeye, kendimize benzetmeye neden bu kadar meraklıyız? Bir kere iyi niyetliyiz. Öyle olursa onun da bizim de mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Oysa erkek kadına benzemeye başladığında önce kendi gözünde saygınlığını sonra karısının gözünde değerini kaybetmeye başlar.
İkinci nedeni kadınlığı ve anneliği karıştırdığımız için. Kadınların yaratılışlarında var olan annelik güdülerinden dolayı kadınlarda "eğitme, yetiştirme, düzeltme" isteği erkeklerden daha fazladır. Bu yüzden bazen annelikle kadınlığı karıştırabiliyoruz. Aman aman tehlikeli bir nokta burası.
Öncelikle şunu hiç unutmayalım. Kocalarımız bizim çocuklarımız değildir, istediğimiz gibi yetiştirelim, velev ki çocuklarımız bile istediğimiz gibi olmuyorlar. Eşlerimiz elimizde kurabiye hamuru da değildir, istediğimiz şekli verelim.
Onların bir yetişkin olduğunu, aramızdaki ilişkinin anne-oğul ilişkisi değil; kadın-erkek ilişkisi olduğunu hep hatırlayalım. Bu yüzden de anne-oğul ilişkisini çağrıştıracak davranışlardan uzak durmak gerekiyor.
Anne oğul ilişkisinde olan, karı koca ilişkisinde olmaması gereken davranışlar nelerdir onlara bakalım. Anne- çocuk ilişkisinde var olan "iki Ö" (öğretme ve öğüt verme) davranışını kadınlar kocalarına yapmamaya gayret etmeliler.
"İlk Ö" Öğretmek: Kocaya bir şeyler öğretmeye bayılırız, bundan acayip mutlu oluruz. Oysa erkekler eşlerinden bir şey öğrenmekten pek hoşlanmazlar. Belki bilinçaltında ilişkinin anne-oğul ilişkisine dönmesinden korktukları için, belki de biz kadınlar öğretirken annelik tavrı takındığımız için, belki de "Evin Reisi" onlar olduğu için her şeyi bilmesi gerekenlerin kendileri olduğuna inandıkları için.
Fakat genel olarak eşlerinden bir şeyler öğrenmeye karşıdırlar. Kadınlardan bir şey öğreneceklerse bunun eşleri dışında bir kadın olmasını tercih ederler. Kendi ailesinden bir kadın olursa kendilerini daha da rahat hissederler. Bir erkek bir kadından bir şey öğreniyorsa doğru ya da yanlış bu fark etmez, bu büyük ihtimalle annesidir, ablasıdır, teyzesi yani kendi yakınıdır.
"İkinci Ö" Öğüt vermek: Bundan da şiddetle sakınmamız lâzım. Erkeğe sürekli olarak neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğinin söylenmesi, erkek açısından son derece rahatsız edicidir. Kadını mutlu edecek iyi bir koca nasıl olunur? Erkekler bu konu ile ilgili nasihat dinlemekten zaten hiç hoşlanmazlar.
"Onu öyle yapma, bunu böyle yapma, önce şunu ye, sonra onu yersin, fazla yeme, onu oraya koyma kirlenir, bunu yapma sağlığına zararlı, parayı şöyle harca daha iyi olur, onu oradan kaldır, onu oraya atma..." Oysa koca o yaşa gelene kadar öğreneceğini öğrenmiştir. Kadının çabaları genellikle nafiledir.
Bu ve benzeri sözleri bir anne tavrıyla defalarca söyleriz. Kaç kez söylediğimizi kendimiz bile hatırlamayız. Hayır, o sözü bir kez söyledik, "tamam" ikinciye söyledik, "tamam", üçüncüye söyledik "tamam" da dördüncüye niye söylüyoruz. Belli ki sözümüzün bir etkisi yok. Bunu bile bile niye devam ediyoruz da kendimizi dırdırıcı kadın konumunda bırakıyoruz, bu da ayrı bir konu tartışılabilir.
Biz kadınların erkeklere karşı bu "iki Ö "yü hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor. Çünkü bu "iki Ö" evliliği öğütüyor, sevgiyi öldürüyor.
Bu "iki Ö" nün temel amacı kocayı değiştirmek, kendi kafamızdaki koca yapmak ve onunla mutlu olmaktır. Başta söylediğim gibi niyetimiz kötü değil, bunun mutlu olmak için bir sevgi göstergesi olduğunu düşünüyoruz; fakat erkekler kadınların bu değiştirme arzularına karşı dirençlidirler hem değişmezler hem de çok incinirler. "Sevmek olduğu gibi kabul etmektir." erkek gözünde.
Erkek değiştirilmeye çalışıldıkça kontrol edildiğini, yönlendirildiğini, reddedildiğini ve sevilmediğini hisseder. Kadın bir erkeği ne kadar değiştirmeye çalışırsa, erkek o kadar direnir.
Kadın erkeğe değişmesi gerektiğini ima ettiğinde ya da açık bir şekilde söylediğinde erkek karısı tarafından "yetersiz" görüldüğü düşüncesine kapılır. Zayıflık, acizlik ya da yetersizlik güce önem veren erkek fıtratı için büyük bir darbedir. Erkek bu durumda eşine fazlasıyla içerler.
"Karısının mutluluğundan sorumlu tutulmak" erkek için ağır bir yüktür. Erkek değişmediği için karısı tarafından suçlandığında ona kızgınlık duymaya başlar.
Kadın kocasının değişmesini bekler, erkek direnir... Kadın bekler, erkek öfkelenir... kadın bekler, erkek...
Burada erkeğin karakterine göre değişimler olur. Bazı erkekler kaçarlar (boşanırlar) bazı erkekler teslim olmaz, mücadele ederler, bazıları da "yeter uğraşamam" deyip pes eder, karısına teslim olur. Fakat karısına teslim olmuş koca hiç bir kadını memnun etmez.
Erkekler kadınları değiştirmek isterler mi? Bir de bu taraftan bakalım. Erkekler, kadınlar gibi meraklı değillerdir eşlerini değiştirmeye. Erkek karısının değişmesini istese de bunun için mücadele etmez. Söyler geçer, değişmeyeceğini görünce gerçeği kabullenmekte zorlanmaz. Fakat biz kadınlar vazgeçmeyiz, ümidimizi kolay kolay kesmeyiz. Bu konuda çok ısrarcıyızdır, adam ölüp giderken bile hâlâ pes etmemiş kadınlar vardır. Ardından "ölmese değişecekti" diye üzülürler.
Yazının başında değişim konusunda ev işlerine yardımdan örnek verdim, konu yanlış anlaşılmasın. Erkekler ev işi yapmasınlar anlamında söylemedim. Erkeklerin hanımlarına yardımcı olması erkeği asla kadınsı yapmaz, sadece bütün işlerin erkeklerin üzerine yıkılabileceği tehlikesine dikkat çekmek istedim. Yoksa erkeğin karısına yardımı ona olan şefkatini gösterir, kadın da kocası tarafından değer verildiğini hisseder. Karısı çalışıyorsa erkeğin zaten yardım etmesi gerekir. Yanlış olan erkek istemediği halde ev işlerine zorlamaktır. Erkeğe bunu açık ya da gizli baskı ile yaptırmak, sevgiyi yok eder.
Söylemek, söylenmek, surat asmak, tavır almak eşi değiştirir; ama bu kötü yönde bir değişime sebep olur.
Eşi iyi yönde değiştirmenin tek yolu kişinin kendini iyi yönde değiştirmesidir. Bir tarafın iyi davranışları ancak diğer tarafın olumlu değişimini sağlar.
Ders sonu, soru zamanı.
Erkeklere soruyorum: Evlendiğiniz günden beri değiştiğinizi fark ediyor musunuz? Bu nasıl oldu? Kendi isteğiniz ile neleri değiştirdiniz, eşinizin isteği ile neleri değiştirdiniz?
Kadınlara soruyorum: Eşlerinizi hangi konularda değiştirmeye çalıştınız, değiştirebildiniz mi? Neler öğretmeye uğraştınız? Eşinizin tepkileri nasıl oldu?
www.cocukaile.net Sema Maraşlı
Çünkü kadınlar, erkekleri kendi kafalarındaki hale getirmek, değiştirebilmek isterler. Bir kadın kocasının huylarını, alışkanlıklarını, davranışlarını değiştirmek arzusunu kolay kolay yenemez.
Erkekler, kadınların bu değişim isteğine karşı dirençlidirler. Yoksa gerçekten "erkek nesli" diye bir şey kalmazdı. Erkekleri kendimize benzetirdik: Bizim üzüldüklerimize üzülsünler, sevindiklerimize sevinsinler, bizimle insan ilişkileri üzerine saatlerce sohbet etsinler, derli toplu olsunlar, küçük büyük her konuya kafa yorsunlar, alışveriş mağazaları hiç söylenmeden bizimle birlikte gezsinler, çocuğun altını değiştirsinler, tabi ev işlerine yardım etsinler, (salata yapmakla kurtulamayacaklardı büyük ihtimalle) yemek, bulaşık temizlik, pasta börek... Bizden daha güçlü olduklarına göre yapıversinler diye yıkardık bütün işleri üzerlerine.
Eee bir erkek karısının her sözünü de dinlesin tabii bu arada(!) Karısının onayladığı arkadaşları ile görüşsün, diğerlerini görmeyiversin, kendi akrabalarını fazlaca görmesin, karısının akrabaları çok sevsin, karısının git dediği yere gitsin, gitme dediği yere gitmeyiversin...
Erkekler kendi kafalarına göre takılmasınlar yani... Karısının kafası varken ne gerek var ki kendi kafasını yormasına. Kıyamaz karısı ona(!) Her şeyi düşünür o ikisi için. Yeter ki yapsın kocası.
Peki biz kadınlar erkekleri değiştirmeye, kendimize benzetmeye neden bu kadar meraklıyız? Bir kere iyi niyetliyiz. Öyle olursa onun da bizim de mutlu olacağımızı düşünüyoruz. Oysa erkek kadına benzemeye başladığında önce kendi gözünde saygınlığını sonra karısının gözünde değerini kaybetmeye başlar.
İkinci nedeni kadınlığı ve anneliği karıştırdığımız için. Kadınların yaratılışlarında var olan annelik güdülerinden dolayı kadınlarda "eğitme, yetiştirme, düzeltme" isteği erkeklerden daha fazladır. Bu yüzden bazen annelikle kadınlığı karıştırabiliyoruz. Aman aman tehlikeli bir nokta burası.
Öncelikle şunu hiç unutmayalım. Kocalarımız bizim çocuklarımız değildir, istediğimiz gibi yetiştirelim, velev ki çocuklarımız bile istediğimiz gibi olmuyorlar. Eşlerimiz elimizde kurabiye hamuru da değildir, istediğimiz şekli verelim.
Onların bir yetişkin olduğunu, aramızdaki ilişkinin anne-oğul ilişkisi değil; kadın-erkek ilişkisi olduğunu hep hatırlayalım. Bu yüzden de anne-oğul ilişkisini çağrıştıracak davranışlardan uzak durmak gerekiyor.
Anne oğul ilişkisinde olan, karı koca ilişkisinde olmaması gereken davranışlar nelerdir onlara bakalım. Anne- çocuk ilişkisinde var olan "iki Ö" (öğretme ve öğüt verme) davranışını kadınlar kocalarına yapmamaya gayret etmeliler.
"İlk Ö" Öğretmek: Kocaya bir şeyler öğretmeye bayılırız, bundan acayip mutlu oluruz. Oysa erkekler eşlerinden bir şey öğrenmekten pek hoşlanmazlar. Belki bilinçaltında ilişkinin anne-oğul ilişkisine dönmesinden korktukları için, belki de biz kadınlar öğretirken annelik tavrı takındığımız için, belki de "Evin Reisi" onlar olduğu için her şeyi bilmesi gerekenlerin kendileri olduğuna inandıkları için.
Fakat genel olarak eşlerinden bir şeyler öğrenmeye karşıdırlar. Kadınlardan bir şey öğreneceklerse bunun eşleri dışında bir kadın olmasını tercih ederler. Kendi ailesinden bir kadın olursa kendilerini daha da rahat hissederler. Bir erkek bir kadından bir şey öğreniyorsa doğru ya da yanlış bu fark etmez, bu büyük ihtimalle annesidir, ablasıdır, teyzesi yani kendi yakınıdır.
"İkinci Ö" Öğüt vermek: Bundan da şiddetle sakınmamız lâzım. Erkeğe sürekli olarak neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğinin söylenmesi, erkek açısından son derece rahatsız edicidir. Kadını mutlu edecek iyi bir koca nasıl olunur? Erkekler bu konu ile ilgili nasihat dinlemekten zaten hiç hoşlanmazlar.
"Onu öyle yapma, bunu böyle yapma, önce şunu ye, sonra onu yersin, fazla yeme, onu oraya koyma kirlenir, bunu yapma sağlığına zararlı, parayı şöyle harca daha iyi olur, onu oradan kaldır, onu oraya atma..." Oysa koca o yaşa gelene kadar öğreneceğini öğrenmiştir. Kadının çabaları genellikle nafiledir.
Bu ve benzeri sözleri bir anne tavrıyla defalarca söyleriz. Kaç kez söylediğimizi kendimiz bile hatırlamayız. Hayır, o sözü bir kez söyledik, "tamam" ikinciye söyledik, "tamam", üçüncüye söyledik "tamam" da dördüncüye niye söylüyoruz. Belli ki sözümüzün bir etkisi yok. Bunu bile bile niye devam ediyoruz da kendimizi dırdırıcı kadın konumunda bırakıyoruz, bu da ayrı bir konu tartışılabilir.
Biz kadınların erkeklere karşı bu "iki Ö "yü hayatımızdan çıkarmamız gerekiyor. Çünkü bu "iki Ö" evliliği öğütüyor, sevgiyi öldürüyor.
Bu "iki Ö" nün temel amacı kocayı değiştirmek, kendi kafamızdaki koca yapmak ve onunla mutlu olmaktır. Başta söylediğim gibi niyetimiz kötü değil, bunun mutlu olmak için bir sevgi göstergesi olduğunu düşünüyoruz; fakat erkekler kadınların bu değiştirme arzularına karşı dirençlidirler hem değişmezler hem de çok incinirler. "Sevmek olduğu gibi kabul etmektir." erkek gözünde.
Erkek değiştirilmeye çalışıldıkça kontrol edildiğini, yönlendirildiğini, reddedildiğini ve sevilmediğini hisseder. Kadın bir erkeği ne kadar değiştirmeye çalışırsa, erkek o kadar direnir.
Kadın erkeğe değişmesi gerektiğini ima ettiğinde ya da açık bir şekilde söylediğinde erkek karısı tarafından "yetersiz" görüldüğü düşüncesine kapılır. Zayıflık, acizlik ya da yetersizlik güce önem veren erkek fıtratı için büyük bir darbedir. Erkek bu durumda eşine fazlasıyla içerler.
"Karısının mutluluğundan sorumlu tutulmak" erkek için ağır bir yüktür. Erkek değişmediği için karısı tarafından suçlandığında ona kızgınlık duymaya başlar.
Kadın kocasının değişmesini bekler, erkek direnir... Kadın bekler, erkek öfkelenir... kadın bekler, erkek...
Burada erkeğin karakterine göre değişimler olur. Bazı erkekler kaçarlar (boşanırlar) bazı erkekler teslim olmaz, mücadele ederler, bazıları da "yeter uğraşamam" deyip pes eder, karısına teslim olur. Fakat karısına teslim olmuş koca hiç bir kadını memnun etmez.
Erkekler kadınları değiştirmek isterler mi? Bir de bu taraftan bakalım. Erkekler, kadınlar gibi meraklı değillerdir eşlerini değiştirmeye. Erkek karısının değişmesini istese de bunun için mücadele etmez. Söyler geçer, değişmeyeceğini görünce gerçeği kabullenmekte zorlanmaz. Fakat biz kadınlar vazgeçmeyiz, ümidimizi kolay kolay kesmeyiz. Bu konuda çok ısrarcıyızdır, adam ölüp giderken bile hâlâ pes etmemiş kadınlar vardır. Ardından "ölmese değişecekti" diye üzülürler.
Yazının başında değişim konusunda ev işlerine yardımdan örnek verdim, konu yanlış anlaşılmasın. Erkekler ev işi yapmasınlar anlamında söylemedim. Erkeklerin hanımlarına yardımcı olması erkeği asla kadınsı yapmaz, sadece bütün işlerin erkeklerin üzerine yıkılabileceği tehlikesine dikkat çekmek istedim. Yoksa erkeğin karısına yardımı ona olan şefkatini gösterir, kadın da kocası tarafından değer verildiğini hisseder. Karısı çalışıyorsa erkeğin zaten yardım etmesi gerekir. Yanlış olan erkek istemediği halde ev işlerine zorlamaktır. Erkeğe bunu açık ya da gizli baskı ile yaptırmak, sevgiyi yok eder.
Söylemek, söylenmek, surat asmak, tavır almak eşi değiştirir; ama bu kötü yönde bir değişime sebep olur.
Eşi iyi yönde değiştirmenin tek yolu kişinin kendini iyi yönde değiştirmesidir. Bir tarafın iyi davranışları ancak diğer tarafın olumlu değişimini sağlar.
Ders sonu, soru zamanı.
Erkeklere soruyorum: Evlendiğiniz günden beri değiştiğinizi fark ediyor musunuz? Bu nasıl oldu? Kendi isteğiniz ile neleri değiştirdiniz, eşinizin isteği ile neleri değiştirdiniz?
Kadınlara soruyorum: Eşlerinizi hangi konularda değiştirmeye çalıştınız, değiştirebildiniz mi? Neler öğretmeye uğraştınız? Eşinizin tepkileri nasıl oldu?
www.cocukaile.net Sema Maraşlı
121 Yorum Yorum Yaz