En Yeni Eski Çanta
- 29-06-2012
- KATEGORİ Esra Rana
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Sizde de vardır eminim. Annelerimizin genetik kodlarından bize bulaşmış o huy. Aman bu çok güzel, eskimesin, yıpranmasın, sandığa kaldırayım. Aman bu çok şık, birgün lazım olur, dolapta, kutuda dursun. Ben tam bu tip insanlardan biriyim. Ne için kullansam diye düşünüp, yazmaya kıyamadım güzel defterleri, bir iki şık ayakkabısı, terliği, cici elbiseleri, senede bir anca kullanılan ince porselen pasta takımı olan biri…
Üstelik halamdan duyduğum “kırk gün durak, bir gün gerek” gibi pek manidar bir de atasözü miras bana. Yani aman atma, aman eskitme. Şimdilik dursun, sonra elbet birgün kullanacağın günler gelir.
Biri yenileri dolaba kaldırıyor bu huyun, diğeri de eski, lazım olmayan şeyleri… dolayısıyla zaten küçük evlerimizi, iyice daraltmış da oluyoruz…
İşte bu minval üzere, abimin düğününde aldığım çantayı, gardrobun en mutena köşeciğine kaldırmıştım. Arada bir temizlik zamanları çantamı çıkarır, okşar, sever, geri yerine koyardım.
Bu yaz artık kullansam dedim. Fakat o da ne? Bizim çanta bir gün gerek olur diye, kırk gün bekleyememiş. (Bu arada düğünden bu yana 5-6 yıl geçti). Sanki hor kullanılmış gibi pul pul dökülmeye başlamış derisi. Zararın neresinden dönülürse kardır diye kullanmaya başladım ama tek yaptığım zavallı çantanın, harap olma ivmesini arttırmak oldu.
İç gözündeki fermuarın paket kağıdı bile açılmamış o güzel çanta, İstanbul’un nemli havasına ve en önemlisi kullanılmamaya dayanamayıp heder oldu gitti. Bana da arkasından bakakalmak düştü.
Dolaplarımızdaki ince porselenler, kıyafetler, dantel örtüler… Say sayabildiğin kadar. Hayata bir defa geliyoruz, hepsini çıkarıp kullanalım düşüncesi de bana çok iyi gelmiyor. Bunun da sonu yok çünkü. Sonu belki de hedonistler gibi her şeyin keyfini almaya götürecek bizi.
Fakat dolapta çürüyen yeni çantalar görmek de istemiyor insan. Ne de olsa orta ümmet olmamızla meşhur ve övünülecek durumdayız ya inşallah, bir orta yol bulmalı.
Neticede eşyanın da bir hakkı var üzerimizde. Dolapta çürütmek bu hakkı çiğnemenin âlâsı. Dolapta da çürümesin, hor da kullanılmasın.
Hadi bakalım, güzel havaları fırsat bilip, dolapları havalandıralım. Eşyaların hakkını verirsek, hayatın da, kendimizin de hakkını vermiş olacağız sanki.
Üstelik halamdan duyduğum “kırk gün durak, bir gün gerek” gibi pek manidar bir de atasözü miras bana. Yani aman atma, aman eskitme. Şimdilik dursun, sonra elbet birgün kullanacağın günler gelir.
Biri yenileri dolaba kaldırıyor bu huyun, diğeri de eski, lazım olmayan şeyleri… dolayısıyla zaten küçük evlerimizi, iyice daraltmış da oluyoruz…
İşte bu minval üzere, abimin düğününde aldığım çantayı, gardrobun en mutena köşeciğine kaldırmıştım. Arada bir temizlik zamanları çantamı çıkarır, okşar, sever, geri yerine koyardım.
Bu yaz artık kullansam dedim. Fakat o da ne? Bizim çanta bir gün gerek olur diye, kırk gün bekleyememiş. (Bu arada düğünden bu yana 5-6 yıl geçti). Sanki hor kullanılmış gibi pul pul dökülmeye başlamış derisi. Zararın neresinden dönülürse kardır diye kullanmaya başladım ama tek yaptığım zavallı çantanın, harap olma ivmesini arttırmak oldu.
İç gözündeki fermuarın paket kağıdı bile açılmamış o güzel çanta, İstanbul’un nemli havasına ve en önemlisi kullanılmamaya dayanamayıp heder oldu gitti. Bana da arkasından bakakalmak düştü.
Dolaplarımızdaki ince porselenler, kıyafetler, dantel örtüler… Say sayabildiğin kadar. Hayata bir defa geliyoruz, hepsini çıkarıp kullanalım düşüncesi de bana çok iyi gelmiyor. Bunun da sonu yok çünkü. Sonu belki de hedonistler gibi her şeyin keyfini almaya götürecek bizi.
Fakat dolapta çürüyen yeni çantalar görmek de istemiyor insan. Ne de olsa orta ümmet olmamızla meşhur ve övünülecek durumdayız ya inşallah, bir orta yol bulmalı.
Neticede eşyanın da bir hakkı var üzerimizde. Dolapta çürütmek bu hakkı çiğnemenin âlâsı. Dolapta da çürümesin, hor da kullanılmasın.
Hadi bakalım, güzel havaları fırsat bilip, dolapları havalandıralım. Eşyaların hakkını verirsek, hayatın da, kendimizin de hakkını vermiş olacağız sanki.
15 Yorum Yorum Yaz