Edalı Kadın

"Eşim Aşkım Olsun" kitabımdan...

Edalı Kadın

Yönetmen Cezmi bey, çekmeye niyet ettiği yeni filminde başrol oynayacak kadın oyuncuyu bulamamaktan dolayı filmden vazgeçmek üzereydi. Bu filmi çekmeye oğlu Abay'ın ısrarı ile tamam demişti ama oyuncu seçiminin bu kadar zor olacağını düşünmemişti. Üç yıl önce kırk yıllık eşi, sevgilisi, kıymetlisi Zeycan'ı öldükten sonra hayata küsmüştü.

Evde kedisi, kitapları ve Zeycan'ın hatıraları ile yaşıyordu. Neredeyse evden hiç çıkmıyordu. Çok tanınmış, çok iyi filmler yapmış bir yönetmen olduğu halde film işini de bırakmıştı. Abay babasını hayata döndürmek için "Annemle yaşadığınız o büyük aşkı film yapmalısın." diye tutturmuştu. Cezmi bey önce hayır dediyse de sonradan razı olmuştu. Tamam dedikten sonra hemen oturup senaryoyu yazmıştı. Zeycan'la çok güzel anıları vardı; yazdıklarından çok güzel bir aşk hikayesi çıkmıştı. Senaryoyu yazarken her anı yeniden yaşamıştı.

Senaryo ortaya çıkınca onu da bir film heyecanı sarmıştı. Kendini oynayacak olan erkek oyuncuyu seçmek zor olmamıştı fakat sıra kadın oyuncuyu seçmeye gelince orada tıkanmıştı. Bir aydan beri pek çok şirketten gelen oyuncuların hiçbirini beğenmemişti. O gün yakın arkadaşı ünlü yönetmen Fırat Fuat ona beş yeni oyuncu göndereceğini, gelecek olanların çok iyi oyuncu olduklarını söylemişti.

Ofisinin geniş salonunda kendini oynayacak erkek oyuncu Kenan ile oturmuş oyuncuları bekliyordu. Zaman geçiyordu ve artık oyuncuyu seçip bir an önce filme başlamak istiyordu fakat gün geçtikçe ümidi azalıyordu. Çalan zilden beş dakika sonra asistanı Yaprak kızlardan birini salona getirdi.

İlk gelen Burcu adında uzun boylu, sarışın, yeşil gözlü güzel bir kızdı. Cezmi beyin gözünün önüne Zeycan geldi. Çok güzel bir kadın değildi ama tam bir kadındı karısı. Neyse bu kızın kusuru da güzelliği olsun zararı yok, diğer aradığım meziyetlere sahipse diye düşündü. Kızın ses tonu da fena değildi. Burcu kısaca kendini tanıttıktan sonra provaya başladılar.

Oyunculara daha önceden senaryodan kısa bir bölüm gitmişti ve çalışıp gelmişlerdi. Burcu ve Kenan çalıştıkları bölümü canlandırmaya başlamışlardı. Kenan çok iyiydi ama Burcu odun gibiydi. Senaryoda kocasına çay getirme bölümü vardı ki tam bir felaketti. Cezmi bey daha fazla dayanamadı:

"Olmuyor, olmuyor." diye bağırdı. "Çay getirdiğiniz kişi herhangi biri değil, aşık olduğunuz adam. Oyuncu olduğunuzu unutun düşünün ki kocanıza, sevdiğiniz adama çay ikram ediyorsunuz. Bunu büyük bir zevkle yapmaz mı bir kadın?"

Burcu tuhaf tuhaf baktı yüzüne. Çay getirmenin nasıl zevkli yanı olabilirdi ki? Sahneyi tekrarlamak için salondan çıkıp elinde çay tepsisi ve iki bardak çayla yeniden geldi salona.

Cezmi bey: "Kızım, evladım odun gibi yürüme, kadın gibi yürü." diye bağırdı.

Burcu bu kez kırıtarak yürümeye başladı. Cezmi bey "Kadın gibi yürümek deyince kırıtarak yürümek mi anlıyorsun? diye sordu. Burcu'nun hiç sesi çıkmadı. Cezmi bey sakin olmaya çalışarak:

"Kadın demek eda demektir. Zeycanım edalı edalı bir çay getirirdi bana, gözlerimi ondan alamazdım. Ben edalı, kadın gibi bir kadın arıyorum. Sen Zeycan'ı canlandıramazsın." dedi.

Burcu bu rolü çok istiyordu. İyi bir yönetmenin çektiği bir aşk filminde başrol oynamak onun için kaçırılmaz fırsattı. Bedava oyna deseler bile razıydı.

"Lütfen bir şans daha verin. Ben hayatımda kimseye çay ikram etmedim. Biraz daha çalışırsam yaparım." dedi.

Cezmi bey güldü:

"Babanın çayını annen götürürdü, sevgilin de hazır kahve içiyordur onu da kendi hazırlıyordur. Sen köpüklü Türk kahvesi pişirmeyi de kesin bilmiyorsundur."

Burcu kıpkırmızı oldu. Cezmi beyin bütün söyledikleri doğruydu.

Öte yandan Cezmi beyin ümidi yoktu Burcu'nun çalışarak bu sahneyi düzgün oynayacağına. Fakat o kadar yalvaran gözlerle bakıyordu ki bir şans daha verdi.

"Masanın başına geç, yemek hazırlamışsın kocanı yemeğe çağırıyorsun, o sahneyi canlandır. Unutma eda ve zarafet istiyorum."

Burcu masanın başına geçti bütün kapasitesini zorlayarak edalı olmaya çalıştı: "Aşkım yemek hazır." dedi. Sonra dönüp Cezmi beye baktı.

Cezmi bey olmuyor anlamında başını salladı. "Kızım ağzın gel diyor, gözlerin gelme diyor, burnun da canın isterse diyor. Sesin...Neyse onu demeyeyim."

Burcu kıpkırmızı oldu. İki yıldan beri oyunculuk eğitimi alıyordu ve hocaları iyi olduğunu söylüyordu. Fakat bu adam hiç bir şey beğenmiyordu.

Ayrıca öyle donuk biri de değildi. Arkadaşları arasında sevilen, neşeli biriydi. Gerçi erkekten yana şansı iyi değildi ama onun suçlusu da kendi değildi; ortada adam gibi erkek yoktu varsa da kendine denk gelmemişti, öyle düşünüyordu.

"Biraz daha denesem, belki olur." dedi.

"Keşke bu kadar kolay olsaydı sana bu şansı verirdim; fakat bu metin çalışarak yapabileceğin bir şey değil, önce kafanı değiştirmen gerek. Bu kafa yapısı ile olmaz. İki aydan beri denediğim bütün oyuncular senin gibiydi. Hepsi erkeksi. Şu kadın hakları, feminizm dedikleri nane mahvetti kadınları. Erkeklerle eşit olalım derken hepsi erkek olmuş. Kadın erkek arasındaki bu yarış kadınlığı öldürdü. "

"Lütfen ne olur, bir şans verin çok istiyorum bu rolü." dedi Burcu.

"Benden sana rol çıkmaz kızım. Başka yönetmene git. Güzel kızsın bulursun bir rol. Diğer yönetmen arkadaşlarım benim gibi oyuncu aramıyor. Dün bir televizyona baktım, belki denk gelir de film ya da dizilerden aradığım oyuncuyu bulabilir miyim diye...Aman Allahım, kadın oyuncuların hepsi sanki erkek. Yürüyüşleri asker gibi rap rap, bakışları dik dik, tavırları tam bir erkek. Tabii onları seyreden kadınlarımız da farkında olmadan onları modelliyorlar. Bu yüzden merak etme işsiz kalmazsın."

Burcu' dan sonra diğer dört oyuncu da aynı sebeplerle elendi. Yaprak salona girdiğinde Cezmi bey:

"Gel otur Yaprak, sen de çok yoruldun. Ne diyorsun bu işe? Yine olmadı. İki ay uğraştık, bir kadın oyuncu bulamadık. Görüyorsun değil mi pantolonu ayağına çeken gelmiş, biri de mini etek giymiş. Ben bu kadınları anlamıyorum. Pantolon bir erkek kıyafetidir. Bir pantolonun içinde ne kadar kadın olabilirler. Etek deyince de mini etek giyiyorlar. Biraz bacak biraz göğüs gösterince kadın olduk sanıyorlar. Bacakla göğüsle kadın olunsaydı, inekleri hiç bir kadın geçemezdi."

Yaprak güldü. Cezmi beyin masasının karşısındaki koltuğa oturdu. Cezmi beyin ne demek istediğini çok iyi biliyordu. Uzun etek, ya da elbise giysinler istiyordu ki role daha kolay uyum sağlayabilsinler.

"Ben pes ediyorum Yaprak, vazgeçtim bu filmi yapmaktan. Bir kadın bulamayacağız." derken Cezmi bey iki eli ile ağrımaya başlayan başını ovuyordu.

Yaprak filmin çekilmesini çok istiyordu.

"Hayır, lütfen vazgeçmeyin, biraz daha araştıralım, belki buluruz. Bu proje daha oyuncu seçiminde bile benim hayatımı değiştirdi; eminim filmi çekilirse çok kişi faydalanacaktır."

"Nasıl hayatını değiştirdi?" diye sordu Cezmi bey, merakla.

"Ben sizin yanınızda çalışmaya başladıktan bir hafta sonra oyuncu seçimlerine başladık. Siz nasıl bir kadın oyuncu aradığınız anlatınca ben önce çok şaşırdım. İtiraf edeyim "çatlak bir yönetmen" daha dedim. "Edalı, kadın gibi bir kadın arıyorum" da ne demek, demiştim kendi kendime. Siz aradığınız özellikleri tek tek anlattıkça buraya gelen kızlara nasıl yürümeleri, nasıl konuşmaları gerektiğini tarif ettikçe ne demek istediğinizi anladım. Sonra kendime baktım. Ben de o gelen kızlar gibiydim. Yani odun kızlardan."

Cezmi bey güldü.

"İyi bir muhasebe yapmışsın anlaşılan."

"Evet yaptım. İki yıllık evliyim ve bir ay öncesine kadar evliliğim pek iyi gitmiyordu. Her geçen gün aşkımızın bittiğini ve birbirimizden uzaklaştığımızı görüyordum ama ne yapacağımı bilmiyordum. Sizin burada kadın şöyle olmalı, böyle olmalı tariflerinizi evde yapmaya çalıştım. 'Kızlar da bir yürüyemiyorlar şöyle yürüseler olur, böyle yürüseler olur, seslerini şu tonda kullansalar olur, çayı şöyle getirseler olur.' diye evde yapmaya çalışıyordum."

"Bütün gün burada uğraşınca işi eve taşımışsın demek ki." dedi gülerek.

"Aynen öyle oldu. Eve gittiğimde eşim henüz gelmemiş oluyordu o gelene kadar kendi kendime sizin tarif ettiğiniz gibi yürümeyi, konuşmayı deniyordum. Sonra hayatımda uygulamaya karar verdim. Önce eşimle konuşurken ses tonumu iyi ayarlamaya çalıştım. Herkese kullandığım ses tonundan daha yumuşak bir ses tonu kullanmaya başladım. Yumuşak bir ses tonuyla insan pek söylenemiyor, şikayet edip eleştiremiyor da. Ses tonumu düşürmenin bir de böyle bir faydası oldu. Ben değiştikçe eşimin bana karşı davranışları değişti; ilgisizliği gitti. Yeniden ilk zamanlardaki gibi sohbet etmeye başladık."

"Doğru yerden başlamışsın. Ses tonu çok önemli."

"Sonra akşamları çay faslımız başladı. Eşim de ben de bitki çayları seviyoruz. Çayları hazırlayınca eşime götürürken sizin burada tarif ettiğiniz gibi yürümeye çalıştım."

"Pantolonla değil umarım."

"Tabii ki onu burada öğrendim, etek ya da elbise giyiyorum. Pantolon giymeyi çok azalttım. Dikkatinizi çektiyse işe de etek ya da elbiseyle geliyorum."

"Evet fark ettim."

"Filmin senaryosunu okumama izin verdiniz ya... Oradaki sizin yaşadığınız olaylardan da çok etkilendim. Karınızın sabrına, sevecenliğine hayran kaldım. Ona olan aşkınızın neden o kadar uzun sürdüğünü anladım. Sonra kendi davranışlarımı düşündüm. Her şeye çabucak parlayan, bağıran, inatçı, dediğim dedik bir kadın olduğumu fark ettim."

"Bunların hepsi erkek özelliği biliyorsun."

"Evet. Rahmetli Zeycan hanımın sayesinde eşime peki demeyi öğrendim. Eşimi çok bencilce sevdiğimi, sadece kendimi düşündüğümü onun mutlu olup olmamasını pek önemsemediğimi fark ettim. Mutsuzluğum için onu suçluyordum. İlgisizsin, düşünceli davranmıyorsun, diye. Bunları bıraktım. Mutlu edilmeyi beklemek yerine eşimi mutlu etmeye odakladım kendimi."

"Sen onu mutlu etmeye çalıştıkça eşin de seni düşünmeye başladı değil mi?"

"Aynen söylediğiniz gibi oldu. Eskiden ben böyle yaparsam alışır da sürekli benden fedakarlık bekler mi diye korkardım."

"Fedakarlığını da kadınca yapacaksın erkek gibi değil, erkeğin görevlerini üstlenerek, daha fazla yorularak değil. Hem kadın hem erkek olmaya çalışarak olmaz bu iş. Kendi üzerine düşün vazifeleri seve seve yapman yeterli. Kadın olarak eşine biraz da nazlanacaksın, edanı zarafetini kaybetmeyeceksin."

"Çok haklısınız, çok şey öğrendim ben, sizden ve rahmetli eşinizden. Sayenizde eşimle aşkımızı tazeledik ve her şey güzel gidiyor. Bu yüzden de lütfen vazgeçmeyin, bu film çekilmeli. Daha çok insana faydalı olacaksınız ben inanıyorum.

Yaprak'ın bu samimi itirafları ve "bu film çekilmeli" demesi Cezmi beye yeniden şevk verdi.

Yaprak gittikten sonra Cezmi bey de çıktı iş yerinden. Zeycan'ı hatırlayınca özlemi yine içini yakmıştı, onu ziyarete gitmeliydi. Mezarlığa gitmeden önce kırmızı bir gül fidesi aldı. Elinde çiçek, kalbinde aşk ile sevdiği kadının yanına gitti.

Sema Maraşlı "Eşim Aşkım Olsun" kitabından


Bunlar da ilginizi Çekebilir

101 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz