Genç Evliliğe Hapis Cezasına Muhalefet Şerhi

hakimBir Hakim Bey Diyor ki,

"Yaptığı bir davranıştan dolayı kişinin suçlanabilmesi için, kişinin yapmış olduğu eyleminin bir haksızlık teşkil ettiğini, davranışının hukuk toplumunda hâkim olan bir davranış normunu ihlal ettiğini bilmesi gerekir.

Kusurluluğun temel biçimi ise kast'tır. Özü itibarıyla kast, yasadaki tanıma uyan hareketi bilerek ve isteyerek yapmaktır. Yani fail sonucu bilmekte ve bu sonucu istemektedir.

Kastı ortadan kaldıran nedenler ise TCK'nın Ceza sorumluluğunu kaldıran ve azaltan nedenler başlıklı ikinci bölümde düzenlenmiştir. Bu nedenlerden birisi de TCK 30.Maddede düzenlenen “Hata”dır. Hata ise ya bilmemek veya yanlış tasavvur etmektir. Bilmeme, bilginin tam olarak bulunmamasıdır.

Somut olayda anne babalarının bilgisi ve izni dahilinde gayri resmi olarak evlendirilmesinin ardından yaşı küçük mağdurenin rızasıyla cinsel ilişkiye girilmesinde karine olarak kastın varlığı kabul edilir. Ancak sanık “eylemin suç olduğunu bilmediğini” ileri sürerek savunma yapmaktadır.

Dolayısıyla sanığın eylemin suç olduğun bilmeme yönündeki savunmasının TCK yönünden tartışılması zorunluluğu doğmuştur. Sanığın eylemi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girdiği 01/06/2005 tarihinde meydana gelmiş olsaydı. TCK'nın “Kanunların bağlayıcılığı” başlıklı 4.maddesinin ikinci fıkrasındaki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğine bakmamız gerekecekti.

Bilindiği üzere 5237 sy. TCK yürürlüğe girdiğinde madde şu şekilde düzenlenmişti.
“Kanunun bağlayıcılığı Madde 4-
(1) Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.
(2) Ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz.”

Birinci fıkrada yer alan “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” hükmüne ikinci fıkrada “Ancak sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işleyen kimse cezaen sorumlu olmaz.” denilerek istisna getirilmiş idi.

Diğer bir deyişle bu hükümle haklı bir nedenle kanunları bilmemek mazeret teşkil edecekti.Ancak 29/6/2005 tarih ve 5377 sayılı Kanun'un 1. ve 4. maddeleriyle 4.Maddenin 2.fıkrası aynı kanunun "Ceza sorumluluğunu kaldıran ve azaltan nedenler" başlıklı ikinci bölümde "Hata" başlıklı 30.maddesinin 4.fıkrasına “İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.” olarak taşındı.

Fıkra metninin taşınmasına ilişkin tasarının değişiklik gerekçesinde, “Kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Buna göre, kişi, işlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunun bilincinde olmalıdır. Ancak, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususundaki hatasının kaçınılamaz olması hâlinde, kişi kusurlu sayılamaz.

Hatanın kaçınılamaz olduğunun belirlenmesinde ise, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde bulundurulur.” denilmiştir.

Diğer bir ifade ile içinde bulunduğu koşullar nedeniyle yaptığı eylemin haksızlık oluşturduğu konusunda hataya düşen kişi bundan yararlanır.

Bu durumda kastın varlığından söz edilemediği gibi somut olayda, hem kendi hem de yaşı küçük mağdurenin anne babasının bilgisi ve rızası altında, evlendirmelerin ardından cinsel ilişkiye giren sanığın yaptığı eylemin haksızlık oluşturduğu da kabul edilemez.

Nitekim onları evlendiren aileler de suç işleme değil; bilakis iyi, olumlu bir iş yaptıklarını düşünerek hareket etmektedirler. Yaptıkları eylem ise “çocuklarını evlendirmekten” ibarettir. Sosyal bir olgu olan "Evlendirme", toplunun değerleri, kabulleri ve yaşantısı açısından müspet nitelik taşır.

İşi kanunları uygulamak olan mahkemelerin, idarenin vs.'nin zaman zaman kanun değişikliklerini takip edemeyerek yürürlükten kalkmış hükümlerine göre karar verdikleri, işlem yaptığı bir durumda, böyle bir mükellefiyetleri olmayan bireylerin, her gün Resmi Gazeteyi okuyarak değişiklikleri takip etmeleri ve buna göre yaşantılarını düzenlemelerini beklemek abesle iştigal olacaktır.

Bireylerden beklenen ve beklenmesi gereken yasal düzenlemeleri takip etmeleri değil yaptıkları eylemin haksızlık oluşturup oluşturmadığını bilmeleridir. Bu itibarla somut olayda sanıklar, yaptıkları eylemlerin bir haksızlık oluşturmadığı, aksine toplumun kabul ettiği, onay verdiği ve hatta takdir ettiği bir eylemi gerçekleştirdiklerini düşünerek hareket etmektedirler.

Bunun içinde çocuklarını evlendirdiklerini etrafa duyurmakta, ilan etmektedirler. Hayatın olağan akışında sanığın yaptıkları davranışın suç olduğunu bildikleri halde topluma ilan etmesi beklenemez.

Toplumda yerleşik inanç ve uygulamaya aykırı olarak bir yasal düzenleme yoluna gidiliyorsa bunun devlet tarafından çeşitli araçlarla topluma duyurulması, bireylerin aydınlatılması gerekir.

Bu bilgilendirmenin tamamlanmasının ardından aykırı hareket edenlerin fiilleri suç olarak düzenlemesi suç ve ceza politikası açısından uygun olacaktır.

Sonuç olarak diğer sanık olan anne babalarının bilgisi, onayı ile, bunların teşvikiyle evlendirmelerin ardından yaşı küçük mağdure ile rızası ile, karı-koca oldukları düşüncesiyle cinsel ilişkiye giren sanığın bu eylemi gerçekleştirdiği sırada eylemin haksızlık oluşturduğu bildiği kabul edilemez.

Bu nedenle sanık, (TCK 30/4'e taşınan TCK 4/2) “....sakınamayacağı bir hata nedeniyle kanunu bilmediği için meşru sanarak bir suç işlediği için cezaen sorumlu olmaz.”

Ayrıca (TCK 30.maddesinin 4.fıkrası) “İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düştüğü için, cezalandırılmaz.” Bu nedenlerle sanığın üzerine atılı suçun, yasal unsurlar oluşmadığı düşüncesinde olduğumdan cezalandırılması yönündeki karara muhalifim.
Doç. Dr. Uğur Yiğit

Emekli Ankara Hakimi



Not: Bu yazı hakim bey görev başındayken genç evlilere verilen bir ceza kararının altına bir muhalefet şerhi olarak yazılmıştır.


Bunlar da ilginizi Çekebilir

3 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz