"Her İnsan Çocuğuna Gerçek Sevgi Verir. Ama Kullandığı Yollar Yapay Sevgi Yolu Olabilir"
- 24-10-2016
- KATEGORİ Haberler
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Eğitim bilimci Dr. Özgür Bolat “ Beni Ödülle Cezalandırma” kitabında, eğitime ve çocuk yetiştirmeye dair bilinenleri ters yüz ediyor. Ödülün ve övgünün bir tür cezalandırma olduğundan bahsediyor. Çocuklarımızı gerçekten severken, onlara yapay sevgi yolları ile yöneldiğimizi anlatıyor.
Kitap iki yıllık bir çalışmanın ürünü. Özgür Bolat doğru bildiğimiz yanlışları araştırmaların da ortaya koyduğu sonuçlarla anlatıyor. Hem de oldukça akıcı bir üslupla…
Zihnimizde pek çok şey ters yüz olmadan değişemiyoruz. Ezberlerimiz bozulmadan, girdiğimiz cendereden çıkamıyoruz.
Özgür Bey’in röportajda söylediği gibi, dünya giderek küresel köy haline gelirken, bildiğimiz eski yöntemler konusunda ısrar etmek yerine, çocuklar ve gelecek için yeni yöntemleri öğrenmek ve uygulamak zamanı artık.
Gelecek cesur ve okuyan ebeveynler ile inşa olacak çünkü...
Önce sizin hikayenizden başlamak isterim. Siz mutlu ve başarılı bir çocuk muydunuz, yoksa çocukluğunuzdan mutluluk ve başarı mı inşa ettiniz?
Ben her zaman başarılı bir çocuktum. Mutlu olduğumu da düşünüyordum ama şimdi görüyorum ki mutluluğum başarı üzerine kuruluymuş. Bu da sürdürülebilir değil. Başarısız mutlu olma yolculuğuna başladım. Bu yolculuk uzun ama anlamlı bir yolculuk. Herkes bu yolculuğa girmeli.
Ödül ve cezayı niye bu kadar sevdik ki, doğru olmadığını anlatmak bir tür ezber bozmak olarak tanımlanıyor?
Türk toplumu hiyerarşik bir toplumdur. Zaten Hofstede’in araştırmalarından da bunu biliyoruz. Hiyerarşik toplumlar tehlikenin olduğu yerde oluşur. Bu gibi toplumlarda “sen ne düşünüyorsun” diye bireylerin fikirleri alınmaz, birilerinin hızlı bir şekilde karar vermesi gerekir. Zaman kaybetmek istemezler. Hiyerarşinin olduğu yerde hareketlilik kolay olsun, risk az olsun istenir. Onun için biz ödül, övgü, ceza, korku, utandırma ve rekabet gibi kontrol mekanizmalarını severiz.
Ama artık toplumsal yapı değişti; küresel bir köyde yaşıyoruz, toplumun yerini birey almaya başladı. Bugün on çocuk yerine insanlar bir-iki çocuk sahibi oluyor. Birey ön plana çıktı. Sonucunda da kültürel yapı değiştiyse; biz de toplum olarak kullandığımız araçları değiştirmek zorundayız. Eskiden işe yarayan kontrol mekanizması şu anda işe yaramıyor.
Çocuklarımıza ödül vererek neyi engelliyoruz?
Gerçek sevgide koşul olmaz. Fakat ödül ve övgüde koşul vardır. Yani ödül ve övgü yapay sevgi oluşturur. Bunu bir örnekle açıklayalım. Bir çocuğun telefona ihtiyacı olduğunu varsayalım. Çocuk ailesinden telefon istiyor. Ailesi de sınıfını geçince alacağını söylüyor. Bu durumda koşula bağlıyoruz, çocukta “ Ailem beni sevseydi bana bu telefonu her koşulda alırdı” gibi bir düşünce oluşmaya başlıyor. Yani aile çocuğa telefon almayı planlamışsa bunu koşula bağlamadan yapmalıdır. Aile çocuğun telefona ihtiyacı olduğunu düşünmüyorsa sınıfı geçse de geçmese de ona telefon almamalıdır.
Çocuğa “ Ödevini yaparsan tabletle oynayabilirsin. ” cümlesi kurulduğunda tableti amaç yaparsınız. Ödevi de tablete giden yolda araç yapmış olursunuz. Yani burada çocuğun gözünde ödevi değersizleştiriyorsunuz. Başka bir örnek; çocuğumuz bir teyzeye yardımcı oluyor ve aile de çocuğa ödül veriyor. Çocukta “ İnsanlara yardımcı olmak tek başına değerli değildir, iyilik dışardan bir şey almak için yapılır” zihniyeti oluşuyor. Çocuk zamanla olması gereken sorumluluğunu da yok ediyor ve rüşvetle iş yapmaya alışıyor.
Kitabınızda her bir deney ve araştırmanın yüzdelerinin bir de "istisna" bölümü var. Bunlar için ne söylersiniz?
Bir davranışa etkileyen bir çok unsur vardır. Diyelim ki sağlıklı insanlarla sağlıksız insanları karşılaştırıyorum ve fark ediyorum ki sağlıklı insanlar daha az sigara içiyor. Sonra diyebilirim ki sigara sağlığı olumsuz etkiler. Sonra siz de sorarsınız: ama istisnalar da var. Sigara içip sağlıklı olanlar da var. Ben de hemen ikinci unsuru açıklarım. Sağlığı etkileyen sadece sigara değil, spor da etkiler. O kişi sigara içiyor olsa bile, spor yapıyorsa, iyi besleniyorsa, bol oksijen alıyorsa, sigaranın zararından kendini korumuş olabilir. Onun için istisnaları açıklayan başka unsurlar vardır. Ödül araştırmalarında da başarı, onaylanma, ilişki kurma gibi başka unsurlar devrede olabilir ve bunlar da ödülün olumsuz etkisini azaltıyor olabilir.
Ödüle ve cezaya dair düşüncelerimizi kitapta sizin söylediğiniz gibi tutumlarımız belirliyor. Kendisiyle çelişmemek için bu düşünceyi bırakmayı göze alamıyor aileler. Buna öneriniz nedir?
Uzun vadede sorumluluk sahibi ve mutlu çocuk yetiştirmek istiyorlarsa, bir noktada çatışmayı göze almak zorundalar. Yoksa kısa vadede sorun yaşamazlar ama uzun vadede sorun yaşarlar. Çocuk ödülsüz bir iş yapmaz hale gelir. Etrafta ödül verecek kimse yoksa, işin kalitesini göz ardı eder.
Kitabınızda yapay ve gerçek sevgi ayrımı yapıyorsunuz? İnsan çocuğunu yapay sever mi?
Her insan çocuğuna gerçek sevgi verir. Ama kullandığı yollar çoğu zaman yapay sevgi yoludur. Gerçek sevgi kişiyle, yapay sevgi davranışla ilgilenir. Gerçek sevgide karşıdaki çocuk, yapay sevgide ailenin kendi ihtiyacı vardır. Örneğin, çocuk eşofmanla dışarıya çıkıyorsa, anne de rezil olmaktan korkup kızının öyle dışarı çıkmasını izin vermiyorsa, anne burada kendi ihtiyacını karşılıyordur. Kendi imajı çocuğun ihtiyacından daha önemlidir. Kız da bu kızgınlığı yapay sevgi olarak algılar. İşte çocuklarda değersizlik duygusu böyle oluşur. Zaten çoğu aile kendi imaj kaygısından dolayı çocuğunun başarılı olmasını ister. Bir çocuk boğulmak üzereyken, annenin tek amacı vardır: çocuğu yaşasın. İşte burada çocuktan hiçbir şey beklemez. Sadece yaşasın ister. Bu gerçek sevgidir. Anne burada kalbini açmıştır. Ama değersizlik duygusu olan anneler kalbinin her zaman kalbini açıp gerçek sevgiyi veremez. Çocuk da değersizlik duygusuyla büyür.
Çocuklarına gerçek sevgi veren, zaten ödül ve övgü yapay sevgiyle uğraşmaz. Zaten ödül vermek onların aklına bile gelmez. Düşünce yapılarında öyle bir şey yoktur. Zaten araştırmalar da böyle yapılır. Mutlu çocukların aileler incelenir ve onların anlayışı araştırılır. Zaten anne baba okulumda ailelere bunları anlatıyorum.
"Biz ceza ve ödül vermesek okul veriyor. " diyenlere ne dersiniz?
Öğretmenle işbirliği yapacaklar. Anlatacaklar. Bazen de öğretmen vermiyor, aile veriyor. Fikir birliği önemli.
Kitabınızda ve konuşmalarınızda ceza yerine bedel kavramından söz ediyorsunuz, ne farkı var?
Ceza ve bedel arasında fark var. Ceza dışarıdan gelen bir yaptırımdır, bedel davranışın kendi içinde vardır. Siz saatinde gitmezseniz uçağa ne olur? Uçağı kaçırırsınız. Bu, bedeldir. Havayolu size “Zamanında gelmediniz, sizin elektriğinizi keseceğiz” derse bu ceza olur ama bu da saçma bir şey. Çocuğa verilen cezalarda çoğunlukla benzer bir durum oluyor ve çocuk “Ne alakası var ya!” diyor. Ödevle bilgisayarın ne alakası var. Çocuk yemek yemiyorsa ya aç yatar ya da kendi yemeğini kendi yapar. İşte bu, bedeldir.
Peki niye yanlış anlaşılıyor?
Çünkü Türkçe’de bedel ödetmek diye olumsuz bir kelime var. Demek istediğim çocuğun kendi davranışlarının sonucundan sorumluluk alması. Örneğin, çocuk eve geç geldi ve yemek saati kaçtı. Annesinden yemek istiyor. Anne isterse, yemeği yapabilir. Zaten onaylanma ihtiyacı olan anneler çocukların her istediğini yapar. Bu da çocuğa zarar verir. Ama kendi işi varsa, bir birey olarak sınırlarını çizmelidir ve demelidir ki “Şu anda çalışıyorum. Sen yemeği ısıtıp yesene.” Geç gelmenin, sonucu budur.
Çocuk her istediğinde anne ona yemek yaparsa, o zaman hem çocuğa emek vermemeyi hem de sorumsuzluğu öğretir. Çocuğun sorumluluğunu almış olur. Birçok anne maalesef bedeli, ceza gibi kullanmaktadır. Örneğin çocuk geç gelir ve anne sert bir tonla der ki “Geç geldin. Kendi başının çaresine bak. Git kendin ye.” Çocuk bunu ceza olarak algılar ve annesi tarafında değer verilmediğini düşünür.
* Ödül ve ceza denildiğinde hemen Allah'ın da cennet ve cehennemle insanı terbiye ettiği sorusu sorulur. Geçtiğimiz haftalarda Ayşe Arman Özgür Bolat'a bu soruyu yöneltmişti. Benzer bir soru olmasın diye o soruyu cevabı da buraya almak istedim;
Her sevgide koşul yok mudur? Allah bizi sevsin diye dinin gereklerini yerine getirmiyor muyuz? Ya da ahirete inandığımız için... Dinde insana ödül sunmuyor mu?
New York Üniversitesi'nde bir hoca var. İsmi de Jacqueline Mattis. Dindarlar üzerinde araştırmaları var. Ne keşfediyor biliyor musunuz? Cennet ve cehennem için dini yaşayanlar mutsuz, Allah sevgisi için yaşayanlar mutlu. Yani, dini, ödül almak için araç olarak görenler, gerçek mutluluğu yaşayamıyor. Ama Mevlana ve Yunus Emre gibi, dine Allah sevgisi için yönelenler mutluluğu daha çok yaşıyor. Bu durumda cennet, amaç değil, sonuç oluyor. İstediğimiz sevgi dolu, koşulsuz din anlayışı olmalı...
Özgür Bolat’ı
www.instagram.com/dr.ozgurbolat
www.ozgurbolat.com.tr adreslerinden takip edebilirsiniz.
Tuğba Akbey İnan- Çocuk Aile
2 Yorum Yorum Yaz