Çekemiyorum Kardeşim!

Nagihannn___-150x1501Günümüzde çekememezlik ve hazımsızlık duygularına ciddi anlamda ya maruz kalıyoruz ya da bu hastalıklı hali bünyemizde barındırıyoruz diye düşünüyorum.


Bu duyguları ruhunda bulunduran için "keskin sirke küpüne zarar" sözü tam anlamıyla yerini er ya da geç muhakkak buluyor.


Burada bahsetmek istediğim sinsice yaklaşım: Samimi gibi görünen oysa çekememezlikte sınır tanımayan boyutta bir davranışa maruz kalmak.


Bu duygularla mücadele ciddi anlamda zorluyor ve yıpratıyor. Ve öyle bir duruma geliyoruz ki şu sözü mertçe duymak istiyoruz:


"Çekemiyorum kardeşim! Neden onca yalana onca gereksiz hinliğe ve sıkıntıya sebep olayım?" Net olarak bu durumdayım.


Olur. İnsanlık hali, içimizdekini bastırmaya ve terbiye etmeye çalıştığımız, lakin uslu durmayıp gün yüzüne ısrarla çıkmaya çalışan huysuz yanımıza en azından karakter katmış oluruz, bu mert sözler ile.


O da ona göre önlemini alır. Hatta bu açık ifade kalbine yumuşaklık getirir ve onun nefsini terbiye etmesine yardımcı bile olur.


İyilik maskesi altında sinsi bir yılan gibi davranmaktaki ısrarımız niye?


Bu düşünce seni de karşındakini de ciddi anlamda üzüyor ve dibe çekiyor.

"Ya olduğun gibi ol ya göründüğün gibi ol." öğretisine nasıl özlem duyuyoruz.


Nerdeee! Şeytan sarmalının içinde; aklı, fikri, kalbi senkronize olmuş, el birliğiyle haset ettiğini zikrediyor. Onunla yatıyor, onunla kalkıyor.


Giydiğine, arabasına, evine, harcadığına, konuştuğuna, mevki ve tarzına hatta sosyal medyada paylaştığına... Evet evet yanlış okumadınız. Daha can alıcısı kaç beğeni aldığının takibi ve onun kıskançlığına haset ediliyor.


Hayırlı mübarek olsun. Müslümanlar olarak bu boyuta da ulaştık ve gördük.

Öyle çaresiz bir durumdayız ki, kendi nefsimize "Ey aciz! Sen haset edemezsin iki şey dışında. Bunu kati suretle anlaman gerekiyor." diyebiliyoruz.


Ne de kardeşim "Yazık ediyorsun. Ebedi hayatına, gel yapma böyle." diyebiliyoruz.


Oysa Resullah (s.a.v.) bize sadece iki şeyde haset edeceğimizi söyler:


“İki kişiye karşı haset caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur’an-ı Kerim’i nasip etmiştir, o da onu gece ve gündüz elden bırakmaz. İkincisi de o kimsedir ki, Allahu Teâlâ ona mal vermiştir de o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder.” (Buhari, Müslim, Tirmizi)


Öyle acınası durumdayız... Peygamberimizin bu öğretisine o kadar uzağız ki... 'Kıskanıyorum seni.' sözünün yalın ifadesine bile hasretlik çekiyoruz.


Tabi ki sıkıntı, yaşanılan boyutta inanmak. Yaşantı da bu şekilde olunca ihlasa uzaklık gittikçe artıyor.


Sonrasında ne mi oluyor? Çok üzücü bir yaşam şeklinin ortasında buluyoruz kendimizi.


Derler ki, "Allah bir kuluna merhametsiz bir düşman musallat kılmak istediği zaman, hasetçisini başına bela kılar."


Kurtul kurtulabilirsen. Sıkıntılar yumağını itinayla sarıyor halde bulursun kendini.


Bu artık kişinin çıkmaz sokağına kabulü gibi bir durumdur.


Sorunun özüne dönecek olursak Allah'ın emirlerinden uzak, peygamberin öğretilerinden bir haber, dini kendi bilgiç düşünce ve davranışlarımıza çevirmiş olarak bulabiliriz kendimizi.


Burada en mühim ve gözden kaçırdığımız ise razı ve teslim olmama hali ve bu düşünceye bilerek yada bilmeyerek sahip olmak.


İtiraz, müdahale ve mücadele kiminle kime karşı, konuyu özünde değerlendirirsek Allah'' ın verdiğine ve kararlarına itaatsizlik aşikar olarak gün yüzüne çıkmış oluyor.


Bizi tüm bu sıkıntı yumağından kurtaracak fikirse "Allah'ın verdiğine teslim olup rıza göstermek ve böyle uygun gördüyse var bunda bir hikmet şüphesiz Rabbim her şeyi görücü ve bilici" düşüncesiyle aklımızı kalbimizi yıkamak itinayla yerleştirmek.


Sonrası mı? Huzur ve şükür...


 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz