Mutsuzluk da Geçicidir...
- 04-11-2014
- KATEGORİ Tuğba Akbey İnan
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Mutluluk hususunda pek çok insanın “edilgen” bir duruşa sahip olduğunu düşünüyorum. Birkaç yıl öncesinde ben de aynı edilgenlikle hayata bakıyor ve mutsuzluğumun gerekçeleri olduğuna inanıyordum.
Pek çoğumuz çocukluğumuzda iyi bir hikayemiz olsa, anlayışlı bir eşe, kayınvalide/kayınpedere sahip olsak çok daha mutlu olacağımız hissine çok inandığımızdan, bu konulardaki mutsuzluğumuzun bedelini en masuma yüklemeye çalışırız.
Dinlesek pek çok insanın hikayesini, kayınvalideme , kocama kızıp çocuğuma şiddet uyguladım diyenlerin sayısı çok da azımsanmayacak kadar çıkacaktır eminim. “ Çünkü mutsuzum ve mutsuzluğuma sebep olanların öfkesini çıkarabilmeliyim” yanılgısı , en masuma yöneltir çoğu zaman ebevynleri…Oysa insan daha temizden ve gühansızdan mutluluk alabilme “ etken”liğine kavuşursa manası olacaktır insan olmanın.
Geçtiğimiz yıllarda Fatih Akbaba ile yaptığımız radyo programı sohbetinde mutluluğa dair “ edilgen” bakış açımla sormuştum “ anneleri mutlu eden babalar vesilesiyle çocuklar daha mutlu olmaz mı sorusunu”. Fatih Bey’in cevabını çok uzun zaman düşündüğümü hatırlıyorum…
-Söylediğiniz gibi olsaydı işten mutsuz gelen beyin, hanımını dövmesini, mutsuzluğunu ona yüklemesini mazur görmeliyiz…
Ne kadar haklı bir bakış açısı… Ve insanı nasıl mutluluğun aslında kendi bakış açısında olduğunu hatırlatan...Tabi ya dedim kendi kendime sonrasında mutsuzluğu kronikleşen birine ne yapsak fayda sağlamaması da bu yüzden… O yüzden mutsuz olduğum , kırıldığım zamanlarda kendime hatırlattığım en önemli gerçek şu olur;
-Bu geçmez sandığın mutsuzluk da geçecek …
**
Yine ruhsal yorgunluk yaşadığım bir gün kucağımda olan kızımın kalp hizasındayken elim, pıt pıt atan "o şeye", yöneldiğimi hatırlıyorum… İnsana acziyetini bu denli hatırlatan başka bir duygu çok azdır sanırım. Cevaplarıyla bizi şaşırtsalarda, inatlaşsalarda, söylediklerimizi yapmadıklarını düşünsek de, annelik babalık zor gelse de o minnacık kalpten gelen ses , tüm yorgunlukları unutturacak kadar güçlü geldi o günden sonra bana…
Yani mutsuzluğun bedelini çocuktan çıkarmaktansa, çocuktan mutluluk alabilmek gerçek özgürlük… Salt davranışla sınırlandırdığımız beklenti dünyamız bu kadar kısa süre durup düşünmek için bile öfkesine yeniliyor çoğu zaman…
Oysa her şey geçiyor işte…Çocuklar büyük hızla büyüyor, kırgınlıklar unutuluyor, hüzünler bitiyor, acılar da sevinçlerde yer değiştiriyor, mutsuzluk da geçiyor…
Sevinç Çokum’un Gülyüzlüm romanında kahramının dediği gibi;
“Bazen yaşamak zorlaşır…İnsan hayatın yükünü taşıyamaz olur.Her şey gözüne karanlık görünür. İşte o zaman, bütün bunların geçici olduğu düşünülmeli. Şimdi ağlıyorum ama, yarın güleceğim demeli…”
Yani “ edilgen”likten “etken” liğe geçme gücü de , mutsuzluğu mutluluğa dönüştürme biçimi de insanın kendinde…
Hayatlar anlattıkça değil, farkındalık düzeyini arttırdıkça “ roman” olur kanımca…
Pek çoğumuz çocukluğumuzda iyi bir hikayemiz olsa, anlayışlı bir eşe, kayınvalide/kayınpedere sahip olsak çok daha mutlu olacağımız hissine çok inandığımızdan, bu konulardaki mutsuzluğumuzun bedelini en masuma yüklemeye çalışırız.
Dinlesek pek çok insanın hikayesini, kayınvalideme , kocama kızıp çocuğuma şiddet uyguladım diyenlerin sayısı çok da azımsanmayacak kadar çıkacaktır eminim. “ Çünkü mutsuzum ve mutsuzluğuma sebep olanların öfkesini çıkarabilmeliyim” yanılgısı , en masuma yöneltir çoğu zaman ebevynleri…Oysa insan daha temizden ve gühansızdan mutluluk alabilme “ etken”liğine kavuşursa manası olacaktır insan olmanın.
Geçtiğimiz yıllarda Fatih Akbaba ile yaptığımız radyo programı sohbetinde mutluluğa dair “ edilgen” bakış açımla sormuştum “ anneleri mutlu eden babalar vesilesiyle çocuklar daha mutlu olmaz mı sorusunu”. Fatih Bey’in cevabını çok uzun zaman düşündüğümü hatırlıyorum…
-Söylediğiniz gibi olsaydı işten mutsuz gelen beyin, hanımını dövmesini, mutsuzluğunu ona yüklemesini mazur görmeliyiz…
Ne kadar haklı bir bakış açısı… Ve insanı nasıl mutluluğun aslında kendi bakış açısında olduğunu hatırlatan...Tabi ya dedim kendi kendime sonrasında mutsuzluğu kronikleşen birine ne yapsak fayda sağlamaması da bu yüzden… O yüzden mutsuz olduğum , kırıldığım zamanlarda kendime hatırlattığım en önemli gerçek şu olur;
-Bu geçmez sandığın mutsuzluk da geçecek …
**
Yine ruhsal yorgunluk yaşadığım bir gün kucağımda olan kızımın kalp hizasındayken elim, pıt pıt atan "o şeye", yöneldiğimi hatırlıyorum… İnsana acziyetini bu denli hatırlatan başka bir duygu çok azdır sanırım. Cevaplarıyla bizi şaşırtsalarda, inatlaşsalarda, söylediklerimizi yapmadıklarını düşünsek de, annelik babalık zor gelse de o minnacık kalpten gelen ses , tüm yorgunlukları unutturacak kadar güçlü geldi o günden sonra bana…
Yani mutsuzluğun bedelini çocuktan çıkarmaktansa, çocuktan mutluluk alabilmek gerçek özgürlük… Salt davranışla sınırlandırdığımız beklenti dünyamız bu kadar kısa süre durup düşünmek için bile öfkesine yeniliyor çoğu zaman…
Oysa her şey geçiyor işte…Çocuklar büyük hızla büyüyor, kırgınlıklar unutuluyor, hüzünler bitiyor, acılar da sevinçlerde yer değiştiriyor, mutsuzluk da geçiyor…
Sevinç Çokum’un Gülyüzlüm romanında kahramının dediği gibi;
“Bazen yaşamak zorlaşır…İnsan hayatın yükünü taşıyamaz olur.Her şey gözüne karanlık görünür. İşte o zaman, bütün bunların geçici olduğu düşünülmeli. Şimdi ağlıyorum ama, yarın güleceğim demeli…”
Yani “ edilgen”likten “etken” liğe geçme gücü de , mutsuzluğu mutluluğa dönüştürme biçimi de insanın kendinde…
Hayatlar anlattıkça değil, farkındalık düzeyini arttırdıkça “ roman” olur kanımca…
2 Yorum Yorum Yaz