Kendini Dinle
- 08-12-2014
- KATEGORİ Sema Maraşlı
- YAZAR Sema Maraşlı
Son dönem bedeni ve ruhi hastalıkların sebepleri üzerine merak sardım. Konu ile ilgili epeyce kitap okudum. Hastalıklara bakış açım değişti. Şunu gördüm ki hastalıkların pek çoğunun altında baş edemediğimiz duygularımız var.
Çoğumuz kendimizi doğru düzgün tanımıyoruz. Duygularımıza bakışımız çok yüzeysel. Genellikle ne hissettiğimizle ilgilenmiyoruz. Karşımızdakinin bize ne yaptığı ile ilgileniyoruz. İyi, tamam. O bunları yaptı da ben ne hissettim? Ona karşı tepkimin sebebi neydi? O bende neyi tetikledi? Hangi duygumu açığa çıkardı? Niye bu kadar kızdım ya da üzüldüm? Sormuyoruz bu soruları kendimize. Çaresizlik mi hissettim, suçluluk mu hissettim....
Kendimizden korkuyoruz galiba. İçimizden dökülecek şeyleri görmeye cesaretimiz yok gibi. Bu yüzden de kendimizle yüzleşemiyor olabiliriz. Aslında kendimizle yüzleşmeyi öğrendiğimizde, kendimizi aldatmaktan vazgeçtiğimizde, beden ve ruh sağlığımız daha iyi olacak gibi duruyor.
Ayrıca manevi yolculuğumuz için iyi bir ilerleme kaydederiz. Hayat imtihanında en büyük problemimiz yaşadıklarımızı kabul edememe değil mi? İyi-kötü yaşadıklarımızı kabullenmeliyiz ki kendimizle barışabilelim. Kendimizi görebilelim ki tövbe lazımsa tövbe, özür lazımsa özür, af lazımsa af, davranışı değiştirmek lazımsa onu yapalım.
Kendimizi görmekten korkuyoruz çünkü hepimiz feci halde kendimizi beğeniyoruz. Bu da bizi kendimize karşı kör ve sağır yapıyor. Zayıflıklarımızı görmek istemiyoruz, hele zayıflıklarımızı başkalarının görmesinden acayip çekiniyoruz.
Acziyet. Hepimizin en büyük korkusu değil mi? Oysa hepimiz aciziz, kuluz. Yaradan' dan yardım istemek için bile kendimizde ne var ne yok onu bilmemiz lazım." İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir." diyor Yunus Emre. Hepimiz çok güçlü görünüyoruz. Yaralarımız var; fakat yokmuş gibi davranıyoruz. Başkalarına yaralarımızı zaten gösteremiyoruz da bari kendimiz bakmaya cesaretimiz olsa.
Yaşadığımız sıkıntılardan dolayı kendimizi dış etkenlerin kurbanı gibi görüyoruz. Hele hastalık. Sanki Allah'ın bir cezası. Oysa ceza zannettiğimiz şey belki de bilinçaltından kendi tercihimizdir.
Hastalığı Allah'ın bir cezası gibi görme yanılgısından kurtulmalı. Hastalık bize ne söylemeye çalışıyor onun sesini duymalı. Sürekli konuşup bir şeylerden şikayet ediyoruz. Oysa biraz susup kendimizi dinlesek, bakalım bedenimiz bize ne söylüyor. Bedenimizin dilini okumak çok da zor değil.
Beden, sadece bizi taşıyan bir kalıp; fakat biz beden değiliz. Beden bilgisayar ekranı gibi bir gösterge. Bedende bir ağrı, sıkıntı, bir rahatsızlık varsa bunun bir nedeni var? O nedeni bulmaya çalışmalıyız. Ne var orada? Bastırılmış saldırganlık, kızgınlık, öfke, üzüntü, utanç...
Biz ne yapıyoruz? Hastalığın bize verdiği mesajları görmek yerine, hemen hastalık belirtilerini bastırmaya, yok etmeye çalışıyoruz. İlaçlarla bedeni bir süre susturuyoruz fakat duygu durumlarımız ile ilgili problem çözülmediği için bir süre sonra hastalık yeniden hortluyor.
Vücut rahatsızlık alarmı verdiğinde bu basit bir baş ağrısı da olabilir, ciddi bir hastalık da olabilir; kendimize sorular sorarak nedenini bulabiliriz.
Mesela: Eğer midenizde bir ağrı hissediyorsanız kendinize şu soruyu sorun." Bu rahatsızlık ne zaman başladı ve ben o zamanlar ne yaşadım? Neye üzüldüm, neyi hazmedemedim?
Omzunuz ağrıyorsa "Hayatınızda neyi taşımak zor geliyor?" Yastığı yorganı suçlamaktan vazgeçin ve gerçek sebebi bulun ve yüzleşin .
Boğazınızdan sürekli rahatsızlık mı çekiyorsunuz? Kime neyi söylemek istediniz de söyleyemediniz, neyi yutmak zorunda kaldınız?
Ya da niye bu kadar yemek ve tatlı ihtiyacı hissediyorsunuz? Hayatınızın tadı mı yok? Bir eksikliği mi doldurmaya çalışıyorsunuz?
Çok ilginç şekilde rahatsızlık hissettiğimiz organın görevi ile baş edemediğimiz duygu arasında bir anlam ilişkisi var. Bu ilişkiyi çözmeye başladığımızda kendimizi de tanımaya başlıyoruz. Rahatsızlık sebepleri ile yüzleşerek, yaşadıklarımızı kabullendiğimizde kendimizle barış imzalamış oluyoruz. Problemlerimizin çözümü de kendiliğinden geliyor. Zaten kendimizle kavgamızı bitirdiğimizde başkaları ile geçinmemiz çok daha kolay oluyor.
Not: Bir kaç yıldan beri EFT diye bir şey duyuyordum. Arkadaşlarımdan gidenler faydalarını anlatmakla bitiremiyorlardı. Beyin ve insan davranışları her zaman ilgi alanım oldu. Bunun içinde üniversitede "Davranış Bilimleri" okumayı tercih etmiştim. Eft yi merak ettim ve ben de öğreneyim diye eğitimine gittim. Ben bir meslek olarak yapmak için öğrenmedim. Kendime, yakınlarıma yapıyorum sadece. Eft hastalık ve sebepleri üzerine bir kapı açtı bana. Bunları öğrenmiş olmaktan mutluyum. İkisi hem ayrı konu hem de bir biri ile bağlantılı.
Eft cidden pek çok psikolojik ve fiziki hastalıklarda işe yarıyor. Aşk acısına kadar iyi geliyor, okurlarıma bunu söyleyebilirim. Takıntı, korku ve kaygılar evlilik hayatını çok olumsuz etkiliyor. Eft ile bunlardan kurtulma imkanınız olabilir.
Size eft'nin ne olduğunu anlatmayayım. Bunun için psikolog Ela Nur Reyhanlıoğlu ile röportaj yaptık, bugün yayınladık. O röportajı okuyabilirsiniz. http://www.cocukaile.net/duygulari-ozgurlestirme-teknigi-eft/
www.cocukaile.net
Çoğumuz kendimizi doğru düzgün tanımıyoruz. Duygularımıza bakışımız çok yüzeysel. Genellikle ne hissettiğimizle ilgilenmiyoruz. Karşımızdakinin bize ne yaptığı ile ilgileniyoruz. İyi, tamam. O bunları yaptı da ben ne hissettim? Ona karşı tepkimin sebebi neydi? O bende neyi tetikledi? Hangi duygumu açığa çıkardı? Niye bu kadar kızdım ya da üzüldüm? Sormuyoruz bu soruları kendimize. Çaresizlik mi hissettim, suçluluk mu hissettim....
Kendimizden korkuyoruz galiba. İçimizden dökülecek şeyleri görmeye cesaretimiz yok gibi. Bu yüzden de kendimizle yüzleşemiyor olabiliriz. Aslında kendimizle yüzleşmeyi öğrendiğimizde, kendimizi aldatmaktan vazgeçtiğimizde, beden ve ruh sağlığımız daha iyi olacak gibi duruyor.
Ayrıca manevi yolculuğumuz için iyi bir ilerleme kaydederiz. Hayat imtihanında en büyük problemimiz yaşadıklarımızı kabul edememe değil mi? İyi-kötü yaşadıklarımızı kabullenmeliyiz ki kendimizle barışabilelim. Kendimizi görebilelim ki tövbe lazımsa tövbe, özür lazımsa özür, af lazımsa af, davranışı değiştirmek lazımsa onu yapalım.
Kendimizi görmekten korkuyoruz çünkü hepimiz feci halde kendimizi beğeniyoruz. Bu da bizi kendimize karşı kör ve sağır yapıyor. Zayıflıklarımızı görmek istemiyoruz, hele zayıflıklarımızı başkalarının görmesinden acayip çekiniyoruz.
Acziyet. Hepimizin en büyük korkusu değil mi? Oysa hepimiz aciziz, kuluz. Yaradan' dan yardım istemek için bile kendimizde ne var ne yok onu bilmemiz lazım." İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir." diyor Yunus Emre. Hepimiz çok güçlü görünüyoruz. Yaralarımız var; fakat yokmuş gibi davranıyoruz. Başkalarına yaralarımızı zaten gösteremiyoruz da bari kendimiz bakmaya cesaretimiz olsa.
Yaşadığımız sıkıntılardan dolayı kendimizi dış etkenlerin kurbanı gibi görüyoruz. Hele hastalık. Sanki Allah'ın bir cezası. Oysa ceza zannettiğimiz şey belki de bilinçaltından kendi tercihimizdir.
Hastalığı Allah'ın bir cezası gibi görme yanılgısından kurtulmalı. Hastalık bize ne söylemeye çalışıyor onun sesini duymalı. Sürekli konuşup bir şeylerden şikayet ediyoruz. Oysa biraz susup kendimizi dinlesek, bakalım bedenimiz bize ne söylüyor. Bedenimizin dilini okumak çok da zor değil.
Beden, sadece bizi taşıyan bir kalıp; fakat biz beden değiliz. Beden bilgisayar ekranı gibi bir gösterge. Bedende bir ağrı, sıkıntı, bir rahatsızlık varsa bunun bir nedeni var? O nedeni bulmaya çalışmalıyız. Ne var orada? Bastırılmış saldırganlık, kızgınlık, öfke, üzüntü, utanç...
Biz ne yapıyoruz? Hastalığın bize verdiği mesajları görmek yerine, hemen hastalık belirtilerini bastırmaya, yok etmeye çalışıyoruz. İlaçlarla bedeni bir süre susturuyoruz fakat duygu durumlarımız ile ilgili problem çözülmediği için bir süre sonra hastalık yeniden hortluyor.
Vücut rahatsızlık alarmı verdiğinde bu basit bir baş ağrısı da olabilir, ciddi bir hastalık da olabilir; kendimize sorular sorarak nedenini bulabiliriz.
Mesela: Eğer midenizde bir ağrı hissediyorsanız kendinize şu soruyu sorun." Bu rahatsızlık ne zaman başladı ve ben o zamanlar ne yaşadım? Neye üzüldüm, neyi hazmedemedim?
Omzunuz ağrıyorsa "Hayatınızda neyi taşımak zor geliyor?" Yastığı yorganı suçlamaktan vazgeçin ve gerçek sebebi bulun ve yüzleşin .
Boğazınızdan sürekli rahatsızlık mı çekiyorsunuz? Kime neyi söylemek istediniz de söyleyemediniz, neyi yutmak zorunda kaldınız?
Ya da niye bu kadar yemek ve tatlı ihtiyacı hissediyorsunuz? Hayatınızın tadı mı yok? Bir eksikliği mi doldurmaya çalışıyorsunuz?
Çok ilginç şekilde rahatsızlık hissettiğimiz organın görevi ile baş edemediğimiz duygu arasında bir anlam ilişkisi var. Bu ilişkiyi çözmeye başladığımızda kendimizi de tanımaya başlıyoruz. Rahatsızlık sebepleri ile yüzleşerek, yaşadıklarımızı kabullendiğimizde kendimizle barış imzalamış oluyoruz. Problemlerimizin çözümü de kendiliğinden geliyor. Zaten kendimizle kavgamızı bitirdiğimizde başkaları ile geçinmemiz çok daha kolay oluyor.
Not: Bir kaç yıldan beri EFT diye bir şey duyuyordum. Arkadaşlarımdan gidenler faydalarını anlatmakla bitiremiyorlardı. Beyin ve insan davranışları her zaman ilgi alanım oldu. Bunun içinde üniversitede "Davranış Bilimleri" okumayı tercih etmiştim. Eft yi merak ettim ve ben de öğreneyim diye eğitimine gittim. Ben bir meslek olarak yapmak için öğrenmedim. Kendime, yakınlarıma yapıyorum sadece. Eft hastalık ve sebepleri üzerine bir kapı açtı bana. Bunları öğrenmiş olmaktan mutluyum. İkisi hem ayrı konu hem de bir biri ile bağlantılı.
Eft cidden pek çok psikolojik ve fiziki hastalıklarda işe yarıyor. Aşk acısına kadar iyi geliyor, okurlarıma bunu söyleyebilirim. Takıntı, korku ve kaygılar evlilik hayatını çok olumsuz etkiliyor. Eft ile bunlardan kurtulma imkanınız olabilir.
Size eft'nin ne olduğunu anlatmayayım. Bunun için psikolog Ela Nur Reyhanlıoğlu ile röportaj yaptık, bugün yayınladık. O röportajı okuyabilirsiniz. http://www.cocukaile.net/duygulari-ozgurlestirme-teknigi-eft/
www.cocukaile.net
13 Yorum Yorum Yaz