Nasıl Mutlu Olunur?
- 15-10-2012
- KATEGORİ Psikolog & Psikoterapist Banu Yaşar
- YAZAR Tuğba Akbey İnan
Kemal Sayar depresyonla ilgili bir yazısında şöyle der:
‘’Ey hayatı eksiklik duygusuyla yaşayan ve hiç gelmeyecek baharı terennüm eden nazenin ruh, bırak kendinle uğraşmayı, senden yardım bekleyen bir dünya var dışarıda. Bir insana çare ol. Bir yurtsuza barınak ol. Kendi evine korkmadan yürü, kendi çocukluğuna kavuş. Şifa veren, seni erişkin hayatına yaralı bir ceylan olarak saldıysa, bu diğer yaralanmışları daha iyi anlayabilmen içindir. Onları iyileştir, onlarla iyileş. Bak hayat yine çağıldıyor dışarıda. Onunla ve onda derinleş. O kadar derinlere in ki, kaderin sana gülümsediğini gör. Kimseye kendi kalbinden öte bir yurt yok. Oraya cihanı sığdırabilirsen, ne mutlu sana!’’
Zamanın insanı bir anlam boşluğu ve anlamsızlık yaşıyor. Neden yaşadığını, yaşadığı olaylara nasıl bir anlam vermesi gerektiğini ve tüm başına gelenleri neden kendisinin yaşadığını sorgulayıp duruyor. İnandığını söyleyen bir çok insanda bile yaşadıklarına ve hayata dair bir anlamsızlık, bir anlam yoksunluğu, boşluk duygusu olabiliyor. Yaşadıklarını hak etmediği, neden bunların başına geldiği şeklinde adını isyan koymadığı itirazlar yaşıyor. Sanki inanılan bir çok şeyin ve anlamın içi boşaltılmış gibi... İnanç sistemi, akıl ve felsefi mantıkla sorgulanmaya çalışılınca, yaşadığımız olaylar popüler kültürün mutluluk anlayışına göre yorumlanınca ortaya çıkan şey, kocaman bir boşluk oluyor.
Depresyona sürükleyen, kederli ve yorgun kılan, hareketsiz bırakan, amaçsız kılan bir boşluk... Dünyanın kirlenmiş fikirleriyle yorgun düşmüş zihnini sürekli sorgulayan, yaşadıklarını didikleyip bir şeyler bulmaya çalışan bir zihin... Daldan dala konan, aradığını yanlış yerlerde, yanlış fikirlerde arayan, büyük vaatler sunan kişisel gelişim düşüncelerinden medet uman... Bulduğunu zannettiği yerde yeniden en dipte olduğunu farkedip tekrar yaşanan anlamsızlık ve boşluk duygusu...
Özellikle gençlerde ve hala balans ayarıyla uğraşan, inancını, yetiştirilme tarzını batı kaynaklı yaklaşım ve fikirlerle sorgulayan orta yaş insanı bu anlamsızlık ve boşluk duygusunu daha çok yaşıyor. Manevi duyguları sağlıklı zeminlerde kendisine verilmemiş, kader ve hayatla ilgili soruları doğru cevaplanmamış insanlar başlarına gelenler ve yaşadıkları hayatı anlamlandırma konusunda yoğun bir sıkıntı yaşıyorlar.
Sürekli olarak bir eksiklik duygusuyla baş etmeye çalışıyorlar. Mutlak mutluluğu ve tamamlanmışlık duygusunu buraya, yani dünyaya ait bir durum olarak algılayıp, onu bu topraklarda, dünya şartlarında arıyorlar. İnsan kaybettiği şeyi yanlış yerlerde aradığı zaman daha çok yoruluyor,daha çok yaralanıyor. Yaralı taraflarını kabul etmek, sevmek ve diğer yaralı yürekleri anlamak adına verilmiş olabileceğini düşünmeyip, neden bu yarayı taşıdığına dair öfke besliyor yüreğinde...
Neden ben, niye ben yaşıyorum bunları, ne anlamı var tüm bu şahit olduklarımın diye düşünerek, yüreğindeki boşluğu ve anlamsızlığı büyütüyor. Daha çok yaralanıyor, daha çok yaralıyor... Çıkmaz sokaklarda, kendi içinin çıkmazlarında kaybolup gidiyor. hayatı ve içinde yaşananları olduğu gibi kabul eden, samimi fakat eğitimi kendisi kadar olmadığı halde kendisinden daha mutlu ve mutmain insanları görünce şaşırıyor. Nasıl olurda daha cahil olmalarına, onun kadar okumamalarına rağmen kendisinden daha huzurlu olurlar.
Bu düşünceyle savaşmak daha yorucu olduğu için gözlemlediği bu duruma bir yorum getirerek acısından kurtulmaya çalışıyor. Onların sorgulamadıkları ve düşünmedikleri için bu kadar mutlu olduklarına inandırıyor kendini... Daha basit düşündükleri ve yaşadıkları için huzurlu göründüklerini vehmediyor. Oysa cevap her zaman kaf dağının arkasında değildir. Bazen cevap o kadar basit ve yakındır ki... Kendine zorlaştırmayı seven insan için hakikatin ve mutluluğun bu kadar kolay bir cevabının olması şaşırtıcıdır.
İnsan sadece kendisiyle ve düşünceleriyle uğraştığı sürece daha yalnız ve mutsuz olacağa benziyor. Mutlak mutluluğu burada ararken kendi boşluğunda kaybolmaya doğru gidiyor. İnsanın kendine açtığı çukurdan ve yaralarından kurtulmasının bir yolu da, kendini dinlemeyi bırakıp, yaralı ve ihtiyaç içinde olan diğer yürekleri dinlemesi, onlara yardım etmeye çalışmasıdır. İnsan iyileştirirken iyileşir, yardım ederken, yardım görür, elini uzatırsa, bir el uzanır, dua edip isterse, bir cevap gelir.
‘’Ey hayatı eksiklik duygusuyla yaşayan ve hiç gelmeyecek baharı terennüm eden nazenin ruh, bırak kendinle uğraşmayı, senden yardım bekleyen bir dünya var dışarıda. Bir insana çare ol. Bir yurtsuza barınak ol. Kendi evine korkmadan yürü, kendi çocukluğuna kavuş. Şifa veren, seni erişkin hayatına yaralı bir ceylan olarak saldıysa, bu diğer yaralanmışları daha iyi anlayabilmen içindir. Onları iyileştir, onlarla iyileş. Bak hayat yine çağıldıyor dışarıda. Onunla ve onda derinleş. O kadar derinlere in ki, kaderin sana gülümsediğini gör. Kimseye kendi kalbinden öte bir yurt yok. Oraya cihanı sığdırabilirsen, ne mutlu sana!’’
Zamanın insanı bir anlam boşluğu ve anlamsızlık yaşıyor. Neden yaşadığını, yaşadığı olaylara nasıl bir anlam vermesi gerektiğini ve tüm başına gelenleri neden kendisinin yaşadığını sorgulayıp duruyor. İnandığını söyleyen bir çok insanda bile yaşadıklarına ve hayata dair bir anlamsızlık, bir anlam yoksunluğu, boşluk duygusu olabiliyor. Yaşadıklarını hak etmediği, neden bunların başına geldiği şeklinde adını isyan koymadığı itirazlar yaşıyor. Sanki inanılan bir çok şeyin ve anlamın içi boşaltılmış gibi... İnanç sistemi, akıl ve felsefi mantıkla sorgulanmaya çalışılınca, yaşadığımız olaylar popüler kültürün mutluluk anlayışına göre yorumlanınca ortaya çıkan şey, kocaman bir boşluk oluyor.
Depresyona sürükleyen, kederli ve yorgun kılan, hareketsiz bırakan, amaçsız kılan bir boşluk... Dünyanın kirlenmiş fikirleriyle yorgun düşmüş zihnini sürekli sorgulayan, yaşadıklarını didikleyip bir şeyler bulmaya çalışan bir zihin... Daldan dala konan, aradığını yanlış yerlerde, yanlış fikirlerde arayan, büyük vaatler sunan kişisel gelişim düşüncelerinden medet uman... Bulduğunu zannettiği yerde yeniden en dipte olduğunu farkedip tekrar yaşanan anlamsızlık ve boşluk duygusu...
Özellikle gençlerde ve hala balans ayarıyla uğraşan, inancını, yetiştirilme tarzını batı kaynaklı yaklaşım ve fikirlerle sorgulayan orta yaş insanı bu anlamsızlık ve boşluk duygusunu daha çok yaşıyor. Manevi duyguları sağlıklı zeminlerde kendisine verilmemiş, kader ve hayatla ilgili soruları doğru cevaplanmamış insanlar başlarına gelenler ve yaşadıkları hayatı anlamlandırma konusunda yoğun bir sıkıntı yaşıyorlar.
Sürekli olarak bir eksiklik duygusuyla baş etmeye çalışıyorlar. Mutlak mutluluğu ve tamamlanmışlık duygusunu buraya, yani dünyaya ait bir durum olarak algılayıp, onu bu topraklarda, dünya şartlarında arıyorlar. İnsan kaybettiği şeyi yanlış yerlerde aradığı zaman daha çok yoruluyor,daha çok yaralanıyor. Yaralı taraflarını kabul etmek, sevmek ve diğer yaralı yürekleri anlamak adına verilmiş olabileceğini düşünmeyip, neden bu yarayı taşıdığına dair öfke besliyor yüreğinde...
Neden ben, niye ben yaşıyorum bunları, ne anlamı var tüm bu şahit olduklarımın diye düşünerek, yüreğindeki boşluğu ve anlamsızlığı büyütüyor. Daha çok yaralanıyor, daha çok yaralıyor... Çıkmaz sokaklarda, kendi içinin çıkmazlarında kaybolup gidiyor. hayatı ve içinde yaşananları olduğu gibi kabul eden, samimi fakat eğitimi kendisi kadar olmadığı halde kendisinden daha mutlu ve mutmain insanları görünce şaşırıyor. Nasıl olurda daha cahil olmalarına, onun kadar okumamalarına rağmen kendisinden daha huzurlu olurlar.
Bu düşünceyle savaşmak daha yorucu olduğu için gözlemlediği bu duruma bir yorum getirerek acısından kurtulmaya çalışıyor. Onların sorgulamadıkları ve düşünmedikleri için bu kadar mutlu olduklarına inandırıyor kendini... Daha basit düşündükleri ve yaşadıkları için huzurlu göründüklerini vehmediyor. Oysa cevap her zaman kaf dağının arkasında değildir. Bazen cevap o kadar basit ve yakındır ki... Kendine zorlaştırmayı seven insan için hakikatin ve mutluluğun bu kadar kolay bir cevabının olması şaşırtıcıdır.
İnsan sadece kendisiyle ve düşünceleriyle uğraştığı sürece daha yalnız ve mutsuz olacağa benziyor. Mutlak mutluluğu burada ararken kendi boşluğunda kaybolmaya doğru gidiyor. İnsanın kendine açtığı çukurdan ve yaralarından kurtulmasının bir yolu da, kendini dinlemeyi bırakıp, yaralı ve ihtiyaç içinde olan diğer yürekleri dinlemesi, onlara yardım etmeye çalışmasıdır. İnsan iyileştirirken iyileşir, yardım ederken, yardım görür, elini uzatırsa, bir el uzanır, dua edip isterse, bir cevap gelir.
3 Yorum Yorum Yaz