Gereksiz Hikayelerle Büyütülen Çocuklar
- 06-02-2012
- KATEGORİ Tuğba Akbey İnan
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Bazen çok gereksiz hikâyelerle büyütülür bu toprağın çocukları. Hayat boyu hatırlaması mümkün olmayan şeyler, büyürken bir bir işlenir kalbine bir çocuğun, ne gerek varsa!
Otuzlu yaşlarıma geldim, hâlâ bulamadım annelerin çocuklarına anlattığı bu hikâyelerin sebebini. Ne kadar acı dolu bir yaşamları olduğunun mu altını çizerler? Dert ortağı olarak çocuklarını mı seçmek isterler? Bir türlü çözemedim...
Bir çocuk neden;
“Seni hiç istemedim. Hatta ilaçlar aldım, zıpladım, dua ettim düş diye amma bir türlü düşmedin” diye bir hikâyeyle büyüsün ki?
“Baban senin hep erkek olmanı istedi. O yüzden doğunca yüzüne bakmadı“ gerçeğini bilsin?
“Seni aldırmaya gitmiştik. Son anda vazgeçtik” cümlesini duysun?
“Dedenler sizi hiç sevmedi. Varsa yoksa amcanın çocukları... “ cümlesiyle kendisini kıyas etsin?
Örnekler çoğaltılabilir. Dinlediğimiz hikâyeler, röportajlar ve yaşadıklarımız, bu cümlelerin çok daha ağırıyla karşılaştıracaktır bizi.
Tamam, çocuklarımızı yalan bir dünyada büyütmeyelim. Ama bilse de hayatı boyunca sevgisizlik ve değersizlikle acı çekeceği duyguları ve gerçekleri niye öğrensin?
Üstelik insanız... Bir hata yapar, ardından vicdan azabıyla pek çok doğru davranış da sergileyebiliriz. Nedir bu unutmama ve unutturmama çabası, gerçekten anlamıyorum.
***
Galiba hepimizin derdi, değersizlik. Hikâyelerle, yaşatılanlarla, hissettirilenlerle, bu, yıllarca köpürtülüyor üstelik. Değersizlik, bir çocuğu da, kadını da erkeği de hırçınlaştırıyor işte.
***
Çocuk büyütürken insan sanki yeni baştan öğreniyor her şeyi... Tek farkı, bu sefer okudukları ve duydukları uzun bir yolculuğa çıkarıyor insanı. Soruları artıyor, anlayamadıkları çoğalıyor. Ama en azından en başa dönmüyor.
Benzer cümlelerle kırmıyor mesela bir çocuğun kalbini. Duymaktan hoşlanmadıklarını söyleyen olmamak için çabalıyor. Diğer türlü gereksiz hikâyelerin kahramanı olarak büyürken, kendini bir anda anlatıcısı olarak bulması zor olmaz.
Hikâyelerinizi yoklayın bakalım. Güzelliklerden mi, mutsuzluklardan mı oluşuyor cümleleriniz?
tugbaakbeyinan@gmail.com
Otuzlu yaşlarıma geldim, hâlâ bulamadım annelerin çocuklarına anlattığı bu hikâyelerin sebebini. Ne kadar acı dolu bir yaşamları olduğunun mu altını çizerler? Dert ortağı olarak çocuklarını mı seçmek isterler? Bir türlü çözemedim...
Bir çocuk neden;
“Seni hiç istemedim. Hatta ilaçlar aldım, zıpladım, dua ettim düş diye amma bir türlü düşmedin” diye bir hikâyeyle büyüsün ki?
“Baban senin hep erkek olmanı istedi. O yüzden doğunca yüzüne bakmadı“ gerçeğini bilsin?
“Seni aldırmaya gitmiştik. Son anda vazgeçtik” cümlesini duysun?
“Dedenler sizi hiç sevmedi. Varsa yoksa amcanın çocukları... “ cümlesiyle kendisini kıyas etsin?
Örnekler çoğaltılabilir. Dinlediğimiz hikâyeler, röportajlar ve yaşadıklarımız, bu cümlelerin çok daha ağırıyla karşılaştıracaktır bizi.
Tamam, çocuklarımızı yalan bir dünyada büyütmeyelim. Ama bilse de hayatı boyunca sevgisizlik ve değersizlikle acı çekeceği duyguları ve gerçekleri niye öğrensin?
Üstelik insanız... Bir hata yapar, ardından vicdan azabıyla pek çok doğru davranış da sergileyebiliriz. Nedir bu unutmama ve unutturmama çabası, gerçekten anlamıyorum.
***
Galiba hepimizin derdi, değersizlik. Hikâyelerle, yaşatılanlarla, hissettirilenlerle, bu, yıllarca köpürtülüyor üstelik. Değersizlik, bir çocuğu da, kadını da erkeği de hırçınlaştırıyor işte.
***
Çocuk büyütürken insan sanki yeni baştan öğreniyor her şeyi... Tek farkı, bu sefer okudukları ve duydukları uzun bir yolculuğa çıkarıyor insanı. Soruları artıyor, anlayamadıkları çoğalıyor. Ama en azından en başa dönmüyor.
Benzer cümlelerle kırmıyor mesela bir çocuğun kalbini. Duymaktan hoşlanmadıklarını söyleyen olmamak için çabalıyor. Diğer türlü gereksiz hikâyelerin kahramanı olarak büyürken, kendini bir anda anlatıcısı olarak bulması zor olmaz.
Hikâyelerinizi yoklayın bakalım. Güzelliklerden mi, mutsuzluklardan mı oluşuyor cümleleriniz?
tugbaakbeyinan@gmail.com
11 Yorum Yorum Yaz