Çİft Ressamlı Şaheser Çocuklarımız (1)
- 16-01-2012
- KATEGORİ Nurdan Damla
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Hoş bir ortamda sevgiyle perçinliyoruz kalplerimizi. O güne dek merhabalarla sürdürdüğümüz dostluğumuz çiçeğe duruyor. Ev sahibinin yüreği kadar sıcak ve lezzetli çaylarımızı yudumlarken güzel dostlarımızın yürek akisleriyle hemhaliz. Her biri ilgi, bilgi ve sevgi dolular. Farklı tarz ve bakış açılarıyla bir ardayız. İnsani zenginliğimizin renkleriyle doluyuz. Toplum olarak yaşadığımız bir dolu problem mevzumuz oluyor. Uzlaşımcı bir yaklaşımla konulara parmak basıyoruz. Bakış açılarımızın buluştuğu ortak çizgide ise farklı perspektifler yakalıyoruz.
Yeni neslin önü alınamaz burhanları dökülüveriyor ortaya. Çocuk yetiştirmenin olağanüstü zorlukları. ..Annelerin sırtında bir kambur gibi taşıdığı ağır yükümlülük. ..Toplum bireylerinin nemelazımcı yaklaşımları karşısında günden güne eriyip giden değer yargılarımız.... Bu ve bunun gibi daha bir sürü açmaz içinde yitip giden feryatlar, sohbet konumuz. Her an tükenişte olan sevgiyi, aşkı , paylaşımı ele alıyoruz. Sosyal hayatın getirdiği rutin problemlerin ardında gizli kalan gerçekler dökülüveriyor ortaya. Aslında karanlığa küfretmek değil niyetimiz. Bir kıvılcım bulabilmek, bir mum yakabilmek, yitip giden değerleri yerine koyabilmek çabasıyla dolu zihinlerimiz. Körpecik dimağların farklı güçler tarafından bombardımana tutuluşu karşısında fert, aile, toplum, bazında yapılması gerekenler dökülüyor ortaya bir bir.
Söz dönüp dolaşıp çocuk yetiştirmede ebeveynin tek taraflı tutumuna geliyor. Bu ortak paydada karşımıza kocaman bir boşluk çıkıyor. Ekmek parası kaygısıyla bir kenara çekilip, bütün yükü annenin üstüne bırakan babaların sayısının yadsınamaz olduğunu dile getiriyoruz.
Çocuğun yetişmesinde genel bir kaide olarak babalar hep geri planda kalıyor. Bu konuda model ebeveynlerin sayısının azlığı çıkıyor ortaya. Nedense çocuk yetiştirmek söz konusu olunca akla ilk gelen anneler oluyor. "Çocuğun yetişmesinde annenin önemi çok büyüktür" , deriz. "Kadın toplumun bel kemiğidir", deriz. "Gelecek neslin hamuru onların ellerinde şekilleniyor", deriz. Her ne sebeptense bu hamurun yoğrulmasında babaların ne kadar önemli olduğu hiç ama hiç akla gelmez. Bu toplumsal statüde anne hep göz önünde, babalar ise geri planda yerini alır. Bu ilginç tavrımızdandır ki :
" Cennet annelerin ayağı altındadır, babaların değil , Çocuğu yetiştirmekte elbet onların görevidir," diyen babalarla karşılaşıyoruz. Bu tarz yaklaşımlarla yavrular sevgisiz ve de ilgisiz kalıyorlar. İstenen sonuç alınmayınca da sürekli suçlanarak ve azarlanarak büyüyorlar. Bu eğitim ve terbiye sürecinde genellikle yavruyu hep geriden izleyen babalar, annenin zayıf omuzlarına yavruyu yüklüyor. Annenin narin omuzları buna dayanamıyor. Yenik düşünce de onu kendi haline bırakıyor. Ondan sonra da ahlar vahlar bunalımlar alıp başını gidiyor. Nerede yanlış yaptımlarla bitiyor filmin sonu. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim, saçlarımı bu uğurda ağarttım, teraneleri sürüp gidiyor.
***
Okul öncesi öğretmeni olmak isteyen oğluma soruyorum:
- Oğlum neden bu meslekte bu kadar ısrarlısın!
- Anneciği, toplumun derin yaraları var. Parçalanmış aileler çok. Çocuğu genelde ya anne ya da anneanneler büyütüyor . Evde kadınla muhatap, okulda ilk öğretmeni yine kadın oluyor. Hal böyle olunca da çocuk bir erkek varlığına içgüdüsel olarak ihtiyaç hissediyor. Baba istiyor karşı cinsten birilerini görmek istiyor. Ben onların baba ihtiyaçlarını bir nebze gidermeye çalışacağım. dedi.
Israrlarımıza rağmen oğlum tercihini yaptı. Gitti, okudu, geldi ve göreve başladı. Şimdilerde okulda en çok tercih edilen ve çocukların en çok sevdiği okul öncesi öğretmeni olarak görev yapıyor. İnşallah görevini sonun akadar başarıyla devam ettirir.
Oğlum o genç bakış açısıyla durumu çok önceden tesbit etmiş ve kendince yangına su taşımak istemişti. Şimdi onun ne kadar isabetli bir kara aldığının farkındayım.
Toplum olarak her kesimden insanla bu işe çare aramak durumundayız.
Yoksa bu dert bitmez, bu çare tükenmez. Karanlığa küfretmek çare değil. Bir mum, bir kandil olabilmek en doğrusu. O kandilleri karınca kaderince yakanlardan oluruz inşallah.
Yeni neslin önü alınamaz burhanları dökülüveriyor ortaya. Çocuk yetiştirmenin olağanüstü zorlukları. ..Annelerin sırtında bir kambur gibi taşıdığı ağır yükümlülük. ..Toplum bireylerinin nemelazımcı yaklaşımları karşısında günden güne eriyip giden değer yargılarımız.... Bu ve bunun gibi daha bir sürü açmaz içinde yitip giden feryatlar, sohbet konumuz. Her an tükenişte olan sevgiyi, aşkı , paylaşımı ele alıyoruz. Sosyal hayatın getirdiği rutin problemlerin ardında gizli kalan gerçekler dökülüveriyor ortaya. Aslında karanlığa küfretmek değil niyetimiz. Bir kıvılcım bulabilmek, bir mum yakabilmek, yitip giden değerleri yerine koyabilmek çabasıyla dolu zihinlerimiz. Körpecik dimağların farklı güçler tarafından bombardımana tutuluşu karşısında fert, aile, toplum, bazında yapılması gerekenler dökülüyor ortaya bir bir.
Söz dönüp dolaşıp çocuk yetiştirmede ebeveynin tek taraflı tutumuna geliyor. Bu ortak paydada karşımıza kocaman bir boşluk çıkıyor. Ekmek parası kaygısıyla bir kenara çekilip, bütün yükü annenin üstüne bırakan babaların sayısının yadsınamaz olduğunu dile getiriyoruz.
Çocuğun yetişmesinde genel bir kaide olarak babalar hep geri planda kalıyor. Bu konuda model ebeveynlerin sayısının azlığı çıkıyor ortaya. Nedense çocuk yetiştirmek söz konusu olunca akla ilk gelen anneler oluyor. "Çocuğun yetişmesinde annenin önemi çok büyüktür" , deriz. "Kadın toplumun bel kemiğidir", deriz. "Gelecek neslin hamuru onların ellerinde şekilleniyor", deriz. Her ne sebeptense bu hamurun yoğrulmasında babaların ne kadar önemli olduğu hiç ama hiç akla gelmez. Bu toplumsal statüde anne hep göz önünde, babalar ise geri planda yerini alır. Bu ilginç tavrımızdandır ki :
" Cennet annelerin ayağı altındadır, babaların değil , Çocuğu yetiştirmekte elbet onların görevidir," diyen babalarla karşılaşıyoruz. Bu tarz yaklaşımlarla yavrular sevgisiz ve de ilgisiz kalıyorlar. İstenen sonuç alınmayınca da sürekli suçlanarak ve azarlanarak büyüyorlar. Bu eğitim ve terbiye sürecinde genellikle yavruyu hep geriden izleyen babalar, annenin zayıf omuzlarına yavruyu yüklüyor. Annenin narin omuzları buna dayanamıyor. Yenik düşünce de onu kendi haline bırakıyor. Ondan sonra da ahlar vahlar bunalımlar alıp başını gidiyor. Nerede yanlış yaptımlarla bitiyor filmin sonu. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim, saçlarımı bu uğurda ağarttım, teraneleri sürüp gidiyor.
***
Okul öncesi öğretmeni olmak isteyen oğluma soruyorum:
- Oğlum neden bu meslekte bu kadar ısrarlısın!
- Anneciği, toplumun derin yaraları var. Parçalanmış aileler çok. Çocuğu genelde ya anne ya da anneanneler büyütüyor . Evde kadınla muhatap, okulda ilk öğretmeni yine kadın oluyor. Hal böyle olunca da çocuk bir erkek varlığına içgüdüsel olarak ihtiyaç hissediyor. Baba istiyor karşı cinsten birilerini görmek istiyor. Ben onların baba ihtiyaçlarını bir nebze gidermeye çalışacağım. dedi.
Israrlarımıza rağmen oğlum tercihini yaptı. Gitti, okudu, geldi ve göreve başladı. Şimdilerde okulda en çok tercih edilen ve çocukların en çok sevdiği okul öncesi öğretmeni olarak görev yapıyor. İnşallah görevini sonun akadar başarıyla devam ettirir.
Oğlum o genç bakış açısıyla durumu çok önceden tesbit etmiş ve kendince yangına su taşımak istemişti. Şimdi onun ne kadar isabetli bir kara aldığının farkındayım.
Toplum olarak her kesimden insanla bu işe çare aramak durumundayız.
Yoksa bu dert bitmez, bu çare tükenmez. Karanlığa küfretmek çare değil. Bir mum, bir kandil olabilmek en doğrusu. O kandilleri karınca kaderince yakanlardan oluruz inşallah.
0 Yorum Yorum Yaz