Erkekler Hem Ağlar Hem Hisseder
- 22-10-2011
- KATEGORİ Mine İzgi
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
“Gelir bir, gider bir bir, kalır bir, Gelen gider, giden gelmez bu bir sır…”
Bu sırrı anlamak için akıl sahibi olmak yetmez, bir o kadar hisseden bir kalbe, iman eden bir gönle ve amele eden bir bedene ihtiyaç vardır. Yoksa hayat denen bu dehlizde körler ve sağırlar mesabesinden öteye geçilemez…
Ölüm bir sır mı şairin dediği gibi?! Ama bir ibret dersi olduğu gerçek… Hem de hayatın anlamını pekiştiren bir ders…
Ölümü düşünen insan, ne dünyanın geçici sıkıntılarına üzülür, ne de gelip geçen nimetlerine sevinir.
Muhammed Emin Erbilî Hazretleri bir defasında cenazeden dönen bir talebesine:
- Nereden geliyorsun? diye sordu.
Talebe, kabristandan geldiğini söyleyince,
Erbilî Hazretleri ona, şu düşündürücü sözü söyledi.
-Bu sefer kabristandan döndün. Ama unutma ki, kabristana gidip de geri
dönmeyeceğin bir gün de gelecektir.
“Sana nasihat edici olan ölüm yeter.” diyen bir Peygamberin ümmeti olarak, “Ölümden ne kadar nasihat alıyoruz?” sorusunu kabristandan dönebildiğimiz andan itibaren cevaplamaya çalışmalıyız.
O zaman aklımızı ölümlü dünyada nasıl daha çok “kazanırız”a yormak yerine, ölümün bizi nerede beklediğinin belli olmadığına, iyisi mi onu her yerde beklemeye yoralım.
Yahya Kemal Beyatlı “Ölüm âsûde bir bahar ülkesidir bir rinde,”derken, bir şiirinde de
“Ölüm değildir ömrümüzün en feci işi,Müşkül budur ki, ölümden evvel ölür kişi.”
Bâyezid-i Bestami Hazretleri: “Halk, beni bulunduğum mertebeye erdiren hususla ilgili olarak değişik yorumlar yapıyor. Ne o, ne bu. Ben neye erdimse annemin rızasını kazandığım için erdim.”der. Eminim ki annesinin rızasını alanlar, onların gidişiyle timsah gözyaşları dökmek yerine özlem sancıları çekmektedirler. Ama bu özlem, dünya sürgünü son bulunca bitecek inşallah.
İlk sığınağım ve yanında her halükarda huzur bulduğum annem şimdi yok. Onun özlemi burnumun direğini sızlatmakta, ama çok şükür o sevgiyi aratmayacak ailemizin sıcaklığı artarak devam edecek.
Şuan kaç yaşında olursam olayım, kendimi yalnız hissediyorum. Sahipsiz, kimsesiz… Çok derinden hissedilen bir durum…
Şimdi kime soracağım, Bekir Berk’i nasıl büyüteceği mi? Gece uyumadığında ne gibi pratik şeyler yapacağı mı? Ya yaklaşan bayramda kimin elini öpeceğim? Bayramlaşmak için tüm aile bireylerinin toplandığı o sabah, geç gittiğimde kim sitem edecek bana?...
Sevgili annem, senin kızman bile güzelmiş. Lütfen sevgili evlatlar, bugüne kadar annenize doyasıya sarılmadıysanız, gidip sarılın, hemen telefon açın ve onu çok sevdiğinizi söyleyin. Gözlerinizi kapatıp biran annenizin olmadığını düşünün. Ne kadar zor değil mi? O zaman onların kızmasının bile ne kadar güzel olduğunu söylememe “abartma” demeyeceksiniz.
Bu yazıyı aslında ölümü anlatmak için değil, erkeklerin de ağlayabildiği için yazdım. Çünkü erkekler hem ağlar hem de hissederler. Ama o erkekler, gönüllerinde iman, yüreklerinde merhamet olan erkeklerdir. Bu yüzden “Başbakan ağlamaz” diyenler bilsinler ki Başbakanlar da ağlar… Tabi imanı ve merhameti olanlar.
Erkeklerin hissetmesine gelince, bunun için de sevmek ve odaklanmak gerekir. Minik bebeğimizi uyutmuş ve kendi yatağıma koyarak yanında okumak üzere gazeteyi almaya gitmiştim. Ama gazete de başbakanımızın annesinin ölüm haberiyle ilgili yazılanları görünce daldım gitti ve bebeği unuttum.
Eşimle oturma odasında ölümden, hayattan ve annemden bahsederken, eşim birden, bebeğin ağladığını ve bakmamı söyledi. Ben de kalkmadan kapıyı dinledim ve sesin gelmediğini söyledim. Ama o, bir refleksle kalktı ve hızlıca Bekir Berk’in yanına gitti. “Çabuk koş hanım” diye bağırınca okuduğum gazeteyi bırakıp odaya koştum.
Bebek, uyanmış ve yatağın ucuna kadar gelmiş. Babasını görünce de gülmeye başlamış. Ve o an beyime sarılıp “Allah’ım sana çok şükür, koruyan, gözeten ve hissettiren Sensin. Çok şükür Rabbim” diye ağlamaya başladım. Beyimin hissetmesi sonucu büyük bir kazadan kıl payı kurtulduk.
Ne diyor şair; “Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur…” Erkekler ağlamaz, erkekler hissetmez hepsi safsata, Rabbim isterse öyle ağlar ve öyle hissederler ki… Bu erkek ister Başbakan olsun, ister 45’in de bir baba… Hiç fark etmez! Sadece inanan ve seven bir gönlü olsun…
Hissedebilen ve ağlayabilenlere ne mutlu! Selam ve dua ile… Hoşça bakın zatınıza.
mineizgi@mynet.com
Bu sırrı anlamak için akıl sahibi olmak yetmez, bir o kadar hisseden bir kalbe, iman eden bir gönle ve amele eden bir bedene ihtiyaç vardır. Yoksa hayat denen bu dehlizde körler ve sağırlar mesabesinden öteye geçilemez…
Ölüm bir sır mı şairin dediği gibi?! Ama bir ibret dersi olduğu gerçek… Hem de hayatın anlamını pekiştiren bir ders…
Ölümü düşünen insan, ne dünyanın geçici sıkıntılarına üzülür, ne de gelip geçen nimetlerine sevinir.
Muhammed Emin Erbilî Hazretleri bir defasında cenazeden dönen bir talebesine:
- Nereden geliyorsun? diye sordu.
Talebe, kabristandan geldiğini söyleyince,
Erbilî Hazretleri ona, şu düşündürücü sözü söyledi.
-Bu sefer kabristandan döndün. Ama unutma ki, kabristana gidip de geri
dönmeyeceğin bir gün de gelecektir.
“Sana nasihat edici olan ölüm yeter.” diyen bir Peygamberin ümmeti olarak, “Ölümden ne kadar nasihat alıyoruz?” sorusunu kabristandan dönebildiğimiz andan itibaren cevaplamaya çalışmalıyız.
O zaman aklımızı ölümlü dünyada nasıl daha çok “kazanırız”a yormak yerine, ölümün bizi nerede beklediğinin belli olmadığına, iyisi mi onu her yerde beklemeye yoralım.
Yahya Kemal Beyatlı “Ölüm âsûde bir bahar ülkesidir bir rinde,”derken, bir şiirinde de
“Ölüm değildir ömrümüzün en feci işi,Müşkül budur ki, ölümden evvel ölür kişi.”
Bâyezid-i Bestami Hazretleri: “Halk, beni bulunduğum mertebeye erdiren hususla ilgili olarak değişik yorumlar yapıyor. Ne o, ne bu. Ben neye erdimse annemin rızasını kazandığım için erdim.”der. Eminim ki annesinin rızasını alanlar, onların gidişiyle timsah gözyaşları dökmek yerine özlem sancıları çekmektedirler. Ama bu özlem, dünya sürgünü son bulunca bitecek inşallah.
İlk sığınağım ve yanında her halükarda huzur bulduğum annem şimdi yok. Onun özlemi burnumun direğini sızlatmakta, ama çok şükür o sevgiyi aratmayacak ailemizin sıcaklığı artarak devam edecek.
Şuan kaç yaşında olursam olayım, kendimi yalnız hissediyorum. Sahipsiz, kimsesiz… Çok derinden hissedilen bir durum…
Şimdi kime soracağım, Bekir Berk’i nasıl büyüteceği mi? Gece uyumadığında ne gibi pratik şeyler yapacağı mı? Ya yaklaşan bayramda kimin elini öpeceğim? Bayramlaşmak için tüm aile bireylerinin toplandığı o sabah, geç gittiğimde kim sitem edecek bana?...
Sevgili annem, senin kızman bile güzelmiş. Lütfen sevgili evlatlar, bugüne kadar annenize doyasıya sarılmadıysanız, gidip sarılın, hemen telefon açın ve onu çok sevdiğinizi söyleyin. Gözlerinizi kapatıp biran annenizin olmadığını düşünün. Ne kadar zor değil mi? O zaman onların kızmasının bile ne kadar güzel olduğunu söylememe “abartma” demeyeceksiniz.
Bu yazıyı aslında ölümü anlatmak için değil, erkeklerin de ağlayabildiği için yazdım. Çünkü erkekler hem ağlar hem de hissederler. Ama o erkekler, gönüllerinde iman, yüreklerinde merhamet olan erkeklerdir. Bu yüzden “Başbakan ağlamaz” diyenler bilsinler ki Başbakanlar da ağlar… Tabi imanı ve merhameti olanlar.
Erkeklerin hissetmesine gelince, bunun için de sevmek ve odaklanmak gerekir. Minik bebeğimizi uyutmuş ve kendi yatağıma koyarak yanında okumak üzere gazeteyi almaya gitmiştim. Ama gazete de başbakanımızın annesinin ölüm haberiyle ilgili yazılanları görünce daldım gitti ve bebeği unuttum.
Eşimle oturma odasında ölümden, hayattan ve annemden bahsederken, eşim birden, bebeğin ağladığını ve bakmamı söyledi. Ben de kalkmadan kapıyı dinledim ve sesin gelmediğini söyledim. Ama o, bir refleksle kalktı ve hızlıca Bekir Berk’in yanına gitti. “Çabuk koş hanım” diye bağırınca okuduğum gazeteyi bırakıp odaya koştum.
Bebek, uyanmış ve yatağın ucuna kadar gelmiş. Babasını görünce de gülmeye başlamış. Ve o an beyime sarılıp “Allah’ım sana çok şükür, koruyan, gözeten ve hissettiren Sensin. Çok şükür Rabbim” diye ağlamaya başladım. Beyimin hissetmesi sonucu büyük bir kazadan kıl payı kurtulduk.
Ne diyor şair; “Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur…” Erkekler ağlamaz, erkekler hissetmez hepsi safsata, Rabbim isterse öyle ağlar ve öyle hissederler ki… Bu erkek ister Başbakan olsun, ister 45’in de bir baba… Hiç fark etmez! Sadece inanan ve seven bir gönlü olsun…
Hissedebilen ve ağlayabilenlere ne mutlu! Selam ve dua ile… Hoşça bakın zatınıza.
mineizgi@mynet.com
24 Yorum Yorum Yaz