Kimin Ailesinde Çok Kalınacak?
- 15-07-2015
- KATEGORİ Evlilik Okulu
- YAZAR Sema Maraşlı
“Önce kimin ailesine gidilecek ve kimin ailesinde ne kadar kalınacak?” Gizli gündemin ana konusu ve ana sorusu bu. Bu mevzu seçim tartışmalarını, memleket meselelerini bile geride bırakır. Karı-koca arasında bayram ve tatil öncesi en büyük problem ailelerde kalma meselesidir.
İki taraf da önce kendi ailesine gidilsin ve en çok onlar da kalınsın istediğinde konu içinden çıkılmaz hale gelir. Son yıllarda bu tartışmalardan bıkan bazı çiftler; ne senin ne benim ailem olsun, ikisini de gözümüz görmesin tatile gidelim, diyerek çözüm bulmaya çalışıyorlar.
Bayram sebebi ile binlerce kişi yola çıkıyor. Bir kısmı tatil beldelerine, bir kısmı da memleketine akraba ziyaretine gidiyor. Bayram akrabalık ilişkileri için en güzel muhabbet vesilesi fakat maalesef şeytan yine boş durmuyor ve Rabbimizin bu güzel hediyesinin bereketini kaçırmaya, sevabını gidermeye sebep olabiliyor. Akıllı olmak ve bu kıymetli günlerin değerini bilmek lazım. Kimin ailesinde ne kadar kalınacak tartışmaları ile bayram da tatil de zehir edilmemeli.
Bu tartışmalar yapılırken karı-koca kendi ailesinin tarafına geçiyor ve neden kendi ailesinde çok kalınması gerektiğini anlatmak için diğerinin ailesini kötüleme yoluna gidiyor. Ve düğünden itibaren; hatta ailelerin tanıştığı ilk günden başlayarak özenle saklanmış bütün kirli defterler ortaya dökülür. Söz günü gelen çikolatanın kalitesizliğinden, adam yerine konulup değer verilmemekten, düğünde takılan takılardan… Falan filan. Bir yakın geçmişe gidip bir uzak geçmişe gidip iki taraf da diğerine ailesinin aslında ne kadar berbat, beş para etmez insanlar olduğunu göstermeye çalışır.
Zannedersiniz ki dinimiz kin tutmayı emretmiş de kin tutana ahirette büyük mükafatlar verilecekmiş gibi özenle kin tutuluyor. İyilikler göz ardı ediliyor, hatta nankörlük ediliyor; fakat hatalar asla ve kata unutulmuyor. Hz. Ali: “Kin mal gibi miras kalır.” diyor. Karı-koca bu tartışmaları yaparken hem birbirlerini incitiyorlar hem de çocuklarına kin tutmayı öğretiyorlar.
Anne-babalarının tartışmalarını dinleyen küçük çocukların kalplerinde de derin yaralar açılıyor. Çünkü henüz doğruyu- yanlış, haklıyı-haksızı ayırt edemiyorlar. Onlar en çok anne-babalarını severler onlara güvenirler, söylediklerine doğrudur diye inanırlar. O halde onu bu kadar seviyor görünen babaannesi, anneannesi, dedesi, halası, dayısı onun en sevdiklerini neden üzmüşler? Onlar bu kadar kötü ve sahtekar insanlar mı? Kimin sevgisine inanacak o zaman? Bu yüzden çocuklar doya doya aile büyüklerini sevemezler. Babaanneyi çok sevse anneyi üzmekten, anneanneyi çok sevse babayı üzmekten korkar. Hatta bazı çocuklar küçük yaşına rağmen anne ya da babasının kinini devam ettirmeye çalışır. Büyüdüklerinde ise o kin onu öğreten anne-babaya, kardeşlere muhakkak döner.
Anne-babanın hırsı ve kini yüzünden bir yandan çocukların masum dünyası yıkılır, bir yandan da karı-koca arasında soğuk rüzgarlar eser. Peki bu kadar çabaya rağmen biri diğerini ailesinden soğutmayı başarır mı? Hayır. Kimse yoğurdum ekşi demez. Kişi kendi ailesinden değil, eşinin ailesinden nefret eder.
Aile büyükleri de bu konuda adaletli davranamıyorlar maalesef. En çok bizde kalsınlar isteyip bunun için evlatlarını yönlendirenler oluyor. Bu meseleyi onların da etkisinde kalmadan, aileleri de kötülemeden, çözmeye çalışmak gerekir.
Mesela, kimin ailesinin onlara daha çok ihtiyacı varsa onun yanında daha fazla kalınsa daha iyi olmaz mı? Eşlerden birinin anne ya da babası yalnızdır ya da biri hastadır, diğerinin desteğe ihtiyacı vardır… O zaman ziyaretin sevabı da katlanır.
Bu konuda şartlar eşitse kimin evi kalmak için daha müsaitse ya da çocuklar için ortam hangisinde daha iyiyse ona bakılabilir. Mesela birinin ailesi köyde diğerinin şehirdeyse, köyde biraz daha fazla kalmak tercih edilebilir. Bunu yıl boyu betonlara hapsedilmiş çocuklar ve yetişkinler için bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirmek gerekir. Topraktaki bir madde strese ve depresyona iyi geliyormuş. Teknolojiden biraz uzak durup doğa ile içiçe olma fırsatını kaçırmamak lazım.
Ya da bir önceki yıl kimin ailesinde çok kalındı ise bu yıl diğerinde fazla kalınabilir. Velhasıl bu çok sevaplı ziyaretleri yaparken aklı başında değerlendirmeler yapmak gerekir. Yoksa “Ben senin sülaleni sevmiyorum, bana şunları şunları yaptılar, bizimkilere gidelim…” diye başlayan cümlelerle varılan kararlar sağlıklı olmaz, nereye gidilirse gidilsin iki taraf da tartışmayı kazanmış olmaz, ikisi de kaybetmiştir; zira evlilikleri derin yara almıştır.
Aslında bütün bu tartışmaların temelinde Allah’ın en sevmediği kibir huyu var. Affetmediğimiz kişileri görmek istemiyoruz. Nefsimizi kibirle yüceltmeye çalışıyoruz “Bana bunu nasıl yaparlar!” diye bakıyor ve affedemiyoruz. Kendimiz her gün Rabbimizden af ve mağfiret dilerken, biz kimseyi affetmiyoruz. Affetmek için karşıdakinin hatasını anlaması ve özür dilemesi de gerekmiyor.
Rabbimiz ne buyuruyor:
“Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz ya da bir kötülüğü affederseniz, bilin ki Allah da çok affedicidir, her şeye gücü yetendir.” (Nisa suresi 149.Âyet-i Kerime)
“Onlar, bollukta ve darlıkta Allah rızası için sarfederler, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyilik yapan, güzel davrananları sever.” (Al-i İmran 134. Âyet-i Kerime)
Allah Rasulü de pek çok hadis-i şerîf ile affetmeyi tavsiye etmiş.
“Affedin ki affolunasınız.”
“Allah rızası için affedeni, Allahü Teâlâ yükseltir.”
“Allahü Teâlâ merhameti olmayana merhamet etmez, affetmeyeni affetmez.”
Allah (c.c) cümlemize bayrama bağışlamış ve bağışlanmış olarak kavuşmayı nasip eylesin. Bayramınız bereketli, bol muhabbetli geçsin.
İki taraf da önce kendi ailesine gidilsin ve en çok onlar da kalınsın istediğinde konu içinden çıkılmaz hale gelir. Son yıllarda bu tartışmalardan bıkan bazı çiftler; ne senin ne benim ailem olsun, ikisini de gözümüz görmesin tatile gidelim, diyerek çözüm bulmaya çalışıyorlar.
Bayram sebebi ile binlerce kişi yola çıkıyor. Bir kısmı tatil beldelerine, bir kısmı da memleketine akraba ziyaretine gidiyor. Bayram akrabalık ilişkileri için en güzel muhabbet vesilesi fakat maalesef şeytan yine boş durmuyor ve Rabbimizin bu güzel hediyesinin bereketini kaçırmaya, sevabını gidermeye sebep olabiliyor. Akıllı olmak ve bu kıymetli günlerin değerini bilmek lazım. Kimin ailesinde ne kadar kalınacak tartışmaları ile bayram da tatil de zehir edilmemeli.
Bu tartışmalar yapılırken karı-koca kendi ailesinin tarafına geçiyor ve neden kendi ailesinde çok kalınması gerektiğini anlatmak için diğerinin ailesini kötüleme yoluna gidiyor. Ve düğünden itibaren; hatta ailelerin tanıştığı ilk günden başlayarak özenle saklanmış bütün kirli defterler ortaya dökülür. Söz günü gelen çikolatanın kalitesizliğinden, adam yerine konulup değer verilmemekten, düğünde takılan takılardan… Falan filan. Bir yakın geçmişe gidip bir uzak geçmişe gidip iki taraf da diğerine ailesinin aslında ne kadar berbat, beş para etmez insanlar olduğunu göstermeye çalışır.
Zannedersiniz ki dinimiz kin tutmayı emretmiş de kin tutana ahirette büyük mükafatlar verilecekmiş gibi özenle kin tutuluyor. İyilikler göz ardı ediliyor, hatta nankörlük ediliyor; fakat hatalar asla ve kata unutulmuyor. Hz. Ali: “Kin mal gibi miras kalır.” diyor. Karı-koca bu tartışmaları yaparken hem birbirlerini incitiyorlar hem de çocuklarına kin tutmayı öğretiyorlar.
Anne-babalarının tartışmalarını dinleyen küçük çocukların kalplerinde de derin yaralar açılıyor. Çünkü henüz doğruyu- yanlış, haklıyı-haksızı ayırt edemiyorlar. Onlar en çok anne-babalarını severler onlara güvenirler, söylediklerine doğrudur diye inanırlar. O halde onu bu kadar seviyor görünen babaannesi, anneannesi, dedesi, halası, dayısı onun en sevdiklerini neden üzmüşler? Onlar bu kadar kötü ve sahtekar insanlar mı? Kimin sevgisine inanacak o zaman? Bu yüzden çocuklar doya doya aile büyüklerini sevemezler. Babaanneyi çok sevse anneyi üzmekten, anneanneyi çok sevse babayı üzmekten korkar. Hatta bazı çocuklar küçük yaşına rağmen anne ya da babasının kinini devam ettirmeye çalışır. Büyüdüklerinde ise o kin onu öğreten anne-babaya, kardeşlere muhakkak döner.
Anne-babanın hırsı ve kini yüzünden bir yandan çocukların masum dünyası yıkılır, bir yandan da karı-koca arasında soğuk rüzgarlar eser. Peki bu kadar çabaya rağmen biri diğerini ailesinden soğutmayı başarır mı? Hayır. Kimse yoğurdum ekşi demez. Kişi kendi ailesinden değil, eşinin ailesinden nefret eder.
Aile büyükleri de bu konuda adaletli davranamıyorlar maalesef. En çok bizde kalsınlar isteyip bunun için evlatlarını yönlendirenler oluyor. Bu meseleyi onların da etkisinde kalmadan, aileleri de kötülemeden, çözmeye çalışmak gerekir.
Mesela, kimin ailesinin onlara daha çok ihtiyacı varsa onun yanında daha fazla kalınsa daha iyi olmaz mı? Eşlerden birinin anne ya da babası yalnızdır ya da biri hastadır, diğerinin desteğe ihtiyacı vardır… O zaman ziyaretin sevabı da katlanır.
Bu konuda şartlar eşitse kimin evi kalmak için daha müsaitse ya da çocuklar için ortam hangisinde daha iyiyse ona bakılabilir. Mesela birinin ailesi köyde diğerinin şehirdeyse, köyde biraz daha fazla kalmak tercih edilebilir. Bunu yıl boyu betonlara hapsedilmiş çocuklar ve yetişkinler için bulunmaz bir fırsat olarak değerlendirmek gerekir. Topraktaki bir madde strese ve depresyona iyi geliyormuş. Teknolojiden biraz uzak durup doğa ile içiçe olma fırsatını kaçırmamak lazım.
Ya da bir önceki yıl kimin ailesinde çok kalındı ise bu yıl diğerinde fazla kalınabilir. Velhasıl bu çok sevaplı ziyaretleri yaparken aklı başında değerlendirmeler yapmak gerekir. Yoksa “Ben senin sülaleni sevmiyorum, bana şunları şunları yaptılar, bizimkilere gidelim…” diye başlayan cümlelerle varılan kararlar sağlıklı olmaz, nereye gidilirse gidilsin iki taraf da tartışmayı kazanmış olmaz, ikisi de kaybetmiştir; zira evlilikleri derin yara almıştır.
Aslında bütün bu tartışmaların temelinde Allah’ın en sevmediği kibir huyu var. Affetmediğimiz kişileri görmek istemiyoruz. Nefsimizi kibirle yüceltmeye çalışıyoruz “Bana bunu nasıl yaparlar!” diye bakıyor ve affedemiyoruz. Kendimiz her gün Rabbimizden af ve mağfiret dilerken, biz kimseyi affetmiyoruz. Affetmek için karşıdakinin hatasını anlaması ve özür dilemesi de gerekmiyor.
Rabbimiz ne buyuruyor:
“Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz ya da bir kötülüğü affederseniz, bilin ki Allah da çok affedicidir, her şeye gücü yetendir.” (Nisa suresi 149.Âyet-i Kerime)
“Onlar, bollukta ve darlıkta Allah rızası için sarfederler, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyilik yapan, güzel davrananları sever.” (Al-i İmran 134. Âyet-i Kerime)
Allah Rasulü de pek çok hadis-i şerîf ile affetmeyi tavsiye etmiş.
“Affedin ki affolunasınız.”
“Allah rızası için affedeni, Allahü Teâlâ yükseltir.”
“Allahü Teâlâ merhameti olmayana merhamet etmez, affetmeyeni affetmez.”
Allah (c.c) cümlemize bayrama bağışlamış ve bağışlanmış olarak kavuşmayı nasip eylesin. Bayramınız bereketli, bol muhabbetli geçsin.
5 Yorum Yorum Yaz