Kariyer Olarak Aile Reisliği

photoMalumdur ki kemâle eren şeyler sabit durur. Başka şeyler ona tabi olur. Mesela güneş gibi. İnsanlar içinde, Efendimiz gibi. Bir halden başka hale geçmek kemâli bulmamaktan ileri gelir.

Mesela Allah Râsulü, Hz. Aişe’ye olan muhabbetini tarif ederken ‘ilk günkü gibi’ tabirini kullanmış. Demek muhabbeti kemâl bulmuş ki daha tebeddül etmemiş.

İnsanın en hassas cihazı olan kalb, öyle ki manası dahi kalbolmak, yani bi halden bi hale geçmek manasında ve zaptolunması en zor latifedir. İşte bu kalbi sabit tutmak, heveslerini alınca, muratlarına erince, beğendiği şeylere sahip olunca eski halini muhafaza edebilmek, baştan istikametli bi muhabbet beslemek, neticeleri ferasetle görmek, hakikatları kabullenebilmek, nefsinin hayâli ve hevâi hislerine aldanmamak, her rengarenk şeyin peşine düşmemek, kalbde takva sahibi olmak, öyle bir kemâl ki bu zamanda böylesi erkek yok gibidir. Allah Rasulü bu meselede de mutlak örnek olduğu halde erkekler hiç de oralı değil. Kendi vazifelerinden haberi yok, kadınlardan beklentileri ise ancak hurilerde mevcut.

Evlilik öncesi cazibe kabul ettiği şeyleri evlilik sonrası kusur kabul ediyor. Mesela kadının duygusallığı, düşünceli, ince ruhlu olması, bazı çocuksu halleri sonradan itibar görmüyor.

Hem kadının her meselede bir adım geri olması isteniyor, hem de kusursuz olması bekleniyor. Halbuki erkeğin kadında göreceği kusurları hazmedecek olgunlukta olması icab ediyor. Kaldı ki Allah Râsulü kadınların hallerini eğe kemiğine benzetmiş, nasıl muamele edileceğini, boşuna zorlanmaması gerektiğini de tarif etmiş. Beğenmediğimiz yönleri varsa, beğeneceğimiz yönleri de olduğu bildirilmiş. İyi geçinilmesi ayetle emredilmiş. Bunlara itibar etmeyip nefsinin tatminine müştak çoğu hevâî erkek sonradan soğuyup teessüf etmeye başlıyor. Kadına da sebepsiz eziyet ediyor. Halbuki kadın zaman geçtikçe huyca, ahlakça güzelleşir. Sadakati ve samimiyeti de zaten ziyadedir.

Kadın evliliği daha güzel şeylerin başlangıcı olarak hayal ederken, birçok erkeğin iyi halleri, maddi manevi iltifatları evlilikle son buluveriyor. İşte burada erkeğin gerçek karakteri ortaya çıkıyor. Kalb evvelki halini muhafaza edemiyor. Veya istikametli, itidalli, hakiki bi muhabbet besleyememiş.

Bu manalara işareten ‘En hayırlınız, hanımlarına karşı hayırlı olandır’ buyruluyor. Çok manidar. Cihad edendir demiyor! ‘İmanı en kamil mümin, ahlakı en güzel ve ailesiyle en çok şakalaşandır’ buyuruyor. Demek ahlak ve imanın kemali, bahsettiğimiz gibi idareci olabilmek, kusurları hazmedebilmek, bununla beraber muhabbetini korumak, neşesini kaybetmemek.. Erkekliğin, aile reisliğinin ciddiyetini korumakla beraber şakacı da olmak az bulunan meziyetlerden.

Peygamber aleyhissalâtü vesselâm cahiliye devrinin insanlarını, kadınlarını idare etmiş. Herşeyi onlara O öğretmiş. Kusurlar da olduğu halde emsalsiz bir muhabbet ve şefkati de göstermiş. Şimdi bunlar örnek alınmak lazım gelirken sadece nefsinin temayülatına göre hareket etmek, kadına da, nasılsa mecbur, zannıyla tahakküm etmek hangi peygamberin sünnetine giriyor.

Peygamber efendimiz en sevdiği kişi sorulduğunda Ebubekirler Ömerler dururken, Aişe diyor, ikincisi sorulunca Ebubekir demeyip, yine ona nisbet ederek babası diyor. Daima ona maddi manevi ikramlarda bulunuyor, vefat ederken dahi hasretini ifade ediyor. Vaktiyle kendinden on beş yaş büyük bi kadının olgunluğuna cevap veren Efendimiz, oldukça küçük olan Hz. Aişe’ye böyle iltifatlarda bulunuyor. Hem kendi ciddiyetini ve itibarını koruyor, hem de şımartmadan iltifat edebiliyor.

Tabi bunlar örnek alınmayınca hâl-i âlem perişan oluyor.

Şaka yapmak muhabbeti de gösterir. Erkek bunları yapabilirse hem kendinin, hem ailesinin saadetini, neşesini temin ettiği gibi izzet-i nefsini de kurtarıyor. Zira bi kadına tam manasıyla sahib olabilmek onun her hissine galip olmakla olsa gerek. Kalben de onu fethetmesi lazım. Muhabbetle, şefkatle, iltifatla..

Mesela, eski peygamberlerin hanımları arasında iman etmeyenler olduğu halde zina eden hiç olmamış. Demek o kâmil Zatlar hanımlarının bu noktadaki ihtiyaçlarını tam karşılamışlar ki bu tür şeylere meyleden olmamış.

Kadınlar duygusal ilişkilere öncelik verdiklerinden, ilişki öncesi hanımının bu ihtiyacına cevap verememeyi Peygamber aleyhissalâtü vesselâm ‘acizlik’ olarak tabir etmiş. Bir erkek için bundan daha ağır bi ifade de olmasa gerek.

Ayrıca erkek hissen hanımını mağlub edemezse bu sefer manevi yetersizliğini, hanımına karşı soğuk davranarak veya ona ve ailesine itibar etmeyerek, yani ona değer vermediği, muhtaç olmadığı intibaını uyandırmakla galip gelmeye çalışıyor. Bu da aslında uzun vadede kendi itibarını sarsıyor.

“Erkeğin evindeki vazifesi tevazudur. Ne kadar tevazu gösterse iyidir, az bir vakar gösterse tekebbür olur.”

Elhasıl; İnsanın en küçük daire olan evinde daimi vazifesi var. Oranın maddi manevi ihtiyaçlarına hergün cevap vermesi gerek. Günde sekiz-on saat dışarda geçiyorsa, günün en az yarısı da evde, aileyle geçiyor. Keza kişi en küçük daire olan kendi hanesindeki vazifelerini ihmal ederse dışarıdaki vazifelerde muvaffak olması da zor. Dünyevi işlerinde güçlü, başarılı, kendinden emin şahısların mutlaka mutlu, huzurlu bi yuvaları vardır.

Hulasa; Erkeklerin kendi nefislerinde verdikleri tavizler, dolayısıyla bir nevi manevi iktidarsızlık, yanlış yöntemlerle otorite kurma, söz dinletme çabası olumlu netice vermiyor. Peygamber efendimizin aile hayatına dair sünnetleri -ki hayatın en az yarısını teşkil eden kısım- harici meselelerdeki kadar örnek alınmalı. Gurursuz, kibirsiz, tevazuyla.. Zira erkeği asıl kemale erdirecek, ve benliğini de tatmin edecek olan yine o sünnetlerdeki muvaffakiyeti. Vesselam.

Uğur Tuğrul


Bunlar da ilginizi Çekebilir

30 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz