İlk Eşinizin Kıymetini Bilmeniz İçin Beş Sebep
- 14-01-2014
- KATEGORİ Hayatın İçinden
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
9 Yıl evli kaldığım, Sinan ve Nihan isimli dünyalar güzeli ve canımın içinin içi 2 çocuğumun babası olan beyimden ‘’şiddetli geçimsizlik’’ gerekçesiyle ayrıldım. Şaşıracaksınız ama kendisi önemli bir üniversitenin iletişim fakültesinde doçentti, profesör olmak üzereydi. Alanında çok önemli biriydi, iletişim üzerine 30’un üzerinde baskı yapmış 4 kitabı vardı. Fakat birbirimizle sağlıklı iletişim kuramadık, ikimiz de daha fazla sinir hastası olmadan ayrıldık. 1 yıl 2 ay sonra eşinden yıllar önce ayrılmış bir kuyumcuyla tanıştım; sünnet olan yeğenim için kendisinden çeyrek alırkenki ‘’çeyrek’’ te (15 dakikada) oldu bitti her şey ve evlendik. Bütün dünyası sadece 15 metrekarelik hapishanesi (dükkânı) olan, işinden başka bir şey tanımayan, sosyal hayatı sıfırın bile altlarındaki bu işkolik adamdan felâket derecede sıkıldım ve 4 yıl, 6 ay, 13 gün sonra boşandık. Ailesi umurunda değildi, evliliğimizin böyle devam etmeyeceğini söylediğimde ‘’işe geç kalıyorum, sen bilirsin!’’ karşılığını verecek kadar gamsız ve duygusuz bir tipti. Boşanma için mahkemeye bile gelemedi işi yüzünden, avukat tuttu ve tek celsede boşandık. Bir kızım da ondan olmuştu, hâkim velâyeti bana verdi, 2.500 TL de nafaka bağlattım. 3,5 yıl bekâr yaşadım, sonra çok güvenilir olduğuna dair reklamları çıkan evlilik sitesinden bir emekli komiserle tanışıp evlendim. Onunla hayatımın en vahim, hatırlamamak için zihnimi sıfırlatmaya bile razı olacağım felâketler yaşadım, 8 ay süren cehennem hayatından sonra boğulmakta olan birinin kendisine uzatılan ele uzanması gibi mahkemeye koştum ve ondan da ayrıldım. Hamdolsun bu defa çocuğum yoktu. Şimdi 3 yavrumla yalnız yaşıyorum, eski kuyumcu eşimin 2.500 TL ve ilk eşimin ayda 1000 TL nafakasıyla geçiniyorum. Hamdolsun maddi problemimiz yok, fakat içimde onulmaz yaralar açıldı ve kapanmıyor! Yaşadığım ve hiçbir kadının asla yaşamamasını umduğum onca kıssadan aldığım hisseleri ‘’İlk eşinizin kıymetini bilmeniz için 5 sebep’’ başlığı altında sıralamak istiyorum:
Üç aşağı beş yukarı bütün erkekler aynıdırlar; ilk eşiniz genelde ‘’en iyisi’’dir, kıymetini bilin, elden bırakmayın! İlk eşim üniversite aşkımdı, 4 yıl birlikte okuduk ve bizi görenler ‘’ İşte çağımızın Leylâ ve Mecnun’ları!’’ derlerdi. O kadar bağlıydık, hatta bağımlıydık birbirimize; mutluluk sanki sırf bizim için yaratılmıştı! Evlendikten sonra problem şuydu: Benim mükemmele odaklanarak sergilediğim aşırı beklentilerime cevap veremiyordu, bense bunu ‘’Bütün erkekler veriyor da sadece benimki böyle!’’ sanırdım, meğer haddi çok aşan ve iletişim dehâsı denilebilecek bir akademisyene bile ‘’İllallah!’’ dedirten anlamsız, imkânsız, gereksiz ve insafsız beklentilerim varmış! Bunu gayet iyi anladım ama çok geç kaldım!
Bekârken ele avuca sığmaz biri olabilirsiniz ama evlendikten sonra iradenize hâkim olup kendinizi bir ele ve avuca sığdırmak zorundasınız, yoksa bütün ellerden ve avuçlardan kayar gidersiniz! Bekârlıkta belli ölçüde çılgınlık hoşgörülebilir, fakat evlilikte ‘’sükûnet’’ esastır, çılgınlık çıldırtır!
Yine bekârken ‘’kendi hayatınızı’’ yaşayabilirsiniz; fakat evlendikten sonra artık tek başına ‘’kendiniz’’ yoksunuz, ‘’aileniz’’ vardır ve ‘’ailenizin müşterek hayatını’’ yaşamaya odaklanmalısınız. Aksi halde evlilik yürümez, herkes ‘’kendi’’siyle başbaşa kalır!
Tamamen ilgisiz de olsa babanın ailede varlığıyla çektiğiniz çocuk ve hayat yükü, babasız çektiğinizle asla aynı değildir ve daha ağırdır! Anadolu’da ‘’Kocan olsun, çamurdan olsun!’’ sözü bunun için söylenmiştir.
‘’Nedir bu çektiğim? Ben de biraz rahat etmek istiyorum!’’ demeyin sakın! ‘’Dünya rahatlık yeri değildir ve dünyada rahatlık arayan AHMAK’tır!’’ uyarısını aklınızdan çıkarmayın. Yani herkes her an bir sınavda ve marifet ne yapıp edip sınavı kazanmaktır. (İsmi saklı)
Genç Beyin Dergisi
Üç aşağı beş yukarı bütün erkekler aynıdırlar; ilk eşiniz genelde ‘’en iyisi’’dir, kıymetini bilin, elden bırakmayın! İlk eşim üniversite aşkımdı, 4 yıl birlikte okuduk ve bizi görenler ‘’ İşte çağımızın Leylâ ve Mecnun’ları!’’ derlerdi. O kadar bağlıydık, hatta bağımlıydık birbirimize; mutluluk sanki sırf bizim için yaratılmıştı! Evlendikten sonra problem şuydu: Benim mükemmele odaklanarak sergilediğim aşırı beklentilerime cevap veremiyordu, bense bunu ‘’Bütün erkekler veriyor da sadece benimki böyle!’’ sanırdım, meğer haddi çok aşan ve iletişim dehâsı denilebilecek bir akademisyene bile ‘’İllallah!’’ dedirten anlamsız, imkânsız, gereksiz ve insafsız beklentilerim varmış! Bunu gayet iyi anladım ama çok geç kaldım!
Bekârken ele avuca sığmaz biri olabilirsiniz ama evlendikten sonra iradenize hâkim olup kendinizi bir ele ve avuca sığdırmak zorundasınız, yoksa bütün ellerden ve avuçlardan kayar gidersiniz! Bekârlıkta belli ölçüde çılgınlık hoşgörülebilir, fakat evlilikte ‘’sükûnet’’ esastır, çılgınlık çıldırtır!
Yine bekârken ‘’kendi hayatınızı’’ yaşayabilirsiniz; fakat evlendikten sonra artık tek başına ‘’kendiniz’’ yoksunuz, ‘’aileniz’’ vardır ve ‘’ailenizin müşterek hayatını’’ yaşamaya odaklanmalısınız. Aksi halde evlilik yürümez, herkes ‘’kendi’’siyle başbaşa kalır!
Tamamen ilgisiz de olsa babanın ailede varlığıyla çektiğiniz çocuk ve hayat yükü, babasız çektiğinizle asla aynı değildir ve daha ağırdır! Anadolu’da ‘’Kocan olsun, çamurdan olsun!’’ sözü bunun için söylenmiştir.
‘’Nedir bu çektiğim? Ben de biraz rahat etmek istiyorum!’’ demeyin sakın! ‘’Dünya rahatlık yeri değildir ve dünyada rahatlık arayan AHMAK’tır!’’ uyarısını aklınızdan çıkarmayın. Yani herkes her an bir sınavda ve marifet ne yapıp edip sınavı kazanmaktır. (İsmi saklı)
Genç Beyin Dergisi
23 Yorum Yorum Yaz