Köprüden Önce Son Çıkış

mine-izgi111Bin şeyi bilmektense bir şeyi yapmak daha evladır. Biz o kadar çok şey biliyoruz, fakat kaçta kaçını yapıyoruz acaba? Ramazanla da alakalı bir çok bilgimiz var. Bin aydan daha hayırlı, oruç tutmanın faziletleri, teravih namazı kılmanın sevabı, sahura kalkmanın adabı... Daha neler neler...

Ramazan ayını kadınların daha bir dikkatli geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bizlerin Cennete girişe adaylığımız hadisi şeriflerle sabit. Ne diyor Peygamber Efendimiz(sav): “Kim üç kız çocuğunu hayırlı bir şekilde yetiştirirse Cennetle müjdelenmiştir.” Bu, iki kız hatta bir kız çocuğu olanlar içinde geçerli. Eğer kızlarımızı hayırlı bir şekilde yetiştirebilirsek, cennetle müjdeleniyoruz, yani cennete adayız. Bu durumda adaylığın kalkması, asaletin onaylanması için Ramazan ayı çok büyük bir fırsat.

Kız çocuğu sahibi anne baba için, kız evlat cennetin kapısıdır.

Erkekle evlenen kadın, eşinin tamamlayıcısı olarak eşinin cennetidir.

Kadın, anne olduğunda cennet ayaklarının altındadır.

Kadının bu kadar cennete adaylığı varken, hala asaletini onaylatmaması, ne acı bir durumdur. Çünkü yaş sınırı yok, diploma şartı yok. Sadece bin aydan daha hayırlı bir geceyi içinde barındıran ve insanlığın kullanma klavuzu Kur’an-ı Kerim’in indiği Ramazan ayını ona yakışır bir şekilde geçirmesi yeterli. Asaletin onayı için işte büyük fırsatın son günleri...

Cennete aday kadın, cennetin içinde olmak istiyorsa, Ramazan gibi büyük bir fırsatı kaçırrmamalı... Bir daha ulaşırmıyız Ramazana, ulaştığımızda sağlığımız elverir mi, telaşına düşmemek için anı değerlendirip, fırsat kaçmadan yakalamak gerekir. Son pişmanlığın fayda vermediği birçok kez tecrübe edilmiştir zaten, söylemeye gerek yok. Ne yapalım peki?...

 

Kalıplaşmış dünyamıza Ramazanı da kalıplaştırarak almayalım. Misafir iftarları, bol börekli sahurlar, jet hızında kılınan teravihler, diyerek Ramazanın özünü kaçırmayalım. Ramazan ayını bunları yaparsak ihya etmiş oluruz saflığına da düşmeyelim.

 

Fani zevk ve lezzetleri terk etmenin bedeli olarak, ebedi zevk ve lezzetlere talip olmak varken, geçici anlık arzuların yerine cennet ve cemalullah varken, Cennetin teminatı Ramazan ayı boşa geçirilebilir mi? Cennet adaylığımız onaylanacakken, Ramazanı ıskalamak doğru mu? Hiç değilse şu son günleri “zararın neresinden dönülse kardır” diyerek güzel ve faydalı geçirmek için hemen kolları sıvayalım. Nefsin istek ve arzularına “hayır” deme alışkanlığı kazandıran Ramazan ayında bu alışkanlığı öyle bir yerleştirelim ki, 11 ay aynı davranışımız devam edebilsin. Böylece hayatımız Ramazan gibi yaşanırsa, ahiretimiz de elbette cennetle müjdelenmiş olacak ve bayramımız olacaktır.

Yolu görmeyen körün, yolun sonundaki çukurdan düşmesi kaçınılmazdır, bizler de çukuru görmeyen körün hissiyatıyla hareket etmeyip, gözümüzü dört açalım ve başımıza gelecekleri haber veren ve Ramazan ayında inerek dünyayı aydınlatan Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinde yolumuzu doğrultalım. Körelen hasletlerimizi açalım. Empati yeteneğinimizi kaybettik, vicdanımızın sesini duyamaz olduk... O zaman Ramazanı iyi idrak edelim ki, bu güzel hasletlerimizi yeniden kazanabilelim.

Empati yapamıyorum diyenler oruç tutsun. Çünkü Ramazan empati ayıdır, bizim literatürümüzde ise diyergamlık... Hissiyatları harekete geçirme, dik başlılıktan dik duruşluluğa geçiçin adıdır. Acziyeti kavrayıp, teslim olma bilincini kuşanma zamandır.

Oruç, vicdanın sesini açar. Vicdanının sesini duyanlar, Cennetle müjdelendiklerini de duyacaklardır. Kimbilir vicdanının sesi körelenler, bu sesi duymamak için oruç tutmuyor olabilirler? Ne acı ki zararlı çıktıklarını ergeç anlayacaklar, hem de dönüşü olmayan makamda..

Perhiz yapanlar alınmasın ama onlar üzerinden bir örnek vereceğim. Mideniz rahatsız ya da şekeriniz, kollestrolünüz var ve herşeyi yiyemiyorsunuz, canınız istiyor ama sağlığınız için onları kendinize men ediyorsunuz. İşte aynen bunu gibi Ramazanda da, nasıl sofranın başında oturuyoruz ama ezan okunmadan hiçbir şeye çok acıkmış olmamıza, canımız çok çekmesine rağmen dokunmuyorsak, azap endişesiyle kötülüklere de perhiz yapmamız gerekir. Razık endişesiyle gece gündüz demeden didinen bedenimizin ruhunu ihmal etmeyelim ve ruhumuzun gıdası olan amellerimize dikkat edelim. Ramazan ayında bu perhize madde ve manevi olarak kendimizi alıştırdıysak ne mutlu bize, geri kalan 11 ayda buna uymakta zorlanmayız. Yok Ramazanı sadece eğlence ayı olarak görüp değerlendirdiysek vay halimize... Bedenimizi soğuktan sıcaktan muhafaza etmek için ömrümüzü tüketirken, kötülüklerden sakınmayıp ruhumuzu yıpratıyorsak, boşa kürek çekiyoruz demektir.

Dünya, uyuyan kimsenin rüyası gibidir. Dün lezzetini tattığımız şeyler bugün kayboluyorsa rüya değilde nedir? Allah’tan habersiz, ibadette uykulu, dünya zevkinde uykusuz olmak ne acı bir durumdur. İşte Ramazan uykudan uyanma vakti, kendimizden, Rabbimizden haberdar olma vaktidir. Bu güzel ve kıymetli vakitlerin son günlerini hiç değilse, gerçekleşmeyecek bir rüya için harcamayalım, uykuya dalmayalım.

Dünya köprüdür. Ondan, üzerinden geçmek ve vuslata ermek için faydalanmalıyız. Yok eğer köprüyü tamirle vakit geçirirsek, karşıya selametle ulaşmamız zor olur. Bu dünya köprüsünde şöyle bir levhayı göz ardı etmeyelim. “RAMAZAN YÖNÜ, KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ.” Bu yönü kaçırdın mı, ana yola çıkmak için çok zorlanırsın. O zaman dünyada yönümüzü bulmamıza yardımcı olan levhaları iyi okumamız gerekir. O levhalardan biri Ramazan ayıdır ki, geldi gidiyor. Ama geç değil...

 

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun...” (Bakara-185)

Ramazan-ı Şerifi hakkıyla idrak edenlerden olmamız duasıyla, herşey gönlünüzce olsun, gönlünüz iman ve huzurla dolsu

www.twitter.com/mineizgi44


Bunlar da ilginizi Çekebilir

3 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz