İyilik Sözü

35_bGeçenlerde yeni doğum yapmış yakınımı ziyarete gittiğimde konu yakınımın hastanede şahit olduklarına geldi. Yeni bir anne olarak, gördüğü duyarsızlık manzarası onu etkilemişti. Âmâ bir annenin heyecanının ve çocuğunu hissetme telaşının duyarsız bir hemşireye çarpıp nasıl geri döndüğünden bahsetti mesela. Sadece yoğun oldukları için, sadece devlet kurumunda çalışıyor oldukları için, sadece o an kendisine ve anlayışına muhtaç birileri olduğu için böyle bir tavrı gösteriyor olmanın kendilerine böyle bir hak veriyor olması ne kadar üzücü. Ama bir yandan ne kadar üzülsek de bu tavrın bütünsel bir vicdansızlığa işaret etmediğini biliyorum.

Eminim o hemşire de çocuğuna okul seçerken, çocuğunun onurunu incitmeyecek, şiddet göstermeyecek , kendisini anlayacak bir öğretmen arayışında olacaktır. Anlayış testine tabi tutulan öğretmen, doktora gittiğinde insan gibi muamele görmek isteyecektir.

Doktor bir mağazaya gittiğinde, kendisine saygınlıkla davranmasını bekleyecektir. Mağaza çalışanı otobüste yer vermeyen gençleri gördükçe, “şimdiki gençler“ diye başlayan cümleler kuracaktır.

Herkes tuttuğu yerden hayatı, iyiliği, kötülüğü, erdemi, ahlakı, vefayı, komşuluğu, evliliği, çocuk terbiyesini yargılamaya, anlamlandırmaya, anlatmaya ve yaşamaya devam ediyor velhasıl.

Bu sebeple sosyal medyaya, insanların kendini ve yaşadıklarını anlatma hallerine bakınca, bu gerçeği ıskaladığımızı düşünüyorum.

Bir yazıdan, bir konuşmadan kendimize pay çıkarmak yerine , o yazının muhatabı özneler arıyoruz etrafımızdan. Evlilik yazısını eşimiz, çocukla ilgili yazıyı çocuğumuzun öğretmeni, dinle ilgili olanı komşumuz okusun istiyoruz.

Oysa kim bir insanın içinde, zalimleşmediyse, iyilik, vefa, hoşgörü, saygı barındırmadığını söyleyebilir ki? Hepimiz hayatın bir yerinde karşılaştığımız, muhatap olduğumuz insanlarla kurduğumuz diyaloglar saygın ve anlaşılır olsun istiyoruz. Benzer duyarsızlıkları biz yaptığımızda hep bir bahanemiz oluyor da, başkaları yaptığında “dünya giderek kötüye giden bir hale bürünüyor” nedense.

Hastayken doktorun, müşteriyken satıcının, evlatken anne babanın, anne babayken evladın, kocayken karının, karıyken kocanın, alt kattayken üst komşunun, üst kattayken alt komşunun, veliyken öğretmenin, öğretmenken velinin, hocayken talebenin, talebeyken hocanın beklediği de hep aynı şey değil mi?

***

Mesele bu sebeple “iyi olmak “ değil, “iyi kalabilmekte” bence. “Ama bana hiç anlayış göstermediler, bana da böyle davranıyorlar” refleksine girmeden, ahlakı, erdemi muhafaza etmekte.

Ne kadar “başkasından beklediğim gibi biriyim” diye sorabilmekte...

***

Ne kadar şikayet etsek de dünyanın daha kötüye gittiğini düşünmüyorum ben. Olsa olsa biz, beklediğimiz kişi – ya da Rabbimizin beklediği - olmaktan uzaklaşmışızdır. Ya da başkasına duyarsız, kendimize aşırı duyarlı olmuşuzdur o kadar.

Günün sonunda, o günün raporunu çıkardığımızda kırdığımız kalpler onardıklarımızdan çoksa, mesleğimizi ve rollerimizi gücümüz olarak kullanmışsak, iyiliğin altını hiç çizmemişsek, hep olumsuza kulak vermişsek, biz de çoktan çarkın dişlilerine kaptırmışızdır kendimizi.

Zerre miktarı iyiliğin de, kötülüğün de bir karşılığı olduğunu bilenlerin, “Kendisi için istediğini başkasını içinde istemeyenlerin gerçek mü’min sayılamayacağı” ihtarını hatırlayanların iyi kalma sözü verdiğini düşünüyorum.

devamı için ;

http://m.gazetevahdet.com/iyilik-sozu-2414yy.htm


Bunlar da ilginizi Çekebilir

2 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz