Mutsuzluk, Hataların Toplamıdır
- 08-07-2014
- KATEGORİ Ahmet Ay
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Mutsuzluk denilen şey, kanaatimce, hayatta alınmış yanlış kararların toplamıdır. Verilen her yeni “yanlış” karar, bir sonrakini/ardındakini tetikler. Tıpkı söylenmiş her yalanın bir sonrakinin annesi oluşu gibi. Ta ki, bir itiraf gelinceye kadar. O gelinceye kadar domino taşları gibi yıkılmaya devam eder hayat. Bu yönüyle tevbe etmek ayrıca kıymetlidir, tedavi edicidir; fakat bu yazımız dinî içerikli bir yazı olmayacağından bu mevzuuda daha fazla tutunamıyorum. Yıkmayalım perdeyi, eylemeyelim virân. Tanıtmamız gereken kitaba geçelim hemân:
Kitabın ismi; Hazin Bir Aşk. Yazarı; Anya Seton. Yayınevi; Sonsuz Kitap... Amerika’nın yeni yeni kurulduğu dönemlerde yaşanmış bir aşk öyküsünü anlatıyor. (Karakterler ve olaylar gerçek hayattan alınmadır, reklamlar.) En azından kitabın kapaktaki iddiası bu. Fakat bana göre bu öykünün bir aşk öyküsü olmaktan öte, bir 'körlük' öyküsü olma yönünde iddiası var. Yani şöyle ki; romanın kahramanı olan Theodosia Burr’un sürekli yanlış kararlar verme ve bu kararların ardından sebatla gitme gibi bir kem kabiliyeti bulunuyor. Aslında öykü bu ve bir yönüyle gerçekten hazin. Kadınların karakterlerindeki bir özellikten, sevdikleri insanlar için fedakârlıkta bulunabilme ve kendilerinden vazgeçebilme özelliklerinden bahsediyor satır arkalarında. Arkaplanda böyle bir kadın portresi var: İyilik meleği Theodosia. Babası Albay Aaron Burr’un tutkulu bir şekilde Amerika’nın idaresini ele geçirmek isteyişi, bu hedefi doğrultusunda (kızı da dahil) feda ettiği insanlar ve o insanların yaşadıkları mutsuzluklar canınızı sıkıyor da sıkıyor.
Aslında Albay Burr kızını sevmiyor değil. Hakikaten seviyor, fakat mutluluğu sadece kendisinin hedeflerine münhasır görmesi, onun tahayyülünün dışında bir dünya ve o dünyayı dolduran arzular olduğuna inanmaması en büyük kıyameti ki, zaten en sonunda onun da başını yakıyor. Kurmak istediği bağımsız Meksika İmparatorluğu daha kurulmadan yok edilirken, onun tek yapabildiği; bütün gücüyle hayallerinin ardından koşmaya devam etmek. Koşmaya devam etmek ve gerisinde kalanların nasıl acılar çektiğine dikkat etmemek...
Bu kitapta beni rahatsız eden ilk nokta; kendimle Albay Burr’un karakteri arasında bağıntılar kurmam. Evet, öyle... Her erkek biraz bencildir ve kendi hayallerine kapanır. Acaba bizim de tıpkı romanda olduğu gibi peşimizden sevgiyle gelen, koşan ve fakat acılar içinde boğulmasına neden olduğumuz insanlar var mıdır? Heyhat, roman bu yönüyle bana pek acı darbeler indirdi. Herhalde bir romanın, özellikle gerçekten yaşanmış olayların anlatıldığı bir romanın, okunmasında böyle hikmetler olmalıdır, aranmalıdır. Ben de aradım, başıma böyle bir bela buldum sevgili kârilerim...
Theo’nun babasının hayalleri uğruna kendi mutluluğundan, hayallerinden, aşkından vazgeçmesi bu zamanın insanlarının gözünde pek anlaşılır bir şey gibi durmuyor. Fakat biz başkaları adına, onların bize olan sevgilerini ve sadakatlerini kullanarak, kararlar almaya devam edersek aynı cehennemi yaratmış olmaz mıyız?
İşte Theo; başkasını sevdiği halde babasının istediği taliple evlendi. İşte hiç öyle hayalleri olmamasına rağmen babasının bağımsız bir devlet kurma planlarının peşinden tutkuyla koştu. Başına türlü belalar geldi, ölümden döndü, evladını ve aşkını kaybetti. Ve nihayet; nihayeti romanın sırrı. Nihayetini vermek anlamsız. Lakin içinden kendi adıma dersler aldığım bu tarihsel romanın, çok aksiyon içermediğini belirterek, böyle hikayelerden kaçmayan okurlara tavsiye edilebilir olduğunu beyan etmek istiyorum. Hatta ettim, rahatladım. Oh be... Bu yazı da böylece biter. Son cümlem; Theodosia’nın babasına duyduğu sevgiyi anlatan şu muhteşem cümlesi olsun; “Böyle bir adamın kızı olmasaydım, hiç yaşamamış olmayı tercih ederdim.”
Kitabın ismi; Hazin Bir Aşk. Yazarı; Anya Seton. Yayınevi; Sonsuz Kitap... Amerika’nın yeni yeni kurulduğu dönemlerde yaşanmış bir aşk öyküsünü anlatıyor. (Karakterler ve olaylar gerçek hayattan alınmadır, reklamlar.) En azından kitabın kapaktaki iddiası bu. Fakat bana göre bu öykünün bir aşk öyküsü olmaktan öte, bir 'körlük' öyküsü olma yönünde iddiası var. Yani şöyle ki; romanın kahramanı olan Theodosia Burr’un sürekli yanlış kararlar verme ve bu kararların ardından sebatla gitme gibi bir kem kabiliyeti bulunuyor. Aslında öykü bu ve bir yönüyle gerçekten hazin. Kadınların karakterlerindeki bir özellikten, sevdikleri insanlar için fedakârlıkta bulunabilme ve kendilerinden vazgeçebilme özelliklerinden bahsediyor satır arkalarında. Arkaplanda böyle bir kadın portresi var: İyilik meleği Theodosia. Babası Albay Aaron Burr’un tutkulu bir şekilde Amerika’nın idaresini ele geçirmek isteyişi, bu hedefi doğrultusunda (kızı da dahil) feda ettiği insanlar ve o insanların yaşadıkları mutsuzluklar canınızı sıkıyor da sıkıyor.
Aslında Albay Burr kızını sevmiyor değil. Hakikaten seviyor, fakat mutluluğu sadece kendisinin hedeflerine münhasır görmesi, onun tahayyülünün dışında bir dünya ve o dünyayı dolduran arzular olduğuna inanmaması en büyük kıyameti ki, zaten en sonunda onun da başını yakıyor. Kurmak istediği bağımsız Meksika İmparatorluğu daha kurulmadan yok edilirken, onun tek yapabildiği; bütün gücüyle hayallerinin ardından koşmaya devam etmek. Koşmaya devam etmek ve gerisinde kalanların nasıl acılar çektiğine dikkat etmemek...
Bu kitapta beni rahatsız eden ilk nokta; kendimle Albay Burr’un karakteri arasında bağıntılar kurmam. Evet, öyle... Her erkek biraz bencildir ve kendi hayallerine kapanır. Acaba bizim de tıpkı romanda olduğu gibi peşimizden sevgiyle gelen, koşan ve fakat acılar içinde boğulmasına neden olduğumuz insanlar var mıdır? Heyhat, roman bu yönüyle bana pek acı darbeler indirdi. Herhalde bir romanın, özellikle gerçekten yaşanmış olayların anlatıldığı bir romanın, okunmasında böyle hikmetler olmalıdır, aranmalıdır. Ben de aradım, başıma böyle bir bela buldum sevgili kârilerim...
Theo’nun babasının hayalleri uğruna kendi mutluluğundan, hayallerinden, aşkından vazgeçmesi bu zamanın insanlarının gözünde pek anlaşılır bir şey gibi durmuyor. Fakat biz başkaları adına, onların bize olan sevgilerini ve sadakatlerini kullanarak, kararlar almaya devam edersek aynı cehennemi yaratmış olmaz mıyız?
İşte Theo; başkasını sevdiği halde babasının istediği taliple evlendi. İşte hiç öyle hayalleri olmamasına rağmen babasının bağımsız bir devlet kurma planlarının peşinden tutkuyla koştu. Başına türlü belalar geldi, ölümden döndü, evladını ve aşkını kaybetti. Ve nihayet; nihayeti romanın sırrı. Nihayetini vermek anlamsız. Lakin içinden kendi adıma dersler aldığım bu tarihsel romanın, çok aksiyon içermediğini belirterek, böyle hikayelerden kaçmayan okurlara tavsiye edilebilir olduğunu beyan etmek istiyorum. Hatta ettim, rahatladım. Oh be... Bu yazı da böylece biter. Son cümlem; Theodosia’nın babasına duyduğu sevgiyi anlatan şu muhteşem cümlesi olsun; “Böyle bir adamın kızı olmasaydım, hiç yaşamamış olmayı tercih ederdim.”
0 Yorum Yorum Yaz