Lüks Hayat
- 05-07-2012
- KATEGORİ Sıtkı Aslanhan
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Bugün insanlar hep pahalı şeylere sahip olmak istiyorlar. Pahalı şeylere sahip olmak istemelerinin arkasında yatan; rahatlık, zevk ve istediğini elde etme duyguları vardır. İnsanlar pahalı şeylere sahip olmayı isteyerek aslında rahatlığı, zevki ve istediğini elde etmeyi istiyorlar.
İnsanlar artık apartmanlarda yaşamak istemiyorlar. Komşularıyla iletişim kurmak istemiyorlar. Başkalarının kendilerini rahatsız etmesinden hoşlanmıyorlar. İnsanlar artık apartmanlardan kaçıyorlar. Komşu; sorun, problem demek. Apartman; genel sıkıntılar, sorunlar demek. İnsanlar ne yazık ki böyle düşünüyorlar.
Bakıyorsunuz insanlar büyük arabalara binerek çevreye aşılmaz kaleler örüyorlar. İnanılmaz duvarlar, duvarların üstünde tel örgüler, kamera sistemleri var. Güvenlik için gerekli ama aslında kendimize yarı kapalı bir cezaevi oluşturduk.Lüks yaşamaya insanlar özendiriliyor. Bu bize empoze ediliyor. Televizyonda zengin ve ünlü insanların hayat tarzları televizyon programlarıyla sürekli insanlara anlatılıyor. Filanca işadamının, filanca ünlü sanatçının evi, yaşam tarzı, 24 saati, gardırobu televizyonda gösteriliyor. İnsanlar merak ediyorlar. Evi gezdiriliyor. Mutfağı, bahçesi, havuzu, gardırobuna bakılıyor. Kaç tane ayakkabısı, takım elbisesi, kıyafeti var gösteriliyor. Zengin insanların hayatı bize sürekli izlettirilerek bizi de o hayatı yaşamaya doğru farkında olmadan yönlendiriliyor. Bunu izleyen herkes bu hayatı istiyor. Ünlü bir sanatçının evini, kıyafetlerini, bir alışverişte binlerce lirayı çok rahat harcadığını gördüğü zaman o da özeniyor. İstekler güzel de sahip olduklarınızla istekleriniz uyuşuyor mu? Uyuşmuyorsa problem var.
Onun için kendimize gelelim. Bize bu diretilen yaşam tarzını benimsemek zorunda değiliz. Bize zorla uygulattırılmak istenen, genlerimize işletilen bu hayat tarzını, yaşam biçimini kabul etmek, yaşatmak zorunda değiliz. Bizim bir kültürümüz, hayat tarzımız, giyim tarzımız var. Evlerimizin içinin nasıl olacağı, insanların nasıl giyinmesi gerektiği, giyinmedeki kurallar, kaideler çok net, zenginsek, çok paramız varsa nasıl bir hayat yaşamamız gerektiği örnekleriyle karşımızda duruyor. Benim zengin iş adamımın örneği; bir Amerikalı, ya da Avrupalı iş adamının hayat tarzı değil, olmamalı. Örnek olarak kendine onu almayacak. Benim gencim bugün bir Amerikalının ya da Avrupalının hayat tarzını, yaşam biçimini örnek almayacak, kılığına, kıyafetine bakmayacak, kullandığı cümleleri almayacak.
Onların tek derdi var; bu dünyayı güzel geçirmek. Ama bizim tek derdimiz bu dünya değil ki. Bunu bizim çocuklarımızın da artık içselleştirmeleri, benimsemeleri, kabul etmeleri lazım. Bizim de bu noktada çocuklarımızla ciddi çalışmalar yapmalarımız lazım.
Bizim zamanımızda oyuncaklarımız olmazdı. Çelik çomak, misket, yedi taş, saklambaç oynardık. Mücadeleli oyunlarımız vardı. Mahalleler arası maç yapardık. Hayatı öğrendik. İyi ki de öğrenmişiz, öğretmişler. İyi ki de hiç oyuncağım olmamış; doya doya oynadım. Bugün çocuklarımız atarilerle, bilgisayarın başında sanal oyunlarla hayatlarını geçiriyorlar. Ama unutmayın onlara bunu biz veriyoruz. Bu ortamı onlara biz hazırlıyoruz ve bu bizim işimize geliyor. Elinden tutacaksın; parka, bahçeye, ormanlara, gezilere, yüzmeye, spor etkinliklerine götüreceksiniz. Ama kim uğraşacak odasında otursun. Annesi hamburger, cipsler yapsın. Yesin ve bilgisayarın başından kalkmasın, akşama kadar bilgisayarda oynasın. Odadan çıkmasın anne babasına sorun getirmesin. Bu bizim tercihimiz.
Yine bugün çocuklar odalarını paylaşmıyorlar. Herkes özel oda istiyor. Ve çocuklarımız o hale geldi ki odasını kardeşiyle paylaşmak istemiyor. Aynı evin içerisinde herkesin ayrı bir dünyası oldu. Herkesin ayrı bir bilgisayarı var. Herkes kendilerine özel bilgisayarlar istiyor. Herkesin ayrı odası olunca herkesin ayrı bilgisayarının da olması lazım. Herkesin ayrı televizyonunun da olması lazım. Çünkü herkesin ayrı bir dünyası var.
Bizim bu bireyselliğe ve sanallığa doğru giden dünyada bunlara bir son vermemiz gerekiyor. Çocuklarımızı sanal alemden uzaklaştırmamız lazım. Hayatı öğretelim yavrularımıza en gerçekçiliğiyle. Akşamları hep birlikte oturmalarımız olsun. Gerçek, sanal olmayan, yüz yüze yuvamızda sohbet etmeyi öğretebilelim. Gelin huzuru öğretelim çocuklarımıza. Göreceksiniz her şey daha güzel olacak. Göreceksiniz daha birlik, beraberlik olacak. Eğer gerçek bir yuva, aile ortamı istiyorsanız bunlara dikkat etmelisiniz. Yuva; paylaşıldığı takdirde değer kazanır.
İnsanlar artık apartmanlarda yaşamak istemiyorlar. Komşularıyla iletişim kurmak istemiyorlar. Başkalarının kendilerini rahatsız etmesinden hoşlanmıyorlar. İnsanlar artık apartmanlardan kaçıyorlar. Komşu; sorun, problem demek. Apartman; genel sıkıntılar, sorunlar demek. İnsanlar ne yazık ki böyle düşünüyorlar.
Bakıyorsunuz insanlar büyük arabalara binerek çevreye aşılmaz kaleler örüyorlar. İnanılmaz duvarlar, duvarların üstünde tel örgüler, kamera sistemleri var. Güvenlik için gerekli ama aslında kendimize yarı kapalı bir cezaevi oluşturduk.Lüks yaşamaya insanlar özendiriliyor. Bu bize empoze ediliyor. Televizyonda zengin ve ünlü insanların hayat tarzları televizyon programlarıyla sürekli insanlara anlatılıyor. Filanca işadamının, filanca ünlü sanatçının evi, yaşam tarzı, 24 saati, gardırobu televizyonda gösteriliyor. İnsanlar merak ediyorlar. Evi gezdiriliyor. Mutfağı, bahçesi, havuzu, gardırobuna bakılıyor. Kaç tane ayakkabısı, takım elbisesi, kıyafeti var gösteriliyor. Zengin insanların hayatı bize sürekli izlettirilerek bizi de o hayatı yaşamaya doğru farkında olmadan yönlendiriliyor. Bunu izleyen herkes bu hayatı istiyor. Ünlü bir sanatçının evini, kıyafetlerini, bir alışverişte binlerce lirayı çok rahat harcadığını gördüğü zaman o da özeniyor. İstekler güzel de sahip olduklarınızla istekleriniz uyuşuyor mu? Uyuşmuyorsa problem var.
Onun için kendimize gelelim. Bize bu diretilen yaşam tarzını benimsemek zorunda değiliz. Bize zorla uygulattırılmak istenen, genlerimize işletilen bu hayat tarzını, yaşam biçimini kabul etmek, yaşatmak zorunda değiliz. Bizim bir kültürümüz, hayat tarzımız, giyim tarzımız var. Evlerimizin içinin nasıl olacağı, insanların nasıl giyinmesi gerektiği, giyinmedeki kurallar, kaideler çok net, zenginsek, çok paramız varsa nasıl bir hayat yaşamamız gerektiği örnekleriyle karşımızda duruyor. Benim zengin iş adamımın örneği; bir Amerikalı, ya da Avrupalı iş adamının hayat tarzı değil, olmamalı. Örnek olarak kendine onu almayacak. Benim gencim bugün bir Amerikalının ya da Avrupalının hayat tarzını, yaşam biçimini örnek almayacak, kılığına, kıyafetine bakmayacak, kullandığı cümleleri almayacak.
Onların tek derdi var; bu dünyayı güzel geçirmek. Ama bizim tek derdimiz bu dünya değil ki. Bunu bizim çocuklarımızın da artık içselleştirmeleri, benimsemeleri, kabul etmeleri lazım. Bizim de bu noktada çocuklarımızla ciddi çalışmalar yapmalarımız lazım.
Bizim zamanımızda oyuncaklarımız olmazdı. Çelik çomak, misket, yedi taş, saklambaç oynardık. Mücadeleli oyunlarımız vardı. Mahalleler arası maç yapardık. Hayatı öğrendik. İyi ki de öğrenmişiz, öğretmişler. İyi ki de hiç oyuncağım olmamış; doya doya oynadım. Bugün çocuklarımız atarilerle, bilgisayarın başında sanal oyunlarla hayatlarını geçiriyorlar. Ama unutmayın onlara bunu biz veriyoruz. Bu ortamı onlara biz hazırlıyoruz ve bu bizim işimize geliyor. Elinden tutacaksın; parka, bahçeye, ormanlara, gezilere, yüzmeye, spor etkinliklerine götüreceksiniz. Ama kim uğraşacak odasında otursun. Annesi hamburger, cipsler yapsın. Yesin ve bilgisayarın başından kalkmasın, akşama kadar bilgisayarda oynasın. Odadan çıkmasın anne babasına sorun getirmesin. Bu bizim tercihimiz.
Yine bugün çocuklar odalarını paylaşmıyorlar. Herkes özel oda istiyor. Ve çocuklarımız o hale geldi ki odasını kardeşiyle paylaşmak istemiyor. Aynı evin içerisinde herkesin ayrı bir dünyası oldu. Herkesin ayrı bir bilgisayarı var. Herkes kendilerine özel bilgisayarlar istiyor. Herkesin ayrı odası olunca herkesin ayrı bilgisayarının da olması lazım. Herkesin ayrı televizyonunun da olması lazım. Çünkü herkesin ayrı bir dünyası var.
Bizim bu bireyselliğe ve sanallığa doğru giden dünyada bunlara bir son vermemiz gerekiyor. Çocuklarımızı sanal alemden uzaklaştırmamız lazım. Hayatı öğretelim yavrularımıza en gerçekçiliğiyle. Akşamları hep birlikte oturmalarımız olsun. Gerçek, sanal olmayan, yüz yüze yuvamızda sohbet etmeyi öğretebilelim. Gelin huzuru öğretelim çocuklarımıza. Göreceksiniz her şey daha güzel olacak. Göreceksiniz daha birlik, beraberlik olacak. Eğer gerçek bir yuva, aile ortamı istiyorsanız bunlara dikkat etmelisiniz. Yuva; paylaşıldığı takdirde değer kazanır.
4 Yorum Yorum Yaz