Engelliysen Camiye Gelme!
- 05-01-2015
- KATEGORİ Hüseyin Küçük
- YAZAR Sema Maraşlı
Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, görme engelli bir sahâbî olan İtban b. Mâlik'e evinde imamlık yapmaya müsaade etmiştir. Bu hususta Abdullah b. Ümmi Mektum'un sahabenin ileri gelenleri arasında bulunması, ilk Müslümanlardan olması, müezzinlik yapması gibi özelliklerinden dolayı cemaat arasında bulunmasının önemli olması hususu göz ardı edilmemelidir.
Çünkü o, engelli sahabîler arasında âdeta sembol bir isim durumundadır. Onun ısrarla toplum içerisinde aktif olarak bulunması kendisinden sonra gelen benzeri kimselere müspet örnek teşkil edecektir. Bunun yanında Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz değişik vesilelerle Medîne dışına çıktığı zaman, Abdullah b. Ümmi Mektûm'u yerine cemaate namaz kıldırması için vekil olarak bırakmıştır. Bu görevin kendisine on üç defa verildiği nakledilmektedir.
Çok çarpıcı bir örnek ile başlamak istedim. Çünkü insanlar da maalesef şöyle bir algı var, engelliysen cennet garantisi var ve ibadete gerek yok. Eğer akli melekeleri yerindeyse bir insanın o engelli olsa da onun da bir hesap günü olacaktır ve cennet veya cehennem onun içinde geçerlidir.
Toplumun içinde yaşayabilen bir engelli olarak çoğu zaman başıma gelen olaylardan örnekler vermek istiyorum. Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz görme engelli bir sahabeye, 'Sen ezanı duyuyor musun-' diyor. 'Evet' cevabı üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) 'O zaman sen de mescide geleceksin' diyor. Bende ezanı duyduğum zaman camiye gidip cemaat ile namaz kılıyorum elimden geldiğince çok şükür.
Camiye her girişimde insanların bana bakışları arasında ön saflara doğru ilerliyorum ve oturuyorum, yanıma oturan insanlar şöyle uzun uzun bakıyor bazen yanımdan kalkıp gidiyorlar, rahatsız oluyorlar, farza geçildiği zaman saflar sıklaşır ve yanımdakiler çoğu zaman bana dokunmaktan kaçarlar ve namazımı kılar camiden çıkarım.
Bir seferinde yeni cuma camisine ikindi namazını kılmak için gitmiştim, ön safa doğru ilerlerken arkadan bir ses 'SEN BU HALİNLE NEDEN CAMİYE GELİYORSUN ZATEN SINAVDASIN GEREK YOK CAMİYE GELMENE' dedi. Ben tepki vermedim ön safa doğru ilerlemeye devam ettim ve namazımı kılıp camiden çıkarken o cümleyi kuran amca yanıma yaklaştı gözleri dolmuş bir şekilde "hakkını helal et affet" dedi, "affetmek ALLAHA mahsus benim ne haddime benim hakkım sonuna kadar helal olsun" dedim ve ordan ayrıldım.
Bir başka seferinde de namaz kılındı cemaat ayağa kalktı camiden çıkmak için arkamdaki amca "oğlum sen ne biçim namaz kılıyorsun bu haldesin Allah kabul eder mi?" dedi, ben de güldüm "amca ver elini öpeyim Allah seninkini kabul etsin inşallah, günahlarını affetsin, benim namazımı Allah kabul etsin rabbim bilir orasını" deyip elini öptüm amcanın ve camiden ayrıldım.
Peygamberimizin bazı bedenî kusurları olduğuiçin, toplum içinde bulunmaktan tedirgin olan ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih eden Zahir isminde bir sahabiye çölden bazı bitkileri toplayıp, Medine pazarında beraberce pazarlamayı önermesi ilginçtir. Pazardaki alışverişlerde Zahir’e yardımcı olan Peygamberimiz (S.A.V.) etrafına da “Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz” diyerek sürekli iltifatlarda bulunmuştur.
Bu örneği neden verdim, bir ikindi namazı çıkışıydı cemaatten bir amca yanıma yaklaştı ve elindeki bozuk paraları elime tutşturmak istedi, bende gülümseyerek amcacım sen bunu ihtiyacı olana ver inşallah, hem sen sevap kazan hem ben çünkü ben çok şükür çalışıyorum rızkımı kazanıyorum dedim amca çok utandı ve özür dileyeceği sırada ben elini öptüm ve oradan ayrıldım.
Anlatmak istediğim eğer engelliyseniz insanlarda çok büyük bir yanlış algı oluşmuş maalesef, engelliysen dilencisindir, engelliysen muhtaçsındır, engelliysen para verilecek verilmesi gerenken birisindir. Bu bizi çok rahatsız ediyor.
Çünkü o, engelli sahabîler arasında âdeta sembol bir isim durumundadır. Onun ısrarla toplum içerisinde aktif olarak bulunması kendisinden sonra gelen benzeri kimselere müspet örnek teşkil edecektir. Bunun yanında Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz değişik vesilelerle Medîne dışına çıktığı zaman, Abdullah b. Ümmi Mektûm'u yerine cemaate namaz kıldırması için vekil olarak bırakmıştır. Bu görevin kendisine on üç defa verildiği nakledilmektedir.
Çok çarpıcı bir örnek ile başlamak istedim. Çünkü insanlar da maalesef şöyle bir algı var, engelliysen cennet garantisi var ve ibadete gerek yok. Eğer akli melekeleri yerindeyse bir insanın o engelli olsa da onun da bir hesap günü olacaktır ve cennet veya cehennem onun içinde geçerlidir.
Toplumun içinde yaşayabilen bir engelli olarak çoğu zaman başıma gelen olaylardan örnekler vermek istiyorum. Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz görme engelli bir sahabeye, 'Sen ezanı duyuyor musun-' diyor. 'Evet' cevabı üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) 'O zaman sen de mescide geleceksin' diyor. Bende ezanı duyduğum zaman camiye gidip cemaat ile namaz kılıyorum elimden geldiğince çok şükür.
Camiye her girişimde insanların bana bakışları arasında ön saflara doğru ilerliyorum ve oturuyorum, yanıma oturan insanlar şöyle uzun uzun bakıyor bazen yanımdan kalkıp gidiyorlar, rahatsız oluyorlar, farza geçildiği zaman saflar sıklaşır ve yanımdakiler çoğu zaman bana dokunmaktan kaçarlar ve namazımı kılar camiden çıkarım.
Bir seferinde yeni cuma camisine ikindi namazını kılmak için gitmiştim, ön safa doğru ilerlerken arkadan bir ses 'SEN BU HALİNLE NEDEN CAMİYE GELİYORSUN ZATEN SINAVDASIN GEREK YOK CAMİYE GELMENE' dedi. Ben tepki vermedim ön safa doğru ilerlemeye devam ettim ve namazımı kılıp camiden çıkarken o cümleyi kuran amca yanıma yaklaştı gözleri dolmuş bir şekilde "hakkını helal et affet" dedi, "affetmek ALLAHA mahsus benim ne haddime benim hakkım sonuna kadar helal olsun" dedim ve ordan ayrıldım.
Bir başka seferinde de namaz kılındı cemaat ayağa kalktı camiden çıkmak için arkamdaki amca "oğlum sen ne biçim namaz kılıyorsun bu haldesin Allah kabul eder mi?" dedi, ben de güldüm "amca ver elini öpeyim Allah seninkini kabul etsin inşallah, günahlarını affetsin, benim namazımı Allah kabul etsin rabbim bilir orasını" deyip elini öptüm amcanın ve camiden ayrıldım.
Peygamberimizin bazı bedenî kusurları olduğuiçin, toplum içinde bulunmaktan tedirgin olan ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih eden Zahir isminde bir sahabiye çölden bazı bitkileri toplayıp, Medine pazarında beraberce pazarlamayı önermesi ilginçtir. Pazardaki alışverişlerde Zahir’e yardımcı olan Peygamberimiz (S.A.V.) etrafına da “Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz” diyerek sürekli iltifatlarda bulunmuştur.
Bu örneği neden verdim, bir ikindi namazı çıkışıydı cemaatten bir amca yanıma yaklaştı ve elindeki bozuk paraları elime tutşturmak istedi, bende gülümseyerek amcacım sen bunu ihtiyacı olana ver inşallah, hem sen sevap kazan hem ben çünkü ben çok şükür çalışıyorum rızkımı kazanıyorum dedim amca çok utandı ve özür dileyeceği sırada ben elini öptüm ve oradan ayrıldım.
Anlatmak istediğim eğer engelliyseniz insanlarda çok büyük bir yanlış algı oluşmuş maalesef, engelliysen dilencisindir, engelliysen muhtaçsındır, engelliysen para verilecek verilmesi gerenken birisindir. Bu bizi çok rahatsız ediyor.
3 Yorum Yorum Yaz