Eşime Hizmet Etmekten Utanmalı mıyım?
- 15-03-2012
- KATEGORİ Ademler & Havvalar
- YAZAR Çocuk & Aile
Bir Havva Diyor ki...
Benim ne eşimle bir sorunum var, ne de evliliğimle, eşimden hiç bir şiddet ya da kötülük de görmedim ve tam da bu sebeple size kendi hikayemi anlatmak istiyorum.. Esimden hiçbir kötülük görmememe rağmen etrafımdaki feminist ve güçlü kadın baskısının sorun olmayan eve nasıl sorun getirdiğini ve kadınların beynini nasıl yıkadığını göstermek için.
Küçüklüğümden beri yumuşak başlı, sakin ve sokulgan mizaçlı bir insandım, hanımefendilerin küçük yaşlarına inerlerse çoğunluğunun da böyle olduğunu düşünüyorum. Fakat ilerleyen yaşlarda okul ortam, arkadaşlar, iş hayati ve her yanımızı saran medyada pompalanan feminizmin etkisi kendini göstermeye başladı.
Somut örnek verecek olursam, daha gencecikken ilk başladığım işyerinde birçok mudurum orta yaşlarda, bekar ve kariyer hırsı olan kadınlardı. İşyerinde frapan kıyafetlerle dolaşan, asık suratlı, kimsenin gözünün yaşına bakmayan, gerektiğinde her türlü kadını/erkeği azarlayan tipler.
Hatta birisinin nişanlısıyla sürekli odasının kapısını kapatıp telefonda bağıra çağıra kavgalar ettiğini hatırlarım. Bu bağırışlar bütün şirkette duyulurdu. Diğerleri bu kadar sert olmasa da alıştığımız kadın tipinden çok farklı insanlardı. Bu kişiler kocam için herhangi bir şey yaptığımı, gördüklerinde, ya da ne bileyim bir şeyi yapmadan önce kocama sorduğumu gördüklerinde tepkiler hep çok benzerdi:
-Sen bir birey değil misin?
-Bu kadar şımartma bunları, nasıl alışırsa öyle gider. İlerde seni ezer.
-O senin için yapıyor mu ki? (klasik gaza getirme giriş cümlesi)
Ya da bunların en beteri:
-Sana şunu şunu yaptı mı ki? Ayy yazık sana, kıyamam.
Korkunç bir asağiılama silsilesi, henüz birçok şeyin ayırdığında olmayan genç kadınları, şefkatli, iyiliksever olmanın, eziklik, zavallılık hatta kişiliksizlik olduğuna inandırma.
Tabi ki ben yalnızca işten birkaç örnek verdim, aynısı ailede (anneler tarafından: aman kızım ezilme), ve medyanın her köşesinde her gün her gün beyinlere kazınıyor.
Bakın medyada görünen başarılı kadın profillerine: Hemen hepsi cadaloz, cebbar, gaddar hatta yeri geldiğinde erkek gibi küfür eden tipler. Şefkatli, merhametli olup da basarılı addedilen kadın sayısı bir elin parmakları kadar neredeyse.
Zamanla bunların etkisi benim evliliğimde de görüldü. Ben içten içe eşime teslimiyet duymayı isteyen, hizmet etmekten zevk alan biri olmama rağmen, adeta bu ettiğim hizmetten utanır oldum. Hani sanki beni dışarıdan izleyen gözler var da bunlar esime hizmet ettiğimi gördüklerinde dalga geçecekler:)
Öyle ya modern kadın bunu yapar mı, ancak cahil köylüler yapar.(!) Bütün bu beyin yıkamalar sonuç vermişti, kocama karşı çok isteyerek de olsa fedakarlıkta bulunduğumda bir tarafımda bir burukluk ve öfke hissediyordum. Evliliğin temel direği olan fedakarlık, özveri, gerektiğinde alttan alma ne ara eziklik ve zavallılık olmuştu, inanın ben de kendimdeki bu değişimin ne ara olduğunu bile fark etmedim.
Tabi ki bunun karşılığında eşim de değişti bana karsı, koruyucu ve kollayıcı özellikleri gitgide azaldı, kendine erkek olarak güveninin azaldığını bile zaman zaman hissettim. Bir de üstüne baktı benimle bahsedemiyor, sert huylu bir insan da olmadığından sen ne yaparsan yap, kendi basının çaresine bak o zaman anlayışına girdi, ve gitgide birbirimizden uzaklaşır hale geldik. Bu da beni daha da uzdu tabi ki, bir erkeğin "kendi basının çaresine bak" şeklinde davranması benim ona erkek olarak inancımı zedeledi ve adeta bir kısır döngüye girdik. Ben ona kırıldıkça daha da sertleşiyor ve erkekleşiyor, ben böyle oldukça o da daha sorumsuz ve umursamaz olup, (bana göre) erkek görevlerinden uzaklaşıyordu.
Allah'a çok şükür ki sonrasında iki büyük kırılma noktası yaşadım beni kendime getiren.
Birincisi eşime bir gün nasıl bazen bir şeye sinirlenip, bağırıp çağırıp sonrasında hiç bir şey olmamış gibi davranabildiğini sordum, cevabi: ‘Benim için söz bir kere verilir, evlilik ömürlüktür, bu yüzden zaman zaman iyisi de kötüsü de yaşansa da bir anlıktır o yaşanan unutulur gider’ oldu. O an neye uğradığımı şaşırdım.
Bir etrafımdaki kadınların telkinlerine baktım: ‘aman isini gücünü iyi tut, yarın bir gün ayrılırsın’ , ‘aman sakin ezilme, baktın olmuyor, tak sepeti koluna’ vs. Aslında erkekler biraz anlayış ve alttan alma gördüklerinde, o 1 dk süren sinirlerini affettirmek için 1 saat kul/köle olmaya razılar.
Ve aslında erkekler evlerinde huzur olduğu sürece evliliklerinin ve mutlu yuvalarının devamı için çaba göstermeye de kadınlardan çok daha meyilliler. Ben aman bir şey olursa ayrılırım ne olacak derken, eşim en kötü halde bile beni ve evliliğimizi sonuna kadar sahipleniyordu. O gün tabiri caizse başıma taş değil koca bir kaya düşmüş gibi oldum.:)
Bunun üzerine internette araştırırken CocukAile sitesindeki "Evlilik Okulu" yazıları ve Peygamberimizin sözlerini okumaya başladım ki bu 2. Kırılma noktasıdır.
İtiraf etmeliyim ki ilk defa teslimiyetçilik duygusunun utanılacak bir duygu olmadığını Sema Hanımın yazıları sayesinde gördüm, çünkü bu zamana kadar bana bunun yanlış bir duygu olduğu empoze edilmişti. Sanki yüreğimdeki bir his 40 yıllık hapisten kurtulmuş gibi sevindim desem abartmış sayılmam.
Su anda çok şükür ki eşimle ilişkimiz çok daha iyiye gidiyor, her ne kadar ben hiçbir zaman aşırı sert olmadığım için davranışlarımda çok fazla bir değişiklik olmasa da, benim içime dolan huzur dışarı yansıyor.
İnanın bu o kadar önemli ki, eşinize bir çay getirirken bile gözlerinizin içi gülerek, ondan zevk alarak, mutlu olarak yapmak kesinlikle dışarıdan fark ediliyor, evin havasını değiştiriyor. Eşimde de bu değişimin etkileri kendini gösterdi, daha koruyucu, kollayıcı ve hatta daha sorumlu biri haline geldiğini bile söyleyebilirim. Artık bir karar aldığında eskisine göre çok daha fazla bana danışıyor ve birçok şeyi benim isteğime göre yapmaya çalışıyor. İnşallah ileride de daha iyiye gideceğini umut ediyorum.
Tüm bunları niye anlattım? Etrafımızda feministlik yüzünden oluşan yanlış güçlü kadın imajının ne kadar tehlikeli boyutlara geldiğini anlatmak için. Ve ne yazık ki eğer kendinizi bir mağaraya kapatmazsanız bundan kaçışınız yok. Bu yanlış mesajlar her kanaldan hızla yayılıyor. Şiddet ise apayrı bir konu. Şiddet başlı başına bir suç ve aklı başında hiç kimse zaten şiddeti savunamaz.
Burada bana göre yanlış olan bu iki tamamen farklı kavramın birbirine ilişkilendirilmesi. Bu apaçık yazılmasa da “teslimiyetçi kadın=ezilecek ve şiddet görecek kadın” denklemi beyinlere kazınıyor. İşin acı tarafı içinizden bir his bunun özünüze (yani aslında yaradılışa) aykırı olduğunu bilse de etraftan gelen sosyal ve psikolojik baskı hem o kadar fazla hem de o kadar güzel sözcüklerle kamufle edilmiş ki altındaki niyeti okuyabilmeniz mümkün değil. Öyle ya kim ister ezik olmayı, sömürülmeyi, aşağılanmayı, öyle değil mi?
Ben kendi adıma şu anda etrafımda (özellikle de kadınlardan gelen) yorumlara kulağımı kapadım. Kim beni nasıl isterse öyle görsün artık hiç umurumda değil, çünkü içimde öyle bir huzur var ki erkekleşmeye çalışan hiçbir kadının bu huzura sahip olabileceğini sanmıyorum. Bir de bu kapitalist düzende yeterince çalışmış biri olarak şundan eminim: Bu düzen kadınları para ve kariyer hırsıyla somurup suyunu sıktıktan sonra 40li yaşlarında posalarını bir kenara atacak, o yaşta ailesiz, ocaksız kalmış kadınlar acaba kimden fayda göreceklerini sanıyorlar. Allah herkesin gözünü en kısa zamanda açsın dileğiyle...
33 Yorum Yorum Yaz