Kızım Sakat Kalırsa Vebalini Kim Çekecek?
- 01-02-2012
- KATEGORİ Ademler & Havvalar
- YAZAR Sema Maraşlı
Bir Baba Adem Diyor ki...
KIZIM SAKAT KALIRSA HESABINI KİM VERECEK?
Yaklaşık 7 yıl kadar önce görücü usulüyle; peygamber efendimizin buyurduğu üzere, “kim evlenirse imanının yarısının yarısını kurtarır. Kalan yarısı da kendi çabasıyladır” ve “ahrette ben ümmetimin çokluğumuzla övüneceğim” hadisleri düsturu ile peygambere ümmet, Allah’a kul yetiştirmek niyeti ile evlendim. Eşimin ailesi ve çevresi tarafından yönlendirilmesi ile dengesiz beslenme sonucunda SAT a ( son adet tarihine) göre 28, USG ye ( ultrasonografi ye ) göre 24 haftalık yani 5,5 aylık doğumla kızım oldu.
Eşim bu süreci kaldıramadı ve psikolojik sorunlar yaşadı. Fakat bu durum bile benim aleyhime dönerek ben sebep olmuşum gibi suçlandım ve sorunlar büyüdü. Kızım bu durumu ile uzun zaman hastanede kaldı. Yaşama ihtimali yok denilen kızım önce rabbimin inayeti, dost ve kardeşlerimin duası ve nacizane çabalarım sonucu 4 yaşına geldi. Bu uğurda 3 tane işyerimi ve 15 yıllık birikimi mi tükettim ve çok ciddi rakamlarda borçlara girdim. Eşim psikolojik sorunlarını kabul etmedi. Ailesinin de baskısı ile gezmediğim cinci büyücü hoca kalmadı. Ta ki bir hoca efendi ( sahtekara dua edilmez ama Allah ondan razı olsun) sizin sorununuz hocalık değil bir psikoloğa gidin demesi ile psikiyatri servislerindeki çilem başladı.
Bu arada eşim küçük kızım için hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ben bir baba olarak alacağı ilk gıdanın anne sütü olması için süt sağım makineleri, saklama ambalajları, dipfiriz vb. ürünleri alarak evimi kızım için bir sağlık üssüne çevirmeye başlamıştım bile. Ne yazıktır ki bir süre sonra her şeyden vazgeçen eşim çocuğumuzu hastaneden çıkardıktan sonra evimizde bakımının zorluklarından o kadar bıktı ki geceleri saklama kaplarında ki anne sütüne karıştırılan ve her bir kutusuna servet ödediğim ( 100 gr’ ı 420 tl ) özel mama karışımlarını bile hazırlamaktan imtina eder oldu.
Ben bunlara bile göz yumdum fakat bir süre sonra o sabi günahsız kızıma beddualar etmeye başladı. Yetmedi yaşıtlarına göre gelişim geriliği, zihinsel gelişim geriliği, ve işitmesi hiç olmayan günahsız yavrumu darp etmeye başladı. Artık imtihanım gittikçe şiddetlenmeye başladı. Ne yapmam gerektiğini düşündüğümde çıkar yol bulamıyordum. Kendimi kuran-ı kerime ve hadislere yönelttim. Nisa suresi 34. Ayeti aşama aşama uygulamaya başladım. Ne yazıktır ki bu da fayda sağlamadı. Bu arada eşimin aileme, şahsıma, hakaret ve küfürleri, “bulamıyorsan git çal çalamıyorsan adam gibi söyle benim için çalacak birilerini bulayım” sözleri vb. dengesizlikleri iyice artmaya başladı. Ailesine durumu anlattığımda hiçbir çözüm alamamam bir yana birde haksız konuma düştüm. Kayınvalidem yatak odama kadar karışır oldu vesaire…..
Ben bunları da kızım için sineye çektim. Ta ki bir akşam evime geldiğimde kızımın yüzünde ki morluğu görünceye kadar. Ne olduğunu sorduğumda merdivenden düştüğünü ifade etti. Hastaneye götürüp götürmediğini sorduğum da ise böyle basit şeyler için hastaneye gidilmez cevabını aldım. Eşim ertesi gün kendi rahatsızlığı için hastaneye gidecekti. Çocuğu da kontrol ettirmesini söyledim fakat ne gezer. Bunun yeterince ağır olduğu yetmezmiş gibi bir de çıkan tartışmada tekrar küçük kızıma beddua etmesi beni çileden çıkardı. Ve bir sonraki gün boşanma dilekçemi yazdım ve davamı açtım. Bu olaydan bir hafta sonra ise ilgisizlik ve ihmalkarlık sonucu kızım kızartma tavasına düşmüş ve yüzü yanmış veya öyle söyledi ve yine hastaneye götürmemiş. Akşam durumu öğrenince çocuğumu ertesi gün bez raporunun düzenlenmesi için hastaneye götürecek eşime çocuğu muayene ettirmesini söylememe rağmen muayene ettirmeden işyerime getirip attı. Ben tekrar hastaneye götürdüm ve gerekeni yaptım. Tüm bu yaşananları da fotoğraflar, hastane kayıtları, ve raporlarla ilgili mahkemeye bildirdim.
Sonuç olarak 2,5 yıldır depresif nöbet teşhisi ile tedavi görmekte olan, çocuğunu açık bir biçimde darp eden bir anneye, yapılan pedagog incelemesinde; “yaşının küçük olması, anne bakım ve şefkatine muhtaç çocuğun babaya verilmesi uygun değildir” gerekçesiyle anneye bırakıldı.
Daha sonra ise icra yoluyla görmeme izin verilen çocuğumu icra vasıtasıyla alıp işitme probleminin olduğunu, bakımını üstlenen anne tarafından yapılması gereken fizik tevdisi için hayati öneme haiz egzersizlerinin yapılmadığını doktor raporları eşliğinde ilgili mahkemeye bildirdim. Gerekli tedavilerin yapılması için defalarca yazmış olduğum dilekçeli müracaatlarım ile tarafıma verilen bir ara kararla çocuğumun tedavilerinin yaptırabilmek için çocuğumu aldım ve tedavi sürecine başladım.
Ne yazıktır ki ilgili mahkeme hakiminin izne ayrılması ve adli tatili fırsat bilen eşim ve vekilleri nöbetçi hakimlikten çıkardıkları ara karar ile küçük kızımın tüm tedavi sürecini durdurdular. Teslim ederken tüm tedavi ve kontrol listelerini, gerekli evraklarını randevu tarihlerini, yapılaması gereken tüm egzersiz vb. durumları bildirdim ve teslim ettim.
Ne acıdır ki küçük kızım hiçbir tedavi ve kontrollerine götürülmedi. Bunun üzerine cumhuriyet savcılığına 7 ayrı şikayet dilekçesi verdim. İl milli eğitim, ilçe milli eğitim, kaymakamlık, RAM ( rehabilitasyon araştırma merkezi ) vb. tüm kurumlara eğitiminin aksatılmaması için yaptığım tüm yazılı müracaatlar velayet görevinin bende olmadığı gerekçesiyle geri çevrildi. Cumhuriyet savcılığına yapmış olduğum şikayetler hastane kayıtları ses kayıtları, icra dairesi tutanakları vb. delillerle sabit olmasına rağmen;
“……. Çocuğunun tüm tedavilerini yaptırdığını, müştekinin tedavilerini yaptırmak amacıyla çocuğunu her zaman alabileceğini beyan etmiştir.
………şüpheli hakkında üzerine atılı bulunan aile yükümlülüğünü ihmal etmek suçundan kamu davası açılabilmesi yeterli delil bulunmadığından…………” gerekçesiyle takipsizlik kararları verildi.
Şimdi tüm bu yaşananları göz önüne alırsak, daha 4 yaşında hiçbir şeyden haberi olmayan anne bakım ve şefkatine muhtaç kızımın; ANNESİNİN ŞİDDETİ, İHMALKAR DAVRANIŞLARI SEBEBİYLE YARALANMASI VE ANAYASAL HAKKI OLAN EĞİTİMLERİNDEN MAHRUM BIRAKILMASINA NE KADAR İHTİYACI VAR?
GELECEKTE ÜLKESİNE FAYDALI BİR BİREY OLMAK, ÜLKESİ İÇİN ÇALIŞIP ÜLKE EKONOMİSİNE KATKI SAĞLAMAK YERİNE, ÜLKE EKONOMİSİNDEN FAYDALANAN VE ÜLKESİNE YÜK BİR BİREY OLMASINA NE GEREK VAR.
Buradan tüm ülke yöneticilerine, ilgili bakanlıklara vb. kurum ve kuruluşlara sormak isterim
Hud suresi 113 ayetinde buyrulduğu üzere; “Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah' dan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.” Buyuran Yaradan’ ın sözlerine inançsızca karşı çıkan;
“Adalet mülkün temelidir“ sözüyle halkına adaletli olmayı nasihat eden ulu önder ATATÜRK’ ün ilkelerini pervasızca göz ardı eden;
5378 sayılı özürlüler kanunu, 1739, 222, 573 vb. sayılı milli eğitim kararnameleri, 4058 sayılı kanun ile iç hukuka dönüştürülmüş çocuk hakları kanunu, 4320 sayılı aile koruma kanunu, 5395 sayılı çocuk koruma kanunu ve yönetmeliği gereği;
Kamusal ya da özel, sosyal, yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir
Prensibi ile yola çıkarak görevlerini yerine getirmeyen, yani açıkçası hiçbir maddi veya manevi inanç ve/veya ideolojik kılıfa büründürülemeyecek haksızlıklar demeti olarak sunulmuş bir yargılama yapan, hakimlik, savcılık, resmi kurum ve kuruluşlar:
Benim 4 yaşındaki kızımın hayati öneme haiz yaptırılmayan tedavileri, eğitimleri, terapileri vb. sağlık sorunları sebebiyle sakat kalması durumunda bu vebal ve günahı kim üstlenecek ?
Bu durumları göz önünde bulundurmadan eksik ve taraflı karar veren yetkililer: bu vebal, günah, ve vicdan azabını bir ömür kim taşıyacak ?
Yoksa yine feminizmin dikte edilmeye çalışıldığı bir millet veya esiri olmuş yetkili bireyler olarak yukarıda açıklamaya çalıştığım tüm yaşadıklarımı “erkektir, şiddetçidir” mantalitesi ile tüm suç ve günahı bana mı yükleyeceksiniz.?
Yazımı Allah Teala nın 2 ayeti ile bitiriyorum ile bitirmek istiyorum:
BAKARA/155: Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz Müjdele o sabredenleri!
BAKARA/156: Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz " derler
SELAM ve DUALARIMLA
KIZIM SAKAT KALIRSA HESABINI KİM VERECEK?
Yaklaşık 7 yıl kadar önce görücü usulüyle; peygamber efendimizin buyurduğu üzere, “kim evlenirse imanının yarısının yarısını kurtarır. Kalan yarısı da kendi çabasıyladır” ve “ahrette ben ümmetimin çokluğumuzla övüneceğim” hadisleri düsturu ile peygambere ümmet, Allah’a kul yetiştirmek niyeti ile evlendim. Eşimin ailesi ve çevresi tarafından yönlendirilmesi ile dengesiz beslenme sonucunda SAT a ( son adet tarihine) göre 28, USG ye ( ultrasonografi ye ) göre 24 haftalık yani 5,5 aylık doğumla kızım oldu.
Eşim bu süreci kaldıramadı ve psikolojik sorunlar yaşadı. Fakat bu durum bile benim aleyhime dönerek ben sebep olmuşum gibi suçlandım ve sorunlar büyüdü. Kızım bu durumu ile uzun zaman hastanede kaldı. Yaşama ihtimali yok denilen kızım önce rabbimin inayeti, dost ve kardeşlerimin duası ve nacizane çabalarım sonucu 4 yaşına geldi. Bu uğurda 3 tane işyerimi ve 15 yıllık birikimi mi tükettim ve çok ciddi rakamlarda borçlara girdim. Eşim psikolojik sorunlarını kabul etmedi. Ailesinin de baskısı ile gezmediğim cinci büyücü hoca kalmadı. Ta ki bir hoca efendi ( sahtekara dua edilmez ama Allah ondan razı olsun) sizin sorununuz hocalık değil bir psikoloğa gidin demesi ile psikiyatri servislerindeki çilem başladı.
Bu arada eşim küçük kızım için hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ben bir baba olarak alacağı ilk gıdanın anne sütü olması için süt sağım makineleri, saklama ambalajları, dipfiriz vb. ürünleri alarak evimi kızım için bir sağlık üssüne çevirmeye başlamıştım bile. Ne yazıktır ki bir süre sonra her şeyden vazgeçen eşim çocuğumuzu hastaneden çıkardıktan sonra evimizde bakımının zorluklarından o kadar bıktı ki geceleri saklama kaplarında ki anne sütüne karıştırılan ve her bir kutusuna servet ödediğim ( 100 gr’ ı 420 tl ) özel mama karışımlarını bile hazırlamaktan imtina eder oldu.
Ben bunlara bile göz yumdum fakat bir süre sonra o sabi günahsız kızıma beddualar etmeye başladı. Yetmedi yaşıtlarına göre gelişim geriliği, zihinsel gelişim geriliği, ve işitmesi hiç olmayan günahsız yavrumu darp etmeye başladı. Artık imtihanım gittikçe şiddetlenmeye başladı. Ne yapmam gerektiğini düşündüğümde çıkar yol bulamıyordum. Kendimi kuran-ı kerime ve hadislere yönelttim. Nisa suresi 34. Ayeti aşama aşama uygulamaya başladım. Ne yazıktır ki bu da fayda sağlamadı. Bu arada eşimin aileme, şahsıma, hakaret ve küfürleri, “bulamıyorsan git çal çalamıyorsan adam gibi söyle benim için çalacak birilerini bulayım” sözleri vb. dengesizlikleri iyice artmaya başladı. Ailesine durumu anlattığımda hiçbir çözüm alamamam bir yana birde haksız konuma düştüm. Kayınvalidem yatak odama kadar karışır oldu vesaire…..
Ben bunları da kızım için sineye çektim. Ta ki bir akşam evime geldiğimde kızımın yüzünde ki morluğu görünceye kadar. Ne olduğunu sorduğumda merdivenden düştüğünü ifade etti. Hastaneye götürüp götürmediğini sorduğum da ise böyle basit şeyler için hastaneye gidilmez cevabını aldım. Eşim ertesi gün kendi rahatsızlığı için hastaneye gidecekti. Çocuğu da kontrol ettirmesini söyledim fakat ne gezer. Bunun yeterince ağır olduğu yetmezmiş gibi bir de çıkan tartışmada tekrar küçük kızıma beddua etmesi beni çileden çıkardı. Ve bir sonraki gün boşanma dilekçemi yazdım ve davamı açtım. Bu olaydan bir hafta sonra ise ilgisizlik ve ihmalkarlık sonucu kızım kızartma tavasına düşmüş ve yüzü yanmış veya öyle söyledi ve yine hastaneye götürmemiş. Akşam durumu öğrenince çocuğumu ertesi gün bez raporunun düzenlenmesi için hastaneye götürecek eşime çocuğu muayene ettirmesini söylememe rağmen muayene ettirmeden işyerime getirip attı. Ben tekrar hastaneye götürdüm ve gerekeni yaptım. Tüm bu yaşananları da fotoğraflar, hastane kayıtları, ve raporlarla ilgili mahkemeye bildirdim.
Sonuç olarak 2,5 yıldır depresif nöbet teşhisi ile tedavi görmekte olan, çocuğunu açık bir biçimde darp eden bir anneye, yapılan pedagog incelemesinde; “yaşının küçük olması, anne bakım ve şefkatine muhtaç çocuğun babaya verilmesi uygun değildir” gerekçesiyle anneye bırakıldı.
Daha sonra ise icra yoluyla görmeme izin verilen çocuğumu icra vasıtasıyla alıp işitme probleminin olduğunu, bakımını üstlenen anne tarafından yapılması gereken fizik tevdisi için hayati öneme haiz egzersizlerinin yapılmadığını doktor raporları eşliğinde ilgili mahkemeye bildirdim. Gerekli tedavilerin yapılması için defalarca yazmış olduğum dilekçeli müracaatlarım ile tarafıma verilen bir ara kararla çocuğumun tedavilerinin yaptırabilmek için çocuğumu aldım ve tedavi sürecine başladım.
Ne yazıktır ki ilgili mahkeme hakiminin izne ayrılması ve adli tatili fırsat bilen eşim ve vekilleri nöbetçi hakimlikten çıkardıkları ara karar ile küçük kızımın tüm tedavi sürecini durdurdular. Teslim ederken tüm tedavi ve kontrol listelerini, gerekli evraklarını randevu tarihlerini, yapılaması gereken tüm egzersiz vb. durumları bildirdim ve teslim ettim.
Ne acıdır ki küçük kızım hiçbir tedavi ve kontrollerine götürülmedi. Bunun üzerine cumhuriyet savcılığına 7 ayrı şikayet dilekçesi verdim. İl milli eğitim, ilçe milli eğitim, kaymakamlık, RAM ( rehabilitasyon araştırma merkezi ) vb. tüm kurumlara eğitiminin aksatılmaması için yaptığım tüm yazılı müracaatlar velayet görevinin bende olmadığı gerekçesiyle geri çevrildi. Cumhuriyet savcılığına yapmış olduğum şikayetler hastane kayıtları ses kayıtları, icra dairesi tutanakları vb. delillerle sabit olmasına rağmen;
“……. Çocuğunun tüm tedavilerini yaptırdığını, müştekinin tedavilerini yaptırmak amacıyla çocuğunu her zaman alabileceğini beyan etmiştir.
………şüpheli hakkında üzerine atılı bulunan aile yükümlülüğünü ihmal etmek suçundan kamu davası açılabilmesi yeterli delil bulunmadığından…………” gerekçesiyle takipsizlik kararları verildi.
Şimdi tüm bu yaşananları göz önüne alırsak, daha 4 yaşında hiçbir şeyden haberi olmayan anne bakım ve şefkatine muhtaç kızımın; ANNESİNİN ŞİDDETİ, İHMALKAR DAVRANIŞLARI SEBEBİYLE YARALANMASI VE ANAYASAL HAKKI OLAN EĞİTİMLERİNDEN MAHRUM BIRAKILMASINA NE KADAR İHTİYACI VAR?
GELECEKTE ÜLKESİNE FAYDALI BİR BİREY OLMAK, ÜLKESİ İÇİN ÇALIŞIP ÜLKE EKONOMİSİNE KATKI SAĞLAMAK YERİNE, ÜLKE EKONOMİSİNDEN FAYDALANAN VE ÜLKESİNE YÜK BİR BİREY OLMASINA NE GEREK VAR.
Buradan tüm ülke yöneticilerine, ilgili bakanlıklara vb. kurum ve kuruluşlara sormak isterim
Hud suresi 113 ayetinde buyrulduğu üzere; “Ve zulüm yapanlara yakınlık göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah' dan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.” Buyuran Yaradan’ ın sözlerine inançsızca karşı çıkan;
“Adalet mülkün temelidir“ sözüyle halkına adaletli olmayı nasihat eden ulu önder ATATÜRK’ ün ilkelerini pervasızca göz ardı eden;
5378 sayılı özürlüler kanunu, 1739, 222, 573 vb. sayılı milli eğitim kararnameleri, 4058 sayılı kanun ile iç hukuka dönüştürülmüş çocuk hakları kanunu, 4320 sayılı aile koruma kanunu, 5395 sayılı çocuk koruma kanunu ve yönetmeliği gereği;
Kamusal ya da özel, sosyal, yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir
Prensibi ile yola çıkarak görevlerini yerine getirmeyen, yani açıkçası hiçbir maddi veya manevi inanç ve/veya ideolojik kılıfa büründürülemeyecek haksızlıklar demeti olarak sunulmuş bir yargılama yapan, hakimlik, savcılık, resmi kurum ve kuruluşlar:
Benim 4 yaşındaki kızımın hayati öneme haiz yaptırılmayan tedavileri, eğitimleri, terapileri vb. sağlık sorunları sebebiyle sakat kalması durumunda bu vebal ve günahı kim üstlenecek ?
Bu durumları göz önünde bulundurmadan eksik ve taraflı karar veren yetkililer: bu vebal, günah, ve vicdan azabını bir ömür kim taşıyacak ?
Yoksa yine feminizmin dikte edilmeye çalışıldığı bir millet veya esiri olmuş yetkili bireyler olarak yukarıda açıklamaya çalıştığım tüm yaşadıklarımı “erkektir, şiddetçidir” mantalitesi ile tüm suç ve günahı bana mı yükleyeceksiniz.?
Yazımı Allah Teala nın 2 ayeti ile bitiriyorum ile bitirmek istiyorum:
BAKARA/155: Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz Müjdele o sabredenleri!
BAKARA/156: Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz " derler
SELAM ve DUALARIMLA
17 Yorum Yorum Yaz