Ben Bir Sanat Eseriyim
- 17-12-2011
- KATEGORİ Büşra Karaca
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Oğlumla yaptığımız araştırma-inceleme adındaki sohbetlerimizi yazmaya devam ediyorum. Bugün Cuma vaktine denk geldi sohbetimiz. “Çocuklarımızla bu tür sohbetler yapmak için vakit bulamıyoruz” ya da “garibimize gidiyor böyle konuşmalar yapmak” diyenler için bir fikir verdi böyle Cuma vaktine denk gelmesi. Çocuğunuz okulda değilse, Cuma günleri Cuma vakitlerini bu sohbetlere ayırabilirsiniz. Vakt-i icabe, dua vakti olduğu kadar tefekkür vaktidir de, çocuğunuzla birlikte tefekkür etmiş olursunuz.
Araştırma-inceleme diyaloğumuz şöyleydi:
- Geçenlerde seninle araştırma inceleme yapmıştık ya, yine yapalım mı ister misin?
- Evet isterim..!
- Gel o zaman şöyle oturalım.
- Neydi arama inceleme miydi?
- Araştırma- inceleme.
- Hmm.
- Araştırma ne demek biliyor musun?
- Mmmm. Bir şeylere bakıp öğrenmeye çalışmak mı?
- Evet çok güzel.
- Peki inceleme?
- Onu bilmiyorum.
- Biraz daha dikkatle bazı şeylere bakmak, anlamaya çalışmak gibi bir şey.
- Hmm.
- Bu sefer de yine geçenki gibi kağıtla mı yapacağız?
- Yok bu defa öyle değil, herhangi bir şeyi kullanabiliriz. Mesela elindeki oyuncak arabayı bile kullanabiliriz. (Her zaman aynı olmaması, hem akılda farklı resimlerin kalması, hem de çocuğun değişik ve eğlenceli bulması açısından bence önemli)
- Araba mı tamam. (Çok sevindi)
- Şimdi bu arabaya bakıyoruz, inceliyoruz. Neler görüyoruz?
- Jant, kapı, bordo renk, markası, tekerlek, tampon, motoru var bu kapağın içinde, arkada bagaj var.
- Evet.
- İçinde koltuklar var, direksiyon var. (Altını çeviriyor) Altında çok ilginç borular filan var, şekiller var.
- Evet, gerçek arabada da altı öyle galiba ama biz gerçek arabanın altına bakamadığımız için göremiyoruz onları.
- Evet.
- Söylediklerini düşünelim, bu arabada tüm bunları tasarlayan tasarımcı bu arabayı bir amaç için böyle yapmış değil mi?
- Evet! ( Çok kuvvetli ve heyecanla verilen bir cevaptı)
- Evet, ne için hangi amaçla bu arabayı yapmış olabilir?
- İnsanlar uzak yerlere çabuk gitsin diye!
- Eveet aynen öyle. İnsanlar uzak yerlere hızlı çabucak gidebilsin diye.
- Peki, sence bu arabaya bir sanat eseri diyebilir miyiz? Sanat eseri ne demek biliyor musun?
- Evet, çok güzel resim demek.
- Evet, çoğunlukla çok güzel resimlere sanat eseri deniliyor. Onlar da sanat eseri. Çok değerli ve sanatlı olan her esere sanat eseri diyebiliriz.
- Ama bu oyuncak araba çok değerli değil ki anne, sanat eseri değil. (Annenin yüzüne yanlışı böyle vurulur işte, aferin oğlum sana)
- Evet doğru, bu öyle çok değerli değil. Ama kendi değeri kadar değerli. Mesela 10 lira ise 10 lira kadar değerli.
- Hayır anne bu 7 lira.
- Tamam o zaman bu 7 lira kadar değerli.
- Çok değerli değil ama bu bir eser, değil mi? Bunu birisi bir amaç için tasarlamış yapmış.
- Evet.
- Aslında etrafımızda gördüğümüz her şey bir eser değil mi? Mesela, şu koltuk bir eser mi? İnsanlar otursun diye yapılmış ve yumuşak olsun diye sünger koymuşlar, üstünü kumaşla kaplamışlar.
- Evet. Peki şu masa? (Önümüzde duran ders çalışmak, kitap koymak için biraz eğik duran sehpa)
- Sence.
- Evet anne, bu da bir eser, bak bacağını demirden yapmışlar, üstünü tahta yapmışlar neden?
- Bacakları demir olunca daha sağlam olacağını düşünmüşler galiba.
- Evet, biraz eğik yapmışlar bak araba nasıl aşağı doğru gidiyor.
- Evet kitap defter koyunca daha kolay kullanmak için sanırım.
- Evet kıyafetlerimiz de birer eser değil mi anne?
- Evet oğlum.
- (Etrafa bakıp düşünüyor, her şeye eser diyor)
- Peki şimdi sana bir şey söyleyeceğim. Çok önemli.
- Sence sen yani Zülfikar, sen de bir eser olabilir misin?
- Bilmem.
- Tabi sen insanların eseri değilsin, koltuk gibi masa gibi değilsin. Gözün var kulağın var. Ellerin var.
- Evet ellerimle her şeyi tutabiliyorum. (Ellerini açtı.)
- Evet bak, ellerimiz ne kadar güzel birer eser. Hepsi aynı boyda olsa bir şeyleri tutmamız epey zor olurdu. Kalın ve güçlü baş parmakla ne güzel kavrıyoruz, diğerleriyle tutuyoruz. Tutarken hepsi aynı boyda gibi oluyor.
- Evet, ben hareket edebiliyorum, görüyorum konuşuyorum bir de.
- Eveet, konuşabiliyorsun. Oyuncak bebekler gibi değilsin. Hep aynı kalmıyorsun, değişiyorsun büyüyorsun.
- Evet büyüyorum, boyum uzuyor. Ama bitkiler de büyüyor anne.
- Evet çünkü bitkilerde de hayat var. Ama bitkiler konuşamıyor değil mi?
- Evet. Hayvanlar da konuşamıyor ama hayvanlar yürüyor, hareket edebiliyor. Ağızlarını da açabiliyorlar ama konuşamıyorlar.
- Evet, bir de hayvanlar düşünemiyor değil mi biz düşünebiliyoruz. Onlarda akıl yok. Bizim hayvandan en büyük farkımız bu.
- Evet hayvanlar düşünemiyor, peki acaba içinden düşünüyor mudur hayvanlar?
- Onların da basit duyguları var ama bizim gibi düşünmüyorlar diye biliyorum.
- Hmm..
- Evet ne düşünüyorsun sence sen bir sanat eseri misin?
- Bir de bizim yüzümüz var anne, hayvanların yüzü yok.
- Ah evet bak en güzel şeyi buldun, bizim çok değerli olduğumuzu gösteren bir şey bu. Hepimizin özel yüzü var, hayvanların yüzleriyse aynı.
- Bir de isimler var, ama isimler aynı olabiliyor. Mesela senin adın Büşra başkasını adı da Büşra olabiliyor.
- Evet, isimleri insanlar koyuyor, anne babalar koyuyor.
- Hmm.
- Ne düşünüyorsun, kendine bir bak bakalım. Sence bir sanat eseri misin?
- Evet. (Gülümseyerek)
- Hem de çok değerli bir sanat eserisin değil mi, sana özel yüzün var, ellerin kolların gözlerin kulakların hepsi çok önemli.
- Evet ayak parmaklarım da var. Ayak parmaklarım niçin var anne?
- Tam olarak ne için var bilmiyorum. Yani ayağımıza bir şey giyerken, ya da ayakkabı giydiğimizde parmakların yardımı oluyor. Parmaklar olmasa yürürken de ayağımızı bükmekte zorlanabilirdik. (Yürüdük baktık, tasdik etti)
- Ellerimin içinde de çizgiler var anne.
- Evet elimizi bükerken o çizgileri kullanıyoruz. Elimizin içindeki çizgiler de özel biliyor musun, kimseninki aynı değil.
- Parmak izimi de görüyorum bak.
- Evet gördüm. Parmak izi de aynı değil, dünyadaki her insanın ayrı bir parmak izi var. Herkese özel yani.
- Bakıyor inceliyor.
- Şimdi daha iyi anlıyoruz değil mi, herkesin çok ayrı bir sanat eseri olduğunu, herkesin her şeyi birbirinden tamamen farklı.
- Evet.
- Ne düşünüyorsun?
- Evet anne ben bir sanat eseriyim.
- Ve insandaki en büyük sanat, insanın düşünebilmesi, anlayabilmesi yani biliyor musun? Hayvanlar bunu yapamıyor. Bu insanı çok değerli yapıyor.
- Hmmm.. (Anladı mı bilimyorum, anlamadı gibi geldi ama anlamadığını sandığım birçok şeyi anlayarak beni şaşırtıyor tabi, göreceğiz?
- Bir önceki araştırma incelememizi hatırlıyor musun?
- Evet, bir iğneyi yapan vardı. Bir harfi yazan biri vardı. Bir sınıf öğretmensiz olmaz demiştik. Bir de bir köy neysiz olmazdı. ( Bu kadar hatırlamasına şaştım bu arada, tam anlıyorlar mı diye şüphe ettiğimiz pek çok şeyi nasıl berrak bir şekilde anlıyorlar)
- Muhtarsız.
- Hah evet.
- Bir iğneyi yapan bir usta ise, senin gibi bir sanat eserini yapan Allah(cc) nasıl harika bir Sanatkar’dır değil mi?
- Hmmmm, evet.
- Bunu da başka bir zaman konuşalım. Bugünkü araştırma incelememiz burada bitsin olur mu?
- Tamam.
İşte böyleydi hatırladığım kadarıyla. Diyaloglar çok çok farklı olabilir her evde, bizimki sadece bir örnek. Çocuğun açtığı konulara eğilmek lazım, konuyu dağıtmak gibi görmemek lazım. Çocuk kendince önemli olan şeylerle düşünüyor ve kodluyor her şeyi.
İmanın bir insanda oluşturacağı en temel his, ben bir sanat eseriyim, ben çok değerliyim ve çok önemliyim olmalı herhalde. Tabi kibirlilik olarak değil, beni yaratan bana çok değer vermiş ve üzerimde çok ince sanatları görünüyor anlamında. Ve bu değerlilik duygusunun devamında, Yüce Sanatkar’a duyulan saf bir güven duygusu… İnsan kendisine gerçekten değer verenlere güvenir ya.. Hepimizin ve yavrularımızın bu ulvi kudsi duyguları hep hissetmesi duasıyla.
http://www.annenotlari.com/
Araştırma-inceleme diyaloğumuz şöyleydi:
- Geçenlerde seninle araştırma inceleme yapmıştık ya, yine yapalım mı ister misin?
- Evet isterim..!
- Gel o zaman şöyle oturalım.
- Neydi arama inceleme miydi?
- Araştırma- inceleme.
- Hmm.
- Araştırma ne demek biliyor musun?
- Mmmm. Bir şeylere bakıp öğrenmeye çalışmak mı?
- Evet çok güzel.
- Peki inceleme?
- Onu bilmiyorum.
- Biraz daha dikkatle bazı şeylere bakmak, anlamaya çalışmak gibi bir şey.
- Hmm.
- Bu sefer de yine geçenki gibi kağıtla mı yapacağız?
- Yok bu defa öyle değil, herhangi bir şeyi kullanabiliriz. Mesela elindeki oyuncak arabayı bile kullanabiliriz. (Her zaman aynı olmaması, hem akılda farklı resimlerin kalması, hem de çocuğun değişik ve eğlenceli bulması açısından bence önemli)
- Araba mı tamam. (Çok sevindi)
- Şimdi bu arabaya bakıyoruz, inceliyoruz. Neler görüyoruz?
- Jant, kapı, bordo renk, markası, tekerlek, tampon, motoru var bu kapağın içinde, arkada bagaj var.
- Evet.
- İçinde koltuklar var, direksiyon var. (Altını çeviriyor) Altında çok ilginç borular filan var, şekiller var.
- Evet, gerçek arabada da altı öyle galiba ama biz gerçek arabanın altına bakamadığımız için göremiyoruz onları.
- Evet.
- Söylediklerini düşünelim, bu arabada tüm bunları tasarlayan tasarımcı bu arabayı bir amaç için böyle yapmış değil mi?
- Evet! ( Çok kuvvetli ve heyecanla verilen bir cevaptı)
- Evet, ne için hangi amaçla bu arabayı yapmış olabilir?
- İnsanlar uzak yerlere çabuk gitsin diye!
- Eveet aynen öyle. İnsanlar uzak yerlere hızlı çabucak gidebilsin diye.
- Peki, sence bu arabaya bir sanat eseri diyebilir miyiz? Sanat eseri ne demek biliyor musun?
- Evet, çok güzel resim demek.
- Evet, çoğunlukla çok güzel resimlere sanat eseri deniliyor. Onlar da sanat eseri. Çok değerli ve sanatlı olan her esere sanat eseri diyebiliriz.
- Ama bu oyuncak araba çok değerli değil ki anne, sanat eseri değil. (Annenin yüzüne yanlışı böyle vurulur işte, aferin oğlum sana)
- Evet doğru, bu öyle çok değerli değil. Ama kendi değeri kadar değerli. Mesela 10 lira ise 10 lira kadar değerli.
- Hayır anne bu 7 lira.
- Tamam o zaman bu 7 lira kadar değerli.
- Çok değerli değil ama bu bir eser, değil mi? Bunu birisi bir amaç için tasarlamış yapmış.
- Evet.
- Aslında etrafımızda gördüğümüz her şey bir eser değil mi? Mesela, şu koltuk bir eser mi? İnsanlar otursun diye yapılmış ve yumuşak olsun diye sünger koymuşlar, üstünü kumaşla kaplamışlar.
- Evet. Peki şu masa? (Önümüzde duran ders çalışmak, kitap koymak için biraz eğik duran sehpa)
- Sence.
- Evet anne, bu da bir eser, bak bacağını demirden yapmışlar, üstünü tahta yapmışlar neden?
- Bacakları demir olunca daha sağlam olacağını düşünmüşler galiba.
- Evet, biraz eğik yapmışlar bak araba nasıl aşağı doğru gidiyor.
- Evet kitap defter koyunca daha kolay kullanmak için sanırım.
- Evet kıyafetlerimiz de birer eser değil mi anne?
- Evet oğlum.
- (Etrafa bakıp düşünüyor, her şeye eser diyor)
- Peki şimdi sana bir şey söyleyeceğim. Çok önemli.
- Sence sen yani Zülfikar, sen de bir eser olabilir misin?
- Bilmem.
- Tabi sen insanların eseri değilsin, koltuk gibi masa gibi değilsin. Gözün var kulağın var. Ellerin var.
- Evet ellerimle her şeyi tutabiliyorum. (Ellerini açtı.)
- Evet bak, ellerimiz ne kadar güzel birer eser. Hepsi aynı boyda olsa bir şeyleri tutmamız epey zor olurdu. Kalın ve güçlü baş parmakla ne güzel kavrıyoruz, diğerleriyle tutuyoruz. Tutarken hepsi aynı boyda gibi oluyor.
- Evet, ben hareket edebiliyorum, görüyorum konuşuyorum bir de.
- Eveet, konuşabiliyorsun. Oyuncak bebekler gibi değilsin. Hep aynı kalmıyorsun, değişiyorsun büyüyorsun.
- Evet büyüyorum, boyum uzuyor. Ama bitkiler de büyüyor anne.
- Evet çünkü bitkilerde de hayat var. Ama bitkiler konuşamıyor değil mi?
- Evet. Hayvanlar da konuşamıyor ama hayvanlar yürüyor, hareket edebiliyor. Ağızlarını da açabiliyorlar ama konuşamıyorlar.
- Evet, bir de hayvanlar düşünemiyor değil mi biz düşünebiliyoruz. Onlarda akıl yok. Bizim hayvandan en büyük farkımız bu.
- Evet hayvanlar düşünemiyor, peki acaba içinden düşünüyor mudur hayvanlar?
- Onların da basit duyguları var ama bizim gibi düşünmüyorlar diye biliyorum.
- Hmm..
- Evet ne düşünüyorsun sence sen bir sanat eseri misin?
- Bir de bizim yüzümüz var anne, hayvanların yüzü yok.
- Ah evet bak en güzel şeyi buldun, bizim çok değerli olduğumuzu gösteren bir şey bu. Hepimizin özel yüzü var, hayvanların yüzleriyse aynı.
- Bir de isimler var, ama isimler aynı olabiliyor. Mesela senin adın Büşra başkasını adı da Büşra olabiliyor.
- Evet, isimleri insanlar koyuyor, anne babalar koyuyor.
- Hmm.
- Ne düşünüyorsun, kendine bir bak bakalım. Sence bir sanat eseri misin?
- Evet. (Gülümseyerek)
- Hem de çok değerli bir sanat eserisin değil mi, sana özel yüzün var, ellerin kolların gözlerin kulakların hepsi çok önemli.
- Evet ayak parmaklarım da var. Ayak parmaklarım niçin var anne?
- Tam olarak ne için var bilmiyorum. Yani ayağımıza bir şey giyerken, ya da ayakkabı giydiğimizde parmakların yardımı oluyor. Parmaklar olmasa yürürken de ayağımızı bükmekte zorlanabilirdik. (Yürüdük baktık, tasdik etti)
- Ellerimin içinde de çizgiler var anne.
- Evet elimizi bükerken o çizgileri kullanıyoruz. Elimizin içindeki çizgiler de özel biliyor musun, kimseninki aynı değil.
- Parmak izimi de görüyorum bak.
- Evet gördüm. Parmak izi de aynı değil, dünyadaki her insanın ayrı bir parmak izi var. Herkese özel yani.
- Bakıyor inceliyor.
- Şimdi daha iyi anlıyoruz değil mi, herkesin çok ayrı bir sanat eseri olduğunu, herkesin her şeyi birbirinden tamamen farklı.
- Evet.
- Ne düşünüyorsun?
- Evet anne ben bir sanat eseriyim.
- Ve insandaki en büyük sanat, insanın düşünebilmesi, anlayabilmesi yani biliyor musun? Hayvanlar bunu yapamıyor. Bu insanı çok değerli yapıyor.
- Hmmm.. (Anladı mı bilimyorum, anlamadı gibi geldi ama anlamadığını sandığım birçok şeyi anlayarak beni şaşırtıyor tabi, göreceğiz?
- Bir önceki araştırma incelememizi hatırlıyor musun?
- Evet, bir iğneyi yapan vardı. Bir harfi yazan biri vardı. Bir sınıf öğretmensiz olmaz demiştik. Bir de bir köy neysiz olmazdı. ( Bu kadar hatırlamasına şaştım bu arada, tam anlıyorlar mı diye şüphe ettiğimiz pek çok şeyi nasıl berrak bir şekilde anlıyorlar)
- Muhtarsız.
- Hah evet.
- Bir iğneyi yapan bir usta ise, senin gibi bir sanat eserini yapan Allah(cc) nasıl harika bir Sanatkar’dır değil mi?
- Hmmmm, evet.
- Bunu da başka bir zaman konuşalım. Bugünkü araştırma incelememiz burada bitsin olur mu?
- Tamam.
İşte böyleydi hatırladığım kadarıyla. Diyaloglar çok çok farklı olabilir her evde, bizimki sadece bir örnek. Çocuğun açtığı konulara eğilmek lazım, konuyu dağıtmak gibi görmemek lazım. Çocuk kendince önemli olan şeylerle düşünüyor ve kodluyor her şeyi.
İmanın bir insanda oluşturacağı en temel his, ben bir sanat eseriyim, ben çok değerliyim ve çok önemliyim olmalı herhalde. Tabi kibirlilik olarak değil, beni yaratan bana çok değer vermiş ve üzerimde çok ince sanatları görünüyor anlamında. Ve bu değerlilik duygusunun devamında, Yüce Sanatkar’a duyulan saf bir güven duygusu… İnsan kendisine gerçekten değer verenlere güvenir ya.. Hepimizin ve yavrularımızın bu ulvi kudsi duyguları hep hissetmesi duasıyla.
http://www.annenotlari.com/
1 Yorum Yorum Yaz