Acının Panzehiri; Çocuk
- 30-09-2013
- KATEGORİ Mine İzgi
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Bir çok filmde ya da dizide karşılaştığımız bir sahne vardır. Yoğun bakımda yatan bir hasta ve onu çok seven biri... Odadaki çok seven kişi, hastanın elini tutar ve ona onu ne kadar sevdiğini, ihtiyacı olduğun ve ne kadar özlediğini söyler ve hasta tepki vermeye başlar ve bildiğiniz üzere mutlu son, sevinç göz yaşlar...
İnanmayacaksınız ama tam böyle olmasada buna yakın birşeyi dün ben dişçi masasında yaşadım. Nasıl mı? Buradan Sema Maraşlı’nın kulaklarını çınlatarak “kadınız detaycıyız” diyecek ve baştan anlatmaya başlayacağım...
Yine bildiğiniz üzere dün cumartesiydi ve Moral Fm’de sevgili Tuğba Akbey İnan’ın programı vardı. Şimdi filmden, dişçiden, acıdan buraya nasıl geldin demeden dinleyin efendim. “Kadınız detaycıyız” dedim ya, ha bu arada bizim bey devamlı “siz kadınlar perakendecisiniz” der. Neymiş onlar “toptancıymış,” yani erkekler... O olsa şimdi toptan anlatmıştı, hem de benim gibi 2 sayfada değil 2 cümlede... Neyse ben sizi fazla merakta bırakmadan detayları da geçmeden anlatmaya devam edeyim.
Mavi Dünya Programı için birkaç gün önceden kavilleştiğimiz Tuğbacığımı, programın başlamasına 5 saat kala aradım.
- Tuğbacım kusura bakma dişim çok ağırıyor ve doktora gitmem gerekir, bugün galiba senin programa katılamayacağım, ne olur kusura bakma olur mu? Başka bir programına katılırım inşallah diyerek ve acının ızdırabıyla ağlamışlığın verdiği nezleli bir sesle konuşmayı bitirdim.
Aslında dişimle ilgili detaylar da var ama onlara girmeyeyim, iş cidden çok uzar. Ama şunu söylemeden geçmemem lazım. Bu sene dişten ve dişçiden çektiğim acı ve ızdırap çok yorucuydu. Kaplamaların sökülüp değiştirilmesi... Kaplama altında çürüyen dişin çekimi... Kaplamayı takacak diş olmayınca yerine implant denen ve asla tavsiye edemeyeceğim o uzun sürecin başlaması... Her dışardan gelene tepki veren alerjik bir bünyeye sahip olarak yaşadığım tüm yan etkiler... Herkesde 3 saatte geçen iğne sonrası uyuşukluğun bende 3 gün sürmesi... Neyse dedim ya uzun hikaye... Tüm bu işlemlerin sonuncu olarak kaplamam geçişi takılmıştı ve bir hafta sonra sabit takılacaktı, ama dün öyle şiddetli bir ağrıyla soluğu dişçi koltuğunda aldım ki, Tuğba kardeşimin programına değil gitmek, kendimden geçtim.
İşte tam bu sırada o filmlerdeki sahneyi yaşadım. Doktor kendince büyük bir titizlik ama hasta psikolojisiyle bana göre de alışılmışlık ve el çabukluğuyla kaplamayı çıkardı ve gayet rahat bir tavırla:
- Bu ağırıyı durdurmak için hemen kanal tedavisi yapmamız lazım, derken daha cümlesini bitirmemişti ki benim dişçi koltuğundan kalkıp,
- Hayır, ben iğne falan olmak istemiyorum, yeni bir 3 gün uyuşukluk ağırısı çekmeyeceğim, tamam bırakın böyle kalsın, eve gider ağırı kesici içerim.
- Ama Mine hanım, o kesin çözüm değil. Hem biliyor musunuz, attan düşeni hemen tekrar ata bindirirlerki o korkusu geçsin. Lütfen koltuğa oturun...
Doktor Mesut Bey, bu cümlelerle beni sakinleştirmeye çalışırken devreye eşim ve küçük oğlum Bekirberk girdi. Oğlumun minik elleriyle elimi tutup, adeti üzere gözümden öperek,
- Ağlama annecim, bak öptüm, geçecek...
O düştüğünden ve bir yeri acıyıp ağladığında yaptığım gibi beni teselli etmesi bana cesaret verdi ve bir anda koltuğa geçip oturdum. Tabi aklıma gelen şu güzel sözü de tekrar ederek. “Çocuğa küçük şeylerden zevk almasını öğreten, ona büyük bir servet bırakmış olur.” Benim “aseli musaffam” da (süzme bal, ben onu hep öyle severim), servetinden bir miktarını benimle paylaştı ve cesaretimi toplamama yardımcı oldu. Ama iş burada bitmedi. Elindeki iğneyle gözüme, olmadık derecede gaddar bir savaşçı gibi gelen doktor, iğneyi öyle bir batırdıki, inanın yıldırım gibi çarptı. Tabi ben bir hamle daha yaparak iğneyi bitiremeden tekrar koltuktan feryat ederek kalktım. Hiç gecikmeden doktor beyden tıbbi açıklama geldi. Sanki onu dinleyip anlayacak halim varmış gibi...
- Alt çeneye yaptığım bu iğne biraz etkili ve sinirlere dokunmadan bunu yapmam zor. Sinirleriniz de çenenin bu bölümünde olduğu için ağrıyı yoğun hissetmeniz normal.
Anladım, suç sinirlerde... Oradan geçmese, iğne canımı acıtmayacak, onu da geçtim doktor bey çok rahat iğneyi yapmış olacak... Ben hastayım ve canım yanıyor. O tıbbi açıklamaların hiç biri acımı azaltmıyor. Tabi tekrar koltuğa oturdum, ama Bekirberk dışardaydı ve bu sefer beni öpemedi. DoktorMesut Bey, iğneyi yarım yaptığı için biraz uyuşma başlamıştı zaten diğer kalanı da yaparak iyice uyuşması için 5-10 dakika beklemeye bıraktı. Ne olduysa o zaman oldu. Birden gözlerim karardı ve sadece “kendimi kötü hissediyorum” diyebildim. Tansiyonum düşmüş. Gözümü açtığımda dişçi koltuğunu yatar vaziyette, oğlumla babasını da başımda “gözünü aç, birşey yok” derken buldum. Oğlumun,
- Annecim ne oldu sana, bak ben seni öpüyorum, iyi oldun mu anne, demesi ve gözlerimden öpmesi çok iyi geldi. O sırada doktorun asistanı Elif Hanım çoktan şekerli su getirmişti bile. Onu da içtim ama Bekirberk’in öpmesi çoktan etkisini göstermişti bile...
Bir yerden duymuştum, “büyük saadetler ve sevinçler, büyük acıların yanı başındadır” diye. Gerçekten de öyle oldu. Küçük oğlum Bekirberk’in bana bu kadar iyi geldiğini gören doktor bile şaşırdı ve işte bunun adı “sevginin gücü” diyerek Bekirberk’in başını okşadı.
- Delikanlı seni daha önce odaya alsaydık keşke, belki annen bayılmazdı o zaman, deyiverdi.
Eğer farkına varabilirsek, eğer çok kıymetli bir hediye olduklarını anlarsak, tüm çocuklar acının, üzüntünün, kasvetin panzehiridirler. Bunu birkez daha müşahade ettim ve sevginin ruhsal bir güç olduğunu bir kez daha anladım. Hem de öyle bir güç ki, insanları fiziksel ellerinden tutup birbirine çekmiyor, ruhsal boyuttan tutup birbirine kelepçeliyor. İlk defa doktor Mesut Bey’e hak verdim, sevginin gücüydü bu...
Sevgi servettir, dikkat ederek biriktirilir ve biriktikçe güçlenir. Sevgi servetini arttırmanın yolu, çevremize daha dikkatli şükrederek bakmaktır ve sevgi servetimizin artacağını düşünerek bol bol kullanmaktır. Ruhsal bir duygu olan sevgi, maddenin zıddıdır, madde kullandıkça azalır ve zayıflar, ama sevgi kullandıkça artar ve kuvvetlenir. Bu yüzden daha çok sevmek daha güçlü sevmeyi üretir. O zaman tüm sıkıntılarımıza panzehiri olacak ve sevginin gücünü arttıracak çocuklarımıza, sadece “seni seviyorum” diyerek sarılmayalım. Onları görelim, fark edelim ve önceleyelim... Bakın nasıl da bize panzehiri olacaklardır?...
İnanmayacaksınız ama tam böyle olmasada buna yakın birşeyi dün ben dişçi masasında yaşadım. Nasıl mı? Buradan Sema Maraşlı’nın kulaklarını çınlatarak “kadınız detaycıyız” diyecek ve baştan anlatmaya başlayacağım...
Yine bildiğiniz üzere dün cumartesiydi ve Moral Fm’de sevgili Tuğba Akbey İnan’ın programı vardı. Şimdi filmden, dişçiden, acıdan buraya nasıl geldin demeden dinleyin efendim. “Kadınız detaycıyız” dedim ya, ha bu arada bizim bey devamlı “siz kadınlar perakendecisiniz” der. Neymiş onlar “toptancıymış,” yani erkekler... O olsa şimdi toptan anlatmıştı, hem de benim gibi 2 sayfada değil 2 cümlede... Neyse ben sizi fazla merakta bırakmadan detayları da geçmeden anlatmaya devam edeyim.
Mavi Dünya Programı için birkaç gün önceden kavilleştiğimiz Tuğbacığımı, programın başlamasına 5 saat kala aradım.
- Tuğbacım kusura bakma dişim çok ağırıyor ve doktora gitmem gerekir, bugün galiba senin programa katılamayacağım, ne olur kusura bakma olur mu? Başka bir programına katılırım inşallah diyerek ve acının ızdırabıyla ağlamışlığın verdiği nezleli bir sesle konuşmayı bitirdim.
Aslında dişimle ilgili detaylar da var ama onlara girmeyeyim, iş cidden çok uzar. Ama şunu söylemeden geçmemem lazım. Bu sene dişten ve dişçiden çektiğim acı ve ızdırap çok yorucuydu. Kaplamaların sökülüp değiştirilmesi... Kaplama altında çürüyen dişin çekimi... Kaplamayı takacak diş olmayınca yerine implant denen ve asla tavsiye edemeyeceğim o uzun sürecin başlaması... Her dışardan gelene tepki veren alerjik bir bünyeye sahip olarak yaşadığım tüm yan etkiler... Herkesde 3 saatte geçen iğne sonrası uyuşukluğun bende 3 gün sürmesi... Neyse dedim ya uzun hikaye... Tüm bu işlemlerin sonuncu olarak kaplamam geçişi takılmıştı ve bir hafta sonra sabit takılacaktı, ama dün öyle şiddetli bir ağrıyla soluğu dişçi koltuğunda aldım ki, Tuğba kardeşimin programına değil gitmek, kendimden geçtim.
İşte tam bu sırada o filmlerdeki sahneyi yaşadım. Doktor kendince büyük bir titizlik ama hasta psikolojisiyle bana göre de alışılmışlık ve el çabukluğuyla kaplamayı çıkardı ve gayet rahat bir tavırla:
- Bu ağırıyı durdurmak için hemen kanal tedavisi yapmamız lazım, derken daha cümlesini bitirmemişti ki benim dişçi koltuğundan kalkıp,
- Hayır, ben iğne falan olmak istemiyorum, yeni bir 3 gün uyuşukluk ağırısı çekmeyeceğim, tamam bırakın böyle kalsın, eve gider ağırı kesici içerim.
- Ama Mine hanım, o kesin çözüm değil. Hem biliyor musunuz, attan düşeni hemen tekrar ata bindirirlerki o korkusu geçsin. Lütfen koltuğa oturun...
Doktor Mesut Bey, bu cümlelerle beni sakinleştirmeye çalışırken devreye eşim ve küçük oğlum Bekirberk girdi. Oğlumun minik elleriyle elimi tutup, adeti üzere gözümden öperek,
- Ağlama annecim, bak öptüm, geçecek...
O düştüğünden ve bir yeri acıyıp ağladığında yaptığım gibi beni teselli etmesi bana cesaret verdi ve bir anda koltuğa geçip oturdum. Tabi aklıma gelen şu güzel sözü de tekrar ederek. “Çocuğa küçük şeylerden zevk almasını öğreten, ona büyük bir servet bırakmış olur.” Benim “aseli musaffam” da (süzme bal, ben onu hep öyle severim), servetinden bir miktarını benimle paylaştı ve cesaretimi toplamama yardımcı oldu. Ama iş burada bitmedi. Elindeki iğneyle gözüme, olmadık derecede gaddar bir savaşçı gibi gelen doktor, iğneyi öyle bir batırdıki, inanın yıldırım gibi çarptı. Tabi ben bir hamle daha yaparak iğneyi bitiremeden tekrar koltuktan feryat ederek kalktım. Hiç gecikmeden doktor beyden tıbbi açıklama geldi. Sanki onu dinleyip anlayacak halim varmış gibi...
- Alt çeneye yaptığım bu iğne biraz etkili ve sinirlere dokunmadan bunu yapmam zor. Sinirleriniz de çenenin bu bölümünde olduğu için ağrıyı yoğun hissetmeniz normal.
Anladım, suç sinirlerde... Oradan geçmese, iğne canımı acıtmayacak, onu da geçtim doktor bey çok rahat iğneyi yapmış olacak... Ben hastayım ve canım yanıyor. O tıbbi açıklamaların hiç biri acımı azaltmıyor. Tabi tekrar koltuğa oturdum, ama Bekirberk dışardaydı ve bu sefer beni öpemedi. DoktorMesut Bey, iğneyi yarım yaptığı için biraz uyuşma başlamıştı zaten diğer kalanı da yaparak iyice uyuşması için 5-10 dakika beklemeye bıraktı. Ne olduysa o zaman oldu. Birden gözlerim karardı ve sadece “kendimi kötü hissediyorum” diyebildim. Tansiyonum düşmüş. Gözümü açtığımda dişçi koltuğunu yatar vaziyette, oğlumla babasını da başımda “gözünü aç, birşey yok” derken buldum. Oğlumun,
- Annecim ne oldu sana, bak ben seni öpüyorum, iyi oldun mu anne, demesi ve gözlerimden öpmesi çok iyi geldi. O sırada doktorun asistanı Elif Hanım çoktan şekerli su getirmişti bile. Onu da içtim ama Bekirberk’in öpmesi çoktan etkisini göstermişti bile...
Bir yerden duymuştum, “büyük saadetler ve sevinçler, büyük acıların yanı başındadır” diye. Gerçekten de öyle oldu. Küçük oğlum Bekirberk’in bana bu kadar iyi geldiğini gören doktor bile şaşırdı ve işte bunun adı “sevginin gücü” diyerek Bekirberk’in başını okşadı.
- Delikanlı seni daha önce odaya alsaydık keşke, belki annen bayılmazdı o zaman, deyiverdi.
Eğer farkına varabilirsek, eğer çok kıymetli bir hediye olduklarını anlarsak, tüm çocuklar acının, üzüntünün, kasvetin panzehiridirler. Bunu birkez daha müşahade ettim ve sevginin ruhsal bir güç olduğunu bir kez daha anladım. Hem de öyle bir güç ki, insanları fiziksel ellerinden tutup birbirine çekmiyor, ruhsal boyuttan tutup birbirine kelepçeliyor. İlk defa doktor Mesut Bey’e hak verdim, sevginin gücüydü bu...
Sevgi servettir, dikkat ederek biriktirilir ve biriktikçe güçlenir. Sevgi servetini arttırmanın yolu, çevremize daha dikkatli şükrederek bakmaktır ve sevgi servetimizin artacağını düşünerek bol bol kullanmaktır. Ruhsal bir duygu olan sevgi, maddenin zıddıdır, madde kullandıkça azalır ve zayıflar, ama sevgi kullandıkça artar ve kuvvetlenir. Bu yüzden daha çok sevmek daha güçlü sevmeyi üretir. O zaman tüm sıkıntılarımıza panzehiri olacak ve sevginin gücünü arttıracak çocuklarımıza, sadece “seni seviyorum” diyerek sarılmayalım. Onları görelim, fark edelim ve önceleyelim... Bakın nasıl da bize panzehiri olacaklardır?...
8 Yorum Yorum Yaz