Namazı Sevmek
- 29-05-2012
- KATEGORİ Büşra Karaca
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Birçoğumuzun çocuklara namazı sevdirme kaygımız var. Sevsin, istekli kılsın. Hep vaktinde kılsın. Vaktinde kılmak sevmenin göstergesi onu da biliyoruz.
Bunlar haklı kaygılar ama acaba kendimizin namazı sevme kaygımız var mı?
Cevap hayırsa durumu şuna benzetiyorum. Ben başka bir insana bir malı, bir ürünü ya da belki bir filmi çok güzel harika, çok lazım, mutlaka dene diye tavsiye ediyorum ama aslında kendim ondan hiç hoşlanamıyorum.
Nefs-i insanî namazı sevmez hepimiz biliyoruz. Namazı sevmemek suç değildir, insanî bir özelliktir. Nefis zaten ibadetlerin hiçbirisini sevmez, tenbellik etmek ister. Ama sevmeye çalışmamak, yani sevmeden kılmaya devam edip durumumuzdan rahatsız olmazken çocuklara sevdirmeye çalışmak pek garip bir şey gibi.
İlk yazılardan birinde, çocuklarımızın imanî ve dinî eğitimiyle ilgilenmek aslında kendimizi de iyi yönde değiştirmeye vesile olacak demiştim. Çocuklara namazı sevdirmek için önce kendimiz sevmeye çalışmalıyız şuuru işte o vesileliklerden biri olur inşallah.
Namazı sevmek için çözüm kalp ve ruhumuzda. Nefis sevmez ama kalbimiz ve ruhumuz namazı çok sever.
Kalp ve ruhumuzun namazı ne çok sevdiğini biliyoruz tabi ama bilmek yetmiyor, hissetmek lazım. Nasıl nefis namazı sevmediğini gayet güzel hissediyorsa, kalp ve ruhun namaz sevgisini de hissedip açığa çıkarmak lazım.
Kalp Rabbi’nin varlığına dayanmayı, olaylarla ve insanlarla başa çıkabilmek için O’ndan yardım istemeyi sever. Kendisine eman verebilecek yegane gücün kalesi içine Allahu Ekber diyerek girmek ister.
Kendisine nimet verene, merhamet edene Elhamdülillah diyerek şükr etmek kalbin içinden gelir, zorlamayla değildir.
Kimseye arz etmediği kusurlarını Rabbine arz edip, kusursuz olan bir tek Sensin demekten kalp haz alır. Subhanerabbiyel Azim cümlesiyle bu duyguyu söze dökmek ister. Secdede, ben de bütün varlıklar gibi bir hiçim, Rabbiyel A’la’nın secdesinde varlığım olmazsa ne kadar anlamsızım şuuruna varmak ister.
Ve ruh, Rabbine Baki olan hiç bitmeyen Sensin demek ister. Benim hayatımı fanilikten kurtarabilecek yalnız Sensin diye hitap etmek, yaklaşmak ister.
Bitmeyen fani işlerin arasında namaz kılarak, beni ebedileştirecek bu dünyanın en değerli işini yapıyorum hissinden bıkmaz ruh.
Her şey gelip geçici, Ezeli ve Ebedi olan Sensin, namazla Senin ayinen olup ben de ebedileşmek istiyorum duasını tekrar etmekten usanmaz.
Nefisperest bir asırda, sanki her şey bizi bu duygulardan uzaklaştırmak için elbirliğiyle çalışıyor olsa da, Rabbimizden ve imanımızdan kuvvet almaktan başka çaremiz yok. Namazı seven tarafımızı keşfetmeye, hissetmeye çalışalım.
Tabi gün içinde nasıl yaşıyorsak namazımız da öyle olur. Gün içinde şükürsüz, tevbesiz, duasız, Rabbimize dayanma sığınma taşımayan duygular yaşıyorsak; namaza durunca birden bu manalara geçiş yapmak mümkün değil. Namazda gün içinde yaşadığımız duyguların sunumunu yapıyoruz biraz.
Namazı sevmeye çalışmak, bir müminin belki en büyük kaygısı olmalı desek herhalde yanlış olmaz. Biz namazı sevme kaygısı taşırsak, severek kılmaya çalışırsak çocuklarımıza zaten yansır. Yoksa sevmeden sevdirmeye çalışmak, iyi niyetli gibi görünse de boşuna bir çaba oluyor.
Namazla ilgili olumsuz bilinç altı oluşturacak konuşma ve davranışlardan da kaçınmak lazım. Nefis namazı sevmediğini seslendirmek ve şaka/ciddi dışa yaymak istiyor. Ama yaydığımızda iyi bir iş yapmış olur muyuz düşünmek lazım. Mesela şunları der:
- “Of, ben daha namaz kılıcam”: Yakınmadır. Of o kadar zor bir işim var ki öyle gözümde büyüyor ki anlamında.
- “Benim için de abdest alsana, benim namazımı da kılsana”: Şakadır. Tabi gerçeği yani başkasının yerine namaz kılınmayacağı açık olduğu için şaka. Ama çok derin manalı bir şaka gibi.
- Kadınların namazdan muaf oldukları dönemdeki ben izinliyim cümlesi söylenirken yüzdeki mutlu “Oh be namazsızım” ifadesi.
- Namazı hep son 10-15 dk içinde kılmayı alışkanlık haline getirmek de davranışsal bir mesajdır ve “yumurta kapıya dayanmasa hiç içimden gelmiyor kılmak, o kadar sevemiyorum yani” anlamını taşıyor herhalde.
Hep hatırlayalım ki, bize namazı öğreten Resulullah(SAV) namazı çok çok seviyordu.
Belki de O’nun en büyük ve mühim sünneti, namazı sevmek.
Allah(cc) hepimizi, ailemizi ve çocuklarımızı namaz kılanlardan ve namazı sevenlerden etsin. Amin.
www.annenotlari.com
Bunlar haklı kaygılar ama acaba kendimizin namazı sevme kaygımız var mı?
Cevap hayırsa durumu şuna benzetiyorum. Ben başka bir insana bir malı, bir ürünü ya da belki bir filmi çok güzel harika, çok lazım, mutlaka dene diye tavsiye ediyorum ama aslında kendim ondan hiç hoşlanamıyorum.
Nefs-i insanî namazı sevmez hepimiz biliyoruz. Namazı sevmemek suç değildir, insanî bir özelliktir. Nefis zaten ibadetlerin hiçbirisini sevmez, tenbellik etmek ister. Ama sevmeye çalışmamak, yani sevmeden kılmaya devam edip durumumuzdan rahatsız olmazken çocuklara sevdirmeye çalışmak pek garip bir şey gibi.
İlk yazılardan birinde, çocuklarımızın imanî ve dinî eğitimiyle ilgilenmek aslında kendimizi de iyi yönde değiştirmeye vesile olacak demiştim. Çocuklara namazı sevdirmek için önce kendimiz sevmeye çalışmalıyız şuuru işte o vesileliklerden biri olur inşallah.
Namazı sevmek için çözüm kalp ve ruhumuzda. Nefis sevmez ama kalbimiz ve ruhumuz namazı çok sever.
Kalp ve ruhumuzun namazı ne çok sevdiğini biliyoruz tabi ama bilmek yetmiyor, hissetmek lazım. Nasıl nefis namazı sevmediğini gayet güzel hissediyorsa, kalp ve ruhun namaz sevgisini de hissedip açığa çıkarmak lazım.
Kalp Rabbi’nin varlığına dayanmayı, olaylarla ve insanlarla başa çıkabilmek için O’ndan yardım istemeyi sever. Kendisine eman verebilecek yegane gücün kalesi içine Allahu Ekber diyerek girmek ister.
Kendisine nimet verene, merhamet edene Elhamdülillah diyerek şükr etmek kalbin içinden gelir, zorlamayla değildir.
Kimseye arz etmediği kusurlarını Rabbine arz edip, kusursuz olan bir tek Sensin demekten kalp haz alır. Subhanerabbiyel Azim cümlesiyle bu duyguyu söze dökmek ister. Secdede, ben de bütün varlıklar gibi bir hiçim, Rabbiyel A’la’nın secdesinde varlığım olmazsa ne kadar anlamsızım şuuruna varmak ister.
Ve ruh, Rabbine Baki olan hiç bitmeyen Sensin demek ister. Benim hayatımı fanilikten kurtarabilecek yalnız Sensin diye hitap etmek, yaklaşmak ister.
Bitmeyen fani işlerin arasında namaz kılarak, beni ebedileştirecek bu dünyanın en değerli işini yapıyorum hissinden bıkmaz ruh.
Her şey gelip geçici, Ezeli ve Ebedi olan Sensin, namazla Senin ayinen olup ben de ebedileşmek istiyorum duasını tekrar etmekten usanmaz.
Nefisperest bir asırda, sanki her şey bizi bu duygulardan uzaklaştırmak için elbirliğiyle çalışıyor olsa da, Rabbimizden ve imanımızdan kuvvet almaktan başka çaremiz yok. Namazı seven tarafımızı keşfetmeye, hissetmeye çalışalım.
Tabi gün içinde nasıl yaşıyorsak namazımız da öyle olur. Gün içinde şükürsüz, tevbesiz, duasız, Rabbimize dayanma sığınma taşımayan duygular yaşıyorsak; namaza durunca birden bu manalara geçiş yapmak mümkün değil. Namazda gün içinde yaşadığımız duyguların sunumunu yapıyoruz biraz.
Namazı sevmeye çalışmak, bir müminin belki en büyük kaygısı olmalı desek herhalde yanlış olmaz. Biz namazı sevme kaygısı taşırsak, severek kılmaya çalışırsak çocuklarımıza zaten yansır. Yoksa sevmeden sevdirmeye çalışmak, iyi niyetli gibi görünse de boşuna bir çaba oluyor.
Namazla ilgili olumsuz bilinç altı oluşturacak konuşma ve davranışlardan da kaçınmak lazım. Nefis namazı sevmediğini seslendirmek ve şaka/ciddi dışa yaymak istiyor. Ama yaydığımızda iyi bir iş yapmış olur muyuz düşünmek lazım. Mesela şunları der:
- “Of, ben daha namaz kılıcam”: Yakınmadır. Of o kadar zor bir işim var ki öyle gözümde büyüyor ki anlamında.
- “Benim için de abdest alsana, benim namazımı da kılsana”: Şakadır. Tabi gerçeği yani başkasının yerine namaz kılınmayacağı açık olduğu için şaka. Ama çok derin manalı bir şaka gibi.
- Kadınların namazdan muaf oldukları dönemdeki ben izinliyim cümlesi söylenirken yüzdeki mutlu “Oh be namazsızım” ifadesi.
- Namazı hep son 10-15 dk içinde kılmayı alışkanlık haline getirmek de davranışsal bir mesajdır ve “yumurta kapıya dayanmasa hiç içimden gelmiyor kılmak, o kadar sevemiyorum yani” anlamını taşıyor herhalde.
Hep hatırlayalım ki, bize namazı öğreten Resulullah(SAV) namazı çok çok seviyordu.
Belki de O’nun en büyük ve mühim sünneti, namazı sevmek.
Allah(cc) hepimizi, ailemizi ve çocuklarımızı namaz kılanlardan ve namazı sevenlerden etsin. Amin.
www.annenotlari.com
24 Yorum Yorum Yaz