Dindarlar Evliliklerinde Daha mı Mutsuz?
- 22-07-2015
- KATEGORİ Sema Maraşlı
- YAZAR Sema Maraşlı
Dindar hanımlardan: " Evlenirken malına mülküne parasına puluna bakmadım, dindar diye evlendim fakat kadın ruhundan hiç anlamıyor, kendimi yalnız ve mutsuz hissediyorum."
Dindar erkeklerden de: " Dindar diye (hafız diye, babası hoca diye, Kur'an Kursu eğitimi almış diye, ilahiyatçı diye...) evlendim boy pos güzellik aramadım fakat çok mutsuzum, karım bana çok saygısızca davranıyor, beni hiç dinlemiyor, itaat etmiyor." şikayetleri çokça geliyor.
Dindar insanlar arasında özellikle Diyanet camiasında da çok fazla boşanma var. Sebepleri üzerine biraz kafa yoralım.
1-İlk hata dindarlığın yanlış anlaşılması diye düşünüyorum: Dindar deyince ibadetlerini yapan kişiler aklımıza geliyor. Dindar demek: Dini hayat tarzı olarak benimsemiş, seve seve yaşamaya çalışan kişi demektir. Sadece ibadet ederek kişi dindar olmaz. Kişinin ilim sahibi ya da hacı, hoca olması da dindar olduğunu göstermez.
"Damat-gelin adayı dindar" denildiğinde aklımıza dürüst, güvenilir, güzel ahlaklı, oturmasını kalkmasını bilen biri gelmeli değil mi? Bu yüzden eş adayında namaza, abdeste bakıldığı kadar onun ahlakına ve hayat tarzına da bakılmalı. Evlilik öncesi dindarlık deyince sadece ibadete evlilik sonrası dindarlık deyince de sadece güzel huya bakmak ancak hayal kırıklığına uğratır.
2-Dindarların evlilikten beklentileri daha yüksek: Bu çağda kadın ve erkek arasında beklentiler medya sebebi ile zaten çok yükseltilmiş durumda. Dindar insanlar hem medyanın dayattığı beklentilere sahip oluyorlar hem de eşlerinin dindar olmasının getireceğine inandığı beklentileri var. Dindar kadınlar, Peygamber efendimiz gibi eşleri ile ilgilenen, güzel ahlak sahibi bir koca bekliyorlar, dindar erkekler de Hz.Hatice gibi itaatkar, güzel huylu, fedakar bir kadın bekliyorlar. Beklediklerini bulamadıklarında da çok büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar.
Fakat kendine bakan az.Oysa herkes önce kendinden sorumludur. Erkek, "Ben Allah'ın emrettiği gibi eşime kavvam olabiliyor muyum, olmak için neler yapmalıyım." diye kendini sorgulamalı, kadında "Ben Allah'ın emrettiği gibi saliha itaatkar bir eş olabiliyor muyum, olmak için ne yapmalıyım." diye kendini sorgulamalı ve Allah'ın emrettiği gibi olmak için gayret göstermeli değiller mi? Herkes gözünü eşine dikmiş onun iyi bir eş olmasını bekliyor. Beklentisi gerçekleşmeyen eşler diğerine kızgınlık içinde davranmaya başlıyor ve onun sahip olduğu iyi özellikleri de görmez oluyor. Öyle oluyor ki dini hiç yaşamayan birisi kişinin gözünde eşinden daha değerli hale gelebiliyor.
3-Dindar insanlar birbirini daha çok yargılıyor. İbadetini daha dikkatli yapan kendini kurtulmuş zannediyor ve eşi ile uğraşıyor. Bir hanım kocası ile namazlarını ilk vakitte kılmıyor son vakte bırakıyor diye bu yüzden çok tartıştıklarını söylemişti." Neden onun namazları ile uğraşıyorsun?" dediğimde "Cennete birlikte gidelim." diye dedi. Kendi garantilemiş cenneti de kocası gelemez diye kavga ede ede adamı da götürmeye çalışıyor. Bu zihniyet maalesef pek çok dindar insanda var. Oysa yargılamak Allah'a aittir, bizim haddimize düşmez. Ancak yaratan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah (c.c) yargılayabilir. Ayrıca cenneti ümit etmek ayrıdır, ben garanti giderim kibrine düşmek ayrıdır. Zira kibir öyle kötü bir huy ki şeytanın Allah'ın rahmetinden mahrum kalmasına sebep oldu.
Ayrıca kadınlar kocalarından sorumlu değillerdir onların ibadet ile ilgili hesaba çekilecek değillerdir, bu yüzden Allah'ın onlara yüklemediği sorumluluğu üstlenmesinler. Fakat erkekler evin reisi oldukları için hanımları namaz kılmıyorsa, dini konuda eksikleri varsa onları öğretmek zorundadır. Eğer hanımı ile ilgilenmemişlerse bundan hesaba çekilecekler. Bunun yolu bağıra çağıra kadını iyice dinden soğutarak değil elbette. Güzel sözlerle ona ibadeti sevdirmeye çalışması gerekir. Zira erkekler, eşleri ile ilgilenmek ve onlara güzelce tebliğ yapmak zorundadırlar.
4-Karı-koca ilişkisinin dinin bir parçası olduğunun göz ardı edilmesi de sebeplerden biri: Ahlaki anlamda müminin mümine yapması yasaklanmış olan davranışlar karı-koca arasında da yasaklanmıştır. Birbirine kötü davranmak gibi. Tavsiye edilen sevaplı davranışlar da karı-koca arasında da sevaptır. "Gülümsemek sadakadır." Karı-kocanın birbirine gülümsemesinde de sadaka sevabı vardır. Müminlerin birbirlerine muhabbetli davranması tavsiye edilmiş, karı-kocanın birbirlerine muhabbetli davranışları da Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya sebeptir. En yakınlarına yapılanın sevabı daha çoktur. İyiliğe en yakınlarımızdan başlamamız emredilmiş.
5-İsteklerde haklı olunsa da üslup konusunda çok hatalar var: Dindarlar gerek çocuk eğitiminde olsun gerek karı-koca ilişkisinde olsun bir üslup problemi yaşıyorlar. Bu güzel dini güzel anlatıp, güzel öğretemiyoruz. Karı- koca ilişkisinde de üslup hatası iletişim kazalarına sebep oluyor. Kişi haklı da olsa üslup problemi yüzünden haksız durumda kalıyor. Neyi nasıl söyleyeceğimizi bilmiyoruz. Eşler, eşinin onu üzen davranışları hakkında ne hissettiğini anlatmak yerine; sürekli onu suçluyor, yargılıyor ve ne istediğini söylüyor. İki taraf da sadece istediklerini söyleyince ikisi de diğerinin istediklerini yapmıyorlar, önce sen yap diye bekliyorlar, inatlaşıyorlar.
Erkek "Sen bana itaat etmek zorundasın" diye emrederek karısını itaatkar bir eş yapamaz, kadın da "Sen nasıl Müslümansın, biraz Peygamber efendimizi örnek al onun gibi bir eş ol." diyerek kocasını iyi bir eş yapamaz. Gel ikimiz de öğrenelim hatalarımızı düzeltelim ve Allah'ın istediği gibi bir eş olalım, muhabbetli bir yuvamız olsun diyerek okumak, öğrenmek ve gayret göstermek lazım. Çağın problemleri dindarları da etkiliyor. Özellikle fıtri bozulmalar. Bunlar da göz ardı edilmemeli. Bireyi suçlamadan toplumsal bozulmaları görebilmek, çözüm için daha doğru adımlar atmaya sebeptir.
Elbette başka sebepler de vardır. Ben ilk aklıma gelenleri yazdım. Din başlı başına mutluluk sebebidir. Dindarlar evliliklerinde daha mutlu olmaları gerekirken dünyevi yaşayanlara göre daha mutsuzsa bu konu daha çok irdelenmeli diye düşünüyorum.
30 Yorum Yorum Yaz