Çocuktan Eğitim

35_bÜlkemizde çocuk ve eğitim kelimeleri yan yana gelince, sanki sadece çocuğun terbiyesi ve ona öğretilenler üzerine bir bakış açısı geliştirmemiz gerekiyormuş gibi bir düşünce beliriyor pek çok insanın kafasında. Çocuklarını büyütüp, belli bir yaşa getirenler bu sebeple içinden çocuk geçen cümlelere itibar etmiyorlar. Oysa annelik ve babalık rollerimizden çocuklarımızın yaşları arttıkça vazgeçmiyoruz ve çocuklarla temasımız yalnızca ebeveynlik üzerinden gitmiyor.

Zaten temel sorunda burda başlıyor. Çocuğa sürekli bir şeyler öğretmeye çalışan bu üst bakışın, çocuğun kendisine öğreteceği şeylerden habersiz bir hali var. Aylardır söz etmeye çalıştığım şey de tam da bu işte... Çocuk eğitimi değil, çocuktan eğitim... Çocuğu öğrenmenin merkezine koymak yerine, onların öğreticiliğine ve bizi hizaya çeken yanlarına işaret etmeye çalışıyorum.

Diğer türlü, hayatı boyunca öğretmeninden; doktoruna, apartman görevlisinden; komşusuna kadar bir dizi duyarsız davranışla muhatap oluyor çocuklarımız. Çocukla ilişkisini sadece tuvalet eğitimi, düzen, ders başarısı üzerinden götürmeye çalışanlar elbette söylediklerimi ütopik bulacaktır. Oysa insanı kendi aslına çağıran çocuk masumiyeti hayatımızın bütün rollerine taşıdığımızda muazzam bir dönüşümü beraberinde getiriyor.Çocuk insanı uzaklaştığı masumiyetine yeniden çağırır.

Her şeyi parçalayıp birbirinden bambaşka bir hale getirmek sanırım modern dünya hastalığı.İnsanı da , dönemlerine göre sürekli parçalayan bu bakış, sanki birbirinden bağımsız rollerin peşine sürüklüyor her birimizi. Oysa eş yanımızı onarmadan sağlıklı bir ebeveyn, çocuk yanımızı onarmadan iyi bir yetişkin olmak çok zor. Kaldı ki büyüyen çocuklarımız belki de, yaşatılmamış çocukluğunu bizim “ ergenliğine” verdiğimiz hallerle yaşıyorlar.

***

Çocuk eğitimiyle ilgili konuşan hocalar, eğitimin daha evlenmeden başladığını söylerler yıllardır. Ama sadece lafta kalan bir söylem aslında bu. Çocuğu büyüyenlerin bile, burun kıvırdıkları bilgi, bu bakışla nasıl gerçekte yer bulabilir ki? Bulamadığı içinde camide azarlanan , öğretmeninin ceza verdiği , büyüklerinin şiddetine maruz kalan çocukları konuşuyoruz yıllardır.

Çocukla çıktığımız yolculuk, illa ebeveyn olmak zorunda değiliz, önce değiş çağrısıyla karşılık buluyor benim dünyamda. Pek çok yetişkin değişmek zor olduğundan ya da nerden başlayacağını bilmediğinden bozulan bir makineyi tamir ettirmek ister gibi çalıyor uzmanların kapısını. Sonra biri biten, diğeri başlayan davranış sorunları ile uğraşıp duruyor.

Aslında emanet olmasının bir yanı da bu değişim çağrısı değil mi? Çocuklarımızı emanet saymamızı öğütleyen kulluk bilinci, o emaneti muhafaza etmek için, daha önceki şartlardan farklı bir şartı istiyor beraberinde.Bizse her şey aynı olsun, emanet bize ayak uydursun istiyoruz.

Ekranda gördüğünüz, kitaplarını okuduğunuz, takip ettiğiniz isimlerin bir de çocukluk hikayelerine göz atmanızı tavsiye ederim. Böylelikle “Aman geçti “ dediğimiz çocukluk, yaraları ile insanda nasıl izler bırakıyor çok daha net fark edeceğinize eminim.

yazının devamı için;

http://www.gazetevahdet.com/cocuktan-egitim-2750yy.htm


Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz