Benim İçin Mevlana

mine-izgi111“Hz. Mevlana' nın Konya' ya gelişinin 785. yıl dönümü etkinlikleri başlıyor. Türkiye' nin aydınlarından, halkına herkes kendi Mevlana'sını dünyayla paylaşıyor.” ‘Benim için Mevlana’ sitesinin bu haberi dikkatimi çekti ve acaba benim için Mevlana ne ifade ediyor derken, bunları sizlerle de paylaşmak istedim.

Herkes, birileri için bir şeyler ifade ediyordur mutlaka, acaba tüm dünyayı etkisi altına almak için aynen Mevlana gibi neler yapmak ve neler yapmış olmak gerekir diye düşünüp, “ben de öyle olmalıyım, ama nasıl?” sorusuyla irkildim. Evet nasıl biriyim, ama nasıl biri olmalıyım? Benim için Mevlana ne ifade eder derken alıp beni taa kendi içime götürüverdi bu soru... Hepimiz bu soruyu kendimize sormalıyız aslında, benim için ben ne ifade ederim, çocuklarım için, eşim için, kardeşlerim, insanlar ve dünya için… Neyse biz bu soruları çoğaltalım ve kendi içimize bakalım, ama asıl konumuz olan Mevlana’ya dönelim isterseniz…

Benim için Mevlana; hangi tartıyla tartılırsa ve kim tartarsa tartsın değerine paha biçilmez bir elmastır. Herkes farklı tarif etse ede değerinin aynı olması, insanın içiyle dışının aynı olması gerektiğini öğretiyor bize. Bizler ne kadar söylediklerimizle aynı davranış sergileyebiliyoruz acaba?

İnsanlığı doğruluğa ve güzelliğe ulaştıran bir köprüdür. Kendinden önce kendinden sonrakileri düşünmüş olması. Bizler gelecek nesillerimiz, evlatlarımız için neler yapıyoruz? Gerçekten sağlam bir köprü olmamız zor mu?

Yürekten çıkan sözleriyle yüreklerin paslanmış kilitlerini açan anahtardır. Dudaklarımızdan dökülen sözlerimiz ne kadar yürekten söyleniyor? Belki de onun için tesiri olmuyor.

Izdırabla dağlanan, katmerli bir âşıktır. Aşkı için çektiği acılar onun nezdinde acı değil, ama bizler gibi aşktan nasibini almamışlar için acı olarak tarif edilmekte.

Yaptıkları bir kenara, yapmadıklarından bile kendini sorumlu hisseden bir bağrı yanık…

Mevlana öyle bir şefkat kahramanıdır ki, şefkati karşısında dilsizler dillenir, körler görür, gerisini varın siz düşünün. Peki bizlerin özellikle kadınların şefkatiyle evdeki çocuklarımız ne kadar görüyor ve ne kadar konuşuyor acaba? Ergenlik sorunlarıyla boğuşurken derdini şefkatin timsali annesine mi, yoksa hiç tanımadığı birilerine mi anlatmayı tercih ediyor?

Karşısındakini kendi istediği gibi değil, onun istediği gibi mutlu etmesini bilen büyük bir hoşgörü sahibi. Kendime bakıyorum da bırak karşımdakini onun gibi mutlu etmeyi, her şeyiyle benim istediğim gibi olmaya zorluyorum. Hele de çocuklarımızı?... Haksız mıyım? “Aman evladım ben olmadım sen ol, ben yapamadım sen yap…” Ne kadar bencilce… Mevlana bizlere bencil olmamayı öğretiyor.

Kendine ilişen her göz, ondaki güzellikleri hemen fark eder ve hiçbir kir onu kirletemez, çünkü o güneştir. “Güneş balçıkla sıvanmaz!” Güneş olmak mı zor, güneşi fark etmemek mi? Bizler güneşi fark etmemekle daha zoru yapıyoruz galiba…

Arayanın aradığını bulduğu, ihtiyacı olanın gerekli olan ihtiyacını karşıladığı, her derde deva bir ilaç ve her hastaya göre ilacı olan bir eczanedir.

Belki kahramanca öldüğünü herkes söyleyemez, ama kahramanca yaşadığını herkes söylüyor.

Şanı ne kadar yüce olursa olsun gönlü cüce olan biriydi. O şanının değil, gönlünün yüceliği için çalıştı. Bizim gibi kariyer peşinde koşanlara kapak olur mu acaba böyle bir uğraş?…

Bir şehri fetheden usta bir kumandan değildi, ama gönülleri fetheden bir gönül eriydi. Öncesinde de kendini fetheden bir Fatih…

Çok zengin biriydi, malından dolayı değil gönlünden dolayı. Arkasında çok mal bırakmadı, ama öyle bir eser bıraktı ki paha biçilemiyor…

Ona âlim desinler diye ilim öğrenmedi ve öğretmedi, amel etmek için ilim öğrendi. Söylemiyle eylemi örtüşen bir âlimdi.

Karanlığa isyan eden bir asi değil, aydınlatan bir kandildi. Şikâyet makamında olan bizlerin şükür makamına yükselme vakti gelmedi mi acaba?

Bu yazım benim iç dünyamı yansıtıyor olacak ki, bana da biraz karışık geldi. Ama sebebi çok geçerli, çünkü 1 Mayıs itibariyle umre yolcusuyuz, hem de ailece… İçim içime sığmıyor dedikleri bu olsa gerek. Kelimeler kifayetsiz, cümleler anlamsız fakat hayat tüm gerçekliğiyle karşınızda…

Yeryüzünün en kadim toprakları, en erken kurulan mekânları, atalarımızın izlerini taşıyan en bereketleri yerlerine yapacağımız bu kutlu yolculuğun tatlı heyecanı, ayağımı yerden kestiği gibi parmaklarımda hangi kelimeleri yazıyor farkında değil… Bir tek oraya gidildi mi dönüşü düşünülmez ve beklenmez bu güzel yolculuk heyecanı, tüm vücudumu sarmalamışken, nasıl yazdığımı bilememenin sorumluğuyla sizlerden hakkınızı helal etmenizi ve tüm dostlarım olarak dualarımda olacağınızı bilmenizi istiyorum. Benim içim kıpır kıpır, sanırım yazım da öyle… O yüzden fazla uzatmaya lüzum yok, tüm dostlara dua eder dua beklerim vesselam…

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

10 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz