İki Dirhem Bir Çekirdek
- 27-11-2013
- KATEGORİ Gonca Anıl
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
İki kardeş salonun ortasında bir sehpa üzerinde oyun hamuru yapıyorlar, ellerini kabın içine daldırıp, un ve suyu iyice yoğuruyorlar. Eller yapış yapış, üst baş un içinde, tabii etraf da… İkisi de çok mutlu, işin ilginç tarafı anneleri de en az onlar kadar mutlu. Bu uzun yoğurma eğlencesinden sonra dışarıdaki çamurda da oynamak istiyorlar. Anne neşeyle kabul ediyor. İki kardeş neşe içinde dışarıya koşuyorlar ve çamurda oynuyorlar. Sonra banyoya…
Evet, şaşırdınız biliyorum, bu kadarı da fazla. Bu anlatılanlar gerçek olamaz… Evin ortasında kirlenen ve ortalığı kirleten iki çocuk var. Bu durumdan mutlu bir de anne var. Bu ancak bir hayal olabilir ya da film… Evet, yanılmadınız bu geçen gün rast geldiğim Pepe çizgi filminden bir bölüm. İzlerken dedim ki bu bence büyüklere izletilmeli, çocuklara değil. Hangi çocuk Pepe ve kardeşi kadar şanslı olabiliyor ki? Neden yavrular Pepe’ye bu kadar hayran, şimdi çok iyi anladım.
Aslında çok basit görünürken, neden gerçek hayatta yakalanması zor bir kare diye çok düşündüm, rüyama bile girdi. Öyle zor bir hayat olmalı ki şu anda yaşanılan, şartların elverişsizliğinden anneler çocuklarına bu rahatlığı verememeli. Aksini ne zihnim, ne kalbim kabul edemiyor.
Mesela şöyle bir tablo olmalı: Evde sular, çeşmeler yoktur. Her yer soğuk, tek odada soba yanar. Banyo soba başında bir leğende 15 günde bir, çamaşırlar ayda bir kazanlarda bahçede, dere ya da göl kenarlarında, en az üç, beş çocuk… Deterjan bulmak ne mümkün, en iyisi kül ya da kil… Bu durumda tabii insan çocuğu ve üstü başı kirlensin ister mi? Pepe’nin annesi şanslı. Evde düzgün bir banyo, su akan bir çeşme, üstelik sıcak su, ev sıcak… Kirlenen kıyafetlere gelince tam otomatik çamaşır makinesi hizmette, deterjan da var… Kim kaybetmiş de bulalım bu imkanları. Film işte, ne kadar da kolay herşey(!)
Biliyorum ki 4-5 yaşına gelmiş ve annesiyle kurabiye yapamamış çok çocuk var. Sebebini sorsanız anneye, “Her yer kirleniyor.” diyor. Parklarda su birikintilerine yaklaşmaması için yüzüne “Sakın ha!” diye parmak sallanan çocukların üstleri ıslanmasın, kirlenmesin derken oyun çağı geçiyor.
Artık çocuklar iki dirhem bir çekirdek geziyor. Anneler bir o kadar rahat, ama çocukların o gün biraz kirli olmaya hakları yok. Hiçbir çocuk bu kadar şıklığı hak etmiyor bence. Çocuk dediğin biraz dağınık, biraz da kirli olmaz mı? Çocuk üstüne başına dikkat edemez çünkü, etmemelidir. Onun keşfedeceği, dikkatini yoğunlaştırması gereken daha önemli şeyler varken, biraz dağınıklık, biraz kir çocuğa yakışır bile. “Aman üstüm kirlenmesin.” derse doğallığını kaybeder çocuk, kendi gibi davranamaz. Ya anneler? Hangi evde, elde leğende yıkanıyor günümüzde çamaşırlar? Her bir lekeye ayrı bir deterjanı dökecek kadar bol keseden alışverişler yapılıyor. Artık neredeyse köylerde bile çeşmelerden güneş enerjisiyle sıcak sular akıyor. Bir düğme ile iki saate kalmadan bütün ev yıkanıp, süpürülüp temizleniyor. Peki, o halde derdi ne günümüz annelerinin?
Kendi rahatımıza hizmet etmek ve el aleme temiz, güzel görünme isteğimize karşı koyamayınca minnacık yavruları nasıl da harcıyoruz. Oysa her çocuk rahat olmak ister, varsın kıyafetleri kirlensin ama gözleri etrafta merakla yeni şeyler öğrensin. Pepe’nin annesi kadar rahat olamasak da, salonun değil belki ama mutfağın bir köşesine büyük örtüler sersek de ortalarında minik elleriyle sanatlarını icra etse yavrularımız. Her gün belki çok zorsa bile en azından bazı günler kirlenme lüksleri olsa da sokakta, parkta çamura bulanıp gelseler de o temiz banyolarımız ilk defa yavrularımıza hizmet etmemin mutluluğunu yaşasa. Ne kaybederiz? Zaman mı? Neler için harcamıyoruz ki zamanımızı, çocuklarımızın sağlıklı gelişimi için daha çok zamana değmez mi? Hem de bu özverimizle çocuklarımızın en güzel çağlarında kazandıkları yetenekler, mevsiminde yenen meyvenin tadı kadar kalıcı olacak dillerinde.
O kadar çok anne var ki temizliğe, titizliğe her şeyden çok önem veren… Çocuklara bunun baskısını yapmadan ve “Dur, yapma!” demeden önce, ellerini vicdanına koymaya ve kendi rahatlıklarını biraz olsun kenara bırakabilmeye davet ediyorum anneleri. Göreceksiniz, izin vermek engellemeye çalışmaktan daha kolay olacak. İçinizde keyifli bir huzur, yavrunuzun yüzünde hoş bir gülümseme… Yüreğini saracak bir sıkıntı ve pişmanlığın yerine bunu kim istemez ki?
Evet, şaşırdınız biliyorum, bu kadarı da fazla. Bu anlatılanlar gerçek olamaz… Evin ortasında kirlenen ve ortalığı kirleten iki çocuk var. Bu durumdan mutlu bir de anne var. Bu ancak bir hayal olabilir ya da film… Evet, yanılmadınız bu geçen gün rast geldiğim Pepe çizgi filminden bir bölüm. İzlerken dedim ki bu bence büyüklere izletilmeli, çocuklara değil. Hangi çocuk Pepe ve kardeşi kadar şanslı olabiliyor ki? Neden yavrular Pepe’ye bu kadar hayran, şimdi çok iyi anladım.
Aslında çok basit görünürken, neden gerçek hayatta yakalanması zor bir kare diye çok düşündüm, rüyama bile girdi. Öyle zor bir hayat olmalı ki şu anda yaşanılan, şartların elverişsizliğinden anneler çocuklarına bu rahatlığı verememeli. Aksini ne zihnim, ne kalbim kabul edemiyor.
Mesela şöyle bir tablo olmalı: Evde sular, çeşmeler yoktur. Her yer soğuk, tek odada soba yanar. Banyo soba başında bir leğende 15 günde bir, çamaşırlar ayda bir kazanlarda bahçede, dere ya da göl kenarlarında, en az üç, beş çocuk… Deterjan bulmak ne mümkün, en iyisi kül ya da kil… Bu durumda tabii insan çocuğu ve üstü başı kirlensin ister mi? Pepe’nin annesi şanslı. Evde düzgün bir banyo, su akan bir çeşme, üstelik sıcak su, ev sıcak… Kirlenen kıyafetlere gelince tam otomatik çamaşır makinesi hizmette, deterjan da var… Kim kaybetmiş de bulalım bu imkanları. Film işte, ne kadar da kolay herşey(!)
Biliyorum ki 4-5 yaşına gelmiş ve annesiyle kurabiye yapamamış çok çocuk var. Sebebini sorsanız anneye, “Her yer kirleniyor.” diyor. Parklarda su birikintilerine yaklaşmaması için yüzüne “Sakın ha!” diye parmak sallanan çocukların üstleri ıslanmasın, kirlenmesin derken oyun çağı geçiyor.
Artık çocuklar iki dirhem bir çekirdek geziyor. Anneler bir o kadar rahat, ama çocukların o gün biraz kirli olmaya hakları yok. Hiçbir çocuk bu kadar şıklığı hak etmiyor bence. Çocuk dediğin biraz dağınık, biraz da kirli olmaz mı? Çocuk üstüne başına dikkat edemez çünkü, etmemelidir. Onun keşfedeceği, dikkatini yoğunlaştırması gereken daha önemli şeyler varken, biraz dağınıklık, biraz kir çocuğa yakışır bile. “Aman üstüm kirlenmesin.” derse doğallığını kaybeder çocuk, kendi gibi davranamaz. Ya anneler? Hangi evde, elde leğende yıkanıyor günümüzde çamaşırlar? Her bir lekeye ayrı bir deterjanı dökecek kadar bol keseden alışverişler yapılıyor. Artık neredeyse köylerde bile çeşmelerden güneş enerjisiyle sıcak sular akıyor. Bir düğme ile iki saate kalmadan bütün ev yıkanıp, süpürülüp temizleniyor. Peki, o halde derdi ne günümüz annelerinin?
Kendi rahatımıza hizmet etmek ve el aleme temiz, güzel görünme isteğimize karşı koyamayınca minnacık yavruları nasıl da harcıyoruz. Oysa her çocuk rahat olmak ister, varsın kıyafetleri kirlensin ama gözleri etrafta merakla yeni şeyler öğrensin. Pepe’nin annesi kadar rahat olamasak da, salonun değil belki ama mutfağın bir köşesine büyük örtüler sersek de ortalarında minik elleriyle sanatlarını icra etse yavrularımız. Her gün belki çok zorsa bile en azından bazı günler kirlenme lüksleri olsa da sokakta, parkta çamura bulanıp gelseler de o temiz banyolarımız ilk defa yavrularımıza hizmet etmemin mutluluğunu yaşasa. Ne kaybederiz? Zaman mı? Neler için harcamıyoruz ki zamanımızı, çocuklarımızın sağlıklı gelişimi için daha çok zamana değmez mi? Hem de bu özverimizle çocuklarımızın en güzel çağlarında kazandıkları yetenekler, mevsiminde yenen meyvenin tadı kadar kalıcı olacak dillerinde.
O kadar çok anne var ki temizliğe, titizliğe her şeyden çok önem veren… Çocuklara bunun baskısını yapmadan ve “Dur, yapma!” demeden önce, ellerini vicdanına koymaya ve kendi rahatlıklarını biraz olsun kenara bırakabilmeye davet ediyorum anneleri. Göreceksiniz, izin vermek engellemeye çalışmaktan daha kolay olacak. İçinizde keyifli bir huzur, yavrunuzun yüzünde hoş bir gülümseme… Yüreğini saracak bir sıkıntı ve pişmanlığın yerine bunu kim istemez ki?
1 Yorum Yorum Yaz