Merhamet, insanlık madeninin en kıymetli cevheridir
- 16-10-2011
- KATEGORİ Sıtkı Aslanhan
- YAZAR Çocuk & Aile
Günümüz coğrafyasında merhametsizleştik. Merhametsizleştirildik. Gündemi takip ettiğimizde bizi şoke eden binlerce örneklerle karşı karşıyayız. Gördüğümüz manzara içler acısı. Birbirini katleden, eşini, çocuğunu öldüren insanlar, cinnet geçirip kayın validesini, kayın pederini öldüren insanlar.
Gürültü yaptı diye komşusunu bıçaklayanlar, basit bir konudan dolayı tartıştığı, eski dost ve arkadaşını öldüren insanlar, okullarda kız arkadaşı için kantinden bıçağı alıp arkadaşına saplayan öğrenciler, içi insan dolu otobüse molotof kokteyli atabilecek kadar hainleşmiş insanlar, gösteri yaparken, dükkânların camlarını indirecek, hatta hırsını alamayarak yerdeki kaldırım taşlarını sökerek fütursuzca çevresine atan vahşileşmiş insanlar, komşusunun camını indiren arabasını yakan, başkasının dükkânını yağmalamaktan haz alan, zevk alan bir insan kitlesi.
Hâlbuki insan olmanın en büyük özelliği değil miydi merhamet? Evliliklerin en temel taşı sevgi ve merhamet değil miydi? Yüce Allah Rum Sûresi 21. âyet-i kerîmesinde “Aranıza sevgiyi ve merhameti koydum.” demiyor mu? İşte bunları göremediğimizde anlıyoruz ki merhamet duygusunu kaybettik.
Merhamet duygusu yoksa problem var. Dert var. Kötülükler var. Merhamet duygusu olmadığında otobüste yaşlıya yer verilmiyor artık...Bunlara alıştık. Eskiden otobüste minibüste bir genç bir yaşlıya yer vermediği zaman, büyüklerimiz: "Allah Allah devir ne kadar değişti." derlerdi.
Eskiden mahallede bir yaşlının elindeki yükü almadığımızda, problemdi. Bir büyüğümüz geldiğinde kalkıp ona yer vermediğimizde, önemli bir sorundu. Saygı da bir kusur ettiğimizde problemdi. Artık bunlar o kadar normalleşti ki… o kadar doğallaştı ki… Genlerimizin içine yerleşti ki normal görmeye başladık.
Merhametsizliğin bir çok nedeni var. Çalıştığı iş yerinde, çalıştığı kurumda, kendisine ekmek veren iş veren kişinin ona sağladığı imkanları, yok sayarak, çalıştığı iş yerinin sandalyesine masasına ve makinesine değer vermeyen bir insan, üretime zarar verebiliyor. Sokağa çıktığında da karşılaştığı yaşlı ve muhtaç kişiyi gözü görmüyor.
Mendil satmak isteyen bir ihtiyaç sahibini de, dertli ve sıkıntılı yaşlı bir kadını da, özürlü bir insanı da görmezden geliyor. Aç bir insanı gördüğünde burnunu kıvırıp çekip gidiyor.
İletişim çağındayız.Hızlı bir hayat yaşıyoruz.Teknoloji sürekli değişiyor. Bizi o hale getirdiler ki...Sürekli yeni şeylere, bir üst modele, sahip olmamız gerekiyor.Cep telefonu alıyoruz.Ertesi gün yeni modeli çıkmış, bir bilgisayar alıyorsunuz.Ertesi sabah sizin bilgisayarınızdan daha iyisi çıkmış, araba alıyorsunuz ertesi gün sizin arabanızdan daha iyisini görüyorsunuz.
Ev alıyorsunuz ertesi gün sizin evinizden daha iyisi yapılıyor. Mobilya alıyorsunuz ertesi gün daha iyisi çıkıyor.Bir kıyafet alıyorsunuz,ertesi gün vitrinde daha güzelini görüyorsunuz.Daha iyi bir ayakkabı, daha iyi bir elbise,daha iyi yiyecekler. Daha iyiye sahip olma, daha çok koşma, daha çok kazanma, daha çok mücadele…
Bu yoğunluğun peşine düştüğünüz zaman, sahip olmak için çaba sarf ederken, merdivenleri tırmanırken, yolda koşarken, ayaklarımızın altına alıp ezdiğimiz insanları göremiyoruz...O arzuladığımız şeylere sahip olabilmek için koşarken kimleri ezdiğimizin farkına varamıyoruz. Neleri kaybettiğimizin farkına varamıyoruz.
Bir yarışın bir mücadelenin içine girdiğimizin farkına varamıyoruz.Ve o mücadelenin bizi bitirdiğinin farkına varamıyoruz. Arkadaşımdan daha iyisine sahip olma, komşumunkinden daha iyisine sahip olma yarışının, bizi merhametsizliğe götürdüğünün farkına varamıyoruz.
Maalesef MERHAMETSİZLEŞTİK. Oysa İslam; önce insanları kardeş yaptı. İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenledi. Gıybeti, dedikoduyu ortadan kaldırdı. Zekâtı getirdi. Sadakayı getirdi. Fitreyi getirdi. “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir.” i getirdi. Komşu hakkını getirdi. Hasta ziyaretini getirdi. Selamlaşmayı getirdi.
Bir insanı taklit etmenin, gıybet etmenin, dedikodu etmenin, ne kadar büyük bir hastalık, ne kadar büyük bir günah olduğunu getirdi. İnsanlar arasındaki ilişkiyi, seviyeyi düzeltti. Öyle ki ..! Geçmişi, birbirinin kuyusunu kazmak, birbirini öldürmek, birbirine olabildiğince zarar vermek olan insanlar, çok kısa sürede çağlar üstü insanlar oldu.
Merhamette zirve yaptılar. İnsanlıkta ulaşılması mümkün olmayacak noktalara geldiler. Onun için âyetlerde Cenabı Allah “Merhametlerin En Merhametlisi “olduğunu söylüyor. Onun için Peygamber Efendimiz hadisi şeriflinde “Merhamet edin ki merhamet bulasınız” diyor.
Sevgili anne ve babalar, çocuklarımıza merhamet duygusu kazandıralım. Bunun yolu, merhamet edebilmekten geçiyor. Baba,kardeşlerine , annesine, merhamet edemiyorsa, bir baba kendi anne babasına, komşularına iş arkadaşlarına merhamet edemiyorsa, bir bey eşine merhamet etmiyorsa çocuk nasıl merhamet edecek.
Babasının annesinin, bir yaşlıya yardım ettiğini görmese, merhameti nasıl öğrenecek. Bırakın çocuğa en iyi matematikçiyi en iyi dershaneyi, en iyi okulu bulmayı, çocuklarınıza biraz da merhameti öğretin.Merhametsiz evlat önce siz , anne ve babalara zarar verir…..
Sıtkı ASLANHAN
Gürültü yaptı diye komşusunu bıçaklayanlar, basit bir konudan dolayı tartıştığı, eski dost ve arkadaşını öldüren insanlar, okullarda kız arkadaşı için kantinden bıçağı alıp arkadaşına saplayan öğrenciler, içi insan dolu otobüse molotof kokteyli atabilecek kadar hainleşmiş insanlar, gösteri yaparken, dükkânların camlarını indirecek, hatta hırsını alamayarak yerdeki kaldırım taşlarını sökerek fütursuzca çevresine atan vahşileşmiş insanlar, komşusunun camını indiren arabasını yakan, başkasının dükkânını yağmalamaktan haz alan, zevk alan bir insan kitlesi.
Hâlbuki insan olmanın en büyük özelliği değil miydi merhamet? Evliliklerin en temel taşı sevgi ve merhamet değil miydi? Yüce Allah Rum Sûresi 21. âyet-i kerîmesinde “Aranıza sevgiyi ve merhameti koydum.” demiyor mu? İşte bunları göremediğimizde anlıyoruz ki merhamet duygusunu kaybettik.
Merhamet duygusu yoksa problem var. Dert var. Kötülükler var. Merhamet duygusu olmadığında otobüste yaşlıya yer verilmiyor artık...Bunlara alıştık. Eskiden otobüste minibüste bir genç bir yaşlıya yer vermediği zaman, büyüklerimiz: "Allah Allah devir ne kadar değişti." derlerdi.
Eskiden mahallede bir yaşlının elindeki yükü almadığımızda, problemdi. Bir büyüğümüz geldiğinde kalkıp ona yer vermediğimizde, önemli bir sorundu. Saygı da bir kusur ettiğimizde problemdi. Artık bunlar o kadar normalleşti ki… o kadar doğallaştı ki… Genlerimizin içine yerleşti ki normal görmeye başladık.
Merhametsizliğin bir çok nedeni var. Çalıştığı iş yerinde, çalıştığı kurumda, kendisine ekmek veren iş veren kişinin ona sağladığı imkanları, yok sayarak, çalıştığı iş yerinin sandalyesine masasına ve makinesine değer vermeyen bir insan, üretime zarar verebiliyor. Sokağa çıktığında da karşılaştığı yaşlı ve muhtaç kişiyi gözü görmüyor.
Mendil satmak isteyen bir ihtiyaç sahibini de, dertli ve sıkıntılı yaşlı bir kadını da, özürlü bir insanı da görmezden geliyor. Aç bir insanı gördüğünde burnunu kıvırıp çekip gidiyor.
İletişim çağındayız.Hızlı bir hayat yaşıyoruz.Teknoloji sürekli değişiyor. Bizi o hale getirdiler ki...Sürekli yeni şeylere, bir üst modele, sahip olmamız gerekiyor.Cep telefonu alıyoruz.Ertesi gün yeni modeli çıkmış, bir bilgisayar alıyorsunuz.Ertesi sabah sizin bilgisayarınızdan daha iyisi çıkmış, araba alıyorsunuz ertesi gün sizin arabanızdan daha iyisini görüyorsunuz.
Ev alıyorsunuz ertesi gün sizin evinizden daha iyisi yapılıyor. Mobilya alıyorsunuz ertesi gün daha iyisi çıkıyor.Bir kıyafet alıyorsunuz,ertesi gün vitrinde daha güzelini görüyorsunuz.Daha iyi bir ayakkabı, daha iyi bir elbise,daha iyi yiyecekler. Daha iyiye sahip olma, daha çok koşma, daha çok kazanma, daha çok mücadele…
Bu yoğunluğun peşine düştüğünüz zaman, sahip olmak için çaba sarf ederken, merdivenleri tırmanırken, yolda koşarken, ayaklarımızın altına alıp ezdiğimiz insanları göremiyoruz...O arzuladığımız şeylere sahip olabilmek için koşarken kimleri ezdiğimizin farkına varamıyoruz. Neleri kaybettiğimizin farkına varamıyoruz.
Bir yarışın bir mücadelenin içine girdiğimizin farkına varamıyoruz.Ve o mücadelenin bizi bitirdiğinin farkına varamıyoruz. Arkadaşımdan daha iyisine sahip olma, komşumunkinden daha iyisine sahip olma yarışının, bizi merhametsizliğe götürdüğünün farkına varamıyoruz.
Maalesef MERHAMETSİZLEŞTİK. Oysa İslam; önce insanları kardeş yaptı. İnsanlar arasındaki ilişkileri düzenledi. Gıybeti, dedikoduyu ortadan kaldırdı. Zekâtı getirdi. Sadakayı getirdi. Fitreyi getirdi. “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir.” i getirdi. Komşu hakkını getirdi. Hasta ziyaretini getirdi. Selamlaşmayı getirdi.
Bir insanı taklit etmenin, gıybet etmenin, dedikodu etmenin, ne kadar büyük bir hastalık, ne kadar büyük bir günah olduğunu getirdi. İnsanlar arasındaki ilişkiyi, seviyeyi düzeltti. Öyle ki ..! Geçmişi, birbirinin kuyusunu kazmak, birbirini öldürmek, birbirine olabildiğince zarar vermek olan insanlar, çok kısa sürede çağlar üstü insanlar oldu.
Merhamette zirve yaptılar. İnsanlıkta ulaşılması mümkün olmayacak noktalara geldiler. Onun için âyetlerde Cenabı Allah “Merhametlerin En Merhametlisi “olduğunu söylüyor. Onun için Peygamber Efendimiz hadisi şeriflinde “Merhamet edin ki merhamet bulasınız” diyor.
Sevgili anne ve babalar, çocuklarımıza merhamet duygusu kazandıralım. Bunun yolu, merhamet edebilmekten geçiyor. Baba,kardeşlerine , annesine, merhamet edemiyorsa, bir baba kendi anne babasına, komşularına iş arkadaşlarına merhamet edemiyorsa, bir bey eşine merhamet etmiyorsa çocuk nasıl merhamet edecek.
Babasının annesinin, bir yaşlıya yardım ettiğini görmese, merhameti nasıl öğrenecek. Bırakın çocuğa en iyi matematikçiyi en iyi dershaneyi, en iyi okulu bulmayı, çocuklarınıza biraz da merhameti öğretin.Merhametsiz evlat önce siz , anne ve babalara zarar verir…..
Sıtkı ASLANHAN
1 Yorum Yorum Yaz