Çiçek Güneşe Nasıl Yaklaşır?
- 03-07-2015
- KATEGORİ Ahmet Ay
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Kelimenin bizdeki çağrışımı çok olumlu değil, fakat kulağa ve zihne daha tanıdık gelmesi açısından kullanmaktan çekinmeyeceğim: Allah 'sıradanlıklarla' (kanun) bize birşey öğretir. 'Sıradışılıklarla' (şuzuzat-ı kanuniye) başka birşey öğretir. Bu noktada insanın fiiler ve etkileri üzerinden tesbit ettiği zıtlık, failin zatında da bir zıtlığı/başkalığı iktiza etmez. Bazen zıt zıttın tamamlayıcısıdır. Hatta zıtlığın iki kutbu aynı fiilin sonucu olarak dahi ortaya çıkmış olabilir. (Fiilin varlığı veya yokluğu...) Âlemi mücadele olarak algılayanın gözünde zıtlıkların tamamı kavga sebebi, dolayısıyla da kaçınılmaz bir şekilde farklı şahısların eseridir. Teolojisi de bu yüzden şirkten hali kalamaz. Fakat âleme tevhid ile bakmakta olan müminin nazarında zıtlıklar birbirinin güzelliğine güzellik katmak için yaratılmış aynı resmin parçalarıdır. Tabloda hem beyaz hem siyah olabilir. Hem kırmızı hem sarı bulunabilir. Tablonun bütünlüğüne bakmayı aklında tutanlar için farklılıklar katkıdır. Aynı kelimenin harfleridir. Bozma çabası veya husumet değildir.
Böyle bütüncül bakan insan için sıradışılıkların karşılığı da değişiyor. O zaman sıradışılık bir bütünü bozma veya bütünün aslında bütün olmadığını, bir öyle bir böyle olduğunu, dolayısıyla rastgele/tesadüfî olduğunu gösterme aracı değil. Büyük resim adına gösterdiği daha başka birşey olmalı. İşte bu daha farklı şeyin Allah'ın iradesi olduğunu farkediyoruz incelikli bakınca. Allah'ın 'öyle yapmak zorunda' olmadığını, 'bazen öyle bazen böyle' yapabildiğini bu sıradışılıklar vasıtasıyla anlayabiliyoruz. Dualarımızın hep kabul olduğunu düşünün. Kudret-i ilahîyenin nereye kadar Onun, nereye kadar bizim kudretimiz olduğunu nasıl anlayabilirdik? Her istediğimiz olduğu bir âlemde 'bize ait olan' ile 'Allah'ın mülkü olanın' sınırları karışırdı. Biz bütün dilediğimiz güzelliklerin bizim olmadığını, aslında Allah'ın olduğunu her istediğimizde elimize geçmemesiyle anlıyoruz. Bu bize bizim irademizle ile 'muktedir kudret' arasında bir başka şey olduğunu gösteriyor. İşte o, irade-i ilahîyedir. O da isterse/dilerse olur, sadece sen istersen/dilersen olmaz. Biz Allah'ın Allah olduğunu kabul edilmeyen dualarımızla da anlarız.
Sıradışılık dediğimiz şeyin, kabul edilmeyen dualarımız gibi yapabilme gücünü Allah'a teslim eden bir yanı var. Hep öyle olan şeyler için insanın irade farkındalığı oluşturması kolay birşey değil. Determinist bir âlem algısına kapılması mümkün. Fakat her vakit gözümüz önünde gerçekleşen bazı 'sıradışılıklar' ötekinin de mümkün olduğunu, şıkların birden fazlayken birisinin 'iradeyle' seçildiğini göstermesiyle bizi Allah'a bir boyut/pencere daha yaklaştırıyor. Zaten kulun Allah'a yaklaşması maddi mesafeler aşmakla değildir. Allah maddeden değildir ve mekanla kayıtlı da değildir. Onun marifetine ve muhabbetine yeni pencereler açmakladır Ona yaklaşmak. Daha çok teveccüh etmekledir. Çiçek güneşe ancak böyle yaklaşır. Hak Subhanehu ve Teala bizim gözlerimize sığmaz. Fakat sonsuzun anlamı insanın kalbine sığar. Çünkü kalb bir ayna gibidir. Bütün detayları bilemez, ama bütün hakkında isabetli bir fikir sahibi olma yetisine sahiptir. Kalp bir anlam aynasıdır. Sezgi, biraz buna da bakıyor. Kuşatamasan da sezebilme...
Bu meselenin bir yanı; diğer yanı, Allah'ın esması olarak gördüğümüz veya şe'ni olarak tarif ettiğimiz şeylerin de ancak şuzuzat sayesinde görülebilir olmasıdır. Allah, eğer şıklar arasında seçim yapan bir iradeye sahip olmasaydı, Zat'ının esması, sıfatları ve şe'ni hakkında nasıl marifet sahibi olabilirdik? Adımıza şer olan ve adımıza hayır getiren arasında iradesiyle bir seçim yapmasından ve o seçimin niteliği hakkında bir tefekkürden biz marifet-i ilahîye sahibi oluyoruz. "Şu, şu seçenekler de vardı ama hep bunu seçti. Demek ki Allah bunu seçen, böyle seçmek sıfatı olan, bunu seçmeyi seven bir Allah. Böyle bir Allah..." diyebiliyoruz.
Sıradışılıkların tamamı iradesiz mi? Bence biz Ramazan'da kainattan aldığımız bu sıradışılık dersine kendi irademizle katılıyoruz. Tabir-i caizse kendi sıradanlığımızı bozuyoruz. Bu iradeli bozuşla her zaman öyle olmak zorunda olmadığımızı görüp alışkanlıkların köleliğinden/bağımlılığından kurtulduğumuz gibi, determinist âlem algısından da sıyrılıyoruz. Ve bu iradeli sıradışılık deneyimi, bizi âlemdeki sıradışılıklara daha uyanık hale getiriyor. Birşeyleri değiştirebileceğimizi hissettiriyor. Buna dair her oruçlunun anlatacağı birşeyler vardır. Ramazan, pekçok insan için, bir kötü alışkanlığın terki zamanıdır. Fakat ben, kendi adıma, namaza 13 yıl önce bir Ramazan'da başladığımı ve sokak köpeklerinin ne kadar susuz olup olmadıklarıyla oruçluyken daha çok ilgilendiğimi söyleyebilirim. Dışarıya suyla dolu bir kap bırakmak oruçlu insan için daha mecburî. Çünkü vicdanı zorluyor onu buna. Şıkların farkında. Nihayetinde demem o ki: İnsanî yanımızın hayvanî yanımıza galip gelişi, bir açıdan da, o hayvanî yanı iradeli yoksunluklarla terbiye etmek. Kendi sıradışılıklarını yaşatmak.
0 Yorum Yorum Yaz