Nar Tanesi
- 21-12-2012
- KATEGORİ Nurdan Damla
- YAZAR Sema Maraşlı
Elbet nar tanesiydin, elbet gül goncası, elbet altın toptun sen. En sâfiyane, en samimâne, en temiz duygularla dürmemmiş miydi Yaradan? Vermemiş miydi ellerimizin önüne emanet diye. Emanetim, elmaslardan değerli içi boş, bomboş,, candan canım. Ne koyarsam onu gösteren doğru göstergem, hassas ibrem.
Rabbin emaneti olan her yavru öz yavru kadar sevilip, öpüp, koklanmadı mı hiç mânâ değeri bilinir miydi?
Boşuna denmemişti nar tanesi diye. Kışır değil lübdün sen. Kabuk değil, taneydin elbet. Çocuğum, masumum. En güzel, en özel hediyem. Bir uzun seferin bir çetin teklifin üçüncü duraktan yolcusu. O uzun sefer içinde hangi tarafı sülûk edeceğim belli olmayan masumum.
Her verileni emen sessiz süngerim. Her olayı en gizli disketlere kaydeden boş teibim. Güzele iyiye temize meftun güvercinim. Cennet kokan, cennet tadında tayyibim. O terü taze hafızan, lekesiz patiska müsüllü bembeyaz, tertemiz.
Elbet iman gergefinde, marifet sırlarıdır ona işlenecek olan. Lekesizim, en kutsal, en ulvî sırlarla sarılı etten gülüm. Seni pörsütmesin küfür yelleri. Küçücük insanım, minyatürüm. En temiz, en sade, en el değmemiş türüm. Ebedî güzelin nakışlarını ışıl ışıl yansıtan ezel güzelim. Körpeciğim, tazeciğim.
O tertemiz düşüncelerini nasıl korusam kara basanlardan, kör kâbuslardan...Kararmasa düşlerin, hırpalanmasa dimağın, o çirkin zehirlilerden. Nasıl uzak tutsam seni. Hani onlardan bir tanesi olan şu her evin başköşesinde birer ikişer göz kırpıp duran, dehşet kutusu, kara perdeden.
O ak berrak dimağın bulunmasa da menhiyattan seni ben, gergef gergef işlesem iman simiyle. Kör kızıl sicimler bağlamasın fikirlerini. Sana hep kavl-i leyyinle, şefkat güneşimin en sıcak şualarıyla gelsem. Ne için burada olduğunu, ne için yiyip, ne için içtiğini, ne için yaşadığını ve ne için büyüdüğünü anlatsam bir bir.
Hani diyorum ki ellerim, bedenim, yüreğim gibi her zerrem büyüse de kocaman olsa. Kapatsam, saklasam senden her çirkini, her dehşeti, her günahı. Görme diye, duyma diye, yaşama diye vahşeti ve dehşeti. Masumum, günahsızım. En derin, en ince ama sımsıcaksızım. Seni bu temizlikte tutmak, öyle büyütmek için neler yapayım?
Dileneyim diyorum, marifet ilmini satır satır. Ve dolanayım ve boşalayım ufkuna nur nur. Varsın beyin yıkıyor desin işine gelmeyenler. Yıkanacaksın elbet, yıkanacaksın ki son asır fitnesinden arınıp, durulanasın. İslâm bağının has bülbülü olup öteceksin şakır şakır. İman şurubuyla duracaksın meyveye domur domur.
Sen büyüktün, hem pek büyüktün küçüğüm. Sen küçültülmüş kâinatım, sen minyatür âlemin. Ben senin ilk öğretmenin, ilk gösterenin iyiyi kötüyü her ne varsa. Ben anan olarak bırakır mıydım seni yaban ellere. Sor hep bana sor, benden öğren her ne varsa zihninde.
Öğrencim, yavrum, açım, susuzum, günahsızım, yavrum. Fani şişeler aldatmasın baki elmaslar bedenini. Ruhlar âleminden, rahm-ı maderden, çocukluk durağına gelmiş ebed yolcum, cennet sevdalım. Sen merak etme sabret. Gayret ve dua et. Göreceksin ki biz anaların ak saçları ak süpürgeler gibi temizleyecek yolunu muzahfarattan. Ebed tacım, ebedî saadetin uğruna nice sevdalı gibi bizde her şeyimizi feda eyledik.
Ne cennet sevdası, ne cehennem korkusudur bizi sevk eden. Yalnızca bir ilâhî rızaya nail olmak sevdasıdır sevk eden. Yalnızca ilâhî rızaya nail olmak sevdasıdır iliklerimizi kavuran. Cemiyetin selâmeti uğruna bağrı paramparça olanlar yolları açmışlar zaten. Bize düşen ise ilerlemek ilelebet...
Rabbin emaneti olan her yavru öz yavru kadar sevilip, öpüp, koklanmadı mı hiç mânâ değeri bilinir miydi?
Boşuna denmemişti nar tanesi diye. Kışır değil lübdün sen. Kabuk değil, taneydin elbet. Çocuğum, masumum. En güzel, en özel hediyem. Bir uzun seferin bir çetin teklifin üçüncü duraktan yolcusu. O uzun sefer içinde hangi tarafı sülûk edeceğim belli olmayan masumum.
Her verileni emen sessiz süngerim. Her olayı en gizli disketlere kaydeden boş teibim. Güzele iyiye temize meftun güvercinim. Cennet kokan, cennet tadında tayyibim. O terü taze hafızan, lekesiz patiska müsüllü bembeyaz, tertemiz.
Elbet iman gergefinde, marifet sırlarıdır ona işlenecek olan. Lekesizim, en kutsal, en ulvî sırlarla sarılı etten gülüm. Seni pörsütmesin küfür yelleri. Küçücük insanım, minyatürüm. En temiz, en sade, en el değmemiş türüm. Ebedî güzelin nakışlarını ışıl ışıl yansıtan ezel güzelim. Körpeciğim, tazeciğim.
O tertemiz düşüncelerini nasıl korusam kara basanlardan, kör kâbuslardan...Kararmasa düşlerin, hırpalanmasa dimağın, o çirkin zehirlilerden. Nasıl uzak tutsam seni. Hani onlardan bir tanesi olan şu her evin başköşesinde birer ikişer göz kırpıp duran, dehşet kutusu, kara perdeden.
O ak berrak dimağın bulunmasa da menhiyattan seni ben, gergef gergef işlesem iman simiyle. Kör kızıl sicimler bağlamasın fikirlerini. Sana hep kavl-i leyyinle, şefkat güneşimin en sıcak şualarıyla gelsem. Ne için burada olduğunu, ne için yiyip, ne için içtiğini, ne için yaşadığını ve ne için büyüdüğünü anlatsam bir bir.
Hani diyorum ki ellerim, bedenim, yüreğim gibi her zerrem büyüse de kocaman olsa. Kapatsam, saklasam senden her çirkini, her dehşeti, her günahı. Görme diye, duyma diye, yaşama diye vahşeti ve dehşeti. Masumum, günahsızım. En derin, en ince ama sımsıcaksızım. Seni bu temizlikte tutmak, öyle büyütmek için neler yapayım?
Dileneyim diyorum, marifet ilmini satır satır. Ve dolanayım ve boşalayım ufkuna nur nur. Varsın beyin yıkıyor desin işine gelmeyenler. Yıkanacaksın elbet, yıkanacaksın ki son asır fitnesinden arınıp, durulanasın. İslâm bağının has bülbülü olup öteceksin şakır şakır. İman şurubuyla duracaksın meyveye domur domur.
Sen büyüktün, hem pek büyüktün küçüğüm. Sen küçültülmüş kâinatım, sen minyatür âlemin. Ben senin ilk öğretmenin, ilk gösterenin iyiyi kötüyü her ne varsa. Ben anan olarak bırakır mıydım seni yaban ellere. Sor hep bana sor, benden öğren her ne varsa zihninde.
Öğrencim, yavrum, açım, susuzum, günahsızım, yavrum. Fani şişeler aldatmasın baki elmaslar bedenini. Ruhlar âleminden, rahm-ı maderden, çocukluk durağına gelmiş ebed yolcum, cennet sevdalım. Sen merak etme sabret. Gayret ve dua et. Göreceksin ki biz anaların ak saçları ak süpürgeler gibi temizleyecek yolunu muzahfarattan. Ebed tacım, ebedî saadetin uğruna nice sevdalı gibi bizde her şeyimizi feda eyledik.
Ne cennet sevdası, ne cehennem korkusudur bizi sevk eden. Yalnızca bir ilâhî rızaya nail olmak sevdasıdır sevk eden. Yalnızca ilâhî rızaya nail olmak sevdasıdır iliklerimizi kavuran. Cemiyetin selâmeti uğruna bağrı paramparça olanlar yolları açmışlar zaten. Bize düşen ise ilerlemek ilelebet...
1 Yorum Yorum Yaz