Bahar Sofralarına Merhaba Diyebilmek
- 27-03-2012
- KATEGORİ Nurdan Damla
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Yeni bir bahardayız Aziz Dostlar!
Yeni bir başlangıçtayız... Şu aralar her birimiz ömrümüzün bilmem kaçıncı baharını sürüyoruz. Nerdeyiz ne yaparız Rabbimiz bilir ama bize düşen şu müjdeli sofraları hakkıyla karşılamak. Çiçeği, kelimeyi ve müjdeyi keşfedebilmekle mükellefiz. Bu güzel bahar sahifelerini ruhlarımıza ve yuvalarımıza taşımak durumdayız.
Geçenlerde bir arkadaş ziyaretinde duyduğum sözler çok ibretliydi. Kadıncağız bezgin ve bıkkın bir haldeydi:
“ Evimi kasavet bastı. Kendimi sokağa atıyorum.” Şaşırmıştım. Bu sözleri söyleyen hanımın gül gibi çocukları, beyefendi bir eşi ve düzgün bir evliliği vardı. Fakat ne olmuşsa olmuş tezgah tersine dönmüştü. Olayı bilmediğim için:
“ Neden baharı evi değil de ayazı dışarı taşıyorsunuz, dedim gülümsedi:
“ Bu mümkün değil, dedi. Öylesine hınzır bir kocam var ki bahardan ne anlar, incelikten ne anlar.”
Bir dokun bin ah işit modundaydık. Ortamın samimiyetinden baz alarak içini bir güzel döktü:
“ Herkesin evi var, arabası var. İnsanlar güzel yerlere gidip geziyorlar. Tatillerde gülüp eğleniyorlar. Ben de kocamdan düzgün bir araba istedim. Çünkü ihtiyaçtı. Adam çok istediğimi görünce beni sevindirmek için gitti sıfır bir araba aldı. Ancak krediyle almıştı. Şimdi her ay başında bizim evde kavga kıyamet kopuyor. Eski huzurumuz gitti. Korkunç bir haldeyiz,” dedi.
Kadıncağız hem ağlıyor hem anlatıyordu:
“ Kocam bunalıma girdi. Gülmüyor, yemiyor, içmiyor. Sürekli kara kara düşünüyor. Ben bu borcu nasıl öderim . Sizin anlayacağınız hem borç batağı hem de huzursuzluk çukurundayız. Evimizde ne tat kaldı ne huzur. Ne yapacağım nereye gideceğim bilemiyorum."dedi.
Üzücü bir durumdu. Ailenin eski huzur ve neşesinin geri gelmesi için duadan başka yapacak bir şeyimiz yok.
Şu an yuvaların çoğunda buna benze sıkıntılar var. Tüketim çılgınlığıyla kaptırdığımız cebimiz, cüzdanımız, huzurumuz ve ahengimiz bozulmuş durumda. Lüks evler, lüks arabalar, lüks kıyafetler, lüks yaşantı ve lüks, lüks, lüks yarışı. Değer mi dostlar? Geçici bir tatmin uğruna onca sıkıntı ve gözyaşı da neyin nesi? Biz niye böyle olduk dostlar ? Az bir rızıkla yetinen peygamberin ümmeti değil miydik? Ümmetin doymak bilmeyen hırs, heves ve ihtirasları karşısında nefislerimiz tehlikede. Şu an kaç yuva bu beladan yıkıldı.Evlerde deprem var dostlar. Huzur çekip başını gitmiş. Tüketim ve lüks handikapının azgın dişlilerine kaptırmadan yaşayanlarımız var mı? Oysa az bulup azla yetinen, çok bulduğunda da azı bulamayanlarla paylaşan bir rehberin ümmeti olma bahtiyarlığındaydık. Şanlı şerefli bir ömür, hayırlı ve huzurlu bir hayat sürmek varken Rabbin konuk ettiği sofraları, güzellikleri, baharı, çocuğu, sevgiyi paylaşmak varken maddesel tutsaklığın çarkları arasında yitip gitmişiz.
Varsın birkaç eksiğimiz olsun ne çıkar. Üstat Bediüzzaman “hacat-ı gayruı zaruriye zaruri hükmüne gelmiş diyor. “ her neki elde yoktur o büyük ihtiyaçtır, diyor. elde olmayan ve başkasında gördüğümüz her şey nefsin arzuladığıdır. Bu arzular bu dünyaya sığmıyor. Şeytanın ve nefsin tazyikiyle ihtiyaç olmayan bir şeyi ihtiyaç gibi görmek ve o uğurda hayatı heder etmek de neyin nesi? “İktisâd eden, maîşetçe âile belâsını çekmez” meâlindeki hadîs-i şerîfinin sırrıyla, iktisâd eden, maîşetçe âile zahmet ve meşakkatini, çok çekmez.”
Aziz Dostlar!
Şu an bahar. Şu günler yeryüzün en seçkin dirilişlerine şehit olma günleridir. Onu tahmid, onu tespih onu tefekkür etme sofralarıdır. Böylesine özel zamanlarda materyalist çukurlara atlayıp kör kuyularda heder olmadan toparlanalım inşallah.
Şimdi o kardeşimiz derin bir kuyuda perişan. Onun o kuyulardan çıkması ve borç batağından kurtulması için gelin hep beraber dua edelim. Ta ki hayatın neşeli güzelliklerine kavuşsunlar...
Yeni bir başlangıçtayız... Şu aralar her birimiz ömrümüzün bilmem kaçıncı baharını sürüyoruz. Nerdeyiz ne yaparız Rabbimiz bilir ama bize düşen şu müjdeli sofraları hakkıyla karşılamak. Çiçeği, kelimeyi ve müjdeyi keşfedebilmekle mükellefiz. Bu güzel bahar sahifelerini ruhlarımıza ve yuvalarımıza taşımak durumdayız.
Geçenlerde bir arkadaş ziyaretinde duyduğum sözler çok ibretliydi. Kadıncağız bezgin ve bıkkın bir haldeydi:
“ Evimi kasavet bastı. Kendimi sokağa atıyorum.” Şaşırmıştım. Bu sözleri söyleyen hanımın gül gibi çocukları, beyefendi bir eşi ve düzgün bir evliliği vardı. Fakat ne olmuşsa olmuş tezgah tersine dönmüştü. Olayı bilmediğim için:
“ Neden baharı evi değil de ayazı dışarı taşıyorsunuz, dedim gülümsedi:
“ Bu mümkün değil, dedi. Öylesine hınzır bir kocam var ki bahardan ne anlar, incelikten ne anlar.”
Bir dokun bin ah işit modundaydık. Ortamın samimiyetinden baz alarak içini bir güzel döktü:
“ Herkesin evi var, arabası var. İnsanlar güzel yerlere gidip geziyorlar. Tatillerde gülüp eğleniyorlar. Ben de kocamdan düzgün bir araba istedim. Çünkü ihtiyaçtı. Adam çok istediğimi görünce beni sevindirmek için gitti sıfır bir araba aldı. Ancak krediyle almıştı. Şimdi her ay başında bizim evde kavga kıyamet kopuyor. Eski huzurumuz gitti. Korkunç bir haldeyiz,” dedi.
Kadıncağız hem ağlıyor hem anlatıyordu:
“ Kocam bunalıma girdi. Gülmüyor, yemiyor, içmiyor. Sürekli kara kara düşünüyor. Ben bu borcu nasıl öderim . Sizin anlayacağınız hem borç batağı hem de huzursuzluk çukurundayız. Evimizde ne tat kaldı ne huzur. Ne yapacağım nereye gideceğim bilemiyorum."dedi.
Üzücü bir durumdu. Ailenin eski huzur ve neşesinin geri gelmesi için duadan başka yapacak bir şeyimiz yok.
Şu an yuvaların çoğunda buna benze sıkıntılar var. Tüketim çılgınlığıyla kaptırdığımız cebimiz, cüzdanımız, huzurumuz ve ahengimiz bozulmuş durumda. Lüks evler, lüks arabalar, lüks kıyafetler, lüks yaşantı ve lüks, lüks, lüks yarışı. Değer mi dostlar? Geçici bir tatmin uğruna onca sıkıntı ve gözyaşı da neyin nesi? Biz niye böyle olduk dostlar ? Az bir rızıkla yetinen peygamberin ümmeti değil miydik? Ümmetin doymak bilmeyen hırs, heves ve ihtirasları karşısında nefislerimiz tehlikede. Şu an kaç yuva bu beladan yıkıldı.Evlerde deprem var dostlar. Huzur çekip başını gitmiş. Tüketim ve lüks handikapının azgın dişlilerine kaptırmadan yaşayanlarımız var mı? Oysa az bulup azla yetinen, çok bulduğunda da azı bulamayanlarla paylaşan bir rehberin ümmeti olma bahtiyarlığındaydık. Şanlı şerefli bir ömür, hayırlı ve huzurlu bir hayat sürmek varken Rabbin konuk ettiği sofraları, güzellikleri, baharı, çocuğu, sevgiyi paylaşmak varken maddesel tutsaklığın çarkları arasında yitip gitmişiz.
Varsın birkaç eksiğimiz olsun ne çıkar. Üstat Bediüzzaman “hacat-ı gayruı zaruriye zaruri hükmüne gelmiş diyor. “ her neki elde yoktur o büyük ihtiyaçtır, diyor. elde olmayan ve başkasında gördüğümüz her şey nefsin arzuladığıdır. Bu arzular bu dünyaya sığmıyor. Şeytanın ve nefsin tazyikiyle ihtiyaç olmayan bir şeyi ihtiyaç gibi görmek ve o uğurda hayatı heder etmek de neyin nesi? “İktisâd eden, maîşetçe âile belâsını çekmez” meâlindeki hadîs-i şerîfinin sırrıyla, iktisâd eden, maîşetçe âile zahmet ve meşakkatini, çok çekmez.”
Aziz Dostlar!
Şu an bahar. Şu günler yeryüzün en seçkin dirilişlerine şehit olma günleridir. Onu tahmid, onu tespih onu tefekkür etme sofralarıdır. Böylesine özel zamanlarda materyalist çukurlara atlayıp kör kuyularda heder olmadan toparlanalım inşallah.
Şimdi o kardeşimiz derin bir kuyuda perişan. Onun o kuyulardan çıkması ve borç batağından kurtulması için gelin hep beraber dua edelim. Ta ki hayatın neşeli güzelliklerine kavuşsunlar...
8 Yorum Yorum Yaz