"Keşke" Çocuklarımız Olmasın
- 13-04-2012
- KATEGORİ Ademler & Havvalar
- YAZAR Sema Maraşlı
Evlilik ciddi bir iştir. Ömür boyu iyisi-kötüsü, hastalığı-sağlığı, darlığı –bolluğu, vb. ile beraber ve tüm duyguları paylaşarak yaşamaktır. Yıkılmak niyeti ile aile kurulmaz. Birbirlerine "evet" diyen eşler karşılıklı hak, menfaat, sevgi , saygı, sabır, sadakat, cinsellik, sorumluluk, teslimiyet, güven vb. lerine riayet sözü vermiş sayılırlar.
Onaylanmış her evlilik akdi cemiyet, toplum, ülke peteğine bir göz daha eklemektir. Evlilik sağlıklı ve huzurlu bir biçimde devam ettiği süreçte ülkenin geleceği güven altında olur.
Birey ve toplum hayatında son derece büyük öneme haiz aile hayatın korunup devam ettirilebilmesi için; ilk önce karı-koca olmak üzere, eşlerin yakınları, 2. Derece akrabalar, cemaatler, sivil toplum kuruluşları, mülki amirlikler, resmi kurum ve kuruluşlar hatta toplumun tüm fertleri üzerine büyük görevler düşmektedir. Zira aile sağlam olmazsa bu zararı tüm ülke çeker. Yaşamın her bir katresinde olduğu gibi aileyi korumak yüce Yarada’ nın koyduğu kırmızı çizgilere riayetle mümkün olur. Bu sınırları aşmak; yani aile ve evlilikleri yıkmak demektir ki; yüce Mevla bakara suresi 229 ayetinde, “Allah’ ın sınırlarını aşanlar, zalimlerin ta kendileridir” buyuruyor.
Bugün kadın hakları savunuculuğunu üstlendiğini zanneden Avrupa geçmişine bakılırsa, çok yüz kızartıcı sahnelerle karşılaşılır. Öyle ki; Eflatun, kadını “toplumun ortak malı”, Aristo ise “yaratılışta yarım kalmış bir erkek” olarak tanımlamıştır. Roma da kadın vatandaştan sayılmamış, Hindistan da kocası ölünce öldürülmüş, Babil de evcil hayvan kabul edilmiş, Çin de değersiz sayıldığı için isim verilmemiş ama numaralanmış, Avrupa’ nın genelinde kadının insan olup olmadığı çok zaman tartışılmış ve yakın zamana kadar da mülkiyet hakkı verilmemiştir.
1938 yılında alınan bir karar ile Fransa’ da kadının çek imzalaması, banka hesabı açması, mali bir akit yapması yasaktı. Şimdi siz kardeşlerime sorarım nerede arkasında koştuğumuz Avrupa nerede 1400 yıldır salya akıtılıp kötülenen İslam dini..?
İslam dini mensubu erkekler kadınlarını kemiren kurtlar değildir. Gerçek mutluluğu ancak gölgelerinde bulacak eşler yuvalarının huzurunu, selametini, istikbalini el ele verip korumak durumundalar. Sevgi samimiyet, dayanışma olmayan yuvalarda saadet olmaz. Gelin hep birlikte sorumluluklarımızı tekrar gözden geçirelim ve görevlerimizi eksiksiz ifa edelim.
Bir ağabeyin tabiri ile;
Olsa ile bulsa fiillerini evlendirmişler, çocukları KEŞKE olmuş. Temenniler hayatın kendisi değildir. "Hayallerinde sultan olabilirsin ama gerçeği görünce nereye kaçacaksın?" Bir hakikat, milyonlarca hayalden üstündür. Elindeki bir kuruş, hayalindeki servetten kat be kat üstündür. Evliklerimizi kıymetini bilelim ve eşler olarak birbirimizi suçlayarak; olsa, yapsa, getirse, gösterse, vb. gibi özneleri evererek, bir ömür peydahladığımız KEŞKE isminde çocuklarımız olmasın.
HER ŞEY; BEKLENTİ VE SUÇLAMALARLA YIKTIĞIMIZ AİLELERİN İNŞASI İÇİN..!
Celalettin KÜÇÜK
Onaylanmış her evlilik akdi cemiyet, toplum, ülke peteğine bir göz daha eklemektir. Evlilik sağlıklı ve huzurlu bir biçimde devam ettiği süreçte ülkenin geleceği güven altında olur.
Birey ve toplum hayatında son derece büyük öneme haiz aile hayatın korunup devam ettirilebilmesi için; ilk önce karı-koca olmak üzere, eşlerin yakınları, 2. Derece akrabalar, cemaatler, sivil toplum kuruluşları, mülki amirlikler, resmi kurum ve kuruluşlar hatta toplumun tüm fertleri üzerine büyük görevler düşmektedir. Zira aile sağlam olmazsa bu zararı tüm ülke çeker. Yaşamın her bir katresinde olduğu gibi aileyi korumak yüce Yarada’ nın koyduğu kırmızı çizgilere riayetle mümkün olur. Bu sınırları aşmak; yani aile ve evlilikleri yıkmak demektir ki; yüce Mevla bakara suresi 229 ayetinde, “Allah’ ın sınırlarını aşanlar, zalimlerin ta kendileridir” buyuruyor.
Bugün kadın hakları savunuculuğunu üstlendiğini zanneden Avrupa geçmişine bakılırsa, çok yüz kızartıcı sahnelerle karşılaşılır. Öyle ki; Eflatun, kadını “toplumun ortak malı”, Aristo ise “yaratılışta yarım kalmış bir erkek” olarak tanımlamıştır. Roma da kadın vatandaştan sayılmamış, Hindistan da kocası ölünce öldürülmüş, Babil de evcil hayvan kabul edilmiş, Çin de değersiz sayıldığı için isim verilmemiş ama numaralanmış, Avrupa’ nın genelinde kadının insan olup olmadığı çok zaman tartışılmış ve yakın zamana kadar da mülkiyet hakkı verilmemiştir.
1938 yılında alınan bir karar ile Fransa’ da kadının çek imzalaması, banka hesabı açması, mali bir akit yapması yasaktı. Şimdi siz kardeşlerime sorarım nerede arkasında koştuğumuz Avrupa nerede 1400 yıldır salya akıtılıp kötülenen İslam dini..?
İslam dini mensubu erkekler kadınlarını kemiren kurtlar değildir. Gerçek mutluluğu ancak gölgelerinde bulacak eşler yuvalarının huzurunu, selametini, istikbalini el ele verip korumak durumundalar. Sevgi samimiyet, dayanışma olmayan yuvalarda saadet olmaz. Gelin hep birlikte sorumluluklarımızı tekrar gözden geçirelim ve görevlerimizi eksiksiz ifa edelim.
Bir ağabeyin tabiri ile;
Olsa ile bulsa fiillerini evlendirmişler, çocukları KEŞKE olmuş. Temenniler hayatın kendisi değildir. "Hayallerinde sultan olabilirsin ama gerçeği görünce nereye kaçacaksın?" Bir hakikat, milyonlarca hayalden üstündür. Elindeki bir kuruş, hayalindeki servetten kat be kat üstündür. Evliklerimizi kıymetini bilelim ve eşler olarak birbirimizi suçlayarak; olsa, yapsa, getirse, gösterse, vb. gibi özneleri evererek, bir ömür peydahladığımız KEŞKE isminde çocuklarımız olmasın.
HER ŞEY; BEKLENTİ VE SUÇLAMALARLA YIKTIĞIMIZ AİLELERİN İNŞASI İÇİN..!
Celalettin KÜÇÜK
3 Yorum Yorum Yaz