Sihirli Aynam
- 11-01-2013
- KATEGORİ Gonca Anıl
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Her gün çok defa aynaya bakıyoruz… Elimizi, yüzümüzü yıkarken, kişisel bakımımızı yaparken… Ama evlerimizde bir yerlerde asılı duranların ötesinde öyle bir aynamız var ki o çok farklı, o bambaşka, o adeta sihirli bir ayna…
Çocuklarımız… En ufak bir ruh hali değişikliğimizden anında etkilenen, bizden gördüğünü hiç zaman kaybetmeden bize yansıtan, “Nasıl bir insanım?” sorusunun cevabını en net, en berrak halleriyle sunan aynalar…
Hem de sadece banyoda, lavaboda, konsollarımızda bakılmak üzere bekleyen aynalardan değil bu sihirli olanlar. Her an, her yerde gözümüzün içine bakan aynalar… İçimizden geçirdiğimizi bile ele veren, saklamaya çalıştıklarımızı ve sıradan aynaların bile göremediğini gözler önüne seren…
“Ayna ayna söyle bana! Bana kendimi anlat, nasılım, nasıl bir anneyim, anlat bana.” desem henüz üç yaşına basmamış haliyle anlatıverecek sanki her bir ayrıntıyı. Dökülecek bütün hatalarım, eksikliklerim ortaya… Olumlu davranışlarım daha da parlayacak onun yüzünde. Sesimdeki, tavırlarımdaki, bakışlarımdaki küçücük bir nüansı bile fark edecek hassasiyete sahip sihirli bir aynam var. Aslında her çocuk böylesine hassas, böylesine etkileyici…
Bazen moralim bozuluyor basit dünya hallerine, farkında bile olmuyorum. Bir de bakıyorum ki oradan bir ses: “Anne yeden gülmüyosun?” Bir anda yüzümün halini aynamda görüp, kendime geliyorum. Biraz sabırsız davransam, yavrumda bir huzursuzluk… Yanlış davranışlarımın aynama yansıyan aksiyle hatamı hemen fark ediyorum.
Bir gün bakıyorum, bebekken bile telefona merakı çabuk geçen kızım, eline geçirdiği her eşyadan kendine telefon yapıyor, kulağına götürüyor, “Yeden beni kimse aramıyo? diye kendi kendine soruyor, keyfi kaçıyor. Bu durumda bir terslik var diye düşünüyor ve hemen fark ediyorum ki aranacaklar listem kabarmış ve ben elimde telefon, bir onu bir bunu arayayım derken, sihirli aynam iş başında… Annesi ne ile meşgulse, onun da sevdası o yönde.
Gazete okuyorum, yine yakınlarımdan bir ses geliyor: “Bana da küçük gazete, anneee.” diye etrafımda fır dönen bir ayna yine. Okuduğum her şeyin küçüğünden o da istiyor. Yemek yapıyorum, “Ben de yapıcam anne.” Hemen ona da bir tahta, küçük uçlu bir bıçak; yaptığımın aynısını yapıyor. Temizlik yapıyorum, “Bana da küçük fırça, anne.” “Ben de silicem anne.”…
Bu ayna, 7 gün 24 saat mesaide. Hiç vazgeçmiyor, oyunlarında bile: Ben ona nasıl davranıyorsam, o da evciliklerinde bebeklerine öyle davranıyor. Kızmıyor, terslemiyor bebeklerini. Benim onunla konuştuğum ses tonunda, benim anlattığım açıklıkta o da herşeyi anlatıyor bebeklerine. Sürekli konuşuyor onlarla, koynuna bastırıyor, “Korkmayın ben yanınızdayım.” diyor…
Bu aynalarımız göreve çok erken zamanda başlıyor aslında, daha anne karnına ilk düştükleri anlarda. Bu aynalama her bir insan yavrusuna verilmiş ilahi bir öğrenme yöntemi. Yaradan’ın bahşettiği büyük merak duygusuyla, konuşmayı, yürümeyi, yemeyi, yaşamayı izleyerek ve gözlemleyerek öğreniyorlar.
Ama öyle bir gerçek var ki, bizi her an kopyaladıklarının farkında bile değiliz. Annenin bütün ruh hali değişikliğinden anında etkileniyorlar. Anne gerginse çocuk da gergin, anne sinirliyse çocukta sinirli… Dışarılarda kendini yerlere atan, annenin hiçbir dediğini dinlemeyen, hiçbir mekânda huzur bulamayan yavrular öyle dünyaya gelmiyorlar. “Fıtratı böyle.” avutucu bahanesine sığınmak ne kadar da kolay, ama geçerli cevap bu değil. Çocuklarımızda istemediğimiz ve beklemediğimiz davranışları gördüğümüzde onlara değil, önce kendimize dönebilmeliyiz.
Bir şeyler ters gittiğinde, “Sen neden böylesin?” diye çocuklarımıza yüklenmek, kızmak yerine “Ben nerede hata yapıyorum?” sorusuna acilen cevap aramalıyız. Kendimizi düzeltip, yüz ifademizden, ses tonumuzdan başlayarak, bütün davranışlarımıza çeki düzen vermeliyiz. Bizim kendimizde yaptığımız küçük bir değişimle aynadaki suretimizde inanılmaz değişiklikler olacak.
Henüz 3-4’lü yaşlarında bizi anlamıyor zannettiğimiz çocuklarımız, hal dilimizden herşeyi kaydediyorlar. Duygularına hemhal olamadan büyüdüklerinde, bütün olumsuz hallerimizin üstlerine sinmesi ve düzelmesi zor hallere bürünmeleri çok uzak değil.
Sihirli aynam, beni her an canlı tutuyor. Düzeltmem gereken davranışı hiç saklamadan bana gösteriyor. Her gün yüzüne baktığımda ve o oyununu oynarken onu şöyle bir adım geriden izlediğimde, bütün sorularıma cevap buluyorum. Hemen ardından yenilenme sürecim geliyor. Silkelenme ve hiç bitmeyecek bir kendimi sorgulama süreci…
“Sırlanmış camdan öte nurlanmış candan yaratılmış SİHİRLİ AYNAM! Söyle bana ben nasıl bir anneyim?”
Çocuklarımız… En ufak bir ruh hali değişikliğimizden anında etkilenen, bizden gördüğünü hiç zaman kaybetmeden bize yansıtan, “Nasıl bir insanım?” sorusunun cevabını en net, en berrak halleriyle sunan aynalar…
Hem de sadece banyoda, lavaboda, konsollarımızda bakılmak üzere bekleyen aynalardan değil bu sihirli olanlar. Her an, her yerde gözümüzün içine bakan aynalar… İçimizden geçirdiğimizi bile ele veren, saklamaya çalıştıklarımızı ve sıradan aynaların bile göremediğini gözler önüne seren…
“Ayna ayna söyle bana! Bana kendimi anlat, nasılım, nasıl bir anneyim, anlat bana.” desem henüz üç yaşına basmamış haliyle anlatıverecek sanki her bir ayrıntıyı. Dökülecek bütün hatalarım, eksikliklerim ortaya… Olumlu davranışlarım daha da parlayacak onun yüzünde. Sesimdeki, tavırlarımdaki, bakışlarımdaki küçücük bir nüansı bile fark edecek hassasiyete sahip sihirli bir aynam var. Aslında her çocuk böylesine hassas, böylesine etkileyici…
Bazen moralim bozuluyor basit dünya hallerine, farkında bile olmuyorum. Bir de bakıyorum ki oradan bir ses: “Anne yeden gülmüyosun?” Bir anda yüzümün halini aynamda görüp, kendime geliyorum. Biraz sabırsız davransam, yavrumda bir huzursuzluk… Yanlış davranışlarımın aynama yansıyan aksiyle hatamı hemen fark ediyorum.
Bir gün bakıyorum, bebekken bile telefona merakı çabuk geçen kızım, eline geçirdiği her eşyadan kendine telefon yapıyor, kulağına götürüyor, “Yeden beni kimse aramıyo? diye kendi kendine soruyor, keyfi kaçıyor. Bu durumda bir terslik var diye düşünüyor ve hemen fark ediyorum ki aranacaklar listem kabarmış ve ben elimde telefon, bir onu bir bunu arayayım derken, sihirli aynam iş başında… Annesi ne ile meşgulse, onun da sevdası o yönde.
Gazete okuyorum, yine yakınlarımdan bir ses geliyor: “Bana da küçük gazete, anneee.” diye etrafımda fır dönen bir ayna yine. Okuduğum her şeyin küçüğünden o da istiyor. Yemek yapıyorum, “Ben de yapıcam anne.” Hemen ona da bir tahta, küçük uçlu bir bıçak; yaptığımın aynısını yapıyor. Temizlik yapıyorum, “Bana da küçük fırça, anne.” “Ben de silicem anne.”…
Bu ayna, 7 gün 24 saat mesaide. Hiç vazgeçmiyor, oyunlarında bile: Ben ona nasıl davranıyorsam, o da evciliklerinde bebeklerine öyle davranıyor. Kızmıyor, terslemiyor bebeklerini. Benim onunla konuştuğum ses tonunda, benim anlattığım açıklıkta o da herşeyi anlatıyor bebeklerine. Sürekli konuşuyor onlarla, koynuna bastırıyor, “Korkmayın ben yanınızdayım.” diyor…
Bu aynalarımız göreve çok erken zamanda başlıyor aslında, daha anne karnına ilk düştükleri anlarda. Bu aynalama her bir insan yavrusuna verilmiş ilahi bir öğrenme yöntemi. Yaradan’ın bahşettiği büyük merak duygusuyla, konuşmayı, yürümeyi, yemeyi, yaşamayı izleyerek ve gözlemleyerek öğreniyorlar.
Ama öyle bir gerçek var ki, bizi her an kopyaladıklarının farkında bile değiliz. Annenin bütün ruh hali değişikliğinden anında etkileniyorlar. Anne gerginse çocuk da gergin, anne sinirliyse çocukta sinirli… Dışarılarda kendini yerlere atan, annenin hiçbir dediğini dinlemeyen, hiçbir mekânda huzur bulamayan yavrular öyle dünyaya gelmiyorlar. “Fıtratı böyle.” avutucu bahanesine sığınmak ne kadar da kolay, ama geçerli cevap bu değil. Çocuklarımızda istemediğimiz ve beklemediğimiz davranışları gördüğümüzde onlara değil, önce kendimize dönebilmeliyiz.
Bir şeyler ters gittiğinde, “Sen neden böylesin?” diye çocuklarımıza yüklenmek, kızmak yerine “Ben nerede hata yapıyorum?” sorusuna acilen cevap aramalıyız. Kendimizi düzeltip, yüz ifademizden, ses tonumuzdan başlayarak, bütün davranışlarımıza çeki düzen vermeliyiz. Bizim kendimizde yaptığımız küçük bir değişimle aynadaki suretimizde inanılmaz değişiklikler olacak.
Henüz 3-4’lü yaşlarında bizi anlamıyor zannettiğimiz çocuklarımız, hal dilimizden herşeyi kaydediyorlar. Duygularına hemhal olamadan büyüdüklerinde, bütün olumsuz hallerimizin üstlerine sinmesi ve düzelmesi zor hallere bürünmeleri çok uzak değil.
Sihirli aynam, beni her an canlı tutuyor. Düzeltmem gereken davranışı hiç saklamadan bana gösteriyor. Her gün yüzüne baktığımda ve o oyununu oynarken onu şöyle bir adım geriden izlediğimde, bütün sorularıma cevap buluyorum. Hemen ardından yenilenme sürecim geliyor. Silkelenme ve hiç bitmeyecek bir kendimi sorgulama süreci…
“Sırlanmış camdan öte nurlanmış candan yaratılmış SİHİRLİ AYNAM! Söyle bana ben nasıl bir anneyim?”
10 Yorum Yorum Yaz