Eşim Aşkım Olsun

eşim aşkım kapakNe güzel demiş Sâdi: “Cennet, sevmeyi bilenlerindir.”


Seviyorum diyen çok da sevmeyi bilen o kadar az ki…


Sevdiğini kendi canı istediği gibi değil, onun hoşlandığı gibi sevenler, sevgi bahçesinin gülü-bülbülü olabilirler.


“Eşim aşkımdır…” diyenler, “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur.” atasözünü bilirler.


Sevgi emek ister. Karpuz değil ki tarlada kendi başına büyüsün.


Sevgi bir bebek gibidir; ilgi ister, bakım ister, fedakârlık ister.


Kimisi “Eşim baksın, büyütsün…” diye bırakır, sevgiler açlıktan ölür.


Kimisi tıka basa doyurur, o zaman da sevgiler tokluktan çatlar ölür.


Bu kitap sevgi bakım kitabı... Mutluluğunuz artsın, Eşiniz Aşkınız Olsun, diye...


Eşim Aşkım Olsun Kitabından


"İstiyorsan Hakk'a varmayı; meslek edin gönül almayı, bırak saraylarda mermer olmayı, toprak ol bağrında güller yetişsin."
Mevlânâ
Evimin Direği

Müfide Hanım telefonun diğer ucundaki sesi çıkarmaya çalışıyordu; fakat arayanın kim olduğunu bilememişti.

"Kusura bakmayın, tanıyamadım." dedi.

"Ben Ayşe, Müfideciğim! Mehmet Efendi'nin Ayşe'si..."

Mehmet Efendi'nin Ayşe'si, deyince tanımıştı, Müfide Hanım.

"Evinin direği Mehmet Efendi'nin Ayşe'si mi?" diye sordu gülerek.

"Evet evet, o Ayşe..." diye cevap verdi o da.

Hâl hatır sorup sohbet ettiler. Ayşe Hanım yıllar önce Müfide Hanım'ın annesinin bitişik komşusuydu. Müfide Hanım annesine gittiğinde görüşürlerdi. Müfide Hanım'ın ailesi Ayşe Hanım'la komşuluk yaptığı mahalleden taşındıktan sonra görüşmemişlerdi. Ayşe Hanım hac yolculuğuna çıkacakmış; gitmeden bütün tanıdıklarını arayıp helâllik almak istemiş.

Yıllardır görüşmediği Müfide Hanımların telefonunu da bulmuştu, helâllik almak için. "Komşuluk ettik, kul hakkı üzerimde kalmasın." diye düşünmüştü. Görüşmedikleri yılların çok kısa bir özetini geçtiler telefonda birbirlerine. Sonra da helâlleşip kapadılar telefonu.

Müfide Hanım eski komşuları Ayşe Hanım'ın telefonu ile çok duygulanmıştı. Yıllar öncesine gitti bir an. Mehmet Efendi'nin Ayşe'si. Kendini kocasının adı ile tanıtan aşk dolu bir kadındı Ayşe. Belli ki yıllar aşkından muhabbetinden hiçbir şey götürmemişti.

Müfide Hanım'ın annesinin iki katlı evinin yanında Ayşelerin tek odalı küçücük bir gecekonduları vardı. Eşya olarak da birkaç kap kacak, bir yatak, bir de sedirleri vardı. Bir de evin önünde küçük bir avluları... Avluda da kırıldığı için tahta çıkılarak ayakta durması sağlanan, yandan çakma eski bir sandalye ve bir de kütük vardı.

Ayşe'nin kocası Mehmet Efendi bir yerde işçi olarak çalışıyordu fakat pek iyi kazanamıyordu. Kazançları geçimlerine zor yetiyordu. Fakat yokluk kimin umurundaydı ki. Ayşe için evi bir saraydı, kocası da bir kral. Öyle mutluydu o evde. Hiçbir gün onun ağzından tek bir şikâyet duymamışlardı.

Hep mutluluk sesleri gelmişti Ayşe'nin evinden onların balkonuna. Akşam elinde bir ekmekle evine gelen Mehmet Efendi'yi Ayşe avlunun kapısında "Hoş geldin evimin direği!" diye coşku ile karşılardı. Ayşe'nin sesi yaz günü balkonda oturan Müfide Hanım'ın ailesinin yüzünde tatlı bir tebessüme sebep olurdu. Müfide Hanım'ın babası "Bunların muhabbeti bizi de mutlu ediyor." derdi.

Ayşe Hanım, Mehmet Efendi'nin elinden ekmeği alır koklardı. "Oh, mis mis! Fırından taze ekmek almışsın, çok güzel kokuyor..." derdi. Mehmet Efendi karısının memnuniyeti karşısında kasım kasım kasılırdı. Sanki dünyayı karısının ayaklarına sermiş gibi gururlanırdı. Ayşe yandan çakma sandalyeyi kocası otursun diye ağacın altına koyardı. Mehmet Efendi oturunca kendi de karşısındaki kütüğün üzerine otururdu. Bir tek gün bir sandalyemiz daha olsaydı karşılıklı otururduk bile deyip şikâyet etmemişti.

Yemekten önce bahçede biraz sohbet ederlerdi. Ayşe kocası iyi doysun diye yemeği az yerdi. Yemekten sonra çay demlerdi, fakat kendisi içmezdi. Dem kalırsa içerdi, kalmazsa demin üzerine su koyar, tekrar kaynatır, onu içerdi; fakat bunu Mehmet Efendi'ye iktisatlı olmak için yaptığını belli etmezdi. Canı sanki o zaman çay istemiş gibi yapardı.

Mehmet Efendi'nin köyde annesi vardı. Arada bir gelir, o da onlarda kalırdı. Bir bahar günü Ayşe'nin kayınvalidesine gösterdiği hürmeti Müfide Hanım hiç unutmamıştı. Kayınvalidesi bahçedeki çakma sandalyede oturmuştu. Ayşe arada bir gelip kayınvalidesinin sandalyesini yerini değiştiriyordu. "Evimin güneşinin annesi! Sandalyeni şöyle çevireyim de sırtına güneş gelsin, üşümeyesin." diyordu. Ayşe'nin bu hâli Müfide Hanım'ın babasının pek hoşuna gitmişti. "Şuna bakın yaa! Güneşi kaynanasına pazarlıyor." demişti de çok gülmüşlerdi. Ayşe parasızlıktan kayınvalidesine belki baklava börek yapamıyordu; ama güler yüzü ile güneşi ikram ediyordu.

Ayşe'nin yaptığı tek tatlı hararot denilen nişasta, su ve şekerle yapılan bebek maması gibi bir tatlıydı. Ayşe hararotu hamileyken canı tatlı istediğinde yapardı. O hararot yaptığında Müfide Hanım da tarçın götürürdü. Hararotun üstüne tarçın atıp iştahla yerlerdi. O hararotun tadı bir başka olurdu. Müfide Hanım Ayşe'ye özenip evinde kaç kez hararot yapmıştı ama Ayşe'nin tatlısının tadını bir türlü bulamamıştı.

Müfide Hanım, Ayşe'nin ilk çocuğuna hamileliğini hatırladı. Ayşe sanki Osmanlı sarayına bir şehzade doğuracakmış gibi taşıdı çocuğunu. Zaten çocuğunun babasına da bir padişahmış gibi davranıyordu. Gerçi Mehmet Efendi'ye cihana padişah mı olmak istersin yoksa Ayşe'nin gönlüne sultan mı olmak istersin deseler Mehmet Efendi Ayşe'nin gönlünü tercih ederdi muhakkak. Ayşe'nin şükür dolu, zengin gönlünü...

Ayşe'nin telefonu ile Müfide Hanım geçmiş yıllara gitmişti. Az önce öğrendiğine göre o maddi yoksulluk günleri geride kalmış. Ayşe ile kocası yıllar önce küçük bir dükkân açmışlar; işleri iyi gitmiş, maddi durumları şimdi çok iyiymiş. Zenginlik de fakirlik de onların muhabbetlerini değiştirmemiş belli ki. O yine kendini Mehmet Efendi'nin Ayşe’si diye tanıtıyordu. Mehmet Efendi'nin ismini söylerken bile ona olan sevgisi çok belli oluyordu.

Müfide Hanım "Şükrederseniz nimetlerimi artırırım, nankörlük ederseniz elinizden alırım." diyen şanı yüce Allah'ın vaadini hatırladı. Ayşe ve Mehmet şükürlerinin ve muhabbetlerinin karşılığını almışlar, şimdi de birlikte hacca gideceklerdi. Onların adına çok sevinmişti. Onlar için dua etti.

Müfide Hanım mutfağa gidip küçük bir tencere hararot pişirdi. Üzerine de tarçın serpip hemen bir kâse yedi. Tatlının kalanını da akşam Mehmet Efendi'nin Ayşe'sinin hikâyesini eşine ve çocuklarına anlatırken onlara ikram edecekti.

 

 



Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz