Gözüme Bak Oğlum!
- 02-10-2018
- KATEGORİ Nagehan İpek
- YAZAR Sema Maraşlı
Gelin kayınvalide arasındaki sıkıntı yüzyıllardır süre gelmiştir ve dünya nihayete erinceye kadar devam edecektir diye düşünüyorum.
Dominant ve kontrolü eline aldığı gibi, aklına ve ruhuna da yazan kayinvalideler olduğu sürece bunun bitmesi de hayal olacaktır sanırım.
Bu aralar o kadar çok duyar oldum ki gelin ve kayınvalide sorunları nedeniyle ayrılanları, ayrılmanın eşiğinden dönenleri ve evinin huzurunu kaybedenleri.
Görmezden gelemedim açıkçası ve bu yazıda erkek annelerini ve bu davranışların geri planını ele almak istedim.
Öyle bir anlayış ile yetiştiriyoruz ki oğullarımızı, onun tüm insiyatif mekanizması, bizim denetim sistemimizden geçmeye odaklı.
"Gözüme bak oğlum" değimiz, bakışımız ile hareket etmesini beklediğimiz oğlan artık çocuk değil, evlenmiş barklanmış, koca adam olmuş fakat onun büyüdüğünü kabullenip, kendi kararlarını versin diye rahat bırakmıyoruz.
Demirin mıknatıs çekiminde gösterdiği etkileşim gibi bakışımız ve mimiklerimizle oğullarımızla aramızda bağlantı kodları oluşturuyoruz.
Oğullarımızın da algıları bu sistem dahilinde hareket ediyor: "Gözüme bak oğlum" Bir geri bir ileri.
Kendi fonksiyonlarını kullanma kısmında korkak biri çıkıyor karşımıza.
Farkındayım sanki bir robottan bahsediyorum. Lakin bu düşünce ile yetişen erkek evlatlar "kurulmuş robot insan" değil de nedir ki?
Mübarek bu kadar mı etki altında yetiştirilir? Nasıl bir egodur insanın aklı almıyor!
Ben de bir erkek annesi olarak tüm bu tekniklerin altında gizli bir kibir duygusu yatıyor diye düşünüyorum.
Bunu nefis kendine bile itiraf ettirmiyor. Çünkü bu düşünce gün yüzüne çıkarsa vicdanı buna hiçbir şekilde müsaade etmeyecektir.
Zaten o bağlarda gezmemeye o kadar dikkat eder ki nefis, daimi olarak verdiği telkinler şu şekilde olur: "Doğurup büyüttüğüm, bu günlere getirdiğim, her şeyini kontrol ettiğim oğlumun bundan sonraki süreçte de haklı olarak onun hayatındaki söz sahibi tabii ki ben olacağım. Çünkü onu en iyi ben tanırım. Gelin ne anlar ki zaten? Sonuçta o bir el kızı. Evlat benim. Çünkü anayım ben, ötesi var mı? Onun haklarını benden başka kim koruyabilir?"
Bu ve benzeri sözcükleri erkek annesinin dilinden ömrü son bulana kadar duyarız.
Bıkmadan usanmadan her defasında azimle şevkle devam eder.
Daha fazlasını ise kalbi ve aklı arasındaki süratli işleyen bir ana yol misali dur durak bilmeden geçer gider hayatı bu düşünceler ile.
Tüm bu işkence duygularının ve hayatı kendine cehennem edecek ana ve yegane sebep gizli egodur aslında.
Bu düşünce yaşamını çekilmez kılar, farkında olmaz.
Çevresini kurak bir toprağa çevirir, yine farkında olmaz.
Evladını birey olmaktan çıkarır; mutsuz ve huzursuz bir kişiliğe sahip kılar, itinayla bunun da farkında olmaz.
Çünkü gözünü hırs kalemi bürümüştür. Her gün özenle gözüne çekerek gününe plan ile devam eder.
Bu ve benzeri düşünceleri şeytan getiriyor akla. Fakat benlik düşüncesinin şeytanın ahlakı olduğunu iyi bilen tüm bunlardan sabır ve teslimiyet ile bir bir kurtulabilir.
Zor muhakkak ama imkansız değil asla.
Anne olarak, sevginin dozunu kaçırdığımız vakit, artık ayırt edemiyor, bir süre sonra yaptığımız tüm bencilce davranışları sevdiğimiz için yaptığımıza kendimizi inandırıyoruz.
Oysa bu nasıl sevgidir ki oğlumuza ve gelinimize hayatı zindan edelim.
Eğer anne olarak kendimizi tanıma kısmında farkındalık oluşturursak sevgimizin bize ve onlara yansıyan yerinde huzur ve mutluluk olduğunu açıkça görebiliriz.
6 Yorum Yorum Yaz