Elindeki Değil Gönlündeki Ulaşır
- 12-09-2016
- KATEGORİ Sema Maraşlı
- YAZAR Sema Maraşlı
Kıymetli Okurlarımız!
Bayramınız Mübarek Olsun. Nice bayramlara huzur içinde kavuşmanızı ve bayramın feyzinden bereketinden faydalanmanızı dilerim. Bayram yazısı olarak "Tatlıya Bağlayalım" kitabından bir hikaye paylaşmak istedim. Bu bir gelinin hikayesi fakat kadın-erkek fark etmez, bayramlaşmaya giderken gönlümüzde ne ile gittiğimize bakalım. Gönülleri bir yoklayalım. Bu hikaye bayram şekeri niyetine. Gönülden gönüle ulaşsın diye...
Sirkeli Tatlı
Hande elinde bir tepsi baklava ile girdi; bayram sabahı kocasının ailesinin evine. Bayramının ilk günü bütün aile oradaydı. Çocuklar annelerinden önce içeri girip el öpmeye başlamışlardı bile. Kocası Ziya arabayı park etmeye gitmişti. Hande kayınpederi İsmail Bey’in elini öperek bayramlaşmaya başladı. Sonra kayınvalidesi Güzide Hanım'ın elini öptü. Aslında kayınvalidesinin elini öpmek değil de ısırmak isterdi.
Sevmemişti bir türlü bu sivri dilli kadını. Onun da kendini sevmediğini gayet iyi biliyordu. Bir gün önceden evde baklava açmış, bir koca tepsi baklava getirmişti az önce; kayınvalidesi buz gibi bir sesle "Eline sağlık..." demişti sadece. Ne yaptıysa yaranamamıştı bu kadına. Sonra diğerleri ile bayramlaştı.
Salonda herkes kendi yanındaki ile bir muhabbet kurmuş, sohbet ediyorlardı. Kayınvalidesi ile küçük eltisi Gülnur konuşup gülüşüyorlardı. Ne konuştuklarını bilmiyordu ama kayınvalidesi bir tek gün bile kendisiyle böyle samimi konuşup gülüşmemişti. Gülnur kayınvalidesinin kıymetli geliniydi. Oysa onun doğru düzgün işini bile yapmazdı. Vakıf dernek gezerdi.
On yıllık evliliğinde bir gelinin kayınvalidesine yapabileceği her iyiliği yapmıştı. İlk beş yıl aynı binada oturmuşlardı. O zaman kayınvalidesinin her işine yardım ederdi: Evini temizler, yemeğini pişirir, misafirlere hizmet ederdi. Fakat ne yaptıysa kadına ikram olmamıştı.
Onun iyiliklerine karşılık kayınvalidesi ona hizmet etmeye mecburmuş gibi davranıyordu. Yaptıklarının bir kısmına dil ucu ile teşekkür ediyor, bir kısmına teşekkür bile etmiyordu. Bir de sürekli laf çakıyordu. "Filancanın bir gelini var, şöyle iyi, böyle iyi; kayınvalidesine şöyle hizmet ediyor..." gibi. Beş yıl önce küçük kaynı evlenince onlar da kayınpederinin evinden çıkıp başka bir mahalleye taşınmışlardı da Hande bir parça kurtulmuştu. Fakat kocası annesine düşkün olduğu için sık sık görüşmek zorunda kalıyordu.
Hande o kalabalığın içinde kendini yapayalnız hissetti; evin içinde dolaştı, bir iş olsa yapıp oyalanacaktı fakat yapacak bir şey bulamadı. Tekrar salona dönmek istemedi, balkona çıkıp oturdu. Az sonra yanına eltisi Gülnur geldi:
"Hande abla niye burada yalnız oturuyorsun, canın bir şeye mi sıkıldı?"
Hande “Boş ver...” der gibi elini salladı. Gülnur da yanındaki sandalyeye oturdu. Bir müddet ikisi de hiç konuşmadı.
"Bu aile beni neden sevmedi Gülnur? Ne olur, hiç çekinmeden samimi cevap ver. Gerçekten öğrenmek istiyorum."
"Sen bu aileyi sevdin mi abla?" diye sorusuna soru ile karşılık verdi Gülnur.
"Hayır, sevmedim."
"İşte onlar da seni bu yüzden sevmiyorlar. Tabii kendimi katmıyorum, ben seni seviyorum."
"Bak sana bir soru soracağım, cevabı aramızda kalacak; söz, başkasına söylemeyeceğim: Sen kayınvalideyi seviyor musun?"
"Evet, seviyorum. Onu da aileyi de seviyorum."
"İyi de bunu nasıl başarıyorsun Gülnur? Bence kayınpeder bile sevmiyor karısını, sen nasıl başarıyorsun? Kadının bir tatlı dili yok; sivri dilli, kendini beğenmiş, otoriter, sinsi, kıskanç. Seni sevdiği halde sana bile laf dokundurup duruyor."
"Bunu galiba aldığım dinî terbiyemle başarabiliyorum. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed "Biz mümin kardeşimizin hatasını sevmeyiz ama kendini severiz." buyurmuş. Hatası ile kendini ayırıyorum. Kayınvalidem de bizim mümin kardeşimizdir. Hatası olan insana kızmak insanı öfkelendirir, kinlendirir. Hatası olan kardeşimize acımak lazım. Dünyası ve ebedî hayatı için zararda çünkü. Onun için dua etmek gerek. Kayınvalidem bazen beni de zorluyor, o zaman onun için dua ediyorum."
"Peki, bu huysuz kadına kendini sevdirmeyi nasıl başardın? Bakıyorum, doğru düzgün işini gücünü de yapmıyorsun? Bak ben bir tepsi baklava yapıp getirdim, ikram olmadı.
"Ablacığım, canını sıkma bak, samimi cevap istiyorum dediğin için söylüyorum: Sen elinde baklava, yüzünde sirke ile geliyorsun. Ayrıca belli ki kafanda peşin hükümler, yüreğinde kin ile geliyorsun.
"Aç bakalım söylediklerini biraz."
"Biz hepimiz bir enerjiyiz. Bedenlerimiz sadece bizi taşıyan kalıplardır. Düşüncelerimize göre renk renk elektrik üretiyoruz. Sözlerimizden önce elektriklerimiz karşı tarafa ulaşıyor. "
"Elektrik alma meselesi doğru yani."
"Evet, yalnız ‘elektrik almak’ hep olumlu anlamda kullanılıyor. Oysa elektriği birinden hoşlanınca da hoşlanmayınca da alıyoruz, yani her halükârda alıyoruz. İyi düşüncelerden üretilen elektrik ısıtıyor, sarıyor; kötü düşüncelerden üretilen elektrik soğutuyor, çarpıyor."
"Beynimiz klima gibi çalışıyor desene. Sıcak hava, soğuk hava üflüyor."
"Sen bu sabah elinde baklava gelirken arabada ne düşündün abla?"
"Boşa kendimi yordum aptal gibi... Kendi kendime dedim ki: ‘Kayınvalidem baklavayı beğenmeyecek; yok şerbeti az olmuş ya da çok olmuş veya hamuru kalın olmuş ya da ince olmuş, gibi bir kusur mutlaka bulacak, bayram günü demeyip bakalım bana ne laf sokuşturup moralimi bozacak. Bugüne kadar hangi yaptığımı beğendi ki?..’ Böyle şeyler düşündüm."
"Baklava yenirken büyük ihtimalle tahmin ettiğin sözleri duyacaksın, abla. Sen geçmişte kayınvalidenden kötü sözler duyduğun için ona karşı kırgınlığın var, bu gönlünde kin olarak duruyor. Daha önce onunla yaşadıklarından dolayı ona karşı bir ön yargın var. Gelirken az önce söylediğin düşüncelerin seni germiş, bu da kötü bir enerji ile olumsuz elektrik üretmene sebep olmuş."
"Haklısın, ne zaman kayınvalidemin olduğu yere gidecek olsam geriliyorum. Elimde değil."
"Geldiğinde elinde tatlı vardı ama yüzün sirke satıyordu. 'Size tatlı getirdim, yiyin kıymet bilmezler yiyin...’ der gibiydin. Senin tatlı biraz sirkeliydi yani. Gözlerimiz, biz istemesek de enerjimizi karşımızdakine aktarır. Bu yüzden gözler yalan söylemez, söyleyemez. Yüz ifademiz de çoğu zaman gözümüzle birlik olup düşüncelerimizi açığa çıkarır."
"Yani önce kayınvalidem hakkındaki fikirlerimi mi değiştirmem gerekiyor?"
"Aynen öyle... Önce geçmişte sana karşı yaptığı hataları affet ve onun için dua et. Ona kızma, onun için üzül. Sonra, söylediği her söze takılma, onu kafanda büyütme."
"Söylemesi kolay."
"İnan ki yapması da zor değil; zıtlaşmak, laf yetiştirmek daha da zor. Ben vakıf çalışmalarına çok gidiyorum diye kayınvalidem söyleniyor fakat hiç takmıyorum, surat asmıyorum. 'Haklısın anne, çok gidiyorum ama ne yapayım, ihtiyaç var bu çalışmalara...' deyip geçiyorum. Fakat onu küstürmemek için onunla akraba ziyaretlerine de zaman ayırıyorum. Gülümsemek pek çok problemi çözüyor."
"Kayınvalideme gülümsemek hiç içimden gelmiyor..."
"Peygamber efendimiz ‘Gülümsemek sadakadır.’ buyuruyor. Kayınvalideye, görümceye de gülümsemek sadakadır. Birine bir bardak su vermek bile çok büyük sevap. Kayınvalideye de bir bardak su vermek sevap. Dinimiz kocayı ve ailesini bu sevapların dışında tutmamış."
"Benim kayınvalideme hiçbir iyilik yapma isteğim yok, zaten kadın iyilik bilmiyor."
"Onun bilmesi şart değil, Yaradan'ımız biliyor. ‘Yap iyiliği at denize, balık bilmezse Hâlık bilir.’ demiş atalarımız. Zaten iyiliklere Rabb’imizin vereceği mükâfatların binde birini bile vermeye kimsenin gücü yetmez."
İçerden Güzide Hanım’ın sesi geldi. Gelinleri arıyordu:
"Neredesiniz gelinler, şu sofrayı hazırlayın artık, acıktık!"
"Sanki kızlarının eli armut topluyor, onlara söylemiyor." diye söylendi Hande.
Hande ve Gülnur birlikte içeri geçip hemen sofrayı hazırladılar. Hande dikkatle kayınvalidesini takip ediyordu; tatlıyı yiyince yüz şekli nasıl olacak diye. Güzide Hanım baklavadan bir dilim aldı ağzında evirdi, çevirdi, test etti ve yuttu. Sonra:
"Tatlının şerbeti biraz ağır olmuş, keşke şekerini biraz daha az koysaydın, daha hafif olurdu." deyip yemeğe devam etti.
Hande ve Gülnur birbirlerine bakışıp gülüştüler.
Sema Maraşlı "Tatlıya Bağlayalım" kitabından
Bayramınız Mübarek Olsun. Nice bayramlara huzur içinde kavuşmanızı ve bayramın feyzinden bereketinden faydalanmanızı dilerim. Bayram yazısı olarak "Tatlıya Bağlayalım" kitabından bir hikaye paylaşmak istedim. Bu bir gelinin hikayesi fakat kadın-erkek fark etmez, bayramlaşmaya giderken gönlümüzde ne ile gittiğimize bakalım. Gönülleri bir yoklayalım. Bu hikaye bayram şekeri niyetine. Gönülden gönüle ulaşsın diye...
Sirkeli Tatlı
Hande elinde bir tepsi baklava ile girdi; bayram sabahı kocasının ailesinin evine. Bayramının ilk günü bütün aile oradaydı. Çocuklar annelerinden önce içeri girip el öpmeye başlamışlardı bile. Kocası Ziya arabayı park etmeye gitmişti. Hande kayınpederi İsmail Bey’in elini öperek bayramlaşmaya başladı. Sonra kayınvalidesi Güzide Hanım'ın elini öptü. Aslında kayınvalidesinin elini öpmek değil de ısırmak isterdi.
Sevmemişti bir türlü bu sivri dilli kadını. Onun da kendini sevmediğini gayet iyi biliyordu. Bir gün önceden evde baklava açmış, bir koca tepsi baklava getirmişti az önce; kayınvalidesi buz gibi bir sesle "Eline sağlık..." demişti sadece. Ne yaptıysa yaranamamıştı bu kadına. Sonra diğerleri ile bayramlaştı.
Salonda herkes kendi yanındaki ile bir muhabbet kurmuş, sohbet ediyorlardı. Kayınvalidesi ile küçük eltisi Gülnur konuşup gülüşüyorlardı. Ne konuştuklarını bilmiyordu ama kayınvalidesi bir tek gün bile kendisiyle böyle samimi konuşup gülüşmemişti. Gülnur kayınvalidesinin kıymetli geliniydi. Oysa onun doğru düzgün işini bile yapmazdı. Vakıf dernek gezerdi.
On yıllık evliliğinde bir gelinin kayınvalidesine yapabileceği her iyiliği yapmıştı. İlk beş yıl aynı binada oturmuşlardı. O zaman kayınvalidesinin her işine yardım ederdi: Evini temizler, yemeğini pişirir, misafirlere hizmet ederdi. Fakat ne yaptıysa kadına ikram olmamıştı.
Onun iyiliklerine karşılık kayınvalidesi ona hizmet etmeye mecburmuş gibi davranıyordu. Yaptıklarının bir kısmına dil ucu ile teşekkür ediyor, bir kısmına teşekkür bile etmiyordu. Bir de sürekli laf çakıyordu. "Filancanın bir gelini var, şöyle iyi, böyle iyi; kayınvalidesine şöyle hizmet ediyor..." gibi. Beş yıl önce küçük kaynı evlenince onlar da kayınpederinin evinden çıkıp başka bir mahalleye taşınmışlardı da Hande bir parça kurtulmuştu. Fakat kocası annesine düşkün olduğu için sık sık görüşmek zorunda kalıyordu.
Hande o kalabalığın içinde kendini yapayalnız hissetti; evin içinde dolaştı, bir iş olsa yapıp oyalanacaktı fakat yapacak bir şey bulamadı. Tekrar salona dönmek istemedi, balkona çıkıp oturdu. Az sonra yanına eltisi Gülnur geldi:
"Hande abla niye burada yalnız oturuyorsun, canın bir şeye mi sıkıldı?"
Hande “Boş ver...” der gibi elini salladı. Gülnur da yanındaki sandalyeye oturdu. Bir müddet ikisi de hiç konuşmadı.
"Bu aile beni neden sevmedi Gülnur? Ne olur, hiç çekinmeden samimi cevap ver. Gerçekten öğrenmek istiyorum."
"Sen bu aileyi sevdin mi abla?" diye sorusuna soru ile karşılık verdi Gülnur.
"Hayır, sevmedim."
"İşte onlar da seni bu yüzden sevmiyorlar. Tabii kendimi katmıyorum, ben seni seviyorum."
"Bak sana bir soru soracağım, cevabı aramızda kalacak; söz, başkasına söylemeyeceğim: Sen kayınvalideyi seviyor musun?"
"Evet, seviyorum. Onu da aileyi de seviyorum."
"İyi de bunu nasıl başarıyorsun Gülnur? Bence kayınpeder bile sevmiyor karısını, sen nasıl başarıyorsun? Kadının bir tatlı dili yok; sivri dilli, kendini beğenmiş, otoriter, sinsi, kıskanç. Seni sevdiği halde sana bile laf dokundurup duruyor."
"Bunu galiba aldığım dinî terbiyemle başarabiliyorum. Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed "Biz mümin kardeşimizin hatasını sevmeyiz ama kendini severiz." buyurmuş. Hatası ile kendini ayırıyorum. Kayınvalidem de bizim mümin kardeşimizdir. Hatası olan insana kızmak insanı öfkelendirir, kinlendirir. Hatası olan kardeşimize acımak lazım. Dünyası ve ebedî hayatı için zararda çünkü. Onun için dua etmek gerek. Kayınvalidem bazen beni de zorluyor, o zaman onun için dua ediyorum."
"Peki, bu huysuz kadına kendini sevdirmeyi nasıl başardın? Bakıyorum, doğru düzgün işini gücünü de yapmıyorsun? Bak ben bir tepsi baklava yapıp getirdim, ikram olmadı.
"Ablacığım, canını sıkma bak, samimi cevap istiyorum dediğin için söylüyorum: Sen elinde baklava, yüzünde sirke ile geliyorsun. Ayrıca belli ki kafanda peşin hükümler, yüreğinde kin ile geliyorsun.
"Aç bakalım söylediklerini biraz."
"Biz hepimiz bir enerjiyiz. Bedenlerimiz sadece bizi taşıyan kalıplardır. Düşüncelerimize göre renk renk elektrik üretiyoruz. Sözlerimizden önce elektriklerimiz karşı tarafa ulaşıyor. "
"Elektrik alma meselesi doğru yani."
"Evet, yalnız ‘elektrik almak’ hep olumlu anlamda kullanılıyor. Oysa elektriği birinden hoşlanınca da hoşlanmayınca da alıyoruz, yani her halükârda alıyoruz. İyi düşüncelerden üretilen elektrik ısıtıyor, sarıyor; kötü düşüncelerden üretilen elektrik soğutuyor, çarpıyor."
"Beynimiz klima gibi çalışıyor desene. Sıcak hava, soğuk hava üflüyor."
"Sen bu sabah elinde baklava gelirken arabada ne düşündün abla?"
"Boşa kendimi yordum aptal gibi... Kendi kendime dedim ki: ‘Kayınvalidem baklavayı beğenmeyecek; yok şerbeti az olmuş ya da çok olmuş veya hamuru kalın olmuş ya da ince olmuş, gibi bir kusur mutlaka bulacak, bayram günü demeyip bakalım bana ne laf sokuşturup moralimi bozacak. Bugüne kadar hangi yaptığımı beğendi ki?..’ Böyle şeyler düşündüm."
"Baklava yenirken büyük ihtimalle tahmin ettiğin sözleri duyacaksın, abla. Sen geçmişte kayınvalidenden kötü sözler duyduğun için ona karşı kırgınlığın var, bu gönlünde kin olarak duruyor. Daha önce onunla yaşadıklarından dolayı ona karşı bir ön yargın var. Gelirken az önce söylediğin düşüncelerin seni germiş, bu da kötü bir enerji ile olumsuz elektrik üretmene sebep olmuş."
"Haklısın, ne zaman kayınvalidemin olduğu yere gidecek olsam geriliyorum. Elimde değil."
"Geldiğinde elinde tatlı vardı ama yüzün sirke satıyordu. 'Size tatlı getirdim, yiyin kıymet bilmezler yiyin...’ der gibiydin. Senin tatlı biraz sirkeliydi yani. Gözlerimiz, biz istemesek de enerjimizi karşımızdakine aktarır. Bu yüzden gözler yalan söylemez, söyleyemez. Yüz ifademiz de çoğu zaman gözümüzle birlik olup düşüncelerimizi açığa çıkarır."
"Yani önce kayınvalidem hakkındaki fikirlerimi mi değiştirmem gerekiyor?"
"Aynen öyle... Önce geçmişte sana karşı yaptığı hataları affet ve onun için dua et. Ona kızma, onun için üzül. Sonra, söylediği her söze takılma, onu kafanda büyütme."
"Söylemesi kolay."
"İnan ki yapması da zor değil; zıtlaşmak, laf yetiştirmek daha da zor. Ben vakıf çalışmalarına çok gidiyorum diye kayınvalidem söyleniyor fakat hiç takmıyorum, surat asmıyorum. 'Haklısın anne, çok gidiyorum ama ne yapayım, ihtiyaç var bu çalışmalara...' deyip geçiyorum. Fakat onu küstürmemek için onunla akraba ziyaretlerine de zaman ayırıyorum. Gülümsemek pek çok problemi çözüyor."
"Kayınvalideme gülümsemek hiç içimden gelmiyor..."
"Peygamber efendimiz ‘Gülümsemek sadakadır.’ buyuruyor. Kayınvalideye, görümceye de gülümsemek sadakadır. Birine bir bardak su vermek bile çok büyük sevap. Kayınvalideye de bir bardak su vermek sevap. Dinimiz kocayı ve ailesini bu sevapların dışında tutmamış."
"Benim kayınvalideme hiçbir iyilik yapma isteğim yok, zaten kadın iyilik bilmiyor."
"Onun bilmesi şart değil, Yaradan'ımız biliyor. ‘Yap iyiliği at denize, balık bilmezse Hâlık bilir.’ demiş atalarımız. Zaten iyiliklere Rabb’imizin vereceği mükâfatların binde birini bile vermeye kimsenin gücü yetmez."
İçerden Güzide Hanım’ın sesi geldi. Gelinleri arıyordu:
"Neredesiniz gelinler, şu sofrayı hazırlayın artık, acıktık!"
"Sanki kızlarının eli armut topluyor, onlara söylemiyor." diye söylendi Hande.
Hande ve Gülnur birlikte içeri geçip hemen sofrayı hazırladılar. Hande dikkatle kayınvalidesini takip ediyordu; tatlıyı yiyince yüz şekli nasıl olacak diye. Güzide Hanım baklavadan bir dilim aldı ağzında evirdi, çevirdi, test etti ve yuttu. Sonra:
"Tatlının şerbeti biraz ağır olmuş, keşke şekerini biraz daha az koysaydın, daha hafif olurdu." deyip yemeğe devam etti.
Hande ve Gülnur birbirlerine bakışıp gülüştüler.
Sema Maraşlı "Tatlıya Bağlayalım" kitabından
1 Yorum Yorum Yaz