Kimin Evinde Yaşıyorsunuz?
- 02-12-2013
- KATEGORİ Tuğba Akbey İnan
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Çocuklarla ilgili hemcinslerimle yaptığım bütün sohbetler; ” Bizim çocuk çok dağınık, odasını hiç toplamıyor her şeyi ben yapıyorum ” noktasına gelirher defasında . Psikoloji varlığını yemek- başarı ve düzen soru/n larına borçlu ülkemiz de zaten . Artık ben de alıştım konunun buraya gelmesine. Üstelik dağınıklığını ilan etmiş biri olarak bunun çözümüne de kafa yormak gibi bir sorumluluğum var diye düşünüyorum. Yordum da...
İşte bu konudaki düşüncelerim ;
Öncelikle çocuk ve düzen konusu ele alınırken çocuğun yaşı ve yapabilecekleri hesaba katılmalıdır. Koca bir odayı toplamak küçük bir çocuk için büyük iştir. O sebeple çok başarılı sonuçlar elde edilemez . Tehdit , şiddet ve baskı yöntemi kullanılmadıysa tabi...Daha dar alanların sorumluluğu verilerek başlanmalı.( Belki başka yazıda çeşitli çocuk eğitim disiplinlerindeki örneklerden söz edebilirim. Bekleyemem ben diyenler , Montessori, Waldorf ve Reggia Emilia yöntemlerine bakabilirler)
İkincisi o kadar çok bu konuyla ilgili konuşuyor, o kadar şikayetçiler ki anneler, çocuklar bıkıyor bence... Ya annesi sussun diye yapıyor, ya da nasıl olsa söylense de kendisi yapacak düşüncesiyle umursamıyor.
Üçüncüsü –ki bence meselenin düşünülmesi gereken önemli konusu bu- ; Evler o kadar çok kadına ait ki; erkekler de çocuklarda sanki o evde misafir gibi yaşıyorlar.( Bunun tersini yaşatan beyler de var. İstisna olunca genel tavırlar üzerine inşaa ettim cümlelerimi) Eşyaların konması gereken yerleri kadın/anne belirliyor, onun dediği oluyor, yapılmazsa kızıyor, söyleniyor ve en önemlisi kendi istediği düzende yapılsın istiyor. Mesela bardağı anne o rafa koyduysa sizin başka bir rafa koymanız onu kızdıracak ve bu durumu sizin sorumsuzluğunuza yorma hakkını elde edecektir.
Özellikle küçük çocuğun olduğu evlerde bir düzen sağlamak zor olsa da insan çocuğa göre bir düzen oluşturduğunda çok sıkıntı çekmiyor işin aslı. Mesele temelde evin hepimize ait bir sığınak olduğunu kabul etme gerçeğinde yatıyor.
Eşyasını istediği yere koyamadığı , evle bir aidiyet oluşturamadığı için gençler - özellikle genç kızlar- evlenip kendi düzenini kurmayı bir kurtuluş gibi görüyor. “Evlenip kurtulsam şu evden” diyenler hatırlayacaktır bu kendini o eve ait görememe hissini... Erkekler için durum daha vahim. Bekarken annelerinin, evlenince eşlerinin evlerinde yaşıyorlar bu tavırlar sebebiyle bir ömür.
Odasına girererken müsade istediğimiz, o yokken eşyalarına dokunmadığımız, her zaman aynı özenle toplayamamasında çocuğunda ruhsal dalgalanmalarının olabileceğini düşündüğümüz sürece çocuklarımız kendini “evinin parçası” hissedecektir.
Gittiği her yere kendi düzenini götürmeye çalışan insanların , evlerini yalnızca kendilerinin mekanı gibi sayanların konuya bir de kendilerine ayna tutup bakmalarından yanayım.
Şikayet ettiğim şeyin sebebi ben olabilir miyim acaba diye?
Peki sizin yaşadığınız ev kimin? Yalnızca karınızın/ annenizin mi? Yoksa hepinizin mi?
Bir ses galiba sadece benimmiş diyor mu?
tugbaakbeyinan@gmail.com
www.tugbaakbeyinan.com
İşte bu konudaki düşüncelerim ;
Öncelikle çocuk ve düzen konusu ele alınırken çocuğun yaşı ve yapabilecekleri hesaba katılmalıdır. Koca bir odayı toplamak küçük bir çocuk için büyük iştir. O sebeple çok başarılı sonuçlar elde edilemez . Tehdit , şiddet ve baskı yöntemi kullanılmadıysa tabi...Daha dar alanların sorumluluğu verilerek başlanmalı.( Belki başka yazıda çeşitli çocuk eğitim disiplinlerindeki örneklerden söz edebilirim. Bekleyemem ben diyenler , Montessori, Waldorf ve Reggia Emilia yöntemlerine bakabilirler)
İkincisi o kadar çok bu konuyla ilgili konuşuyor, o kadar şikayetçiler ki anneler, çocuklar bıkıyor bence... Ya annesi sussun diye yapıyor, ya da nasıl olsa söylense de kendisi yapacak düşüncesiyle umursamıyor.
Üçüncüsü –ki bence meselenin düşünülmesi gereken önemli konusu bu- ; Evler o kadar çok kadına ait ki; erkekler de çocuklarda sanki o evde misafir gibi yaşıyorlar.( Bunun tersini yaşatan beyler de var. İstisna olunca genel tavırlar üzerine inşaa ettim cümlelerimi) Eşyaların konması gereken yerleri kadın/anne belirliyor, onun dediği oluyor, yapılmazsa kızıyor, söyleniyor ve en önemlisi kendi istediği düzende yapılsın istiyor. Mesela bardağı anne o rafa koyduysa sizin başka bir rafa koymanız onu kızdıracak ve bu durumu sizin sorumsuzluğunuza yorma hakkını elde edecektir.
Özellikle küçük çocuğun olduğu evlerde bir düzen sağlamak zor olsa da insan çocuğa göre bir düzen oluşturduğunda çok sıkıntı çekmiyor işin aslı. Mesele temelde evin hepimize ait bir sığınak olduğunu kabul etme gerçeğinde yatıyor.
Eşyasını istediği yere koyamadığı , evle bir aidiyet oluşturamadığı için gençler - özellikle genç kızlar- evlenip kendi düzenini kurmayı bir kurtuluş gibi görüyor. “Evlenip kurtulsam şu evden” diyenler hatırlayacaktır bu kendini o eve ait görememe hissini... Erkekler için durum daha vahim. Bekarken annelerinin, evlenince eşlerinin evlerinde yaşıyorlar bu tavırlar sebebiyle bir ömür.
Odasına girererken müsade istediğimiz, o yokken eşyalarına dokunmadığımız, her zaman aynı özenle toplayamamasında çocuğunda ruhsal dalgalanmalarının olabileceğini düşündüğümüz sürece çocuklarımız kendini “evinin parçası” hissedecektir.
Gittiği her yere kendi düzenini götürmeye çalışan insanların , evlerini yalnızca kendilerinin mekanı gibi sayanların konuya bir de kendilerine ayna tutup bakmalarından yanayım.
Şikayet ettiğim şeyin sebebi ben olabilir miyim acaba diye?
Peki sizin yaşadığınız ev kimin? Yalnızca karınızın/ annenizin mi? Yoksa hepinizin mi?
Bir ses galiba sadece benimmiş diyor mu?
tugbaakbeyinan@gmail.com
www.tugbaakbeyinan.com
9 Yorum Yorum Yaz