Ben Onu Çok Sevdim...
- 17-01-2014
- KATEGORİ Hayatın İçinden
- YAZAR Sema Maraşlı
Yollardayız ya sözüm ona başımıza her şey geliyor. Kayıplar, kazanmalar, gidişler, gelişler, sevişler, ayrılışlar…
Bizden önce gidenler bize neyi hatırlatır?
Söyleyemediklerimizi mi? Yaşayamadıklarımızı mı? Dünya’ya bağlılığımızı mı? Yoksa boğazımızda düğümlenen ifadelerimi…
Bizden önce gidenler bize ne anlatır.? Ayrılık acısını mı? Bir daha göremeyeceğimizin kabullenişini mi?
Nasıl bağlıyız ki fani dünyaya. Fani olduğunu bildiğimiz halde nedendir bu kadar sevmek? Nedir bu kadar bağlanmak?
Bırakamayacağımız işlerimiz midir? Sevdiklerimiz mi? Kazandıklarımız mı? Kaybettiklerimiz mi? Nasıl sevgidir bu dünya’ya?
ÖLÜM… Birinin vefatını duyduğumuzda tanımasak bile bir hüzün gelir içimize.Kurtuldu deriz bazen, bazen ne kadar erken gitti…Bazı olaylar vardır yaşanmayınca anlaşılması zor. Sadece anlayış gösterdiğimiz durumlar, sadece hüznünü paylaşa bileceğimiz durumlar…İşte baba vefatı da öyle bir şey…Kesinlikle isyan,nedeni sorgulama anlaşılmasın. Bu sadece hüznün ifadesi. Eyvallah der başımızın üstünde tutarız gönderileni…fakat bu durum insan olduğumuzu, yaşadığımızı hissettirir bize…
BABA…Yeri dolmaz, yokluğu değil de varlığı sürekli hissedilir varlık…Yaş ne olursa olsun kaybından derinden sarsılacağın kişi… Tarif edilemez bir boşluk.
Bayram günü gidişiyle ne kadar çok miras bırakmış bize …Allah korkusunu, yalan söylememeyi, tok gözlülüğü, iyilik yapmayı, insanları sevindirmeyi, önemsemeyi… Hiç bir zaman çok paralar istemedi, kimsenin malını, mülkünü konuşmadı. Birinin dedikodusunu veya gıybetini yaptığına şahit olmadım. Evlatları için çok fedakarlıklarda bulundu…
Çocuklarına hizmet eden bir babaydı. Onca yaşımıza rağmen sabah, akşam gece fark etmez hizmet ederdi. Haftasonu geleceğim zaman önceden istediğim menüleri hazırlar, ne canım çekiyorsa elleriyle yapardı. Gönül almayı ve insana değer vermeyi bilirdi. Yumuşak huylu, merhametli, güler yüzlüydü…Hatta bazıları ona “Bal Mahmut” diye lakap takmıştı. Öğrenimi belki yoktu ama eğitimliydi.
Nasreddin Hoca gibiydi. Hikayeleri, fıkraları boldu…Hikayelerinden bir tanesi; Yedi çeşit yüzme bilen merkep:=) Denize düştüğünde hangi yüzme çeşidini kullanayım derken boğulup giden, hayatın içinde de karar veremeyenler için anlatırdı…Her zaman aklımın ucunda olan bir hikayedir.
Ortada olmayan arabaya binenlerin hikayesi…Gereksiz hayallere kapılmamak için…
Birine aşık olan kızın hikayesi. Babasının kızın ağzından sevdiği kişinin adını aldığı takdik…
Farkettim ki aslında ben, beni en iyi dinleyen ve en çok saygı duyan kişiyi kaybetmişim… Beni her zaman destekleyen, bana sonsuz güvenen kişiyi kaybetmişim…
Herkesin anne ve babası kendisine özeldir…Asla karşılaştırma kabul etmeyen bir konu…Herkesin iletişimi kendisine has…Bir kız çocuğu olarak babamla aram elhamdülillah ki her zaman iyi oldu. Hayatın içinde bana en çok güvenen, destekleyen ve saygı duyan oydu. O bazı konulara müsaade etmeseydi belki bugün bulunduğumuz yerlerde olamayacaktık. Sevdiğini gizleyen biri olmadığı için her zaman sevildiğimizi bildik…Çok paralarımız olmadı ama mutlu ve huzurlu yıllar geçirdik.
Bu dünya yolculuğunda yolunu diğer dünya’ya çevirmesinde muhakkak sayısız hikmetler ve nimetler var…Hamdolsun Rabbimize ki vaktinin en kararlı zamanına tain etmiş. Kaybettiklerimiz elbette kazanç kapısında…
Babasını hiç görmeyen,tanımayan ya da küçük yaşta kaybedenler için ne büyük nimettir ahiret hayatı…Ölümler, kader ve ahiret inancımızı güçlendiriyor.
Canım babamın küçüklüğümüzden beri her sabah ve akşam sesli okuduğu “Huvallahullezi…”ayetleri kulaklarımda bir ömür boyu çınlayacak…Onun yokluğunun verdiği kırılmışlık hissi Yaradana daha bir yaklaştıracak şüphesiz. Rabbimize hamd ve şükrediyoruz bizi bu fani dünyada emin ellere emanet etmiş…Cennette buluşacağımız günleri hayal ediyoruz…Allah ebedi cihanda ayrılık yaşatmasın, bu dünyada hikayeler Allahtan kısa…Ne mutlu iki cihanda Rabbiyle birlikte olanlara…
Tülay Arsal http://www.yollardayim.net/?p=2649
Bizden önce gidenler bize neyi hatırlatır?
Söyleyemediklerimizi mi? Yaşayamadıklarımızı mı? Dünya’ya bağlılığımızı mı? Yoksa boğazımızda düğümlenen ifadelerimi…
Bizden önce gidenler bize ne anlatır.? Ayrılık acısını mı? Bir daha göremeyeceğimizin kabullenişini mi?
Nasıl bağlıyız ki fani dünyaya. Fani olduğunu bildiğimiz halde nedendir bu kadar sevmek? Nedir bu kadar bağlanmak?
Bırakamayacağımız işlerimiz midir? Sevdiklerimiz mi? Kazandıklarımız mı? Kaybettiklerimiz mi? Nasıl sevgidir bu dünya’ya?
ÖLÜM… Birinin vefatını duyduğumuzda tanımasak bile bir hüzün gelir içimize.Kurtuldu deriz bazen, bazen ne kadar erken gitti…Bazı olaylar vardır yaşanmayınca anlaşılması zor. Sadece anlayış gösterdiğimiz durumlar, sadece hüznünü paylaşa bileceğimiz durumlar…İşte baba vefatı da öyle bir şey…Kesinlikle isyan,nedeni sorgulama anlaşılmasın. Bu sadece hüznün ifadesi. Eyvallah der başımızın üstünde tutarız gönderileni…fakat bu durum insan olduğumuzu, yaşadığımızı hissettirir bize…
BABA…Yeri dolmaz, yokluğu değil de varlığı sürekli hissedilir varlık…Yaş ne olursa olsun kaybından derinden sarsılacağın kişi… Tarif edilemez bir boşluk.
Bayram günü gidişiyle ne kadar çok miras bırakmış bize …Allah korkusunu, yalan söylememeyi, tok gözlülüğü, iyilik yapmayı, insanları sevindirmeyi, önemsemeyi… Hiç bir zaman çok paralar istemedi, kimsenin malını, mülkünü konuşmadı. Birinin dedikodusunu veya gıybetini yaptığına şahit olmadım. Evlatları için çok fedakarlıklarda bulundu…
Çocuklarına hizmet eden bir babaydı. Onca yaşımıza rağmen sabah, akşam gece fark etmez hizmet ederdi. Haftasonu geleceğim zaman önceden istediğim menüleri hazırlar, ne canım çekiyorsa elleriyle yapardı. Gönül almayı ve insana değer vermeyi bilirdi. Yumuşak huylu, merhametli, güler yüzlüydü…Hatta bazıları ona “Bal Mahmut” diye lakap takmıştı. Öğrenimi belki yoktu ama eğitimliydi.
Nasreddin Hoca gibiydi. Hikayeleri, fıkraları boldu…Hikayelerinden bir tanesi; Yedi çeşit yüzme bilen merkep:=) Denize düştüğünde hangi yüzme çeşidini kullanayım derken boğulup giden, hayatın içinde de karar veremeyenler için anlatırdı…Her zaman aklımın ucunda olan bir hikayedir.
Ortada olmayan arabaya binenlerin hikayesi…Gereksiz hayallere kapılmamak için…
Birine aşık olan kızın hikayesi. Babasının kızın ağzından sevdiği kişinin adını aldığı takdik…
Farkettim ki aslında ben, beni en iyi dinleyen ve en çok saygı duyan kişiyi kaybetmişim… Beni her zaman destekleyen, bana sonsuz güvenen kişiyi kaybetmişim…
Herkesin anne ve babası kendisine özeldir…Asla karşılaştırma kabul etmeyen bir konu…Herkesin iletişimi kendisine has…Bir kız çocuğu olarak babamla aram elhamdülillah ki her zaman iyi oldu. Hayatın içinde bana en çok güvenen, destekleyen ve saygı duyan oydu. O bazı konulara müsaade etmeseydi belki bugün bulunduğumuz yerlerde olamayacaktık. Sevdiğini gizleyen biri olmadığı için her zaman sevildiğimizi bildik…Çok paralarımız olmadı ama mutlu ve huzurlu yıllar geçirdik.
Bu dünya yolculuğunda yolunu diğer dünya’ya çevirmesinde muhakkak sayısız hikmetler ve nimetler var…Hamdolsun Rabbimize ki vaktinin en kararlı zamanına tain etmiş. Kaybettiklerimiz elbette kazanç kapısında…
Babasını hiç görmeyen,tanımayan ya da küçük yaşta kaybedenler için ne büyük nimettir ahiret hayatı…Ölümler, kader ve ahiret inancımızı güçlendiriyor.
Canım babamın küçüklüğümüzden beri her sabah ve akşam sesli okuduğu “Huvallahullezi…”ayetleri kulaklarımda bir ömür boyu çınlayacak…Onun yokluğunun verdiği kırılmışlık hissi Yaradana daha bir yaklaştıracak şüphesiz. Rabbimize hamd ve şükrediyoruz bizi bu fani dünyada emin ellere emanet etmiş…Cennette buluşacağımız günleri hayal ediyoruz…Allah ebedi cihanda ayrılık yaşatmasın, bu dünyada hikayeler Allahtan kısa…Ne mutlu iki cihanda Rabbiyle birlikte olanlara…
Tülay Arsal http://www.yollardayim.net/?p=2649
5 Yorum Yorum Yaz