Kibir nedir nasıl izale edilir?
- 20-03-2012
- KATEGORİ Hayatın İçinden
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Kibir, kendini karşıdakinden üstün görmektir. Kibir olması için veri olması lazım ve iki kişiye ihtiyaç vardır, kendisi bir makamda olacak, karşıdakide bir makamda olacak, kendini ondan üstün görecek. Eldeki veriler makam, mevkii, mal, mülk, ilim, evlat, bir güzellik, artı bir noktadır.
Kibir Allah’a, Peygamberlere ve insanlara yapılır. En kötüsü Allah’a yapılan kibirdir. Bunu asilzadeler, makam ve mevkii sahibi kişiler yapar, ibadet ettikleri zaman, yükselmek yerine alçalıp diğer insanlarla bir olacağını düşünürler. Firavun ve Nemrut gibi… Peygamberlere yapılan kibre en uygun örnek; İsrailoğullarıdır. Yahudilerin Peygamber katili olmalarının altında yatan kibirdir. Yine Mekkeli müşriklerin, peygamberliği bir yetime yakıştıramamalarının, adını mecnuna çıkarmalarının altında yatan da kibirdir. İnsanlara yapılan kibre en uygun örnek ise iblistir. İblis’in bir kula, Hz.Adem’e secde etmemesinin, soluğu cehennemde almasının altında yatan da kibirdir.
Bir kapıyı çalarız,”kim o”,sorusuna verdiğimiz “ben”im cevabının altında yatan benlik duygumuzu ön plana çıkaran da kibirdir. Azıcık damarına basılmasın insanoğlunun,”sen kimsin, benim kim olduğumu biliyor musun?”belli ensesi kalın, adamı dayısı var, istediğini söyleyebilir, söz meclisten içeri. Hak yerini bulsun diye yapılması gereken söz düelloları üstün gelmek için yapılıyor, tuhaf! Her şeyden önce hakka karşı böbürlenmek, insana karşı yapılmış en büyük hakarettir. Hepimizin diğer insanlardan alacağı bir öz vardır, ben bilirim havasına girince o özü alamayız. Maalesef karşımızdakini sırf cevap vermek için dinliyoruz. Haklı olduğuna ısrar azim, haksız olduğuna ısrar kibirdir, bazen doğru olana çok ısrar etmekte kibre giriyor.”Nasıl olurda benim dediğimi kabul etmez, doğruyu söylüyorum”diye hiç öfkelenmeyelim, Peygamberler dinlenmemiş, Allah’a itaat edilmemiş, bizi dinlememişler çok mu?
*Kibir, dini kemal ve dünyalık kemal diye ikiye ayrılır. Dini kemal, ilim ve ameldir, ilim artınca sancılar artar, bizim ancak kibrimiz artıyor, bu gerçek ilim değildir. Esas ilim bize aczimizi bildiren Allah’a yaklaştıran ilimdir, bunun dışındaki fen, kimya fizik, tıp insanda sadece kibir uyandırır, çünkü zor ilimlerdir ve bununla ilgilenen de başarılı insanlardır, doğal olarak ayrı bir havaya girebilirler, bu ilimleri uhrevi ilimlerle birleştirirsek o zaman bunu yenebiliriz. Çünkü insanda tevazu hissini uyandıran, Allah’a kulluk ve ibadet yollarını öğreten uhrevi ilimlerdir. Yine kişi ameliyle övünmemeli başkasını küçük görmemelidir, kendisinin ne geçmiş sevapları yüzünden bu hal onda mevcuttur, ne de bir başkasının geçmiş günahları yüzünden o kişi o haldedir.
*Dünyalık kemal ile kibir ise asalet, güzellik, kuvvet, servet, etrafındaki adamların ve yardımcıların çokluğuyla yapılır. Asilzadeler ilimli insana tenezzül etmez”sen kimsin de bana akıl veriyorsun” diye üstünlük yapmak ister. Güzellik ile kibir, bu daha çok kadınlarda görülür. Servetiyle kibir yapanlar genelde tüccar ve esnaflardır, fakirleri küçük görürler, asıl göremedikleri ise fakirliğin faziletidir, bunu bilmezler. Adam ve yardımcı çokluğu ile kibir yapanlar, bunlarda kavmi, aşireti, akrabası, çoluk çocuğu ile övünürler ki Kur-an’da bununla ilgili ayetlerde çoluk çocuğun hiç bir fayda vermeyeceği belirtilmiştir.
*Kibrin sebebi: Kendini beğenmek, karşıdakine kin duymak ve çekememezlik, riya ve gösteriştir. Karşımızdakine herhangi bir sebepten kızıyoruz, kine dönüşüyor, sonra o kişiden öğüt gelince dinlemiyoruz, hakkı söylüyor olsa bile kabul etmiyoruz, çünkü bizi geçeceğini düşünüyoruz. Eğer suçluysak özür dilemiyoruz. Birde çekemediklerimiz var hasedimizden dolayı o kişiden faydalanmıyoruz, ondaki iyi olan her şeyin elinden gitmesini istiyoruz fakat haset etmek haddi aşmaktır, haddi aşmak şirktir, şirk ise: “Allah’ım sen nimetini kime vereceğini bilmiyorsun” demektir.
*Kibrin alametleri: Surat asıklığı, başı dikmek, yaslanmak, ses tonu, yürüyüşü, duruşu, hareketleri, mimikleri, kendini beğenmek, davete icabet etmemek, küçük gördüğü insanın yanında oturmamak, hasta ve engelli insanlarla konuşmamak, oturup kalkmamak, süslenmektir… Efendimiz: “Güzel elbise gönülde kibri uyandırır” buyurmuşlardır.
O zaman bakalım, kibri nasıl izale edebiliriz?
*Her şeyden önce kibrin Allah’a ait olduğunu düşüneceğiz. Yani insanın evveli yokluk, başlangıcı bile yokluk, sonra Allah var etti ve niteliklerini verdi, neyi kibre malzeme ediyorsun? Bunu bileceğiz.
*Peygamberimizin ahlakını okuyarak tevazu göstereceğiz.
*Hakim Bin Nizam”ben İslam’a girerim ama, ayakta namaz kılarım, secde etmem” demiştir. Alim olduktan sonra bu düşüncesi değişmiştir. Kıyam, ruku ve secde kibri kırmak için vardır, namazlarımızda daim olacağız.
*Hakkı söyleyenin sözünden ağırlanmayacağız, onu tebrik edeceğiz. Eğer yalnızken tebrik ediyor kalabalıkta tebrik etmiyorsak riya(iki yüzlülük) vardır, yalnızken de tebrik etmiyorsak kibir vardır bunu kıracağız.
*En önde oturma sevdamızdan vazgeçecek bazen de ön koltuğu başkasına devredeceğiz.
*Yoksulların arasına karışacağız.
*Hep güzel süslü poşetlerle değil de bazen çirkin siyah bir poşetle yola çıkacağız.
*Yalnızken bile hep güzel süslü kıyafetler giyinmek kibirdir, içeride de bazen sade kıyafetler tercih edeceğiz, içeride hep çirkin dışarıda hep güzel giyiniyorsak riya vardır, buna da dikkat edeceğiz. Elbette ki ilk defa görüşeceğimiz insanların karşılarına temiz ve yeni kıyafetlerimizle çıkmak en doğrusu çünkü”insan kıyafeti ile karşılanır, uğurlanırken ahlakı ile uğurlanır”diye bir söz vardır.
*Tevazu sahibi olacağız, ne çok tevazulu olup zillete düşeceğiz, ne de kibre yol açacak kadar gaddar olacağız. Her şeyin en güzelini yapma hırsı kibirdir, emsallerimizden çok öne geçmemeye çalışacağız. Gelişi güzel tevazu olmaz, ancak ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gidermek, davete icabet etmek, giyinişi yürüyüşü, nasihati tatlı dilli ve orta kararlı olmalıdır. Tevazulu olmak bize kolay geliyorsa, zorlanmadan yapıyorsak bu gerçek tevazudur. Kolaylıkla yaptığımız şey bizim ahlakımızdır. Rastgele ortalara gülücükler saçıyorsak bu gerçek tevazu değildir. Zira mümine zillet yakışmaz tevazunun altına düşmemeliyiz. Yapmacık tevazu zillettir, zillet tevazunun en alt kademesidir.
*Kendimizi fazla beğenmeyeceğiz, kendimizi her konuda yeterli görürüz, ilerlememiz durur, gayrete girmeyiz.
*Amellerimizi Allah görür gibi ihlâs ile yapmalı başkasına kanıtlamaya çalışmamalıyız. Kanıtlarımızı Allah’a sumalıyız.
*Marifet iltifata tabidir, yinede ne kendimizdeki marifetleri fazla açıklayacağız ne de başkalarının marifetlerini çok öveceğiz. Sonunun kibre gittiğini unutmayacağız.
* İman nimetine bile kibirlenmeyeceğiz, nice âlimler fasık olarak ölmüştür, müminlerde mürtet(dinden çıkmış)olarak ölebilir, gün gelir fasıklar mümin olabilir unutmayacağız.
*İlim sahibi olcağız. Bilmiyoruz, bilmediğimizi de bilmiyoruz.
*İlmimizin, amelimizin, elimizdeki donanımlarımızın Allah’tan geldiğini, istediği anda bizden çekip alabileceğini bilecek, Allah’ın bu lütuflarını kendimize mal etmeyeceğiz, şükür içinde olacağız. Aldığımız bir nefeste bile bir rolümüz yokken, gün gelip elimizdeki bu verilerin yok olabileceğini gündemimize alacağız. Bütün bu kibre vesile olan verilerin Allah’tan bağımsız bir benlik duygusu geliştirdiğini, fark edeceğiz, anında elimizden alınabilineceğini, hatta hiç verilmemişte olabileceğini, aklımızdan çıkarmayacağız.
İşte kibri izale etmenin yöntemleriydi bunlar. Daha başka özel bir formül sihirli bir değnek yok ki değdirdiğimizde kibri yok etsin… Formül basit, tespit et kendini, kolayına gelen bir maddeden başla…
Serpilay ÇİLİNGER
milat gazetesi
Kibir Allah’a, Peygamberlere ve insanlara yapılır. En kötüsü Allah’a yapılan kibirdir. Bunu asilzadeler, makam ve mevkii sahibi kişiler yapar, ibadet ettikleri zaman, yükselmek yerine alçalıp diğer insanlarla bir olacağını düşünürler. Firavun ve Nemrut gibi… Peygamberlere yapılan kibre en uygun örnek; İsrailoğullarıdır. Yahudilerin Peygamber katili olmalarının altında yatan kibirdir. Yine Mekkeli müşriklerin, peygamberliği bir yetime yakıştıramamalarının, adını mecnuna çıkarmalarının altında yatan da kibirdir. İnsanlara yapılan kibre en uygun örnek ise iblistir. İblis’in bir kula, Hz.Adem’e secde etmemesinin, soluğu cehennemde almasının altında yatan da kibirdir.
Bir kapıyı çalarız,”kim o”,sorusuna verdiğimiz “ben”im cevabının altında yatan benlik duygumuzu ön plana çıkaran da kibirdir. Azıcık damarına basılmasın insanoğlunun,”sen kimsin, benim kim olduğumu biliyor musun?”belli ensesi kalın, adamı dayısı var, istediğini söyleyebilir, söz meclisten içeri. Hak yerini bulsun diye yapılması gereken söz düelloları üstün gelmek için yapılıyor, tuhaf! Her şeyden önce hakka karşı böbürlenmek, insana karşı yapılmış en büyük hakarettir. Hepimizin diğer insanlardan alacağı bir öz vardır, ben bilirim havasına girince o özü alamayız. Maalesef karşımızdakini sırf cevap vermek için dinliyoruz. Haklı olduğuna ısrar azim, haksız olduğuna ısrar kibirdir, bazen doğru olana çok ısrar etmekte kibre giriyor.”Nasıl olurda benim dediğimi kabul etmez, doğruyu söylüyorum”diye hiç öfkelenmeyelim, Peygamberler dinlenmemiş, Allah’a itaat edilmemiş, bizi dinlememişler çok mu?
*Kibir, dini kemal ve dünyalık kemal diye ikiye ayrılır. Dini kemal, ilim ve ameldir, ilim artınca sancılar artar, bizim ancak kibrimiz artıyor, bu gerçek ilim değildir. Esas ilim bize aczimizi bildiren Allah’a yaklaştıran ilimdir, bunun dışındaki fen, kimya fizik, tıp insanda sadece kibir uyandırır, çünkü zor ilimlerdir ve bununla ilgilenen de başarılı insanlardır, doğal olarak ayrı bir havaya girebilirler, bu ilimleri uhrevi ilimlerle birleştirirsek o zaman bunu yenebiliriz. Çünkü insanda tevazu hissini uyandıran, Allah’a kulluk ve ibadet yollarını öğreten uhrevi ilimlerdir. Yine kişi ameliyle övünmemeli başkasını küçük görmemelidir, kendisinin ne geçmiş sevapları yüzünden bu hal onda mevcuttur, ne de bir başkasının geçmiş günahları yüzünden o kişi o haldedir.
*Dünyalık kemal ile kibir ise asalet, güzellik, kuvvet, servet, etrafındaki adamların ve yardımcıların çokluğuyla yapılır. Asilzadeler ilimli insana tenezzül etmez”sen kimsin de bana akıl veriyorsun” diye üstünlük yapmak ister. Güzellik ile kibir, bu daha çok kadınlarda görülür. Servetiyle kibir yapanlar genelde tüccar ve esnaflardır, fakirleri küçük görürler, asıl göremedikleri ise fakirliğin faziletidir, bunu bilmezler. Adam ve yardımcı çokluğu ile kibir yapanlar, bunlarda kavmi, aşireti, akrabası, çoluk çocuğu ile övünürler ki Kur-an’da bununla ilgili ayetlerde çoluk çocuğun hiç bir fayda vermeyeceği belirtilmiştir.
*Kibrin sebebi: Kendini beğenmek, karşıdakine kin duymak ve çekememezlik, riya ve gösteriştir. Karşımızdakine herhangi bir sebepten kızıyoruz, kine dönüşüyor, sonra o kişiden öğüt gelince dinlemiyoruz, hakkı söylüyor olsa bile kabul etmiyoruz, çünkü bizi geçeceğini düşünüyoruz. Eğer suçluysak özür dilemiyoruz. Birde çekemediklerimiz var hasedimizden dolayı o kişiden faydalanmıyoruz, ondaki iyi olan her şeyin elinden gitmesini istiyoruz fakat haset etmek haddi aşmaktır, haddi aşmak şirktir, şirk ise: “Allah’ım sen nimetini kime vereceğini bilmiyorsun” demektir.
*Kibrin alametleri: Surat asıklığı, başı dikmek, yaslanmak, ses tonu, yürüyüşü, duruşu, hareketleri, mimikleri, kendini beğenmek, davete icabet etmemek, küçük gördüğü insanın yanında oturmamak, hasta ve engelli insanlarla konuşmamak, oturup kalkmamak, süslenmektir… Efendimiz: “Güzel elbise gönülde kibri uyandırır” buyurmuşlardır.
O zaman bakalım, kibri nasıl izale edebiliriz?
*Her şeyden önce kibrin Allah’a ait olduğunu düşüneceğiz. Yani insanın evveli yokluk, başlangıcı bile yokluk, sonra Allah var etti ve niteliklerini verdi, neyi kibre malzeme ediyorsun? Bunu bileceğiz.
*Peygamberimizin ahlakını okuyarak tevazu göstereceğiz.
*Hakim Bin Nizam”ben İslam’a girerim ama, ayakta namaz kılarım, secde etmem” demiştir. Alim olduktan sonra bu düşüncesi değişmiştir. Kıyam, ruku ve secde kibri kırmak için vardır, namazlarımızda daim olacağız.
*Hakkı söyleyenin sözünden ağırlanmayacağız, onu tebrik edeceğiz. Eğer yalnızken tebrik ediyor kalabalıkta tebrik etmiyorsak riya(iki yüzlülük) vardır, yalnızken de tebrik etmiyorsak kibir vardır bunu kıracağız.
*En önde oturma sevdamızdan vazgeçecek bazen de ön koltuğu başkasına devredeceğiz.
*Yoksulların arasına karışacağız.
*Hep güzel süslü poşetlerle değil de bazen çirkin siyah bir poşetle yola çıkacağız.
*Yalnızken bile hep güzel süslü kıyafetler giyinmek kibirdir, içeride de bazen sade kıyafetler tercih edeceğiz, içeride hep çirkin dışarıda hep güzel giyiniyorsak riya vardır, buna da dikkat edeceğiz. Elbette ki ilk defa görüşeceğimiz insanların karşılarına temiz ve yeni kıyafetlerimizle çıkmak en doğrusu çünkü”insan kıyafeti ile karşılanır, uğurlanırken ahlakı ile uğurlanır”diye bir söz vardır.
*Tevazu sahibi olacağız, ne çok tevazulu olup zillete düşeceğiz, ne de kibre yol açacak kadar gaddar olacağız. Her şeyin en güzelini yapma hırsı kibirdir, emsallerimizden çok öne geçmemeye çalışacağız. Gelişi güzel tevazu olmaz, ancak ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gidermek, davete icabet etmek, giyinişi yürüyüşü, nasihati tatlı dilli ve orta kararlı olmalıdır. Tevazulu olmak bize kolay geliyorsa, zorlanmadan yapıyorsak bu gerçek tevazudur. Kolaylıkla yaptığımız şey bizim ahlakımızdır. Rastgele ortalara gülücükler saçıyorsak bu gerçek tevazu değildir. Zira mümine zillet yakışmaz tevazunun altına düşmemeliyiz. Yapmacık tevazu zillettir, zillet tevazunun en alt kademesidir.
*Kendimizi fazla beğenmeyeceğiz, kendimizi her konuda yeterli görürüz, ilerlememiz durur, gayrete girmeyiz.
*Amellerimizi Allah görür gibi ihlâs ile yapmalı başkasına kanıtlamaya çalışmamalıyız. Kanıtlarımızı Allah’a sumalıyız.
*Marifet iltifata tabidir, yinede ne kendimizdeki marifetleri fazla açıklayacağız ne de başkalarının marifetlerini çok öveceğiz. Sonunun kibre gittiğini unutmayacağız.
* İman nimetine bile kibirlenmeyeceğiz, nice âlimler fasık olarak ölmüştür, müminlerde mürtet(dinden çıkmış)olarak ölebilir, gün gelir fasıklar mümin olabilir unutmayacağız.
*İlim sahibi olcağız. Bilmiyoruz, bilmediğimizi de bilmiyoruz.
*İlmimizin, amelimizin, elimizdeki donanımlarımızın Allah’tan geldiğini, istediği anda bizden çekip alabileceğini bilecek, Allah’ın bu lütuflarını kendimize mal etmeyeceğiz, şükür içinde olacağız. Aldığımız bir nefeste bile bir rolümüz yokken, gün gelip elimizdeki bu verilerin yok olabileceğini gündemimize alacağız. Bütün bu kibre vesile olan verilerin Allah’tan bağımsız bir benlik duygusu geliştirdiğini, fark edeceğiz, anında elimizden alınabilineceğini, hatta hiç verilmemişte olabileceğini, aklımızdan çıkarmayacağız.
İşte kibri izale etmenin yöntemleriydi bunlar. Daha başka özel bir formül sihirli bir değnek yok ki değdirdiğimizde kibri yok etsin… Formül basit, tespit et kendini, kolayına gelen bir maddeden başla…
Serpilay ÇİLİNGER
milat gazetesi
9 Yorum Yorum Yaz